31 Aralık 2015 Perşembe
2016...
Karlar altında girdiğimiz 2016 yılının ülkeme aydınlık, barış, sevgi ve mutluluk getirmesini diliyorum.
Cumhuriyetimizin aydınlık ışığıyla nice mutlu yıllara...
Sevgi ve saygılarımla!
"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)
30 Aralık 2015 Çarşamba
İncil'ini Bir Daha Oku!
"Papa Francis, yıllık Noel konuşmasında dünyaya, tüketim ve hazcılık nedeniyle kendini kaybetmeme çağrısı yaptı
Katoliklerin ruhani lideri ve Vatikan Şehri Devlet Başkanı Papa Francis, içinde yaşanılan dünyanın, tüketimcilik, hazcılık, zenginlik ve savurganlık içinde olduğunu söyledi." 25 Aralık 2015
Eyyy Papa!..
2015 "kavimler" göçüyle bitti.
Zira...
Dünyanın en büyük enerji bölgesine sahip Müslüman coğrafyası "ölüm, vahşet, kin, nefret" bataklığına dönüştü.
2015 cinayetlerle bitti.
Sahile vuran cansız bedeniyle Aylan bebeklerin, Afgan kızın kumlar üzerinde bıraktığı, pembe lastik tokayla at kuyruğu yapılmış, ağırlık yapmasın diye kesilmiş saçlarının yürek burkan görüntüleriyle bitti 2015.
Ve...
Tüm bunlar yaşanırken sen oradan öylece sessiz sedasız izledin...
Dolayısıyla...
Bence İncil'ini bir daha oku...
Mesela, Matta 5:1-20
"İnsanı kirleten nedir?
İsa, halkı yine yanına çağırıp onlara, "Hepiniz beni dinleyin ve şunu belleyin" dedi. "İnsanın dışında olup içine giren hiçbir şey onu kirletmez. İnsanı kirleten, insanın içinden çıkandır." sf:91
"Dıştan giren, insanın yüreğine değil, midesine gider, oradan da ayakyoluna atılır.
İsa şöyle devam etti: "insanı kirleten, insanın içinden çıkandır. Çünkü kötü düşünceler, ahlaksızlık, hırsızlık, cinayet, zina, açgözlülük, kötülük, hile sefahat, kıskançlık, iftira, kibir ve akılsızlık içten, insanın yüreğinden kaynaklanır. Bu kötülüklerin hepsi içten kaynaklanır ve insanı kirletir." Müjde İncil, sf:92
Sevgi ve saygılarımla!
"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)
Etiketler:
2015 yılı,
Aylan Bebek,
İncil,
Kavimler göçü,
Matta 5:1-20,
Noel,
Papa Francis
26 Aralık 2015 Cumartesi
Kara Çarşaf
"Diyarbakır'da yabancı kadın ajan çarşafla yakalandı.
"Kara çarşaf" giyerek, Diyarbakır’ın Sur ilçesinde operasyonların sürdüğü bölgeye girmeye çalıştığı öğrenilen İngiltere vatandaşı olduğunu söyleyen bir kadın gözaltına alındı." 26 Aralık 2015
Bu haberle birlikte Sultan 2. Abdülhamit'in "siyah çarşaf yasağı" ve Birinci Dünya Savaşı'nda, bugünkü coğrafyamızı kontrol eden ve İngilizlerin adlandırdığı "Ortadoğu"da (Suriye-Irak gibi doğu sınırlarımızdaki) Arapları Osmanlılara karşı kışkırtıp ayaklandırarak sözde bağımsızlıklarını ellerine vermekle görevlendirilen İngiliz ajanı Lawrence geldi aklıma...
Zira bugün ülkemize sızarak giren ajanların haddi hesabı yok.. Anlayacağımız dün Arapları Osmanlı'nın üzerine salanlar bugün de Kürt halkımızı kandırmak peşindeler..
Ve Sultan 2. Abdülhamit'in o gün söylediği üzere,
"Bu kıyafet İslami değil. Bunun içinde her türlü melanet var"
İşte o ferman'ın Türkçe metni
Yıldız Saray-ı Hümayunu
Başkitabet Dairesi
5897
"Padişah hazretlerinin, bugün yüce cuma selamlığı törenini müteakip Teşvikiye'de bulunan devlet silahhanesini yüksek teşrifleri gerçekleştikten sonra saraya dönerken geçtiği yol üzerinde acayip bir tarzda bellerinden bağlı siyah çarşaflara bürünmüş ve yüzlerini dahi siyah renkte ve gayet ince peçelerle örtmüş bazı kadınlar gözüne ilişmiş, bunların neredeyse çıplak denilecek derecede açık saçık bulunmalarına ve adeta matem elbisesi giyinmiş Hıristiyan kadınlarına benzemiş olmalarına bakarak birdenbire Müslüman olup olmadıklarında tereddüde düşmüştür.
Delil ve açıklama gerektirmez bir husustur ki, Yüce İslam Devleti'nin (Allah onu kıyamete kadar yaşatsın) kıvam ve bekasının ve şevket ve yükselişinin artışı, devlet kurumunun fertlerini oluşturan bütün erkek ve kadın Müslümanların hal, durum ve hareketlerinde Şeriatın faydalı ve kurtarıcı hükümlerine eksiksiz bir ihtimamla uymalarına bağlıdır. Aksi hal, Allah korusun, gerek ümmetin fertleri, gerekse devletin esası için maddî ve manevî açıdan sonsuz zararlar verecektir.
Bu yüzden Müslüman kadınların Allah'ın emirleri arasında bulunan tesettür ve hicaba girmenin güzel adabına dikkat ve özen göstermeleri gerektiğine dair beyan ve delil getirmek gereksizdir. İşbu çarşaflar ise Müslüman kadınlarca tesettür emrine asla uygun ve müsait olmadığı gibi, (kötü) bir maksatla şuraya buraya girmek için bazı münasebetsiz erkekler tarafından dahi bir yerde fesat aleti olarak kullanılmaktadır.
Hatta geçenlerde bir erkek bu şekilde çarşafa bürünerek kadın kıyafetinde silahlı olarak bir eve girmiş ve evdeki kadının üzerine hücum edip çaldığı eşyayı pencereden arkadaşına atarak savuşmuştur. Dinî açıdan ve toplumun iyiliği için açık olan çok sayıdaki zarar ve sakıncaya dayanarak bu konuda gereken kişilere yumuşakça ve münasip bir üslupla anlatılmak ve gerekli nasihatler verilmek suretiyle kadınlarca çarşaf giyilmesinin yasaklanması (veya engellenmesi) için sebeplerin temini padişahın emir ve fermanı gereğidir.
O konuda emir ve ferman, emir sahibinindir.
2 Nisan 1892"
Siyah çarşaf yasağı
II. Abdülhamit
Kaynak: II. Abdülhamit'in çarşaf yasağı
Ve...
Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'a göe de "İslam hukukunun özünde yoktur. "Kara çarşaf", Katolik kilisesi rahiplerinin geleneksel giyisisidir"
Dolayısıyla...
Gülsek mi, ağlasak mı?..
Sevgi ve saygılarımla!
"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)
Etiketler:
Ajan,
Diyarbakır-Sur,
Ferman,
Kara çarşaf,
Katolik kilisesi,
Lawrence,
Sultan 2. Abdülhamit,
Yıldız Sarayı
24 Aralık 2015 Perşembe
Taksim'deki TÜRK BAYRAĞI'mız Nerede?!!..
"SİZİN İKİ İNGİLİZ ASKERİNİ İSTESEYDİK ÖLDÜREBİLİRDİK AMA ÖLDÜRMEDİK SADECE UYARDIK!"
14 Ağustos 1996'da KKTC topraklarında Türk Bayrağını yere indirmeye çalışan Rum'un başına gelen ve Türk destanı;
"11 Ağustos 1996 yılında yolculuğa Batı Almanya'dan başlayan; Batı Avrupalı, Rum ve Yunanlı motosikletliler Kıbrıs'ta sınırları delip, Türk topraklarına girerek, Türk bayrağını indirip yerine Rum bayrağı çekeceklerini açıklıyorlar.
