29 Şubat 2012 Çarşamba

Bamb'AŞK'a...












"Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir." Mümtehine Sûresi 9.Ayet



"Danimarka’da tarih kitabında Atatürk’e diktatör benzetmesi..." 27 Şubat 2012, Milliyet

"TBMM Genel Kurulunda; "Kemalist diktatörlük" ifadesi kullanan BDP milletvekili..." 29 Şubat 2012, Vatan



"Diktatör: 1-Bütün siyasi yetkileri kendinde toplamış bulunan kimse. 2- Zorba." TDK


"Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk milletine canımı vereceğim." Mustafa Kemal ATATÜRK


Siz, hiç ölümünün üzerinden 74 yıl geçmesine rağmen ülke halkının büyük çoğunluğunun, büyük bir bağlılık ve coşkuyla kalplerinde yer tutan; "diktatör" ya da bir diğer adıyla "zorba" gördünüz veya duydunuz mu?!


Evet; bu büyük sevginin sahibi Büyük Atatürk...

Türk milleti yediden yetmişe onu çok sevdi...

Halen de sevmeye devam ediyor...

Onun sevgisi kalplerde...

Hem de derin izler bırakan bir tutkuyla...

Ata'mızı çok seviyoruz...

:)

Ancak;

Danimarka...

Atamıza dil uzatacak şahsiyetler olabileceği gibi...

Ya da

Atamızın uğrunda canını feda etmeye hazır olduğu; ve çok sevdiği halkına,

Çağdaş uygarlık yolunu açan,

Padişahlıktan bizi kurtaran,

"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" diyerek

Açmış olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden...

Ekmeğini yediği, sefasını sürdüğü, devletinin ve milletinin bölünmez bütünlüğüne kasteden bir "milletvekili"de çıkabiliyormuş!


Koro halinde,

Ne diyor, bunlar?

Atatürk, "diktatör"!..

Hadi oradan...


Şayet o özgür kürsüden küstahça ve fütursuzca, haddini aşarak,

Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne kastedecek kadar, kin ve nefret saçabiliyorsan...

Bu milletin bağımsızlığı uğruna vermiş olduğu, Kurtuluş Savaşı'nı "küçümsüyor",

Elin İngiliz'ini, Haçlısını el üstünde tutabiliyor,

Haçlılara sığınmayı kutsalın olarak görüyorsan,

Ve de içeride hain bölücülerin işbirlikçiliğine soyunup, onların sözcülüğünü yapmayı kendine görev edinmişsen...


Valla ne diyelim o zaman...


Yediğin içtiğin haram olsun!


Sevgi ve saygılarımla


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

26 Şubat 2012 Pazar

Bir "Serenad" da Bize...












"Andolsun, biz cinler ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır." A'RAF SÛRESİ 179. AYET


26 Şubat 1992 yılında Ermeni çeteleri, Hocalı’ya girdi. Çocuklar, kadınlar ve ihtiyarlar işkenceyle öldürüldü...

Katliam...

Yani dünyanın gözü önünde...

Hem de bu zamanda...

Hani "demokrasi" havarisi geçinen Batılı güçlerin kulaklarının "sağır", gözlerinin "kör" olduğu anda...

Konu Türkler ve müslümanlar olunca...

Sessiz sedasız katliamlar yapılıyor...

E tabii... çığırtkanlık yapacak kimsemiz yok...

O zaman, ne isteniyor?

Sus, sesini kes!

Toprağını, vatanını istediğimiz gibi paylaşır, istediğimiz gibi de işgal ederiz!

Karşı koyarsan, katliamlar, zulümler gırla gider!!!

Hocalı, Srebrenitsa, Irak, Felluce, Afganistan...

N'ooldu buralarda?

Birleşmiş Milletler'in ve dünyanın gözü önünde binlerce, milyonlarca masum insan kesildi biçildi!!!


Kimseden "tık" yok!

Pekii...

Birkaç gün önce "basın"a ne düştü?

Valla hergün bir yeni "haber"le uyandığımız gibii... bir de suçlayan suçlayana...

Neyse; ne diyor "basın"?

