28 Şubat 2013 Perşembe

Haydi Hanımlar...
















Dünyamız kirleniyor, kullanılabilir yaşam alanlarımız bir bir daralarak tükeniyor ve biz tüm bunlara duyarsız kalıyoruz. Ondan da ötede bilinçsizce ve hoyratça yaşamaya devam ediyoruz...

Bugün farklı bir konuya değinmek istiyorum. Zira hepimizin ortak olduğu "bitkisel atık yağ" gerçeğini kulak arkası ediyoruz. Gelişmiş Batılı ülkelerdeki insanlar, bu konuya gerçek anlamda bilinçli olarak yaklaşıyor ve bu bilinçliliğin gereğini yerine getiriyorlar.

Kullanılmış bitkisel "atık" yağların çevreye ve doğadaki diğer canlılara zararı hiç düşünemeyeceğimiz kadar büyük... En basit tanımlamayla; 1 litre atık yağ 1 milyon litre içme suyunu kirlettiğini biliyor muydunuz?

Bu hesapla; Türkiye'de yılda "350 bin ton atık yağ" oluştuğunu göz önünde bulundurursak, bunun ancak yüzde 2'sinin geri dönüşüme kazandırabildiğimiz gerçeği karşısında, gelişmiş ülkelerin yanında çok komik bir rakam olduğu ortaya çıkmaktadır. Zira Almanya'da bu bilinç yaygın ve eksiksiz yerleşmiş durumda...

O halde, ekonomimize milli gelir, dünyamıza ve çevremize katkı sağlamak ve daha yaşanılabilir bir dünya bırakmak için evlerimizde tükettiğimiz atık yağları biriktirip bağlı olduğumuz Belediye yetkililerince bizzat kapımıza kadar gelip alabildiklerinden haberimiz var mı?


Haydi hanımlar... bir gram bile atık yağın lavaboya dökülmesi halinde oluşabilecek zararlardan, tıpkı atık pilin toprağa ya da suya karışması halinde meydana getirdiği büyük zararın bilincinde olduğumuz gibi, bitkisel atık  yağ'dan da haberdar olalım.


Unutmayalım ki duyarlı olmak ve bu anlamda  toplumsal sorumluluğumuzu yerine getirmek hepimizin görevi...


Sevgi ve saygılarımla!


Image"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

25 Şubat 2013 Pazartesi

Ne Mutlu Türk'üm Diyene!








Bir okuyucumdan gelen yorum'u aynen aktararak üzerinden önemli saydığım bir konuya izninizle  değinmek istiyorum:

"Ben bu ülkede Kürt'üm dediği için hapse atılmış, siyasi tutsak olmuş, özgürlüğünü ve hatta canını kaybetmiş binlerce insan tanıyorum. Olayları bu denli çarpıklastırarak taa Tanzimat döneminden (1839) beridir bu ülkede Türklükten başka hiçbir milletin eşit haklara sahip olamayacağını açık açık sözde milliyetçilik özde ırkçılık ile devam ettirmeye çalışıyorsunuz bu şekildeki hassas konulara değinerek. 20 yıl sonrasındaki durum sizdeki esas utancın ne olacağını daha iyi gösterecektir. Bekleyelim, görelim. Saygılarımla"


Bu kardeşimize sormak ve söylemek istediğim...


Bugüne kadar "ben hangi ırk'tanım" diye bir merakım olmadığı gibi bundan sonra da olmayacaktır... Zira ulusumun ekmeğini yedim, bu vatanın toprağında yetiştim ve bu devletin himayesinde bugünlere geldim... O halde bu ülkenin vatandaşıyım! Ve bu millete vatandaşlık bağıyla bağlı olduğumun da gayet bilincindeyim. Bundan bu vakte kadar hiçbir zarar görmediğim gibi, kendimi ayrıca güvende hissettiğimin de altını özenle ve gururla çizerek belirtmek isterim.

O halde; "Ben Kürt'üm" demek ırkçılık olmuyor mu?

