30 Ağustos 2020 Pazar

30 Ağustos...




30 Ağustos Zafer Bayramımızı küçümseyenlerin uzantıları, o tarihi günde de  kendilerini göstermişler. Bakınız, Falih Rıfkı Atay’ın büyük zaferin yaşandığı o tarihteki anısı, sanki bize bugünü anlatıyor:

"Muhiddin Baha’nın Ankara hikayesi, Meclis’te bir aralık ellerini yıkamaya gitmiş. Asık suratlı bir milletvekili  görmüş. Mustafa Kemal’in muhaliflerinden biri:

-Yahu nedir bu halin? diye sormuş. Öteki dudaklarını ısırarak:

- Ne var sanki? Nasıl olsa İzmir’i bize vereceklerdi. Nesini büyütüp duruyorsunuz? diye çıkışmış da!

Sonra da:

-Yunanlılardan kurtulduk. Bakalım Mustafa Kemal’den nasıl kurtulacağız? demiş.

Evet, muhalifleri ve rakipleri sapsarı idiler. Ah! Bir kurşun, son Yunan kurşunu  Mustafa Kemal'in göğsüne saplanamaz mıydı?

O gün sapsarı kesilenler veya onların kinini güdenler, şimdi bile o günün hatırasını söndürmeye uğraşmakta değil midirler? " Falih Rıfkı Atay, Çankaya sf: 364


Dolayısıyla...

"Nemiz varsa, bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı'nın, vicdanımızı ve kafamızı Doğu'nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi'ne borçluyuz." ÇANKAYA, sf: 363  Falih Rıfkı ATAY

30 Ağustos Zafer Bayramı Yüce Türk ulusuna kutlu olsun! 

Ne mutlu Türk'üm diyene!

Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

28 Ağustos 2020 Cuma

"80 Küsür Sene Önce"... ❤




80 küsür sene önce; 

Tenis maçı izlerken fotoğrafı var,

Yüzerken fotoğrafı var,

Sahilde kumda otururken,

Kürek çekerken, at binerken,

Konser izlerken, zeybek oynarken,

Dans ederken, heykel incelerken fotoğrafı var.

Salıncakta çocuk gibi gülerek sallanırken bile fotoğrafı var.

O dönemin kıyafetlerine, ayakkabılarına bakıyorsun; sanırsın dünya moda ikonu.

"Aman Allah'ım!" diyorsun, nasıl bir ruh üfledin de çıtayı en üste koydun bu kulunla...

Bu kadar GÜZEL bir ÖRNEK İNSAN nasıl olabilir?

Ama oldu, bütün dünya gördü, halen görmekte işte!

Hayvanlarla fotoğrafları var,

Çocuklarla,

Okulda genç kızlarla,

Delikanlılarla,

Cephede askerlerle, komutanlarla;

Dahası köylülerle, şairlerle, yazarlarla, sanatçılarla ...

Aşık olmuşluğu da var,

Oturup rakı içmişliği de.

Dua etmişliği de var,

Vaaz vermişliği de.

"Bana yeniden üniformamı giydirtmeyin!" deyip ültimatom vermişliği de var.

Tek bir ağacı kesmemek için koca köşkü yürütmüşlüğü de var,

Bozkır Ankara'ya Atatürk Orman Çiftliği' ni kurmuşluğu da...

Kalbine kurşun yemişliği de var ülkesi için; savaştan savaşa koşmuşluğu da.

Yirmi iki yıl, rakamla da yazıyorum, tam 22 yılını cephede geçirmişliği, o güzelim ayaklarını asker potinlerinden çıkarmamışlığı,

Askeri tayınını yemeden sofraya oturmamışlığı da var;

Bir çok ülke liderini sofrasında ağırlamışlığı da var.

Ama ne acıdır ki "Evde yiyecek kalmadı oğul" diye mektup yazan anacığına:

"Bu para Milli Mücadelenin parasıdır.

Vatanı kurtarmak için topladık, konunun ehemmiyeti büyük, size şu an para gönderemem anacığım, şimdilik evdeki halıları satın" demişliği de var.

Ve tarihin görüp göreceği en yoksul, en çaresiz savaşlarından birinde "Geldikleri gibi giderler" demişliği de var.

❤❤


Ömrünü, emeğini, aklını, sevgisini milletine verdiği gibi, tüm malını mülkünü de milletine bağışlayıp geçmiş bir Atamız var.

Söyleyin bana, kaç babayiğit yapabilir şimdi bunu?
Ha bir de:

"Bize uymuyor ilgilenmiyoruz; düzenleyip yeniden göndersinler, bakarız" deyip Birleşmiş Milletler Cemiyeti kurallarının değişmesine sebep olmuşluğu da var.

Bunu ondan sonra kim yapabilmiş, onu da sorarım!

Yurdu sevmek nasıl olur göstermiş, yaşamış bir Atamız var.

