9 Haziran 2017 Cuma

Nerelerden Nerelere...



"Prof. Dr. Cevat Akşit,  TV8'de yayımlanan "Sahur Vakti" programında "O hayızlı kadınlar da biz tutmuyoruz diye sokakta bir şey yiyemezler. Dayak yerler ha bak" 9 Haziran 2017

Merhaba Dinci Sayın Hocam,

Biliyor musunuz bilmem, ama ben yine de o güzel günleri  yazayım: Hani ben  çocukken ramazan ayında kalbim sevinçle dolar, heyecan ve şevkle çarpardı... O günlerin güzelliklerini ne kadar anlatsam yetmez. Zira o inanılmaz  ve sımsıcak duygularımı ancak yaşayan hisseder. Neyse ben konuya döneyim:

Ramazan ayı yaklaşırken bizim evi tatlı ve bir o kadar da heyecanlı bir telaş sarardı. Rahmetli babacığım (nur içinde yatsın) sevgili anneciğime, "mübarek ay yaklaşıyor, bu ay masraf çok olacak" der, böylece bize de bir anlamda tasarrufu hatırlatan, küçük bir mesaj vermiş olurdu. Dolayısıyla bu tatlı heyecan tüm ailemizi kaplardı... Hele sahur vakti, bambaşka bir sevinçti benim için. Sevgili anneciğime yalvarır, beni de sahura kaldırmasını sıkı sıkı söyleyerek yatardım. Tabii hiçbir zaman anneciğim beni kaldırmadı... Ancak kendiliğimden uyandığımda sahura iştirak edebilmişimdir..

Diyeceğim, o zamanlar kimse kimsenin orucuna karışmaz, kimse kimseyi tehdit etmezdi. Dolayısıyla ramazan ayı, mahallece sevgi ve saygının yaşandığı, ahlâkın en üst seviyede seyrettiği güzellikler  olarak hafızama yerleşti. Ve bu ayda herkes -oruç tutan tutmayan- saygı ve sevgi çerçevesinde ne yapacağını çok iyi bilirdi. Zira edindiğimiz bir terbiye vardı..

Yani sizin anlayacağınız bir dille örnekleyeyim;

Sevgili anneciğim sadece ramazan ayına özel değil, her zaman için, dışarıda yemek yemenin ayıp olduğunu, "Olan var olmayan var. Alan var alamayan var." anlayışıyla hareket etmemizi söylerdi. O sebeple dışarıda asla yemek yemememiz gerektiğini bilen bir ahlaka sahibiz. Dahası, açıkta yiyecek taşımanın da çok ayıp olduğunu ifade ederdi. Hatta, apartmanda oturuyorduk, dolayısıyla pişirdiği yemek kokar diye, mutlaka komşulara da gönderirdi... İşte böyle bir terbiye ve adapla büyüdük...

Hal böyleyken, oruç tutmayanlara "kafir" gözüyle bakılmaz, dayak tehdidinde hiç bulunulmaz, öldürülme zaten olmazdı. Kısacası tam bir insanlık ahlâkıyla kuşandık!

Şimdi siz ne diyorsunuz? 

"Dayak"... 

Pekiii hani hoşgörü?

Hani iradeye hakim olmak?

Hani sevgi?

Hani saygı?

Ha.. bir de ne öğüt veriyorsunuz?

"Gizli yesinler"

Vayy!.. Nasıl yani?

Gizli iş yapmak, yalan söylemek...

Dolayısıyla insanlara ikiyüzlülüğü, riyayı öğütlüyorsunuz, öyle mi? 

Hani Kur'an'da sizin "incileriniz" tehditleriniz yok ama, gizli gizli "kin, nefret.." gibi hoşgörüye karşı tahammülsüzlüğü savunan ve  teşvik edenler için,

"Dinde zorlama (ve baskı) yoktur." -Bakara Suresi, 256- "Müslümanların sorumluluğu, Allah'ın Kur'an'da bildirdiği ahlâkı en güzel şekliyle insanlara anlatmak ve seçimi karşılarındaki insanın vicdanına bırakmaktır."

Hal böyle olunca da siz Kur'an'ı inkâr ediyor görünüyorsunuz...

"Allah’ın âyetlerini inkâr edenler, Peygamberleri haksız yere öldürenler, insanlardan adaleti emredenleri öldürenler var ya, onları elem dolu bir azap ile müjdele.
Onlar, amelleri, dünyada da, ahirette de boşa gitmiş kimselerdir. Onların hiç yardımcıları da yoktur."
ÂLİ IMRÂN Sûresi 21-22. Ayet


Diyeceğim o ki,

Sayın Hocam şayet kendinizi kontrol edemiyorsanız, kendinizi evinize kapatın, bu bir! Böylelikle kimseyi de görmezsiniz, dolayısıyla da kimseyi dövmeye, taciz etmeye gerek kalmayacaktır, bu iki!

Orucumuzu kendimiz için tutarız, Allah için tutarız. Dolayısıyla sizin bu yaptığınız zoraki tuttuğunuzun göstergesidir, bu üç! Dolayısıyla yaptığınızın neresi ibadet oluyor?

Ve  de çok güzel (!) akıl veriyorsunuz, 

Sizi kutlar tebrik ederim...



Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

1 yorum: