11 Eylül 2014 Perşembe

Kabus Gibi...




Bursa Osmangazi ilçesinde, 3 kardeş vurularak öldürüldü. "iddiaya göre, Yunuseli Mahallesi'nde, evlerinin yakınında oturarak cips yiyen 27 yaşındaki Şefik, 25 yaşındaki Ferit ve Emrah Ece (26) kardeşler ile aynı sokakta market işleten Hurşit (59) ve oğlu Umut Ç. (30) arasında gürültü yapma meselesi yüzünden tartışma çıktı." 8 Eylül 2014


Bu olayı duyduğumda çaresizliğin ne demek olduğunu, dayanılmaz acı duygularla hissettim.. Bir toplumun "cinnet geçirmesi" böyle bir şey olsa gerek. Yaşları art arda (25-26-27) olan üç delikanlı evladın (ki ikisi bir fabrikada çalışıyor, ötekisi ise, askerden henüz gelmiş pırıl pırıl çocuklar) öldürülmesi... Allah'ım inanılır gibi değil... İnsanın kanı donuyor. Dahası iki silahtan "38" mermi kovanı bulunduğu iddia edilen bu katliam, nasıl anlatılır? Bu vahşeti kim nasıl izah edebilir? Bu nasıl bir öldürme isteği, bu neyin öfkesi..

Yok yok böyle bir şey olamaz!..

Bu insanlığın kabul edeceği bir şey değil... Olayı en yakınımın ağzından duydum. Anında haberi araştırarak inanmak istemediğim gerçeği, burnumun direği sızlayarak ne yazık ki okudum.. O kadar ki...  günü baş ağrısıyla geçirdim.  Ben bu haldeysem... Allah o ana babaya sabır, güç, kuvvet versin, demekten başka bir şey bulamıyorum..

Öte yandan toplum olarak, bir insanın bu kadar öfke-kin-nefret  kusmasının altındaki psikolojiyi iyi tahlil etmek gerekir diye düşünüyorum.

Allah aşkına!.. Bu çocuklar ölümü hak edecek kadar, ne yapmış olabilirler? "Gürültü yaptılar" diye, ya da ne bileyim hadi kaba kuvvet veya kaba söz "kullandılar" diye, çıldırmışcasına adam öldürmek de neyin nesi  oluyor? 

Dahası iddiaya göre;

"Başlarına kurşun isabet eden Emrah ve Ferit Ece, yere yığıldı. Şefik Ece ise yaklaşık 50 metre ileride bulunan evlerine doğru koşarak, "Baba yardım et" diye bağırdı. Bunu gören ve otomobille olay yerinden kaçarken geri dönen zanlılar, eve girmek üzere olan Şefik Ece'yi başından vurduktan sonra uzaklaştı." ntvmsnbc.com

Bu durumu nasıl izah etmeli?! Bu sıradan bir cinayet filan olamaz! Bu olay bir toplumun uçurumdan yuvarlanmaya çalıştığının göstergesidir... Dolayısıyla bu bir infialdir..


Diyeceğim.. 

Yaşanılan bu vahşet bir kabus gibi... Hani kabus dedim de aklıma Dostoyevski'den okuduğum bir bölüm geldi. 

İşte o bölümden alıntı:


 -Binin hepiniz binin! diye bağırdı.  Hepinizi götüreceğim, binin!..
Bu sözleri, kahkahalar, bağrışmalar izledi:
    -Bu lâgar beygiri mi bizi çekecek?
    -Kuzum Mikolka, sen aklını mı kaçırdın? Hiç bu kısrak bozuntusu böyle bir arabaya koşulur mu?
    -Kardeşler, bu demirkırı hayvancağız  yirmi yaşında var.

Mikolka, birinci olarak arabaya atlarken yine bağırdı:
-Binin, hepinizi götüreceğim, dedi ve dizginleri eline alarak bütün heybetiyle öne geçti... Sonra arabadan bağırarak, şunu ekledi:

- Bizim doru at Matvey ile gitti. Ama bu kısrak yok mu, kardeşler, yüreğimi tüketmekten başka bir şeye yaramıyor. Onu gebertmekten başka çare yok... Boşuna arpa yiyor!..  Binin arabaya diyorum size!..  Dörtnala koşturacağım!... Dörtnala  koşacak...