"Zülfü Livaneli’nin Serenad kitabıyla tekrar gündeme gelen Struma faciasında hayatını kaybeden 769 Musevi, 70 yıl sonra geminin İstanbul’da 71 gün beklediği Sarayburnu’nda anıldı. İshak Alaton, "769 kişi o günün devleti tarafından bilerek ölüme terk edildi. Özür diliyoruz sözünü duymak istiyorum" dedi." Vatan, 24 Şubat 2012

Böyle bir olay "var"mış...

Sorumlusu neden biz oluyoruz ki?

O tezgahı kimler hazırladı, niçin?

Hem bu olay, onlarca yıl süre zarfında rafa kaldırılıp, neden şimdi ortaya getiriliyor?!..

Çok merak ediyorum;

Bizden kim özür dileyecek?!

Ve

Ne zaman?!

Hani bıraktık diğer ülkeleri ve soydaşlarımızı da...

1919'da ülke topraklarımızı birer birer işgal edip (Gaziantep, Kahramanmaraş, Şanlıurfa, İzmir...), ardından katledilen insanlarımız için neden özür dileyen yok?!..

Ve yine Kıbrıslı soydaşlarımıza (kanlı noel) yapılanlar n'ooldu?!

Sözü uzatmadan,

Zülfü Livaneli'ye sormak isterim;

Bugüne kadar neredeydin?

Bu kitabı yazmak için, onlarca yıl neden bekledin?

Şimdi nereden aklına ge(tiri)ldi?

Madem, "insanlık" diyorsun,

O halde milyonlarca insan, İslam coğrafyasında bir bir katlediliyor!!!


Hem de "demokrasi" "özgürlük" çığırtkanlığı yapanlar tarafından...

Ah...

Bir "Serenad" da bizler için yazsan,

Ve bir özür de bu insanlar için istesen?

Hani mesela diyorum...


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

23 Şubat 2012 Perşembe

Yet'me'di...





















"Ruhumun senden, İlâhi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli." İstiklâl Marşı, Mehmet Akif ERSOY



"AFGANİSTAN'da NATO bünyesinde görev yapan askerlerin, dini içerikli kitaplarla birlikte Kur'an-ı Kerim de imha ettiklerinin ortaya çıkması sonrasında NATO özür diledi." 21 Şubat 2012


Bunu da yaptılar sonunda...

Değerlerimize, inancımıza ve de kutsallarımıza saldırı ve hakaretler gırla gidiyor...

İşgal ettikleri coğrafyada kanlı eylemlerin ardı arkası kesilmezken,

Bir yandan da...

Camiye postallarıyla girip işgal ettiler...


Yetmedi


Şimdi de Kur'an-ı Kerim'i yaktılar!


Tüm bunlar,


İşgal altında olan İslam coğrafyasında oluyor...


"Özür" diler(!)miş, efendi(!)ler...


Geç'in bunları...


İnsanları aşağıla, ruhlarını ez, köleden beter duruma getir...

Eee...

Sonra "özür dileriz"...


Yapılanları şiddet ve nefretle kınıyorum...


Yazıklar olsun!!!


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

20 Şubat 2012 Pazartesi

Kıyam










"Nefsinin öğretmeni, vicdanının öğrencisi ol." Eflatun




"Midyat'a yapılan Michael Jackson heykeli 3 metre yükekliğinde ve 1 metre genişliğinde olacak
Midyat’a bağlı Mercimekli köyünde bulunan Mıhallemi Dinler Arası Diyalog Derneği, 2009 yılında yaşamını yitiren Michael Jackson için köyde dikilecek heykel için çalışmaları sürdürüyor. Jackson’un ünlü "Ay Yürüyüşü" figüründen esinlenerek..."

Heykele "Michael Jackson’un müzik hayatının yanı sıra yaşam mücadelesindeki başkaldırıyı ölümsüzleştirmek için Arapça başkaldırı anlamına gelen "Kıyam" ismini verdikleri..." 16 Şubat 2012, Vatan


Hangi başkaldırı?!


İnsan zihniyle alay etmek diye buna denir!!!


Michael Jackson'ın "yaşam mücadelesindeki başkaldırıyı ölümsüzleştirmek için"miş...


Aman efendim, hangi mücadele bu?..

Şüphesiz ki Michael Jackson, bir mücadele verdi.. Verdi vermesine de, bu mücadele yaşam için değil, soyuna, kimliğine karşıydı!!!


Yani "siyah" olarak dünyaya gelen Michail Jackson'ın beyaz olmaya yönelik inanılmaz bir mücadelesi var ortada...


Hem de... Adeta Allah'a "meydan okurca"sına...


Soyunu, rengini hatta cinsiyetini inkar etmek ne zamandan beri "yaşam mücadelesi" sınıfına dahil edilmiş?

Öte yandan diğer bir handikap da bu "mücadele"yi "dinler arası diyalog" çerçevesine yerleştirmek gayretleri...


Pekii, Michael Jackson neye başkaldırmış?


Cinsiyetine, tenine başkaldırmak Allah'a isyan etmek değil midir?


Sonra... "Dinler arası diyalog" öyle mi?!..


Hadi canım... Uydurma şeyler bunlar!

Ha...


İlla da bir yaşam mücadelesi arıyorsanız, o vakit Anadolu'nun cefakar çileli insanlarına bir bakın!


Öyle taa, okyanusları aşarak dünyanın öteki taraflarında, keyfine ve ihtiraslarına yönelik "mücadele adamı" aramaya kalkmayın!

Ya da kendi topraklarında, yurdunda işkence gören, acı çeken, soykırıma uğrayan, horlanan müslümanların yaşam mücadelelerine bakın!


Bu sebepledir ki "Allah'a isyan"ı yaşam mücadelesiyle eş tutmayı zihin yanıltması olarak görüyorum...

Zira ortada ilahi anlam taşıyacak bir şey olmadığı gibi bilakis Tanrı'ya başkaldırı var!

E o zaman?!

İnsanın ister istemez kafası karışıyor valla...

Sahi...

Midyat'ın Mercimekli köyünde Michail Jackson'ın heykelinin ne işi var kuzum?


Kimlere kimi tanıtıp, ne yapmaya çalışıyorsunuz?!


Bu durumu, Anadolu'nun en ücra köşelerindeki yerel televizyon kanallarında, "Orlando Basketbol" takımının sonuçlarını alt yazı geçen zihniyetlerin, Mardin Midyat Mercimekli köyüne uzanan kirlenmenin devamı niteliğinde sayılacak, kültür yozlaşmasının yeni bir örneği olarak görüyorum..


Mardin, hoşgörüyü bin yıllardır yaşatan nadide şehirlerimizden birisi...


Hâl böyle olunca da bu yapılanlara insan, iyi bir anlam veremiyor tabii...


Diyeceğim;


Mardin halkını rahat bırakın!!! Ki, onlar zaten yüksek hoşgörü ve anlayış içerisinde, zengin kültürel birikimleriyle Anadolu topraklarında ev sahipliği yapıyorlar...

Michael Jacksonları falan bırakın da... Pekçok alanda esinlenilecek... Kendi has kültürüyle yoğrulmuş nice insanlarımız var heykelleri dikilecek...


Bırakın bu Batı hayranlığını...


İnsanlarımızı ve değerlerimizi hakir görmeyi...


İnsanların ruhunu sömüren, gururlarını aşağılayan, zihinlerini tarumar eden aymazlıkları.


Öz'ünüzle olun...


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

17 Şubat 2012 Cuma

Bu Toprakları Koruyan da Süren de...














"... Aziz çiftçiler! Şimdiye kadar sizi anlayan, sizin büyük ruhunuzu takdir eden bu arkadaşınızın sizin için, sizin refahınız ve istikbaliniz için neler düşündüğünü, bundan sonra da İnşallah maddi semereleriyle öğrenmiş olacaksınız. . ."

"... Vatan en çok sizin emeğinize istinat ettiği halde en az bahtiyar ve mes'ut olan yine sizdiniz..."

"... Sizi ya harb olunca, ya hazinelerini doldurmak lâzım gelince hatırlarlardı..."

"... Hepinizin malûmudur ki, milletin ekseriyeti sizlersiniz ve yine malûmunuzdur ki, memleketimiz şu iki şeyin memleketidir biri çiftçi, diğeri asker. Biz çok İyi çiftçi ve çok iyi asker yetiştiren bir milletiz. lyi çiftçi yetiştirdik: çünkü topraklarımız çoktur iyi asker yetiştirdik: çünkü o topraklara kasteden düşmanlar fazladır. O toprakları sürenler, o toprakları koruyan hep sizlersiniz. Bundan sonra da daha iyi çiftçi ve daha İyi asker olacağız. Lâkin bundan sonra asker oluşumuz artık eskisi gibi başkalarının hırsı, şan ve şöhreti, keyfi için değil, yalnız ve yalnız bu aziz topraklarımızı muhafaza etmek içindir. .."