Öte yandan hepimiz hatta  herkes iki kuşak ötesine gitse...  hangisi "saf" ırk ki?

Diğer bir açıdan ne fark edecek sanki... Bu ilkel düşüncenin etrafına sarılarak neyin peşine düşülüyor? "Ben Kürt'üm" ya da "Ben Türk'üm".. Hepimiz  bedel ödeyerek kazandığımız bir vatan üzerinde yaşıyoruz, bundan sonra da  yaşayacağız!!! Var mı bunun ötesinde başka bir hedef? Bugün Amerika diye bağıranlara bir bakın bakalım... Her milletten insanlar bir araya gelerek  Amerika'yı Amerika yapmışlar! Şimdi hepsi "ben Amerikanım" diyor... N'oldu?!


Diyeceğim...

Hiçbir zaman "ırkçılık" yapmadım. Irkçı yaklaşımlara da asla sıcak bakmadım. Zira buna ne gönlüm, ne de vicdanım asla razı olmaz! Bunun yanında, "Ben Türk'üm" demekten de her zaman ŞEREF duydum...


Niye mi?


Kısa bir süre önce dünya haritasında Yugoslavya diye bir ülke vardı.. Şimdi Yugoslavya adında  ne bir ülke kaldı, ne de Yugoslavya vatandaşı!!! Zira tıpkı bugün ülkemiz üzerinde oynanmak istenen oyun misali, insanlar önce öteki'leştirildiler, sonra bölündüler, ardından mutlu mesut yaşayan halklar birbirine düşürülüp boğazlaştı'rılarak istenilen nihai hedefe ulaşmak isteyenlerce, paramparça edilip, lokma lokma yutuldular!!!

Şimdi bu cümleyi eden herkese...

Bir eli balda bir eli yağda olup da, kendi ülkesinin bayrağını gizleyerek "ulusal" zannettiğimiz kanallarda  yer edinip, boy gösteren "şov" programcılarına  önemle duyurulur! Ki, yarın çok geç olmadan akıllarını başlarına alsınlar diye!!! Zira belki bunlar  gibi'lerin gidecek bir başka "ülke"si olabilir! Ama... Anadolu'yu kendine yurt edinmiş, Anadolu'dan kovulmak istenen, 75 milyon "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkı" Türk vatandaşı'nın ne gidecek bir ülkesi, ne de bir başka vatanı var...

Bunu sakın unutma'yın!


Sevgi ve saygılarımla!


Image"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

21 Şubat 2013 Perşembe

Irkçılığın Daniskası Orada Dururken...






Almanya'da Faslı bir genç, İnebahtı Deniz Muharebesi’nde Haçlı ordularını komuta edip Osmanlı donanmasını yenen Don Juan de Austria’nın sol ayağıyla kesik bir Osmanlı askerinin kafasını ezdiği haykelin üzerine çıkarak, Türk bayrağını Don Juan de Austria heykelinin ellerine sıkıştırıp "Faşizme hayır. Barış. Müslümanlar barıştan yana" diye bağırdı. 12 Şubat 2013, Hürriyet

(http://www.hurriyet.com.tr/planet/22577338.asp)

Irkçılığım feriştahı yapılıyor, kimseden "çıt" çıkmıyor!

Nerede mi?

Hiç kuşkusuz kendilerini en "medeni" göstermeye çalışan Avrupa'da!!!

Hani boşa yazmadı millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy; "Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar" diye...


Vallahi ırkçılığı ölümsüzleştiren bu heykel, Allah muhafaza biz de olsaydı, seyreyleyin vaveylâyı... Artık Nobel ödüllü "yazarımız"  neler yazmazdı neler...

Hele "Hepimiz Ermeniyiz"ciler... valla yeri göğü yıkarlardı "Hepimiz Don Juanız", derken..


Bize "medeniyet" öğretmeye kalkan kindar ırkçılar bakınız kendilerini "medeni" sayan Avrupa'nın göbeğinde kimi "sallandırıyor"lar...