Motosikletlilere Rum-Yunan Ortodoks kiliseleri destek veriyor. ABD Büyükelçisi de iki günde bir Hasan Kundakçı Korgeneral'e gelip, "Motosikletliler sınırınızı geçip bayrak direğinize bir bez parçası
(Rum bayrağını kastediyor) asacaklar, bundan bir şey olmaz" diyor.
Kundakçı Paşa da ABD Büyükelçisine,
"Öyleyse Rauf Denktaş Bey'den izin alın, ben sessiz kalayım"diyerek onlara zekice bir tuzak kuruyor.
Fakat bu tuzağa düşmeyen Büyükelçi de diyor ki;
"O zaman KKTC'yi tanımış oluruz". Bunun üzerine Kundakçı Paşa, "O halde bizi zorlamayın. Bizim sınırımızı geçmeye kalkan kim olursa olsun kurşunlarım.
Onun için sakın sınırda bulunan bayrak direğine çıkıp Türk Bayrağı'nı indirmeye ve Rum bayrağı çekmeye yeltenmesinler" çıkışını yapıyor.
Hasan KUNDAKÇI Paşa, Türk askerlerine şunu söylüyor; "Eğer sınırlarımızı bir kişi geçer, Bayrağımızı indirirse ben Türkiye'ye dönmem, dönemem. Alnıma tabancayı dayar, dokunurum tetiğe".
11 Ağustos 1996 günü, işin ciddiyetini anlayan motosikletlilerden en az yarısı bu işlerden vazgeçiyor, ortada sadece Rum ve Yunanlılar kalıyor.
14 Ağustos 1996 günü 35-40 fanatik Rum ve Yunanlı, hududumuzu delip Bayrağımızı indirmeye kalkınca, bayrak direğine tırmanan bir Rum, Türk Bayrağına dokunamadan tek kurşunla yere indiriliyor. Bu fanatiklere destek veren iki İngiliz askeri de kalçalarından vuruluyor.
Korgeneral Hasan KUNDAKÇI anlatır:
- Olaydan on dakika sonra odamda oturuyordum, BM Barış Gücü Komutanı Tuğgeneral ve BM Kurmay Başkanı İngiliz Albay geldi:
- Sayın Generalim, çok kötü şeyler oldu. Bayrak direğine çıkan bir kişi öldü ve iki de İngiliz askeri kalçasından yaralı.
- Onlara dedim ki;
"'Sizi kaç gündür uyarıyorum. Bu işe mani olabilirdiniz, olmadınız, üstelik o vurulan İngiliz askerleri de motosikletli fanatiği direğe doğru yönelttiler. Engel olabilirlerdi,
olmadılar. Merak etmeyin Albayım, biz iki sümüklü İngiliz askerini uyardık. İsteseydik öldürebilirdik, sadece uyardık, öldürmedik. Onun için kalçalarından kurşunladık."
BM Kurmay Başkanı Albay:
- Ölebilirlerdi Generalim, diye yüksek sesle konuştu. İngiliz Albay küstahlaşınca,
Kundakçı Paşa odadaki havalı tabancayı alır.
Albaya der ki;
"Yan taraftaki hedefi yenile".
Albay şaşkındır ama hedefi yeniler. Paşa, 25 metreden 5 el ateş eder,
"Oku puanları Albayım". Puanlar okunur 50 üzerinden 5 kurşun da 49'a isabet etmiştir.
Biraz önce küstahça konuşan İngiliz Albay şaşırır ve susar.
Korgeneral KUNDAKÇI devam eder,
"Şimdi anladınız mı?.. Türk Bayrağını indirmek isteyeni şah damarından vurup öldürmek istedik, öldürdük.
Sizin iki İngiliz'i öldürmek istemedik, sadece uyardık!"
Osman PAMUKOĞLU
Hal böyleyken...
Dün Diyarbakır'da hainler bayrağımızı indirdiler, öfke ve nefretle karşılandı... Bugün orada yöre halkımızla el ele veren Mehmetçiğimiz, al bayrağımızı ve bütünlüğümüzü tehdit eden ve emperyalist güçlerin maşalığını yapan işbirlikçi bu hainlerle savaş halinde...
