19 Şubat 2011 Cumartesi

Yuh Yani..!















"Onlar hâlâ cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Kesin olarak inanacak bir toplum için, kimin hükmü Allah'ınkinden daha güzeldir?" Mâide Sûresi, 50. Ayet



Tahrik; diğer adıyla kışkırtmak...


"Kurtuluşa ulaşmanın tek yolu bu günahkar şehvetin kaynağını ortadan kaldırmak ve yok etmektir." 16. yüzyıl, Notre Dame'ın Kamburu- Victor HUGO

Evet; profesör ünvanı taşıyan bir akdemisyenimiz inanılmaz ağır bir açıklamada bulundu...

"Kadın tahrik edici şekilde giyinmişse, erkek de kendini tutamadıysa suç ortaktır" ve "Kadın normal giyinmiş ve vakur davranmış, buna karşın tacize uğramışsa erkek yüzde yüz suçludur" Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Prof. Dr. Orhan ÇEKER


Bu açıklamayı duyduğumda şüphesiz ki aklıbaşında herkes gibi ben de kendimi kötü hissettim. Hem de "aşağılanmış" olarak...


Ne bileyim... İçinde yaşadığımız çağın gereksinimi doğrultusunda yaşamımızı sürdürmenin kaçınılmaz zorunluluk olduğunu düşünmekteyim. Bu konu çoğu zaman inancımız üzerinden gerek dış güçlerin, gerekse menfaat çevrelerinin istismar ettiği çok güçlü ve bir o kadar da insanlarımızın zihnini karıştıran önemli noktalardan birisi diye düşünüyorum işte...


Neyse bu konulara girecek ve üzerinde konuşacak kadar bilimsel birikimim ve çalışmam yok tabii. Ancak aklımı kullanarak araştırmalarım doğrultusunda ve Kur'an-ı Kerim'in her şart ve zamana uyan yüceliği sebebiyle kutsallık taşımasından yola çıkarak inanıyorum ki insanlar, çağın gereksinimleri doğrultusunda yaşamalı...


Şimdi bir kaç örnekleme ile sayın profesörün düşüncesi üzerinde izninizle durmaya çalışalım:

"Kadının vakur durması ve normal giyinmesi"nin ölçütü nedir acaba? Zira bu ölçütü kime göre ayarlayacaklar? Ve bu durumda kadının "vakur" olması için peçeli olması mı gerekiyor?

Öyleyse... Bizlere geçmiş olsun!

Hepimizin ahlâkı ve namusu sorgulanır durumdaymış da haberimiz yok!!! Hatta türbanlı hanımlarımız da "kışkırtıcı" konuma gelmiş... Eyvahlar Olsun!

Öte yandan Müslüman bir erkeğin kendi iradesine hakim olması konusunda nedense hiç konuşulmadığı gibi, üzerinde duran da yok.


Buradan yola çıkarak benzer bir yaklaşımı izninizle dile getirmek isterim; oruç tutarken insanların, yiyecek içecek gördüğünde kendisine hakim olmasını bildiği gibi... O halde bu durumda gördüğü yiyecekler karşısında tahrik olup orucu bozarsa suçlu yiyecek mi?

Yine insan saldırgan ruhluysa o vakit ortada bir silah gördüğünde hemen ona sarılıp etrafı yaylım ateşine mi tutması gerekiyor? Yani suçlu silah mı olacak?


Bu örnekleri çoğaltabiliriz... Demek ki yapılan bir yanlışta ortada tahrik unsuru aramaya kalkmak, kişinin eğitilmemiş ve kontrol altına alamadığı duygularını bastıramamasına bir kılıf olarak düşünüyorum...

Hâl böyle olunca bireysel yükümlülüğümüzle birlikte ahlâklı davranmayı bir kenara atmak suretiyle, kabahatlerimizi işte böyle "din"le örtbas etmeye kalkanlar da olacaktır.

Oysa yüce dinimizin asıl hedefi; toplum düzenini korumaya yönelik davranışları sağlamak değil midir?

Şüphesiz ki, burada bireysel anlamda kişilerin dini yükümlülüklerinin yanında, ahlâki ve vicdani sorumlulukları da vardır. Bu da ancak ve ancak kalp temizliğiyle, ruhun kötülüklerden arınmasıyla gerçekleşir. Ki buna biz aynı zaman da inancımız gereği mü'min olmak diyoruz değil mi?

Bu durumda kadın, "dekolte giymiş" hadi bakalım içimden ona saldırmak geliyor... Sayın hocanın demesi gibi, "nasılsa kadın kışkırtıcı davranıyor; günah bizde değil SALDIR!!!" anlayışına sahip olmayı hem çağ dışı, hem de insanlıktan nasibini alamayanlara yönelik olarak değerlendiriyorum. Hayvanlar aleminde bile dişilere saldırma söz konusu değil! Kaldı ki hayvanlar içgüdüsel davranıyor...