Hani insanlarca tasvip edilmeyen bir şey olduğunda hep söylenegelen bir söz var ya,

"İbreti âlem için sallandıracaksın bunlardan 3-5 tanesini, bak bakalım bir daha yapabiliyorlar mı?" türünden


İşte o hesap, bizi de ortaçağ zihniyetiyle Avrupa meydanlarında sembolik de olsa  "sallandırıyor"lar... atılan kin ve nefret tohumlarını kuşaktan kuşağa derin izlerle  kalıcı olsun diye...


Malûm Avrupalı arkadaşlar, çok "medeni" ve insan haklarına "saygılı", "özgür", "demokrat"lar ya... O bakımdan...

İşin aslı...

Bizdeki milliyetçilik, vatan, millet, bayrak sevgisinden öteye geçmeyen naif bir duygudur! Ki o sebeple millet olarak, Mustafa Kemal Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh" felsefesine sıkı sıkı sarılarak mazlum milletlerin hep yanında olmuşuzdur bugüne kadar.

Ve... Kurtuluş Savaşı'nı temsil eden mevcut pek çok heykellerimizle dünyaya ve gelecek kuşaklara, kin, nefret aşılayan "Don Juan"  heykellerinin aksine, bizde...

Millî mücadele kahramanlarımızın heykelleriyle, Türk milletinin ayaklar altına alınarak, çiğnenmek istenen onuru, namusu, bağımsızlığı yüceltilip korunmasının ölümsüzleştirilmesidir... Dolayısıyla insanlığa sahip çıkmaktır, asıl olan!







Öte yandan...

Bu ırkçılığı temsil eden "heykel" aslında, Batılı, Haçlı emperyalistlerin dünden bugüne insanlığa karşı aşağılıkça işledikleri yüz kızartıcı suçlarını, onların nihai ve asıl amaçlarıyla birlikte gerçek yüzlerini, barbarlıklarını çok net biçimde ifade ediyor!

Tabii anlayana...

Bu anlamda Faslı kardeşimizi ayakta alkışlarken, orada yaşayan "bakar kör" yurttaşlarımıza da "pes vallahi!" diyorum...


Sevgi ve saygılarımla!


Image"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

18 Şubat 2013 Pazartesi

TAKIYYE'de Yılın MODA'sı: Dolce Gabbana'lı Kara Çarşaf!















"Umre'ye giden şarkıcı Petek Dinçöz yeni imajıyla şaşırttı...

Petek Dinçöz Umre ziyaretinde çektirdiği bir fotoğrafını Instagram'da paylaştı. Kara çarşaf giyen Petek Dinçöz'ün Dolce&Gabbana gözlükleri dikkat çekti." 17 Şubat 2013, Vatan

http://haber.gazetevatan.com/petek-kara-carsafa-girdi/515358/8/Magazin


Bu "haber"i okurken, nedendir bilmem ama aklıma bir fıkra geldi:


"Yahudi asıllı bir Rus; İsrail’e göçme iznini alır.

Çıkışta, Ruslar bagajını denetlerken elbiselerinin arasındaki Lenin’in büstünü bulurlar:

"Bu nedir?"

Yahudi:

"Bu nedir? sorusu yanlıştır yoldaş!.. Bu kimdir? demeniz gerekirdi!
Bu Lenin’dir, sosyalizmin temellerini atan, Rus halkına iyilikler getirendir. Ben de bunu bereketli günlerin anısı diye yanıma aldım…"


Etkilenmiştir Rus görevli;

"Tamam, geçebilirsiniz!.."

Tel Aviv havaalanında gümrük memuru büstü görür ve sorar:

"Bu nedir?..”

Yahudi:

"Bu nedir? sorusu yanlıştır Paşam!. Bu kimdir? demeniz gerekirdi!..
Bu Lenin’dir. Bu deli cani yüzünden Rusya’yı terk etmek zorunda kaldım! Yanıma aldım ki her gün ona bakıp bakıp lanet okuyayım!.."