Dolayısıyla...
İstanbul Taksim Meydanı'ndaki dev Türk Bayrağı'mızın aniden ve de sessiz sedasız "indirildiğini" duyuyoruz...
Bu haber doğruysa...
Uğruna dün bugün... sayısız can verdiğimiz namusumuz, onurumuz, gururumuz..
İçimizi ısıtan şanlı Al Bayrağımız İstanbul'un göbeğinden indirilmiş oluyor, öyle mi?
Niye ki?!!
Sevgi ve saygılarımla!
"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)
Etiketler:
İstanbul TAKSİM,
KKTC,
Korgeneral Hasan KUNDAKÇI,
Osman PAMUKOĞLU,
Türk Bayrağı
22 Aralık 2015 Salı
HEDEF...
İzmir'in Yunanca'daki adı "Smyrna". Öte yandan küreselcilerin dayattığı ve İzmir'in yanına parantez açarak "Smyrna" yazdıkları isim. Hani Trabzon'a "Trebizond", yani Rumca ismin eklenmesi gibi... Hani Bursa Mudanya/Zeytinbağı beldesinin Rumca olan eski ismi Trilye'ye çevrilmesi gibi...
Birkaç gün önce TRT'de "Bir Koşu Türkiye" isimli programı izlerken; "saatler tarihe eski İzmir'e yani Smyrna'ya ayarlansın" ifadesini hayretler içerisinde dinledim. "Nasıl yani?" derken, görüntüleri de bir o kadar şaşkınlık vericiydi...
Zira "Bir koşu Türkiye" adlı programda, yerinde duramayan iki genç, koşuyor, havada uçuşuyor, perendeler atıyor, duvarlara zıplıyor. Bu görüntülerle sanırsınız spor programı ya da ne bileyim yaramaz çocukların sokak hareketlerini andıran bir çizgi film...
Dolayısıyla ayakları üzerinde durmayan bir gençliğin portresini "övgü"yle rol model olarak sunan bu programın perde arkası, fayda yerine zarar verici nitelikte.
Ve aynı TRT,
TRT, özellikle yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarımız için varlık bulan "TRT Türk"ün "Türk"ünü silecekmiş iyi mi?
Bu haber insanı derinden etkiliyor. Zira TRT Şeş, TRT Arapça, TRT Kurdî var olacak, ama TRT TÜRK kalkacak..
Peki kim adına bu karar alınıyor?
Türk milletine soruldu mu?..
Şeş, Kurdî, Arapça var, ama Türk yok!!!
Vay be..!
Bu durumda TRT'nin yayınladığı "Bir Koşu Türkiye"nin satır arası İzmir'i Smyrna algılatması hiç masum gelmediği gibi, TRT'nin de "TÜRK" adını silmesi sıradan bir olay değil! Dolayısıyla biz de bunu ne yazık ki bir "iyi niyet" olarak göremiyoruz!..
Öte yandan,
İlk fırsatta "Atatürk'ün resimini duvardan indirme"yi "yeni şeyler söylemek lâzım!" küstahlığıyla cevaplayan CHP milletvekili Aylin NAZLIKAYA'nın bu fütursuzluğuna karşı kendisini acilen, Şırnak, Silopi ve Cizre'de operasyon gerçekleştiren Türk askerlerine, "eşkıya" deme hainliğini gösteren milletvekili Ferhat ENCÜ'nün yanına, yani -bu zihniyetteki- HDP'lilerin saflarına geçmesini bekliyoruz!!!
Dolayısıyla...
Bu toprakları vatan yapan atalarımızın ve aziz şehitlerimizin kanlarıyla çizilen sınırlarımızı değiştirmeye, yok etmeye çalışanlar, hiç şüphe yok ki önce ulus bütünlüğümüzü parçalamaya geçtiler...
Demem o ki...
Türk kimliği'miz, Türk bayrağı'mız, İstiklâl Marşı'mız, Cumhuriyet'imiz ve ATATÜRK'ümüz HEDEFte...
