31 Temmuz 2012 Salı

Bodrum













"Bodrum sizin için ne ifade ediyor?" diye sorulduğunda, alınan cevap kimilerine göre,


"Bodrum sıcak hava, parmak arası terlik ve deniz..." Zeynep Ilıcalı


İşte bu anlamda görülen Bodrum...


Okulların kapanmasıyla birlikte tatil yapma isteğini herkes gibi ben de derinden hissettim. Zira bir ders yılını daha, büyük bir heyecan ve koşuşturmayla tamamladım... Öğrencilerimle birlikte ben de yoruldum diyebilirim. E bu arada, blog sayfamı da aynı coşkuyla sürdürmeyi ihmal etmemeye çalıştım. Sayfamı takip edenlerin bildiği üzere, ayda 10 yazı yazma disiplinimi bozmadan, kesintisiz olarak makalelerimi yazmayı sürdürdüm. Her iki işimi de büyük keyifle ve heyecanla yaptığıma inanıyorum... :)


Dolayısıyla değişik mekanda, değişik yerlerde gezmek dinlenmek amacıyla bir değişiklik yapmak istedim. Bu sebeple Turgutreis ve kıyı çevresini tatil yeri olarak seçtim. Turgutreis'e gitmemi teşvik eden en yakın arkadaşımla birlikte yola koyulduk...


Keyifli yolculuğumuza Bodrum'da mola verdik.. Zira Bodrum girişinde neredeyse "e 5 Karayolu"nu aratmayacak kadar yoğun trafik yaşanıyor olması insanın şevkini kırıyor... Tabii arkadaşımın uyarısıyla gördüğüm motosikletli sürücülerin gözükaralığını da üzerine koyarsak...

Neyse...


Harika bir doğaya sahip olan Bodrum ve kıyı beldelerinin doyumsuz güzelliklerini ne yazık ki sadece ve sadece "parmak arası terlik ve deniz" olarak nitelendirenlerin aksine yaşanmaya değer eşsiz doğasıyla beraber iyi görmek ve okumak gerekiyor.

Bunun yanında gözlemlediğim ve içimin "cız" ettiği olumsuzlukları ve vurdumduymazlıklara da dokunmadan geçemeyeceğim.


Hanımların el sanatlarına dayalı yapmış oldukları harika takıların teşhir edildiği mekanı geziyorum...

Satıcı iki hanımın konuşmalarına istemeden de olsa müdahil olarak, içimdeki "isyan"ı bir şekilde dile getirmek istedim:


Bodrum'da peşpeşe açılan büyük dükkanlardan bahsediyorlar; "24 saat açık"


Özür dileyerek araya girdim:


"Yani 24 saat yöre halkı sömürülüyor!"

Peki Bodrum'un küçük esnafı ne yapacak bu durumda?


Tüm alışverişler bu ihtiyaç (!) olarak görülüp açılan yerlerden yapıldığı takdirde, yerli esnaf ve çiftçinin durumu ne olacak?

Hanım, "valla bizler sinek avlıyoruz..." diye devam etti...


Bu arada Bodrum tamamen "köle dili İngilizce"nin işgali altında...

İçler acısı..


Oturdukları evlerinin adları bile İngilizce ile isimlendirilmiş...


Allah aşkına, bunun izahını yapabilecek birisi var mı?


Konutlar, "The..." ile başlayan anlamını bilemediğimiz harf dizileri ile devam ediyor...


Hanıma soruyorum,


"Bodrum işgal altında... Neden kendi dilinize ve kültürünüze sahip çıkmıyorsunuz?"

Hanım,

"E istanbul da böyle ki.."

Maaşallah...


"Sanırım suçluluk duygunuzu böyle bastırıyorsunuz! İnsan önce kendi kapısının önünü süpürmeli... Bırakın başka başka mahalle ve kapıları da... Siz ne yapıyorsunuz?"


Hanım, mahçup ve şaşkın vaziyette;

"Doğru söylüyorsunuz..."


Evet...


Doğru söylüyorum!

Bu güzel cennet gibi yere sahip çıkılmadığı o kadar belli ki...


Öte yandan,


Bodrum gerçek anlamda kültürel yozlaşmaya tamamen teslim edilmiş...

Zira insanlar bilinçli ya da bilinçsiz bir gösterişin, "desinler"in içersinde yuvarlanıp gidiyorlar.