Etkilenmiştir İsrailli görevli;

"Tamam, geçebilirsiniz!.."

Adam evine gelir, büstü büfenin üstüne koyar, gelişi nedeniyle de akrabalarına davet verir.
Yeğenlerden biri sorar:

"Bu kimdir?.."

Yahudi:

"Bu kimdir? sorusu yanlıştır kuzum! Bu nedir? demen gerekirdi!..
Bu; on kilogram, yirmi dört ayar altın, vergisiz, gümrüksüz, üstelik KDV’siz!!!.."


Bilmem anlatabildim mi?..

:)


Sevgi ve saygılarımla!

Image"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

17 Şubat 2013 Pazar

Kırk Yıllık Kâni Olur mu Yani







"Gönlü aydın bir ere kul olmak, padişahların başına taç olmadan daha iyi." MEVLÂNÂ



Her geçen gün değerlerimiz bir bir yıpratılıyor... Bir yandan kimliğimiz yok sayılıyor, öte yandan sahip olduğumuz ne varsa ayaklar altına alınıyor, çiğneniyor...

Tarihimiz yok sayılıyor, dilimiz değersizleştiriliyor, inancımız "aşırılık"la itham ediliyor, Yüce Peygamberimiz "eli kanlı kılıç"a benzetiliyor, geleneğimiz aşağılanıyor...

Kısaca zihinlerimiz allak bullak...


Gurur duyduğumuz ne kadar kıymetlerimiz varsa... "meğer ne kadar bet şeyler"miş dedirtiliyor...
Yani duygularımızla, kimliğimizle, ulusumuzla  alay ediliyor...


Bir ülkenin kurucusuna ve de dünyanın saygınlığını ve  hayranlığını kazanmış, hatta yüz yıla damgasını vurmuş lider, ayaklar altına aldırılıyor...


Atatürk, ülkesini işgal edenlere rağmen, bir milletin onuru saydığı -Yunan- bayrağını  ayaklar altına paspas etmeyi reddedecek kadar asil ve naif bir lider'ken...



Marmaris Güncel’den İlhan Barlas’ın haberine göre;

"Atatürk'ü eve paspas yaptılar
Marmaris’te bir evin girişine paspas olarak koyulan Atatürk posterli duvar halısı..."

http://www.haberler.com/ataturk-un-resmini-paspas-yaptilar-4331777-haberi/


"Bir gönül eğitimcisi olan Mevlânâ Celaleddin-i Rumi, huzurun, sevginin barış ve hoşgörünün sembolüdür. Sadece Anadolu'daki değil, Doğu'dan Batı'ya hemen her coğrafyadaki manevi rehberliğiyle o, kendisine yönelenlerin gönüllerini aydınlatmakta, ruhlarını özgürleştirmektedir. Hz. Mevlânâ, akıl ve ruh sağlığı bozulan insan ve toplum için bulunmaz bir panzehir, şifa kaynağıdır" Şaban KARAKÖSE, Mevlânâ'dan Düşündürücü Sözler.


" Ali Bulaç, Mevlânâ’nın hümanist olduğu bir yaklaşımdan veya hurafeden ibarettir."

Ayrıca Ali Bulaç,

"Ne olursan ol gel” sözünün de Mevlânâ'ya  ait olmadığını savundu."

http://gundem.milliyet.com.tr/mevlana-alternatif-bir-figur-islemidir/gundem/gundemdetay/14.02.2013/1668592/default.htm


Diyeceğim...


"Kırk yıllık müslümanın hıristiyan olmayacağını" hepimiz çok iyi biliyoruz, değil mi?

E, kırk yıllık kâni bir iki yazıyla, olur mu yani?!


Sevgi ve saygılarımla!


Image"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

13 Şubat 2013 Çarşamba

"Happy Valentine's Day"













"Cadılar Bayramı, Hıristiyan kökleri olmasına rağmen günümüzde seküler bir kutlama halini almış bayram. "Türkiye gibi ülkeleri de etkilemiştir."