"... Çiftçilerimizin gayretiyle memleketimizin mahsuldar tarlaları birer mamure menbaı olacaktır." Atatürk, 18 Mart 1923 Tarsus'ta Çiftçilerle Konuşması



Türk milleti, yedi düvele karşı vermiş olduğu savaşı cephede henüz kazanmıştı.

Askeri alanda kazanılan savaşın yanında, ekonomi cephesinde de aynı azim ve kararlılığın gösterilmesini isteyen Atatürk, 17 Şubat 1923'te İzmir'de İktisat Kongresi'ni topladı.

Bu kongrenin asıl önemli noktası;

Atatürk, öncelikli olarak Türk halkının çıkarlarını her şeyin üzerinde görmesidir... Ki tarımda köylüden üretim beklerken, aynı zamanda onların sıkıntılarının anlaşılarak tespit edilmesinden yanaydı. Bu amaçla kongreye çağrılanlar, bizatihi Anadolu halkının ta kendisiydi...


" Atatürk, sık sık memleketi dolaşan bir liderdi. Çiftçi ile, işçi, sanatkar, esnaf ile konuşur; memleketin derdini arar bulur, meclise getirir, milletvekillerden, bakanlardan hesap sorardı.

İşte öyle yurt gezilerinden birinde Orta Anadolu'da tarlasında çift süren bir çiftçi ile karşılaşmıştır.

-Kolay gele, bereketli ola ağa.

-Allah razı olsun bey

-Hayrola ağa, öküzün teki ne oldu?

-Devlete borcumuz vardı bey, icra kapımızı çalınca çaresiz kaldık, koca öküzü satıp borcumuzu ödedik.

"Sağlık olsun ağa" diyerek konuşmasını kısa kesmiştir.

Çiftçinin adı Halil Ağa idi. Atatürk'ün yanındakiler İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Salih Bozok, Kılıç Ali, Hüsrev Gerede, Emir Subayı Resuhi Bey, daha birkaç yakını vardı. Yürüyorlardı. Atatürk düşünceli idi. Salih Bozok'u yanına çağırdı. Salih yarın sabah git,Halil Ağa'yı bul bana getir. Benim kim olduğumu sorarsa, bizim bey seni bir kahve içmeye çağırıyor de.


Ertesi gün Salih Bozok Halil Ağa'yı bulmuş, Atatürk'ün yanına getirmiştir.

Atatürk ayağa kalkarak;

"Buyur Halil Ağa" deyip bir sandalye göstermiştir. Zamanın başbakanı İsmet İnönü de salonda bulunuyordu ve olanlardan habersizdi. Atatürk Halil Ağa'ya dönerek "Halil Ağa, anlat şu vergi işini bir daha." demişti.


Halil Ağa, vergi borcunu, icrayı, satılan öküzünü tekrar anlattı. Atatürk kaşlarını çatarak, İsmet Paşa ve Şükrü Kaya'ya dönerek

"Arkadaşlar, biz İstiklâl Savaşı'nı Halil Ağa'nın öküzünü icra yoluyla satalım diye yapmadık. Bu memlekette adaleti, vatandaşı böyle mi koruyacağız? Gerekirse vergi borcu ertelenebilir. Köylünün çift sürdüğü öküzü elinden alınmaz."

Hali Ağa "Sen Atatürk Paşamsın galiba, beni bağışla, kusur ettim" diye yalvaracak oldu.

"Sana güle güle Halil Ağa, sen bizim gözümüzü açtın" diye Halil Ağa'yı ayakta uğurlamıştı.

Atatürk Türk köylüsünün borcu konusunda çok titiz davranmıştı." Atatürk'le Anılar, Figen BAHTOĞLU



Diyeceğim odur ki...


Kendisini halkına adamış ve her şeyin üstünde gördüğü Türk milletinin çıkarlarını gözeten Atatürk, İzmir İktisat Kongresi'ne halktan uzak kişi ve bürokrat çağırmamıştır!!!


Bilakis milletin efendisi olarak gördüğü köylü, çiftçi, tüccar, sanayi ve işçi ile "Misak-ı İktisadî Esaslar" görüşülüp kabul edilmiştir.