Sevgi ve saygılarımla!
"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)
Etiketler:
Aylin NAZLIKAYA,
Bir Koşu Türkiye,
eşkıya,
Ferhat Encü,
hedef,
İzmir,
SMYRNA,
Trebizond,
Trilye,
TRT,
TRT TÜRK,
Zeytinbağı
16 Aralık 2015 Çarşamba
Türkiye Sizinle Gurur Duyuyor
"Nobel ödülü alan Prof. Dr. Aziz Sancar, aldığı Nobel ödülünü ve sertifikayı Genelkurmay Başkanı'na teslim ettiğini belirterek "19 Mayıs'ta Allah kısmet ederse Anıtkabir’e koyacağız. Bu Atatürk’ün ve cumhuriyetin madalyasıdır. 19 Mayıs'ta tekrar geleceğim ve Anıtkabir’e koyacağız"...
CHP Genel Başkan Yardımcısı Bekaroğlu, Twitter adresinden Sancar'ı eleştirerek "Aziz Sancar'in Nobel ödülü almasına çok sevindik, milletçe gurur duyduk ama ödülü Genelkurmay'a götürmesine şaşırdık.." 16 Aralık 2015, Aydınlık
Vah ki siyaset acemiliği yapan siyasetçilerimize vahh!..
Dolayısıyla...
"Biliyorsan söyle bir ders alsınlar, bilmiyorsan sus ki adam sansınlar"
Aziz SANCAR,
"Nobel Kimya Ödülü’nü alan Aziz Sancar’ın ödül sebebiyle alacağı 8 milyon İsveç Kronu’nu (yaklaşık 3 milyon TL) kendi yaptırdığı Türk Evi isimli öğrenci yurduna bağışlayacağı bildirildi." 11 Ekim 2015, www.haber10.com
"Türk Bayrağı, nazar boncuğu, Atatürk ve Fatih Sultan Mehmet'in portrelerinin asılı olduğu Türk Evi'ni kişisel çabasıyla kurduğunu anlatan Sancar, "Türk araştırmacılar ve öğrenciler için, yurt sağlamak, ayrıca Türk kültür etkinliklerine ev sahipliği yapmak için bu girişimde bulunduk. Hem ihtiyacı olanlar ücretsiz yararlanıyor, hem de milli ve dini bayramlarda hepimizin bir araya gelebileceği bir yer oluyor" dedi." Star
Sahi...
Nobel Ödüllü "yazar"ımız Orhan PAMUK, aldığı Nobel Ödülünü ne yaptı?!..
Sevgi ve saygılarımla!
"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)
Etiketler:
Anıtkabir,
CHP,
Genelkurmay,
Mehmet BEKAROĞLU,
Nobel Ödülü,
Prof. Dr Aziz SANCAR,
Türk Evi
14 Aralık 2015 Pazartesi
"Kanseri Önlemenin En İyi Yolu"... Ve "Babamın Bavulu"...
Nobel Ödül -2006- töreninde "Babamın Bavulu..." diye başlayan ve bu konuşmasıyla devletine olan kin ve nefretinin izlerini hissettiren Nobel ödüllü "yazar" Orhan PAMUK,
Ve yine Orhan PAMUK'un "Babamın Bavulu..." konuşmasında yer verdiği SARTRE var ya...
İşte o SARTRE ki, Fransa'nın Cezayir'e karşı yürüttüğü savaşa karşı çıkanların başında geliyordu; Vietnam Savaşı'nda meydana gelen katliamları sorgulamak için kurulmuş olan Russel mahkemesinin de başkanlığını yaptı... Dolayısıyla SARTRE 1964 yılında kendisine verilen Nobel Ödülü'nü reddetti.
Hal böyleyken,
"Hayatın bütün bu güzelliğini ve zenginliğini kelimelere geçirmek zevkli olduğu için yazıyorum." diyen Orhan PAMUK, Irak'ta yapılan katliamları yani hayatın acılarını ve insan eliyle insana reva görülen zulmü kelimelere geçirmeyi düşünmedi bile...
Ve...