Orta çağdan kalma bu düşünceyle birlikte bir çağrışımı da buradan paylaşmak istiyorum: Zira Victor HUGO'nin "Notre Dame'ın Kamburu"unda roman kahramanı Esmeralda'yı elde edemediği için, ona "kışkırtıcı" ve "büyücü" suçlamasının bizzat kilise papazı tarafından geldiğini okumuşuzdur.

Hoca'nın bu açıklamaları da sanki cahiliye ve karanlık dönemin kurbanı, kadınları hatırlatıyor...

Kısaca bugün de kadını "kışkırtıcı" olarak ilan etmekle, o dönemin ne farkı var ki?

İslâmiyet bu mudur?

Kadının giysisinin ne ölçüde tahrik olduğuna bir "komisyon kurarak belirlenebileceği" ifade ediliyor...

İnanılır gibi değil!!! "Tahrik" edici kıyafetleri neye ve kime göre belirleyecekler acaba?

Bu nasıl bir din anlayışı?

Kişiler ne zamandan beri inanç konusunu komisyonlara havale eder oldu? Böyle bir olgu beraberinde din çatışmasını getirmez mi?


Kadının giyimi üzerinden din anlayışını toplum üzerine hakim kılmak doğru bir yaklaşım mı?

Bu durum bizi nereye götürür, hiç düşünüldü mü?

Bugün Afganistan'da burka giyen hanımlara mı özeniliyor acaba?

O zaman da Yunus Sûresi, 99. Ayet'ti hatırlatmak isterim. Ve yine sevap-günah haklarının kullanımı da yine kişilerin özgür iradesine bırakılmıştır değil mi?

Öncelikle insanların nefsine ve iradesine hakim olması esas alınması gerekmez mi? Zira Adem ile Havva'nın cennetten kovulması da bir yerde Allah'ın insanları kendi iradelerine teslim etmesi anlamı taşımıyor mu?

Valla ne diyelim... Bu durumda "dekolte" giyen hanımları görüp de "tahrik" olmayan erkekleri ayrıca kutlamak gerekecek herhalde...

Ya da ne bileyim... Bundan sonra dekoltenin durumuna göre her an saldırıya hazır beklemek mi gerekecek diye düşünmeden edemiyorum!


Özetle... Sayın hocanın bizleri derinden yaralayan sözlerinden dolayı kendisini şiddetle kınıyoruz! Umut ediyorum ki, amacını aşan bir söylem olarak zihinlerde kalması yönünde bir özürleriyle milletimizin gönlü ivedilkle alınmış olsun!

Sevgi ve saygılarımla!


2 yorum:

  1. İnsanı hayvandan daha aşağı bir seviyeye düşmesine neden olan bir hadisedir ırza geçmek.

    Her ne sebep olursa olsun bu durumu aklamaya çalışmak insanın vicdanlarının köreldiğinin açık bir işaretidir.

    Bu hale nasıl geldik diye soracak olursam beni bulan tek ve yegane cevap hergeçen saniye İslamsızlaşmış olmamızdandır. İslam bütünü insana zarar verecek olan herşeyi reddeder. İslamı hakiki bir şekilde yaşayan her insan Kuran ahlakından payına düşeni alır. Fakat bizler öz kimliğimizden vazgeçme pahasına kendimizi batıya yamama gayreti içerisinde iken manadan uzaklaştık. Kurtuluş çaremizin İslamı çöpe atmak olduğunu sanıp bu felaketlerin yaşanmasına zemin hazırladık.

    Madem tek olan ve gerçek olan İslamdır. Ve toplum hayatını düzene sokacak kurallar bütünü İslamdan geçer o halde İslamı hayatın merkezine oturtmalı, peşinden hiçbir kalıba girmez ruhlarımızı İslam güneşinde damla damla eritip sünnet kalıbında dondurmalıyız ki esas uygarlığa ulaşılım. İşte o zaman göreceğiz ki toplum için bir utanç vesilesi olan bu hadiseler yaşanmayacak.

    Söylediklerimin kişisel görüşümdür. Yazınızın %99 uzuna katılıyorum. Fakat şu gerçeğide unutmayalım. İslamı çağa okutmak yerine çağı İslama okutmayı tercih edelim. Selam ve dua ile...

    YanıtlaSil
  2. İslam dinini özümsememde bana katkıda bulunan değerli orta okul öğretmenimi saygıyla anıyorum. Bizimle paylaştığı bir hikayeciği sizinle paylaşmak isterim:
    Biri dağda, diğeri şehirde sarraflık yaparak yaşayan iki ermiş arkadaş varmış. Dağdaki kuyumcunun ziyaretine gelir. Gelirken de yanında kerameti olarak, dağdan bir miktar mendilinde kar getirir . Kuyumcunun duvarına asar, muhabbete başlarlar. Bir süre sonra mend,ildeki kar erimeye başlar. Sarraf, der ki; evliyalığı insanların içinde yaşarken sürdürmek marifettir.
    Hocaya selam olsun, dağda yaşamasında hem kendi adına, hem de hemcinslerim adına fayda var... Elif

    YanıtlaSil