Hıristiyan dünyasının etkisi (dili, inancı, kültürü...) hızla üzerimize kabus gibi çökmeye devam ediyor...

Malum "Batı hayranlığı" Osmanlı'dan beri sürüyor.. Ki o sebeple büyük Atatürk, Türk milletine öz kültürünü kalıcı kılmak için olağanüstü çaba sarfederek bu alanda yaptığı pekçok devrimlerle milli kimliğimize sahip çıktı.


Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Türk Halk Müziği, millî bayramlarımız.. Say say bitmeyecek kadar kendi geçmiş ve geleneğimize bağlı öz kimliğimizi ifade eden ve anlatan, yaşatan kurumlarımız, kuruluşlarımız..


Hâl böyleyken...

Bu kadar zenginliğin altında ezilen utanan, sıkılan sözde "entel-aydın" şahsiyetler hiç bitmedi...

Haliyle güzel ülkemin güzel insanlarından ve kimliğinden utanan eziklenen arkadaşlar, bir içeri bir dışarı ülkem üzerinde oynanan oyunlara -bilerek ya da bilmeyerek- alet olmak üzere mekik dokudular...

Dokudukça "Batı hayranlığı" hat safhaya ulaştı...

Derken... Osmanlı döneminden miras kalan "Batı özentisi" içerisinde olan işbirlikçilerin hummalı ve ince çalışmaları bir hayli yol aldı...

Dilimizden "utandılar"...

Şimdi her taraf Allah ne verdiyse yabancı kelimelerle dolup taşıyor.. Bak etrafına... zihnimiz karma karışık..

Kendi öz müziğimizi horladılar...

Maşaallah anadan doğma klasik batı müziği sevdalısı olduk!

Anadolu'nun has ve has geleneğine bir tekme...

Şimdi artık çam ağacı altında Noel'in feriştahını kutlar olduk!

Tıpkı mutlu mesut hep bir ağızdan; "Happy birthday to you " dediğimiz gibi.

Zira bilindiği üzere birileri bir şey yaptığı zaman hepsinin onu yapmaya koşuştuğu bir davranış biçimi olan "SÜRÜ'LEŞME" moduna çoktaaan girdik zaten. O vakit, çok "modern" ve "aydın" olduğumuz tescillendi. Ki hep birlikte "Heppy börtdey tuu yuu" dedik ya...

İşte o gün bugündür "ortak kimlik" sahibiyiz, alimallah!

Eee, bayramlarımız da "tukaka" malum...

Nedir o "hayvan katliam"lı bayramlar filan?! Sonra millî bayram kutlamaları da ne oluyor, öyle?..
Sen milli falan hiç değilsin, ayrış bakalım!!!

St. (Aziz) Valantine, dururken... Anadolu'ya, Türk milletine ve İslam Dini'ne has özel günleri, bayramları, şenlikleri at çöpe...


Öte yandan anlı şanlı bir kısım yazar çizerlerimiz alttan alta yazıyor, işliyor:

"Cadılar Bayramı bizde neden tutmaz" teraneleriyle, sözde "tutmama nedenleri" sıralanıyor da

Asıl "bu bizim bayramımız değil! Hıristiyanların bayramı" gerçeği  söylenmiyor!!!

Söyleyemezler! Zira "kıvam"a getirdiklerinde biz de "kutlayacağız" da ondan!!!


Alın Size "Sevgililer Günü"...

Ne zamandan beri kutlar olduk?

Kıvama getirildi'ğimizden bu yana!

Kıvama getirile getirile.. Sonunda...

İşin ucu, "Kelime-i şehadet"ten Hz. Muhammed'i "çıkarma" gayretlerine dayandı!!!

E, ne de olsa "ORTAK KİMLİK"...

Hadi canım hadi...

"Happy Valentine's Day"

Aziz Valentina'yı iyi an'malar...