Doğa hızla katlediliyor... Her taraf ev... Alabildiğine inşaat tüm hızıyla devam ediyor.. Bodrum'un tabela nüfusu 31 bin...


İyi de bu kadar ev, sadece ve sadece "yazlık" niyetiyle mi yapılıyor?


İnsanlar içlerinde oturmuyor bile... Sadece yılın bir ayını, bilemediniz 2-3 ayını bu evlerde geçiriyorlar... O vakit diğer zamanlarda bomboş...

Bu yapılan tamamen bir katliam!

Onca verimli topraklar bile bile yok ediliyor...

İnsanlar, taş üstüne taş yığarak ekim dikmden uzaklaşıp toprakları talan ediyorlar, ettiriliyorlar! Doğaya bu kadar hoyratça ve pervasızca saldırmak ve sahiplenmek de neyin nesi oluyor? Sonuç da, susuzluk ve açlıkla karşı karşıya kalacağımız kesin.. Zira bu gidişle insanlar sanırım yaptıkları binaları kemirip yemek durumunda kalacaklar!!!


Bırakınız...

Yerli halk da Bodrum'un eski güzelliğinin yok olduğunu her fırsatta dile getiriyor...


Deniz'in bile bittiğine dem vuruyorlar...


İnsanlar üretmekten uzak yaşıyorlar; tüm bildikleri gelen turistlerden edinecekleri kazanç...

Ki o da küresel sermayeye çoktan teslim edilmiş bile...


Diğer taraftan basının "eğlence" diye tanımladığı ve zihinlere yerleştirdiği "sınır tanımayan" Bodrum'un renkli hayatı...


Şüphesiz ki, insanların yaşamlarına müdahil olunmamalı! Ancak onların bilinçli, millî değerlerine sahip yaşam modelini benimsemeleri için öyle sanıyorum ki önce eğitimin ve "alın teri" dökerek kazanç edinmelerinin yolu açılması gerekiyor!


Bu sebeple basın ve medyanın özellikle seçerek kirlettikleri sahil beldelerimizin başında Bodrum yer alıyor... Seçtikleri ne oldukları belli olmayan sözde "manken" ve sözde "sanatçı" geçinen şarlatanların örnek oldukları "sınırsız yaşam" şekilleriyle Türk halkının kültürüne ve milli değerlerine her yerde olduğu üzere Bodrum'da da çok açık bir saldırı gerçekleştiriliyor!


İnsanların mutsuz oldukları o kadar aşikar ki...


Bodrum'un en işlek yerinde ve sıcağın en yoğun yaşandığı saatte meydanın içi boş havuz kenarında güneş altında gencecik bir kızın sere serpe yattığını hayretler içerisinde gördüm. Ki bu sahne kimsenin umrunda bile değil!.. Bu uyku neyin nesi?.. Bilinmez ama, bildiğim bu çocuğun "sınır tanımayan" bir "eğlence" yorgunluğunun etkisi altında, bulduğu bir taş üzerinde dinlenmeye çekilmesidir.

Yine "sınır tanımayan" bir edayla vücutlarının hemen her yerine, adeta boş deri bırakmaksızın yapılan dövmeler...

Tüm bunları mutsuzluk olarak okuyor ve öyle görüyorum...


Zira üretmeden yaşayan insan elbette mutsuz olacaktır!

Eğitimsiz, çalışmayan ve tembelliği yaşam tarzı haline getiren, üretmeden tüketen toplumlar "çöküş"ü yaşamak zorundadır! Bu durumu şüphesiz ki bir tek Bodrum'a mâl etmek haksızlık olacaktır! Zira büyük resim ülkemizin her tarafı için geçerli... Ne diyordu hanım, "İstanbul'da böyle.." Bir de Bodrum tanımlaması "küçük İstanbul" olarak geçiyor ya...


Son bir not daha; bu yaşanılanlara çözüm olarak insanların kapatılarak, "din devleti"ne sokulması ya da ne bileyim bir şeylere yasak getirmek anlamı sakın çıkarılmasın! Zira küresel haçlı zihniyetinin istediği de bu!!!


Çünkü ancak bu şekildeki bir yönetimle, bir toplumun bilinci ve şuuru yok edilebilinir! Bakınız dünya coğrafyası üzerinde nerede bir zulüm, nerede bir katliam ve nerede kan ve gözyaşı varsa.. İşte orası müslüman halkların yaşadığı topraklar! Çünkü oralarda "din" kullanılarak insanlar baskı altına alınıp, akıllarını kullanmadan uzak "biat" toplumlar haline getirilmiş yönetimlere teslim ediliyorlar!