Mikolka demirkırı kısrağı büyük bir hevesle dövmeye hazırlanarak eline kamçıyı aldı. Kalabalığın arasından  kahkahalar yükseldi.

   - Koşacak ya!.
   -Acımayın kardeşler!.. Herkes birer kırbaç alsın, hazırlansın vurmaya!..
   -Vay anasını!.. Vur gitsin!..

(...)

Derisi kemiğine geçmiş su acınası beygir, arabayı dolduran bunca insanı dörtnala götürecekti! iki delikanlı da mikolka'ya yardım etmek için ellerine birer kırbaç almışlardı. derken, "deh!" diye bir ses duyuldu. lâğarcık bütün gücüyle asıldı, ama dörtnal şurada dursun, adî yürüyüşe bile kalkamadı. ayak değiştirir gibi küçük, kısa adımlarla olduğu yerde sayıyor, sırtında ardı ardına şaklayan kırbaçlar altında inliyor, bacakları bükülüyordu. arabadakilerin de, dışarıdan durumu seyredenlerin de gülüşleri bir kat daha artmıştı. mikolka iyice kızmıştı, kısrağının dörtnala koşacağına gerçekten de inanıyormuş gibi büyük bir öfkeyle ard arda indiriyordu kamçısını.
kalabalık arasından bir delikanlı da arabadakilere imrenmişti:
"bırakın, ben de bineyim kardeşler!" diye bağırıyordu.
atını habire kamçılayan ve artık neyle döveceğini bilemeyecek hale gelen Mikolka da bağırıyordu:
"binin! herkes binsin! hepinizi çekecek! geberteceğim onu!"
"babacığım, babacığım, ne yapıyor bunlar!" diye bağırdı çocuk "nasıl da dövüyorlar zavallı atı!.."
Çocuk,

"babasının elinden kurtulduğu gibi, kendinden geçmişçesine ata doğru koşmaya başladı. zavallı beygircik perişan durumdaydı. soluğunu tutup bir an duraklıyor, sonra yine asılıyordu arabaya. Ama her seferinde yere kapaklanacak gibi oluyordu.
"gebertin!" diye bağırıyordu Mikolka. "artık yeter! geberteceğim!"

Kalabalık arasından yaşlı bir adam da Mikolka'ya bağırdı.
"Sen Hıristiyan değil misin, mendebur!"
"Böyle bir atcağızın, böyle bir yükü çektiği nerde görülmüş?" diye ekledi bir başkası.
bir üçüncüsü: "öldüreceksin ulan!" diye bağırdı.
"Sana ne! mal benim!.. ne istersem yaparım. Daha binin, herkes binsin! ne pahasına olursa olsun dörtnala kalkmasını istiyorum!.."

birden müthiş bir kahkaha tufanı koptu ve bütün gürültüleri bastırdı. üzerinde ardarda şaklayan kırbaçlara dayanamayan zavallı kısrak, o perişan haliyle çifte atmaya başlamıştı. Mikolka'ya bağıran yaşlı adam bile kendini tutamayıp güldü. nasıl gülmezsin: ayakta zor duran bir beygir sağa sola çifte atıyor!
Derken kalabalık arasından iki genç koptu ve ellerinde birer kırbaç her biri atın bir yanına geçip böğürlerine vurmaya başladılar.

Mikolka bağırıyordu:
"Suratına vurun! gözlerine gözlerine şöyle!.."

(...)

Çocuk atın yanına koştu, öne geçti. Hayvanın gözüne nasıl vurduklarını gördü. ağlamaya başladı. yüreği kabarıyor, gözlerinden yaşlar boşanıyordu. bu arada kamçılardan biri yüzüne çarptı...

Öfkeden çılgına dönen Mikolka:
"Geberteceğim seni mendebur hayvan!" diye bağırdı. Kamçısını atıp eğildi ve arabanın dibine uzatılmış olan ağır, uzun yedek araba okuna sarıldı; iki eliyle tuttuğu oku güçlükle demirkırı kısrağın başı üzerinde kaldırdı.
Çevreden bağrışıyorlardı:
"Boynunu kıracak!"
"Öldürecek!"

Mikolka da bağırıyordu:
"Mal benim değil mi?
ve oku olanca gücüyle hayvanın üzerine indirdi. Boğuk bir ses duyuldu. Kalabalık arasından sesler yükseliyordu.
"Ne duruyorsunuz millet! Kamçılasanıza."