Yetmezmiş gibi; yemesiyle, içmesiyle, oturmasıyla kalkmasıyla, çatal bıçak tutmasıyla, sigarasını yakmasıyla dahi zarafet timsali bir Atamız var.

Ah benim canım, bağdaş kurup otururken bile zarif.

Avrupa'dan önce kadına değer vermiş, ona seçme ve seçilme hakkı vermiş, kadını insan makamına layık hale getiren düzenlemeler yapmış

"Ey kahraman Türk kadını!
Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın!" demiş,

Müzeyyen Senar' ı, Safiye Ayla' yı taktir ederek, severek dinlemiş bir Atamız var ...

❤❤

Onun getirdiği alfabe ile ona hakaret etmeye çalışan kansızların çoğaldığı günümüzde:

“Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir” diyebilmiş bir Atamız var ve hâlâ ışık oluyor bize.

Ha, unutmadan!

Bir gecede cahil kaldık diyenler!

Soruyorum size, ne okuyordunuz da okuyamaz oldunuz?

Hangi bilimde, hangi fende ilerdeydiniz?

Buluşlarınız?

Teknolojiniz?

Endüstriniz?

Matbaa bile kaç yıl sonra girdi Osmanlı'ya araştırın da öğrenin hele bir!

Ayrıca halk zaten öz Türkçe konuşuyordu, yoksa

Yunus Emre'nin,

Karacaoğlan'ın,

Mevlâna' nın,

Pir Sultan Abdal 'ın ve daha nicesinin dilini anlayabilir miydi?

Onların eserleri günümüze gelebilir miydi?

Ve dahi bugün adına Eski Anadolu Türkçesi dediğimiz dilde o "cönkler" oluşabilir miydi?

Türk halkına verilmiş en büyük şanstı Mustafa Kemal Atatürk.

Yoksa, Türk halkı da ona verilmiş en büyük hâyâl kırıklığı mı desek?

Hayır, bu his yok edilmeli.

Çünkü Atatürk'ü sevmek yurdu sevmek demektir, yurdu sevmek de Atatürk 'ü sevmektir.

Çünkü o, savaşları, yokluğu görmüştü.

Fabrikalar üniversiteler,

atölyeler, hastaneler kurmuş,

Osmanlı' dan kalan tüm dış borçları da ödemişti.

Evet, ödemişti ve bir güne bir gün:

"Lanet olsun sizin gibi millete" dememişti.

Ne münasebet!

O, hep en yüce hislerle milletine muhabbet beslerdi.

Cumhuriyeti de daha çok güvenecek bir kimse bulamadığı için gençlere emanet etmişti.

Kul olmaya alışmış bu teb'a cumhuriyete alışır mı diye sormamıştı.

Çünkü o başkomutan

O ebedî lider

O güzel insan Mustafa Kemal Atatürk

Kurtuluş Savaşı verirken cephede, köyde, kırsalda, kentte, yakinen tanıdığı bu milletin yetiştireceği evlatlardan emindi.

Ve yazdı, Nutku yazdı; hesap verdi, akıl verdi,

Bursa nutkunda endişelerini dile getirdi, o hep yol gösterdi.

Bugün ülkesindeki nankörlükleri, hainlikleri söyleseler inanmazdı, birini bile asla görmek istemezdi.

İçimizin sızısıyla diyoruz ki:

Adını, izini silmek isteyenlere inat ışığımızsın, gururumuzsun Atam.

Ve her geçen gün sadece bizler değil, dünya anlıyor, kavrıyor seni.

Ve yaptıklarını

Ve söylediklerini...

Seni seven tüm güzel insanların kalbindesin,

Onlar da senin yolunda, 

Sevginde, sevginle, daima.

Sonsuza dek!



Anonim


Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

10 Ağustos 2020 Pazartesi

100 Yıl Önce Bugün; Osmanlı'nın Teslim Alındığı...





İtilaf Devletleri, Osmanlı’ya kabul ettirmek istedikleri Sevr Antlaşması’nı San Remo Konferansı‘nda belirlemiştir.

Bu görüşmelere Osmanlı Hükümeti’ni temsilen Tevfik Paşa katılmıştır.

Tevfik Paşa, Sevr Antlaşmasının imzalanması durumunda Osmanlı Devleti’nin sömürge haline düşeceğini ve bağımsızlığını tamamen kaybedeceğini bildirmiştir. 