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

14 Şubat 2012 Salı

Kayyum












"Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır." Atatürk




"9 Avrupa ülkesine kredi notu şoku

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's aralarında İtalya, İspanya ve Portekiz'in de bulunduğu altı Avrupa ülkesinin notunu indirirken, Fransa, İngiltere ve Avusturya'nın ise not görünümünü negatife çevirdi. Karar sonrası euro, dolar karşısında güç kaybederek..." 14 Şubat 2012, Vatan



Kayyum sözcüğü TDK'nın tanımına göre;

"Belli bir malın yönetilmesi veya belli bir işin yapılması için görevlendirilen kimse."

Demek ki neymiş?

Görevlendirilen kimse..

Peki o zaman çok değil yakın bir geçmişte, o "çok demokratik" Avrupa'da neler oldu?

İtalya.. Seçimle gelen iktidar, istifaya zorlandı ve hile ile kayyuma devredildi!

İspanya... Seçimle gelen iktidar, istifaya zorlandı ve hile ile kayyuma devredildi!

Yunanistan... Seçimle gelen iktidar, istifaya zorlandı ve hile ile kayyuma devredildi!

Portekiz...

O halde yere göğe sığdırılamayan Avrupa'nın sözde demokrasi'si nerede?

Valla işlerine geldi mi demokrat, işlerine gelmediği zaman teknokrat.

Gelinen nokta;

Avrupa Birliği çöktü!

Yunanistan iflas bayrağını çekiyor...

Diğerleri sırada.

Öte yandan Afrika, Arap Yarımadası, Asya... da yönetimler ne durumda?

Ha buralarda Avrupa gibi sessiz sedasız yürümüyor işler...

Önce kanlı iç savaşlar sahneye konuluyor. Ardından herkese "insanlık dersi" veren dış güçlerin insanlık ayıbı müdahaleleriyle yönetimler, bu defa cebren kayyuma devrediliyor.


Cebren ve hile ile devredilen kayyum kimleri temsil ediyor?

İşte burası çok önemli...

Ezeli, Türk ve müslüman düşmanı haçlı...

Dünyaya musallat olan küresel çeteler...


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

11 Şubat 2012 Cumartesi

Bu B'aşk'a...










"22 yaşındaki Jandarma Onbaşı Metin Çetin'i kar altında 3 bin kişi uğurladı
Çukurca’da önceki gün çıkan çatışmada PKK’lı teröristler tarafından şehit edilen Jandarma Onbaşı Metin Çetin için bugün Rize’nin Güneysu İlçesi Merkez Camisi’nde cenaze namazı kılındı.

Bu arada şehit Onbaşı Metin Çetin’in annesi Havva Çetin’in, oğlunun şehit olduğu saatlerde bir mektup yazdığı, sabah mektubu postaya vermek üzereyken de oğlunun şehit düştüğü haberini aldığı öğrenildi. Tezkeresine 75 gün kalan oğluna duygu dolu bir mektup yazdığı öğrenilen acılı anne, dün gece evinde,

"Yavrum ben sana dün akşam mektup yazmıştım. Mektubu ulşatıramadım"diye ağladı. Mektupta, "Seni çok özledim. 75 günün bitmesini iple çekiyorum" ifadelerini kullandığı öğrenilen 3 çocuk annesi Havva Çetin, yakınlarının desteğiyle ayakta durabildi."10 Şubat 2012, Vatan



V'ata'n sevgisi...


Bu duygu bizler için bamb'aşk'a...


Zira Türk milletinin gönlündeki güçlü ve yüce anlamındaki sevginin karşılığıdır v'ata'n sevgisi...

Tertemiz ruhlarıyla içlerinden gelerek ve coşarak "vatan" gibi kutsal belledikleri hissin karşılığıdır "sevgi"...

"Aşk" olarak onu bilirler bu sözcüğün karşılığını ve anlamlı kılanı...

Gerçek anlamda sevgiyi "vatan" sevgisiyle anlamlandırmak, ona ciddiyet kazandırmak...

Yoktur gönüllerinde bugün hoyratça kulanıldığı gibi öyle karşılığı ciddiyet taşımayan tumturaklı sözler...

Öncelikli aşkları ve sevgileri "v'ata'n"dır, onların...


Aynı Zamanda...


Ataları gibi düşünürler...

Ki ondandır fidanlarını bir bir toprağa vermeleri...


"Türklerin vatan sevgisi ile dolu göğüsleri, düşmanların melun ihtiraslarına karşı daima bir duvar gibi yükselecektir" Atatürk


Şehidimize Allah'tan rahmet diliyoruz....


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

9 Şubat 2012 Perşembe

"Soylu"ca

















"Ben vicdanın ikinci bir kanun koyucu olduğuna inanıyorum, bizim yakalayamadıklarımızı o kaçırmaz." DOSTOYEVSKİ


"Bir yıldır işsiz olan kaynak ustası Bülent Soylu, dün sabah saatlerinde (Karaman'da) Hürriyet Mahallesi’ndeki evinden iş aramak için çıktı. Yolda kaldırım ile otomobil arasında bir kadın çantasının olduğunu fark eden Soylu, çantanın içini açıp baktığında 2 bilezik, küpe ve kolyeden oluşan altın takı ile yaklaşık 2 bin lira para olduğunu gördü. Çantayı polis merkezine teslim etmeye karar veren Soylu, cebinde 1.5 lira minibüs parası dahi olmadığı için yürüyerek gitmeye karar verdi. Yaklaşık 3 kilometre yürüyen Soylu, yolda gördüğü polis ekiplerine çantayı teslim etti." 07 Şubat 2012, DHA




Artık bu türden davranışların neredeyse tamamen ne yazık ki yok olduğunu düşündüğümüz ve değerlerin hoyratça yıprandığı günleri yaşıyoruz... Zira gün geçmiyor ki gazetelere, televizyonlara cinayet, hırsızlık, vahşet, aldatma, dolandırma... haberleri yansımasın...


Dürüstlüğün, vicdanın her ne kadar unutulduğunu zannetsek de...


Bakınız Anadolu'nun o tertemiz insanları, tertemiz ruhlarıyla hiç olmadık zamanlarda karşımıza çıkabiliyor!

Ancak Bülent SOYLU'nun göstermiş olduğu bu davranışını, yüreğimiz burkularak soyadı gibi "soylu" olarak görmeye ne yazık ki, mahkûm edildik!


Zira kirli bir toplumda, olması gereken sıradan davranışlar, işte böyle özlemle aranır hale geldi...

Her şeye rağmen,

Bülent SOYLU'yu yürekten alkışlıyor ve kutluyoruz...


İnsanlık adına içimizi ısıtan bu güzel haber, herkese örnek olsun...



Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

6 Şubat 2012 Pazartesi

İnsan Olmak Emek İster











"Dikkat edin, şüphesiz ki bedende bir et parçası vardır. İşte o et parçası düzeldiği zaman, bedenin tümü düzelir, bozulduğunda da hepsi bozulur. Dikkat edin, o kalptir." Hz. Muhammed (A.S.)



"Antalya’da 6 yıl önce 12 yaşındayken babası Osman Y. tarafından, inşaat malzemesi ticareti yapan 54 yaşındaki Yusuf A.’ya sözleşmeyle 5 bin lira karşılığında satılan ve bu kişinin tecavüzüne uğrayan ilköğretim okulu öğrencisi kızın babası tarafından sözleşmeyle satılması ve alan kişinin de kıza tecavüz ettiği iddiasıyla hakkında Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davada 'cinsel istismar' suçlamasıyla tutuklanması basında geniş yankı uyandırdı. Gazeteler olayı 'Utanç', 'Sözleşmeli sapık', 'Utanç vesikası', 'Sözleşmeyle kızını sattı', 'Kölelik sözleşmesi', 'Utanç belgesi' manşetleriyle okuyucularına duyurdu." Doğan Haber Ajansı



Bu tür olayların arka planında ne yazık ki cehalet ve gerçeği tanımama vardır.


Bu olay bize cahiliye dönemini hatırlatıyor...

İnsanların "köle" gibi satılması...

Pekii buradan yola çıkarak,



"İyilik ve kötülük nedir?

"İyi" ve "kötü" kavramları, bir obje hakkında kullanılırken, hangi ölçü esas alınmaktadır?

"İyi" ve "kötü" hükmünün dayandığı ölçü nedir?

Biz bir şeye "iyi" derken, ona, hangi sebepten ötürü "iyi" diyebiliyoruz?