Hâl böyle olunca da o ülkenin yerüstü ve yeraltı zenginlikleri Batılı emperyalist güçlerin kontrolü altına çok rahat bir şekilde alınıyor!!!

Örnek mi?

Suudi Arabistan...


Siz hiç Batılı haçlı bir toplumun ve ya ülkenin başına bomba yağdığını duydunuz ya da gördünüz mü?!


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Bu Tablo Korkutuyor...

















"MALATYA’nın Doğanşehir İlçesi’ne bağlı Alevi ve Sünni vatandaşların birlikte yaşadığı Sürgü Beldesi’nde, sahurda evinin önünde davul çalınmasına karşı çıkan bir ailenin evi taşlanıp camları kırıldı, evin yanındaki ahır yakıldı. Tekbir getirip sloganlar attığı ileri sürülen 50- 60 kişilik saldırgan grubu, havaya uyarı ateşi açan jandarma 2 saatte dağıttı." 29 Temmuz 2012, Vatan


Bu haberi okuduğumda ilk aklıma gelen şey; herkesçe tanındığını düşündüğüm Muaviye oldu. "Muaviye kim?" diyenlere izninizle önce bir hatırlatma yapmak isterim:


Muaviye, Sıffin (Halife Hz. Ali ile İslam Devleti'nin Suriye valisi Muaviye bin Ebu Süfyan arasında Sıffin'de yapılan savaş) Savaşı’nda Hz. Ali’ye mağlup olacağını hissedince şahsi menfaatleri için Kur’an’ı kullanmaya cüret etmiş kişidir. Ki böylelikle mızraklarının ucuna Kur’an sayfalarını geçirerek, Hz. Ali ordusundaki askerlerin geri durmasını sağlamış ve Hz. Ali ile savaşan, binlerce müslümanın katline sebep olmuştur.



"İslâm devletini ve Müslümanların kaderini eline geçirmek üzere Emevilerin ilk atılımını Müelefetü-Kulûb'dan Ebu Süfyan yapmıştır. İslâm'ın ilk gününden itibaren kılıcından müslüman kanı damlayan azılı İslâm düşmanı Ebu Süfyan, unutmayalım ki, Emevî hanedan saltanatının kurucusu olan Muaviye'nin de babasıdır.

Ebu Süfyan, Kur'an'ın "şeytan" diye nitelediği şerir kişidir. Tefsirlere onca Emevî müdahalesine rağmen şunu bilyoruz ki, Taberî'den Elmalılı'ya kadar bütün müfessirler, Kur'an'ın Âli İmran 175. ayetinin Ebu Süfyan ve dostları hakkında indiğini beyan etmişlerdir. Anılan ayet şöyle diyor:

"İşte size şeytan. O yalnız kendi dostlarını korkutur/sizi kendi, dostlarıyla korkutur. Eğer inanalarsanız onlardan korkmayın, benden korkun!"

Bu ayet, Ebu Süfyan'ın Mekke fethi sırasında korkudan kurtulmak, ganimetten pay almak maksadıyla dilinden açıkladığı Müslümanlığında asla samimi olmadığının ve olamayacağının tanrısal kanıtıdır. Allah onu şeytan diye nitelemişse, onun hiçbir iman iddiası gerçek olamaz. Ve hiç kimse onun gerçek bir mümin olduğunu iddia edemez. Ne yazık ki, bu iddiayı, Emevici hadis tacirleri kitaplarında "Ebu Süfyan'ın Faziletlerine Dair" fasıllar açmışlardır. Onun oğlu ve Emevi hanedanının kurucusu "Muaviye'nin faziletlerine dair" bablar da vardır. Dahası, Uhud'da Hamza'nın ciğerlerini söktürüp çiğnediği için, sahabe neslinin "Akiletü'l-Ekbad" (ciğer yiyen kadın) diye andığı Hind'in (Ebu Süfyan'ın karısı) "faziletlerine dair"bölüm koyanlar bile vardır. Ama Hind tarafından ciğerleri sökülüp çiğnenen, gözleri kulakları, burnu kesilip gerdanlık yapılan Uhud şehidi ve Peygamber ordusunun başkumandanı "Hz. Hamza'nın faziletlerine dair" bir bölüme bu kitaplarda rastlayamıyoruz. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, İmamı Azam Ebu Hanife, sf: 89



Tekbir getirerek adam kesmek, adam yakmak bilindiği üzere neredeyse "mübah" kılınır hale getirildi...