:)


Sevgi ve saygılarımla!


Image"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

10 Şubat 2013 Pazar

Haber"DARLANDIK"!!!



















"Güçlü"ye tapınmak, mazluma burun kıvırmak...



"Kendi âsûdeyse, dünyâ yansa, baş kaldırmamak;

Ahdi nakzetmek, yalan sözden tehâşî etmemek;

Kuvvetin meddâhı olmak, aczi hiç söyletmemek;

Mübtezel birçok merâsim: İnhinâlar, yatmalar,

Şaklabanlıklar, riyâlar, muttasıl aldatmalar;

Fırka, milliyet, lisan nâmiyle dâim ayrılık;

En samîmî kimseler beyninde en ciddî açık." Mehmet Akif ERSOY, "Safahat"



O günün dalkavuklarına isyan eden milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy, "güçlü"nün yanında olanları, güçsüz ve zayıfları gözardı eden sahtekarları, işte bu cümleleriyle teşhir ediyor...


Bugün yaşadıklarımız dünden hiç farklı değil aslında...

"Güçlü"nün borazanlığını yaparak toplumumuzun zihniyle adeta alay etmeye devam ediliyor...

Günlerdir Siera ile yatıyoruz, Siera ile kalkıyoruz...

Riyakarlara sormak istediğim şu:

Bizim millet olarak hiç mi değerimiz yok?

Pippa ve Siera gibi bizim de hunharca öldürülen nice insanlarımız var!


Onların hiç mi hikayesi yok?

Onlara neredeyse burun kıvrılarak bakılması milletimizi aşağılamanın daniskası...


Öte yandan daha da hazini, gencecik yaşta vatanları için can veren şehitlerimiz bile neredeyse "burun kıvırılır" hale getirildi!

Hal böyleyken, "efendi" gördüklerine nasıl şaklabanlık yapacaklarını şaşıran şarlatanlara yazıklar olsun...

Ki o sebeple olsa gerek, Pippa Bacca gibi Sarai Sierra'nın da acı ölümünün ardından, günlerce hayat hikayesi sütun sütun toplum olarak beynimize nakşediliyor...




Dolayısıyla...  Yüzde 99'u "müslümanım" diye övünen bir millete, çıkarlarına hizmet eden "güçlü"leri öven ve onlara alkış tutmayı  görev sayanlara, "riyakâr"lıklarını  Mehmet Akif Ersoy'un sözleriyle yüzlerine çarpmak, dün olduğu gibi bugün de yanlış olmayacak  sanıyorum...



Sevgi ve saygılarımla!


Image"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

6 Şubat 2013 Çarşamba

Utananlara, Ezilenlere...













Türk milletinin mensubu olmaktan utananlara ve bunu "ırkçı" sayanlara "sorular"ımız olacak:


Türk Kahvesi, Türk Lokumu, Türk Hamamı... gibi tescilli ifadeleri  ne yapacaksınız?!

"Yunan Lokumu", "İngiliz Kahvesi", "Amerikan hamamı" filan mı diyeceğiz?


Pekii; İnsanlarımızın (Evlâd-ı Fatihan) etnik kökenlerini "üstünlük" yarışına sokmaya çalışan ve "Kurtuluş Savaşı yok", "Ege'de Rumlara Etnik Temizlik İddiası" gibi inciler saçan "vekil"lerimizin muhteşem söylemleriyle ırkçı'lığın daniskasını yapanlara...

Toplumumuzda millî ve kültürel her alanda "algıda yanılgı" yaratanlara ve dayatanlara ne demeli?

O vakit Kurtuluş Savaş'ında Yunanlılara karşı direnişe geçen Gökçen Efe ve diğer efelerle birlikte  Hasan Tahsin, Sütçü İmam Ali... gibi öteki millî mücadele kahramanlarımız hayâl ürünü mü?

Aslında yok böyle kahramanlarımız!.. Onlara, tamamen sonradan uydurulmuş birer "masal kahramanı" filan mı diyeceksiniz?