Bizi bu yargıyı vermeye iten neden, dış dünyadan mı, yoksa içimizden mi doğmaktadır?

Yoksa başkaları "iyi" dediği için mi biz de "iyi" diyor ve aynı hükmü veriyoruz?

"Kötü" hükmü için de aynı soruları sorabiliriz. O halde, iyilik ve kötülük, eşyanın tabiatında bizzat var olan şeyler midir?

Bu hayal, aşağı dünyaya mı aittir?


"İyilik" mükemmel varlıktan dolayı meydana gelen varlık yönünde bir hareket, yahut kötülükten yana bir yoksunlukta olma, ya da yoksunluk mudur?" Doç. Dr. Şahin FİLİZ "Kadın" sf:211



Bu sorulara cevap bulabilmek,

"İyi" ve "kötü"yü birbirinden ayırabilmek,

Davranışlarımıza ahlâki yön verebilmek,

Tüm bunlar, şüphesiz ki aklımızı kullanabilmekten geçecektir.


İşte bu sebepledir ki; Kur'an'ın ilk ayeti "Oku" emriyle başlar...

"Yaratan Rabbinin adıyla oku!" Alak Sûresi, 1. Ayet


"Dindarlık bir insanın öz sorunu, öz gerçeği, kendi sorunu. İbadet de kişinin özgürlük alanı ve tercihi. Peygamberimizin uyarısıyla söyleyeyim; dindarlığın en üst düzeyi, ibadetler değil ihsan mertebesidir. Çok geniş boyutuyla insan hakları, yetim hakkı yememe, temizlik, üretme, gıybet etmeme diye düşünürsek, Türkiye'nin dindarlaştığını söylemeyiz." Diyanet İşleri Eski Başkanı Prof. Dr. Ali BARDAKOĞLU Vatan, 5 Şubat 2012



Kul hakkı yememek,

Hakkın, adaletin en güçlü savunucusu olmak,

Zalimlere karşı mazlumun yanında olmak,

Paylaşmak,

Yoksula sahiplenmek ve yoksul yaratmamak,

Dedikodu yapmamak,

Yalan söylememek,

Haksız mal edinmemek,

Üretken olmak,

Zamanı iyi kullanmak,

Doğaya saygılı olmak,

Ve insana saygılı olmaktır

İnsanı insan yapan.


Demem odur ki...


"İnsan soyaçekimin; sosyal şartların ve içinde yaşadığı dönemin bileşiminde edilgen bir varlıktır. Bireyin toplum içinde ona uyumlu yer edinmesi, ancak ve ancak "EĞİTİMLE" mümkündür!"


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

2 Şubat 2012 Perşembe

Gözün Aydın Yunanistan... :)



















Sözde "küreselleşme" adıyla adeta tefecilik yapan...




Zamanın birinde bir çiftlikte kırmızı ibikli küçük bir tavuk yaşarmış.

Tavuk kendi yiyeceğini kendisi bulur ve bu güzel çiftlikte çok mutlu bir hayat yaşarmış. Bir gün buğday taneleri bulmuş ve bunları ekerek daha çok yiyecek elde edeceğini düşünmüş. Ancak nasıl ekeceğini bilmediği için arkadaşlarından yardım istemiş:

- Bu buğday tanelerini ekmek için kim bana yardım edecek ?

Ördek cevaplamış:

- Ben yardım edemem, ancak istersen sana kahve tohumu satabilirim. Buğday yerine kahve ekersen, çok para kazanır ve istediğin kadar buğday alırsın.

Domuz oradan seslenmiş:

- Ben de yardım edemem, ancak kahve ekersen ürünlerini ben satın alırım.

Fare hemen atlamış:

- Ben buğday ekiminden anlamam ancak kahve ekmek için gereken parayı sana borç verebilirim, sonra ödersin.

Ticaretten ve tarımdan anlamayan kırmızı ibikli şirin tavuk, bu sözler sonrasında kahve ekmeye karar vermiş ve buğdaydan vazgeçmiş. Ancak kahve nasıl ekilir bilmediğinden yine yardım istemiş:

- Kahve ekmek için kim bana yardım edecek?

Ördek:

"- Ben yardım edemem, ancak kahvenin çabuk büyümesi için gereken gübreyi sana satabilirim" demiş.