Haberde görüldüğü gibi Malatya'da da tehlikeli bir kıvılcım yakılmak isteniyor...


Efendim iddiaya göre, "ramazan davulcusunu reddeden" aileye tekbirler eşliğinde saldırı girişimi başlamış...


İnanılır gibi değil!

Hiç Allah adı kullanılarak insan canına kıyılabilinir mi?


Bu da ne demek oluyor?


Kur'an ayetlerini mızrak ucuna takarak dinin alet edildiği gibi,

Muaviye'nin yaptığı "aldatmaca"dan mı geliyor yoksa?


Bunlar da yakmak yıkmak için, "Allahuekber" diyerek insanların kanını içmeye davet ediyorlar...

Bu mudur Müslümanlık?

Bu mudur vicdan?

Bu mudur Allah korkusu?

Bu mudur insanlık?

Bu mudur hoşgörü, anlayışı?

Bu mudur iman sevgisi?

Bu mudur yaratılanı yaratandan dolayı sevmek?


Bu tablo korkutuyor...

Şii, Sünni...

Hepimiz müslümanız...

Kitabımız bir!

Allahımız bir!

Peygamberimiz bir!

Kıblemiz bir!



Haçlı plânlarına alet olan ve menfaatlerini gözetenler için dini kendilerine dayanak yapanların şerrinden hepimizi koru Ya Rabbi!

ÂMİN!


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

25 Temmuz 2012 Çarşamba

The Elif Şafak















"Toprağın üstünde şerefsizce yaşamaktansa, toprağın altında yatmayı ŞEREF sayarız!" Halide Edip, Sultanahmet Meydanı




"Beyoğlu'ndaki Fransız Saray˝ında düzenlenen törene, Fransa'nın Türkiye Büyükelçisi Laurent Bili",
...

Romanda, Ermeni Soykırımı'nın unutulması konusunu büyük bir incelikle ele aldığınız bölümlerden dolayı Türklüğe hakaret ettiğiniz gerekçesiyle hakkınızda soruşturma açıldı. Ne mutludur ki, bu karanlıkçı davadan vazgeçildi. Ama yine de bu tecrübenin sizi derinden etkilediğini biliyorum. Ne mutlu bizlere ki, geçirdiğiniz bu zor zamanlar, Türk toplumunun bilinçaltı üzerine çalışmanıza devam etmek konusunda cesaretinizi kırmadı." dedi.

Bili konuşmasının sonunda Elif Şafak'a fikir özgürlüğü hizmetindeki entelektüel çalışmaları, kültürler arası diyaloğa ve insan haklarına yaptığı katkılardan ötürü, Fransa Cumhuriyeti Kültür Bakanı adına Sanat ve Edebiyat Şövalyesi(Chevalier dans l'Ordre National des Arts et des Lettres) nişanını takdim etti." 10 Temmuz 2012, Hürriyet


Halide Edip Adıvar..

Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu'da tanık olduğu olayları, direnişleri, kahramanlıkları, ihanetleri bizzat gözlemlerine dayandırarak gerçekçi konularla Milli Mücadele'de bizzat rol alan, dönemin dünyaca tanınmış kadın Türk yazarıdır.


"Yazar" Elif Şafak'ın yaptı(rıl)ğı gibi, "Türk toplumunun bilinçaltı üzerine çalışma yapma" ile ünlü olmasının aksine, bilakis, Türk toplumunu "1919'da Sultanahmet Meydanı'ında, İzmir'in işgalini protesto mitinginde yaptığı etkili konuşması" ile ünlüdür, Halide Edip...


Bugün, Halide Edipler bir kenara....

Batılı güçlerce belirlenerek ele alınan konular üzerinden "Türk toplumunun bilinçaltı üzerine çalışma yapan" Nobel ödüllü Orhan Pamuk ve "Edebiyat Şövalye"li Elif Şafak türü "yazar"lar, inanılmaz pohpohlanarak baş tacı yapılıyor..