"İsveç Akademisi'nin bana bu büyük ödülü, bu şerefi veren değerli üyeleri, değerli konuklar, bugün babam aramızda olsun çok isterdim." sözleriyle, şahsının çocukluktan bu yana babasıyla arasındaki bilinçaltı gelişen rekabetinin ve ülkesine karşı duyduğu öfkesinin yansımalarıyla gelen Nobel Ödülü...
"Harika" basın'ımız ve sözde "aydınlar"ımız günlerce, aylarca Nobel ödüllü "yazar" Orhan PAMUK'tan bahsetmekten kendini alamadı..
Hani Konfüçyüs ne diyor:
"Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri varsa, o yerde güneş batıyor demektir."
O sebepledir ki.. Emperyalizme hizmet için varlık gösteren ve bunun için Nobel Ödülü alan Orhan PAMUK'u yere göğe sığdıramayanlardan, insanlığın ve ulusumuzun gururlandığı bilim insanımız Prof. Dr. Aziz SANCAR için aynı o şaşaayı ve ilgiyi bu gün ne yazık ki göremiyoruz!
Diyeceğim,
"Erdemli olanların söyleyecek sözleri vardır ama söyleyecek sözleri olanların tümünde erdem yoktur."
Dolayısıyla...
2015 Nobel Kimya Ödülü sahibi Prof. Aziz SANCAR, "Ödülü 19 Mayıs’ta Türkiye’ye gelerek Anıtkabir’de Atatürk’e bırakacağım" dedi.
Ve...
"Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız" söylemiyle Büyük Atatürk'ün işaret ettiği üzere adımızı "MUASSIR MEDENİYET" seviyesinin üstüne çıkaran Aziz SANCAR'la ne kadar gurur duysak azdır...
:)
Sevgi ve saygılarımla!
"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)
8 Aralık 2015 Salı
Vallahi Her Ülkeye Lâzım!
Iraklı din adamı: Bize Iraklı bir Atatürk lazım.
"Irak'ta bir dönem milletvekilliği yapan liberal Şii din adamı İyad Cemaleddin Irak'ı ancak "Iraklı bir Atatürk"ün kurtarabileceğini söyledi." Hürriyet, 7 Aralık 2015
"Gazi'nin vizyonunda Türkiye'yi çağdaş uygarlık düzeyinin ötesine taşımak asıl hedefti. Sadece vatanın işgalden kurtarılması ona göre yeterli olamazdı. Asıl olan, yüzyıllardır ihmal edilmiş bu halkın beyinlerindeki kelepçeleri söküp atmak, yapılacak olan devrim nitelikli reformlarla bilgi düzeyini olması gereken çağdaş düzeye çıkarmaktı.
Artık uluslar süngüyle değil, kalemle, bilgiyle ayakta durabiliyor, güvende olabiliyorlardı. Çünkü kalem süngüden daha güçlü silahlar üretebiliyordu. Eğer Türk Ulusu bunu başaramaz da "bilgi toplumu" olamazsa, kısa bir süre sonra yeniden emperyalistlerin sömürgesi durumuna düşebilirdi. Zira ülkenin jeopolitik konumu dünya durdukça önemini hep koruyacak, birilerinin gözü hep bu topraklarda olacaktı." Orhan ÇEKİÇ, 1938 Son Yıl sf: 36
Dolayısıyla...
Büyük Atatürk'ün o büyük öngörüsü, ileri görüşlülüğü ne yazık ki bugün aynen yaşanıyor..
Ve bölge, emperyalistlerin sömürgesi halinde..
Hal böyle olunca...
"Iraklı bir ATATÜRK lazım" söylemi, Atatürk'ün düşüncelerinin, devrimlerinin bölge ülkelerinin ve milletlerinin olmazsa olmazları olarak yaşamsal bir zorunluluk olduğunun bir itirafı ve göstergesidir.
Demem o ki...
Iraklı din adamının söylediği gibi, Atatürk gibi bir lider,
Sadece bir Irak'a ve Iraklılara lazım değil,
Ya?..
Her millete, her ülkeye bir Atatürk ŞART!
Sevgi ve saygılarımla!
"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)