Mikolka ise koca araba okunu zavallı lagarın üzerinde yemden kaldırmış ve yeniden olanca gücüyle indirmişti. Bu vuruşla hayvan olduğu gibi arka ayakları üzerine çöküverdi. Ama birden doğruldu ve gösterebileceği son çabayla sağa sola saldırmaya başladı. Ama dört yanındaki tam altı kırbaç göz açtırmadı hayvana. öte yandan mikolka da araba okunu yeniden havaya kaldırmıştı, üçüncü, derken dördüncü kez olanca ağırlığıyla indi ok beygirin sırtına. Mikolka bu işi bir vuruşta bitiremediği için kudurmuş gibiydi.

"Amma çıkmaz canı varmış ha!.." diye bağırıyorlardı çevreden.
Meraklının biri de: .
"Öyle ama, bu kez yüzde yüz yıkılacak,” dedi." Sonu geldi artık, kardeşler!” Bir başka meraklı:
"baltayla bir vuruşta bitirilir bunun işi!" dedi.
Mikolka öfkeyle:

"Şimdi hapı yuttun işte! açılın hele!" diye bağırdı, sonra araba okunu elinden fırlatıp yeniden arabanın içine eğildi ve bu kez bir demir küskü çıkardı.
"Değmesin millet," diye bağırıp küsküyü var gücüyle hayvanın sırtına indirdi.
boğuk bir çatırtı çıktı. Zavallı lâgar şöyle bir sallandı, sonra arka ayakları üstüne yığıldı. arabayı çekmek için son bir çaba göstermek istediği sırada demir küskü yemden, olanca şiddetiyle sırtına indi. Zavallı beygir, dört ayağını birden kesmişler gibi olduğu yere yığılıverdi.
"İyice bitirelim şunun işini!" diye bağıran Mikolka kendinden geçmişçesine arabadan atladı.
İçkiden suratları kıpkırmızı birkaç sarhoş delikanlı daha ellerine geçen kamçı, sopa, araba oku gibi şeylerle can çekişmekte olan beygire vurmaya başladılar. mikolka yanda duruyor ve elindeki demir küsküyü boş yere hayvanın sırtına indiriyordu. Lâgar başını uzatmış, güçlükle soluyordu, az sonra da son nefesini verdi.
Kalabalık arasından sesler duyuluyordu:

"Öldürdü işte!"
"Hani dörtnala koşacaktı?"

Mikolka ise, elinde küskü, gözleri kan çanağına dönmüş, öylece duruyor ve:
"Mal benimdi!" diye söyleniyordu.
Çevresinde öldürebileceği başka bir şey kalmamış olmasına üzülüyor gibiydi.

Kalabalıktan sesler:
"Sen gerçekten de Hıristiyan değilmişsin!" diye bağırdılar Mikolka'ya. bu kez bağıranlar daha çoktu.
Bu arada zavallı çocuk kendini yitirmiş gibiydi. Bir çığlık atıp, kalabalığı yararak beygire doğru koştu, onun kan içindeki başına sarılıp, gözlerinden, dudaklarından öpmeye başladı. Sonra birden öfkeyle yerinden fırladı, küçücük yumrukları sıkılı, Mikolka'nın üzerine atıldı. Epeydir oğlunun ardından koşup duran babası onu tam bu sırada yakaladı ve çekip kalabalıktan çıkardı.
"Gidelim artık oğlum, evimize gidelim!"

Çocuk:

Babacığım, bunlar... niçin... bu zavallı... hayvancağızı öldürdüler? diye hıçkırır. Ama soluğu tıkanır, sözcükler daralmış göğsünden bir çığlık halinde çıkar."  F. M.  DOSTOYEVSKİ / Suç ve Ceza 1. Cilt, sf:98/103


Sevgi ve saygılarımla!



"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

1 yorum:

  1. İlginç ve doğru bir benzetme yapmışsınız.
    Cinayet vakasının arkasındaki gerçek bu denli basit ve sıradan olabilir mi? Hele bahsettiğiniz gibi 38 adet mermi çekirdeği nasıl bir şiddet boşalmasını simgeliyor? eylemin bir de kapıya kadar sürdürülmesi, devamlılığı son derece korkunç ve etkileyici.
    Belki duruşma aşamasındaki sorgularda olayın hikayesini ve sonucunu takip edersiniz.
    Sevgi ve saygılarımla.

    YanıtlaSil