Domuz:

"- Ben kahve yetiştirmekten anlamam ancak kahveleri zararlı böceklerden korumak için ilaca ihtiyacın var, istersen sana satarım" demiş.

Fare de:

"- Gübre ve ilaç için gereken parayı istersen sana borç olarak veririm" demiş.
Sonunda kırmızı ibikli tavuk çalışmaya başlamış, çalışmış çalışmış çalışmış.

Kahve yetiştirmek buğday yetiştirmekten daha zormuş ve daha çok gübre ve ilaç gerekiyormuş. Ama tavuğumuz sonunda çok zengin olacağını hayal ederek sabretmiş. Ve sonunda hasat zamanı gelmiş ve gerçekten de tavuk çok miktarda ürün elde etmiş, kendisine yol gösteren arkadaşlarına seslenmiş:

- Kahveleri satmama kim yardım edecek?

Ördek:

- Ben yardım edemem, ancak kahveleri işlemek ve paketlemek için benim fabrikama getirmelisin.

Domuz:

- Ben de yardım edemem, zaten her önüne gelen kahve ektiği için kahve fiyatları çok düştü, senin kahven beş para etmez.

Fare:

- Ben bu işlerden anlamam, ayrıca artık sana verdiğim borçları ödemen lazım.

Sonunda kırmızı ibikli küçük tavuk gerçeğin farkına varmış ve buğday yerine kahve ekmenin büyük bir hata olduğunu anlamış, çünkü borç içinde imiş ve yiyecek tek bir lokması yokmuş.

Açlıktan ölmemek için yine yardım istemiş:

- Yiyecek bir kaç lokma bulmama kim yardım edecek?

Ördek:

- Ben yardım edemem, senin hiç paran yok.

Domuz:

- Ben de yardım edemem, zaten herkes kahve ektiği için buğday eken de kalmadı, yiyecek yok.

Fare:

- Ben yiyecek bulamam. Ancak bana borçlarını ödemediğin için para yerine senin tarlanı almak zorundayım, iyi bir tavuk olursan, belki senin o tarlada boğaz tokluğuna çalışıp, benim için buğday yetiştirmene izin verebilirim.


Şimdilerde bizim kırmızı ibikli küçük tavuğumuz, artık farenin olan eski tarlasında buğday yetiştiriyor ve karnını doyurmaya çalışıyor.




Ve...

Yunanistan'ı... "Kırmızı İbikli Tavuk"a çevirenler...


Düyun-u Umumiye boğazına yapışmaya çalışıyor!



Vergi ve harcamalarını kontrol etmesi için, Almanların ısrarla "yabancı bütçe komiseri" atama isteğini Yunanistan reddediyor!

Yunanistan bütçeyi Yunan Hükümeti'nin yöneteceğini, yetkiyi devretmeyeceklerinin altını çizerek söyledi.



Şimdi konuya ilişkin ve İngiltere'de ilkokullarda özellikle ve itina ile okutulan bir hikayeyi buraya taşımak istedim...

Zira bu hikayeden herkesin çıkaracağı "ders",

Bu günlerde daha bir anlamlı gibi..

Öte yandan bu dersi millet olarak biz, ağır şartlar altında, ağır bedeller ödeyerek aldık!

Ne zaman mı?

Tabii ki de "Düyun-u Umumiye" ile..


Yani bugünkü adıyla "yabancı bütçe komiseri"...


Ve ülkemizin üzerine kara bir bulut gibi çökerek bedel ödeten bu çeteler(ki özellikle önce borçlandırmaya zorlayıp, ardından boğazına yapışarak...)in ilk icraatı Osmanlı'yı önce yarı sömürge haline getirmesi ile başladı.


Ardından...


Atatürk'ün önderliğinde verilen Kurtuluş Savaşı ve Lozan Antlaşması ile, bu "vergi denetleme"si son bulmuştur!

1897 yılında Farnsızların inşaası ile kurulan "Düyun-u Umumiye" binası da, 1933 yılında Atatürk'ün emri ile İstanbul Lisesi'nin kullanımına verilmiştir. Bugün bu binada, halen İstanbul Lisesi eğitim vermektedir.

Valla Yunan halkına şimdilik, "geçmiş olsun" diyelim...

Sonrası mı?

???

Sevgi ve saygılarımla!



Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)