Öte yandan,

Fransız Büyükelçisi, Türklüğe hakaret ettiği için dava açılan sözde "yazar"ların geçirdiği süreci "zor günler" olarak nitelendiriyor...


O vakit sormak gerekiyor, "zor günler" kime göre acaba?

Eğer Türk milleti içinse, söyleyeceğim şudur:

Asıl "zor günler", Türk milletinin hakarete uğrayıp, iftiralara maruz bırakılmaya başlayan sürecin tetikçiliğini yapan sözde "yazar"ları"mız"ın bizi arkadan hançerlemesiyle başlamıştır... Ki zaten Fransız Büyükelçisi de bu süreci çok açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur:

Ne diyor bu "ifade"de:

"Türk toplumunun bilinçaltı üzerine çalışma yapma"...

Yok bu "zor günler" eğer, Batılı emperyalist güçler adına ise,

Haklıdır Büyükelçi; zira o vakit , bu süreç, onlar adına gerçekten zor günlerdi...

Valla ne diyeliim... Elif Şafak,


Aldığın Fransa Cumhuriyeti Kültür Bakanı adına Sanat ve Edebiyat Şövalyesi (Chevalier dans l'Ordre National des Arts et des Lettres) nişanıyla gurur duyarsın gari...

Ha sakın ola,

Bizim adımıza gurur duyma, olur mu?

Çünkü bu "ödül"ü kendin ve emperyalistler için aldın!!!

O zaman,

Tebrikler The Elif Şafak...


Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Dikkat"im" Dağılıyor!!!

















Müslümanların kutsal ayı Ramazan'ın ilk gününü tamamladık..

Bir ay boyunca oruç tutacağız..

Böylelikle nefsimizi kontrol edebilme yeteneğimizi bir kez daha sınayacağız...

Oruç;

kısaca nefsin terbiye edilmesi...


Pekii nefsin terbiye edilmesi bir tek Ramazan ayı ile mi sınırlı?

Şüphesiz ki hayır!

Zira İslam dini her alanda insanın nefsini kontrol etmesini emreder....

Lokmamızı paylaşabilmek,

Elindekini ihtiyacı olana verebilmek,


Acılara ortak olabilmek,

...

Velhasıl,

İnsan vicdanını rahatsız eden tüm kötü şeylerden ve kötülülklerden uzak durabilmek,

İnsanın gerektiğinde nefsine hakim olabilmesiyle gerçekleşir...

Ve bunları başarabilen kimselere mü'min denir...

Hal böyleyken...

"Dervişin fikri neyse zikri de odur" misali,


"Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü'nün yaz okulunda ders veren Prof. Dr. Suat Kıyak'ın öğrencileri kıyafetlerine dikkat etmezlerse ders ve sınavlara almayacağı yönünde tehdit ettiği iddia edildi. Prof. Kıyak ise kendini, "İnsanın dikkati dağılıyor " diye savundu.

Öğrenciler, hocanın derste askılı bluz giymiş bir kız arkadaşlarını işaret ederek, “Haftaya da şuradaki arkadaşınız gibi gelirseniz sınava almam" dediği ifade ediliyor.

Buradan hareket ederek sn. Hocamıza bir kaç soru yöneltmek isterim:

Bu durum "dikkat dağılma"sı Hocamızın nefsine hakim olamama endişesinden mi?

Yoksa, karşı tarafı "baskıcı" bir zihniyetle "hizaya getirme" "çaba"sından mı hasıl oluyor?


O vakit her iki durumda da kendilerine Yunus Suresi, 99. Ayet'i hatırlatmakta fayda görüyorum.

Zira ne diyor bu Ayet:

"Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tümü topluca iman ederdi. Öyleyse, onlar mü'min oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın?"

Demek ki neymiş?

Kimseye "din" adına bir zorlama, baskı yapılamazmış; bu bir!

Yine bu düşünce "Dikensiz gül bahçesi" yaratmanın bir göstergesidir...

Bu durumda da insanın nefsini terbiye etmekten, iradesini kontrol etmekten öte, nefsine hakim olamadığının açık göstergesidir,

Netice itibariyle insanın kendisini ve bilmeyenleri aldatmaktan öteye geçemez, bu da iki!

Diyelim ki herkesi, istenildiği gibi giydirip istenildiği ölçüde kapattınız…

Eee n'ooldu şimdi?

Cümleten mü'min mi olduk?!

Oysa İslam, insanın hür iradesiyle hareket etmesini ister!

Yüce Allah, Adem ile Havva'yı bile yeryüzüne göndererek kendi iradelerine teslim etmemiş midir?


Bu arada, sn. Hocamıza bir hatırlatma daha yapmak isterim:

Kendilerinin dikkatleri dağılmaması ve bu sayede nefislerini daha kolaylıkla terbiye etmesi adına Suudi Arabistan'da yaşamaları daha anlamlı olacaktır diye düşünüyorum...

Nasılsa orada bildiğiniz üzere herkes zorunlu baskıya dayanan bir kapalılıkla yaşıyorlar. Ki ondandır, geçenlerde Bodrum'a gelen Suudi Prens Tallal ailesi, Suudi Arabistan'da çarşafa bürünmüşken , ortam ve çevre değişince birden açılıp saçılarak ikiyüzlü davranışla dünyaya "rezilce" bir durum sergileyiverdiler...

Bu durumda onlar "gerçek" anlamda İslam'ı "yaşıyor" ve harbi müslüman oluyorlar (!) ya...

O bakımdan...

Ha... bir de sn. Hocamızın oruç tutarken zorlanacağını düşünüyorum...

Zira kendilerinin "dikkat dağılma" gibi zaafı "var".

Valla çevrede oldukça nefis kokular yayan yemekler ve insanın son derece iştahını kabartan envai çeşit yiyecek ve içecekleri teşhir eden vitrinlerin, reklamların... arasında yaşıyoruz...

Eee nefis bu...


Hocamız da malum dikkatini toplamakta zorlanıyorlar ya...

O vakit Ramazan boyunca dışarı çıkmamaları konusunda uyarmak boynumuzn borcu oldu gari...

:)

Bu vesileyle bütün mü'minlere hayırlı Ramazanlar....

Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

16 Temmuz 2012 Pazartesi

"An Azadi, An Azadi" ???















Bu vatan için canlarını feda eden şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum...



Haftasonu Diyarbakır ilimizde yaşanan olaylarla başlayan gerginlikler, hat safhaya tırmandı...

Ortalık "savaş alanı" gibi

Çıkan olaylarda kimler yokmuş ki,


Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ekmeğiyle ve olanaklarıya palazlanan ve kaymağını yiyen, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kimliğine sahip milletin sözde "vekil"leri baş rolde...


Hem de devlete ve millete meydan okurcasına.

Ne istiyorlar?

"An azadi, an azadi" (Selahattin Demirtaş, BDP Genel Başkanı)

Türkçesi, "Ya özgürlük, ya özgürlük"

İnanılır gibi değil...

Nasıl bir "özgürlük" isteniyor, orayı bir türlü anlayamadık!!!

Hangi devlet sizin bu yaptığınız(ki buna düpedüz devlete baş kaldırı demektir) fütursuzluklara göz yumar ya da izin verir?



"Selahattin Demirtaş, "Buradan ancak benim cenazemi çıkarabilirsiniz lan!" diye bağırdı. Bunun üzerine polisler ve BDP’liler arasında gerginlik tırmandı. BDP Van Milletvekili Özdal Üçer, polislere dönerek, "O emniyet amirini bana getirin kafasına sıkacağım" diye bağırınca, kısa süreli itiş-kakış yaşandı." 14 Temmuz 2012, Vatan


Milletin ve devletin can ve mal güvenliğini sağlayan bütün güvenlik güçlerine ağız dolusu hakaretler edilebiliyor, kurşun sıkılabiliyor, kamu mallarına olanca kin ve nefretle zarar verebilebiliyorsa,


O zaman orada bir dakika durun lütfen!

Ve biraz düşünün...

Zira daha hangi özgürlükten bahsediyorsunuz?!

Yazık vallahi yazık...

Bu güzelim ülkede, iç savaşı çağrıştıran adımlar...

Her geçen gün daha fazla kan ve gözyaşına sahne oluyor.

Nitekim, hergün birer ikişer şehit veriyoruz.

Anlamıyor musunuz?

Emperyalizmle bölgemizde ve ülkemizde savaş var!!!



"ŞIRNAK'ın Irak sınırında yer alan Kato Dağı'nda düzenlenen operasyonda şehit olan Uzman Çavuş 27 yaşındaki Cevdet Deniz Özdemir'in, sosyal paylaşım sitesindeki "Sen rahat uyuyasın diye sırtımda 40 kilo yük, aklımda vatanım dağlarda geziyorum" yazan sitemkar yazısı yürek burktu." 15 Temmuz 2012


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

14 Temmuz 2012 Cumartesi

Ben Neyim?






















"Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de o, kalplerinizi birleştirmişti. İşte onun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de o sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz." Al-i İmran Sûresi, 103. Ayet




Emperyalizmin beslendiği iki hassas nokta...

Etnik ayrımcılığa dayanan mezhepsel ve ırksal köken.

Şimdi ise ülkemiz ve milletimiz üzerinden malûm hızlı bir ayrıştırma seferberliği devrede.

Hâl böyle olunca da insanlar saflarını belirlemeye, oradan da keskinleşmeye doğru yol alıyorlar...

Durum böyle olunca...

Kendi kendime sorular sormaya başlıyorum...

Ben neyim?

Şüphesiz ki bu soruya, insanım diye başlıyoruz,

Aidiyet duygum, vatandaşlık bilincim hiç kuşkusuz yüce milletimizin bu topraklar üzerinde sürdürdüğü binlerce yıllık mücadele ve geleneğini taşıyan Türklükten gelme...

Peki inancım şüphesiz ki elhamdülillah müslümanım diyebildiğim yüce dinimiz İslam...

Kutsal kitabımız,

Kur'an-ı Kerim.

İyi.

Kur'an'da mezhepleşme üzerinden bir ayrım var mı?

Yok!

Peki, İslam'da "dört büyük mezhep" var...

Bu ibare Kur'an'da yer alıyor mu?

Hayır!!!

Kimler eliyle çıkarılmış bu "iddia"..

İslâm âlimleri söylüyor...


İyi de "elhamdülillah müslümanım" demek yetmez mi?

Kur'an'da bize emredilenlere uymak bize, farz değil mi?

O halde,

Hanefi, Hanbeli, Maliki, Şafi.
Dördü de İslâm yaşayışı ve anlayışı ise, nedir bunun aslı?

İslâm.

Kur'an kelâmı böyle bir ayrımı yazmış mı?

Yok!

N'ooldu?..

Kitabımız da olmayan şeyler,


İnsan eliyle adeta kavgaya davetiye çıkaracak kadar hassas ayrışmanın adresi,

Mezhep...

İyi o zaman... Peki bu kavga, bu üstünlük tartışmaları ne?


Öte yandan,


"Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkına Türk milleti denir" diyen büyük Atatürk, çok şey ifade eden bu sözle,

Kimlik ayrımı yapmış mı?

Hayır!

Etnik anlamda ayrım yapmış mı?

Hayır!

Niye?

Çünkü, bu millet kavramının içerisinde her türlü "ırk"dan insanımız var, ve de bunları ayrıştırmadan bir şemsiye altında toplayarak zenginliklerin ve hakların eşit paylaşımı esasına uygun ulus bilinci yaratmış...


Yani kısaca bu, ırksal olgu değil!

Ya...

Dünya üzerinde,


Aynı gelenek ve görenekleri taşıyan, aynı dili konuşan, aynı inancı yaşayan, ortak kaderi paylaşan, ortak tarihi ve ülküsü olan, beraberce gülebilen, beraberce ağlayabilen duygulara sahip insanları aynı çatıda toplayarak, onların haklarını korumda, zenginliklerini paylaşmada kardeşlik duygularını aşılamada ve kollamada...


Kısaca dışarıdan gelebilecek kötülüklere karşı, art niyetli insanların, toplulukların, milletlerin gazabından korunabilmenin yollarından birisidir Atatürk'ün Türklük bilinci ve aidiyeti...

O vakit nedir bu kavga,

Kürt, Türk, Laz...

Alevi, Sünni...

Varvarası sürsüresi...

Aşık Veysel'in dediği gibi,

"Dava insanlık davası..."

Biz bu ayrışmanın peşini bırakmazsak


Biline ki...

Tek kelimeyle,

Allah kelâmıyla,

Üzerimize "pislik yağacak"...

Ki, "aklınızı kullanın" diyor Yüce Allah

O halde,

Çok uzaklara gitmeden,

Sorgulamadan yoksun, bilimden hızla ayrılan,

Irak, Afganistan, Libya...

Akıllarını kullanmadılar ya da kullanmaları engellendi...


Üzerlerine ne yağdı?


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)