10 Ağustos 1920 Sevr Antlaşması’nın Maddeleri:


1- İstanbul Osmanlı Devleti’nin başkenti olarak kalmaya devam edecek. Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü yerler İstanbul ve çevresinden oluşan küçük bir toprak parçası olacak; eğer Osmanlı Devleti, İtilaf güçlerinin belirlediği şartlara uymazsa İstanbul’da ellerinden alınacak,

2- Batı Anadolu ve Doğu Trakya Yunanlılara verilecek,

3- Ege Adaları Yunanistan’a bırakılacak, Rodos ve 12 Ada İtalya’ya verilecek,

4- Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti ve güneyinde Kürdistan Devleti kurulacak,

5- Irak, Musul ve Arabistan İngiltere’ye verilecek,

6- Boğazlar, bütün ülkelerin gemilerine savaş zamanında dahi açık bulundurulacak ayrıca boğazlar on ülkeden oluşan bir Avrupa Komisyonu tarafından yönetilecek ve bu komisyonda Türk üye bulunmayacaktı,

7- Kapitülasyonlar; İngiliz, Japon, Fransız ve İtalyanlardan oluşan bir komisyonun düzenlemesiyle genişletilerek yeniden gündeme gelecek ve bütün azınlıklar bu ayrıcalıklardan yararlanabilecekti. Ayrıca azınlıklara geniş haklar verilecek ve askerlik yapmayacaklardı,

8- Azınlıklar sınırlarımız içinde okul ve dini kurumları açabileceklerdi. Osmanlı’nın bu konuda yaptığı uygulamalar ise denetlenebilecekti,

9- Osmanlı Devleti’nin mali durumu ve bütçesi İngiliz, Fransız ve İtalyanlardan oluşan komisyon ile Düyun-u Umumiye İdaresi tarafından yönetilecekti. Bu komisyonda Osmanlı üyeleri sadece danışman olarak yer alacaktı,

10- Osmanlı, mali bakımdan zor durumda olduğu için savaş tazminatı vermeyecek ve borçları silinecekti,

11- Osmanlı Devleti’nde zorunlu askerlik kaldırılacak ve askeri gücü 50.700’ü geçmeyecekti. Ayrıca orduda ağır silahlar ve uçaklar kesinlikle bulunmayacak ve Osmanlı donanması İtilaf Devletleri’nin kontrolü altında olacaktı,

12- Deniz Kuvvetleri’nde 13’ten fazla savaş gemisi bulunmayacak,

13- Kürtler, Doğu Anadolu’da bağımsız bir devlet kurmak isterlerse ve bu istek Cemiyet-i Akvam tarafından kabul edilirse, Osmanlılar bu durumu kabul edecekti,

14- Osmanlılar, Mısır üzerindeki bütün haklarından vazgeçecek, Filistin, Irak ve Suriye için alınan kararlara uyacaktı.

15- Hicaz bağımsız bir devlet olacaktı (Arap ülkeleri istediğini aldı),

16- Osmanlı Devleti İzmir’deki egemenlik haklarını Yunanistan’a bırakacak ve kalelerden sadece birinde Türk bayrağı dalgalanacaktı,

17- Şam ve çevresi, Mardin, Antep ve Urfa Fransa’ya verilecek ve Sivas’ın kuzeyine kadar olan bölgede Fransız nüfusu yer alacaktı,

18- İzmir bölgesi dışındaki Batı Anadolu, İtalya’ya ait nüfus bölgesi olacaktı.


Dolayısıyla....


Hani ATATÜRK'e hakaretler edip, 

Kurtuluş Savaşı'nı görmezden gelenlere sorum çok açık:

Bu utanç veren antlaşmayı kim imzaladı!!!


Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

6 Ağustos 2020 Perşembe

6 Ağustos 1945






Hiroşima'ya atılan bombanın etkisi bugün hâlâ daha tüm dünyada konuşulmaktadır. Zira insan eliyle kıyametin bir göstergesini yaşatan, zalimliğin en korkunç ve çirkinliğine örnek olan Hiroşima ve Nagasaki'ye ATOM BOMBASI, 2. Dünya Savaşı'nın bitiminin hemen ardından 6 Ağustos 1945 saat 08:15'te Hiroşima'ya atıldı.

"300.000 °C’lik ısı etkisi ise yaklaşık 3 km çapındaki her şeyin yanmasına yol açtı. Daha sonra ise patlamanın etkisiyle başlayan ve saatte 1800 km ile esen alev rüzgârı çevredeki her yükseltiyi dümdüz etti. Ama asıl kalıcı etkiyi patlamadan birkaç dakika sonra başlayan bir yağmur gerçekleştirdi. Yağmur ile tüm radyoaktif serpinti bölgeye inmiş oldu. Saniyelerle ölçülebilecek bir zaman dilimi içerisinde Hiroşimay'ı yok eden bu korkunç bombanın bilançosu yaklaşık 80.000 ölü ve 100.000 yaralı olarak belirlendi." Wikipedia


Dolayısıyla... Amerika'nın Hiroşima'ya karşı gerçekleştirdiği bu korkunç vahşetin, 75. yıl dönümünü tüyler ürperten bir korku ile anarak hatırlatmak  istedim.



Sevgi ve saygılarımla!



"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)