Ya Türk bayrağı ne olacak?

İstiklâl Marşı'mızı ve millî şairimiz Mehmet Âkif Ersoy'u ne yapacaksınız?

Onu da "olmadığı iddia edilen" Kurtuluş Savaşı'mızın olmayan hayali bir şairi mi sayacaksınız?

 Mete Han'dan bu yana kalıcı kimliğimiz olan Türk kelimesiyle birlikte bugün varlığımızı ve bağımsızlığımızı borçlu olduğumuz devletimizin ve Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Ata'TÜRK'e ne diyeceksiniz?!

Çanakkale'yi tarihten mi sileceksiniz?

Yoksa tarihi mi "yok" sayacaksınız?

N'apacaksınız?

Sahi; Fransız, "ben Fransız'ım bununla gurur duyuyorum" İngiliz, "ben İngiliz'im, bununla gurur duyuyorum..." Rus, "ben Rus'um..." İtalyan, "ben İtalyanım", Arap, "ben Arap'ım" Çinli, "ben Çinliyim.." Japon, "ben Japon'um"... diyor; hatta "hepimiz Ermeniyiz" deniliyor da, BEN TÜRK'üm demek mi utanç oluyor?!

N'oluyor?

Her ulus gibi ben de her şeyimle birlikte ulusumla, kimliğimle, tarihimle, kültürümle,  dilimle, inancımla gurur ve onur duyuyorum!

Bu ülkenin ve bu milletin ekmeğini yiyen...

Kendi kimliğinin altında ezilerek yabancı kimliklerin hayran'ı olmaktan utanmayan budala ruhsuzlara, "yuh olsun"...


Sevgi ve saygılarımla!


Image"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

3 Şubat 2013 Pazar

Kötü "Kokan" Ruh Olmasın
























İnsanın insanı cezalandırma aymazlığına bir örnek:


"Fransa'nın başkenti Paris'teki Orsay Müzesi'ni ziyaret eden yoksul ailenin, "kötü koktukları gerekçesiyle" müzeden atıldığı iddia edildi."

http://www.cnnturk.com/2013/dunya/01/29/kotu.kokuyorlar.diye.muzeden.attilar/694446.0/index.html



Toplumda belirli yer edinmiş üst sınıfların "kalpsizliği" ile ortaya koydukları tavır ve hareketlerinin neticesinde toplumsal eşitsizlik hiç kuşkusuz meydana gelmektedir. O vakit insan vicdanı hemen devreye giriyor.

Hâl böyle olunca da Tolstoy'un o güçlü duygularıyla  toplumsal olaylara bakışı; ve  sert eleştirileriyle yapmış olduğu analizleri akla getirmemek imkansız gibi.

Bu anlamda "haber"i Tolstoy'un "hassas duyguları"yla değerlendirmenin kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum.


"Ruh gözümüzü benliğimizin içine çevirerek kendi halinizi beğenip beğenmediğinizi sorunuz. Aklınızdan başka bir yol gösterici tanımadığınızda, nereye varabildiniz bugüne dek? Nesiniz siz? Gençsiniz, zenginsiniz, akıllısınız ve iyi bir öğrenim görmüşsünüz -size armağan edilmiş bütün bu güzel bağışları hangi yolda kullandınız? Kendinizden ve yaşantınızdan hoşnut musunuz?"

"Yaşantınızı gözden geçiriniz, nasıl geçirmişsiniz yaşamınızı? Çılgınca sefahat alemleriyle, zamparalıkla, hep toplumdan bir şeyler alıp karşılığında hiçbir şey vermeden. Koskoca bir servete kondunuz. Nasıl kullanıyorsunuz bu serveti? Başkalarına ne hayrınız dokundu? On binlerce toprak köleniz var sizin, bir kerecik olsun onları da düşündünüz mü? Maddi ya da manevi bir parçacık yardımınız dokundu mu onlara? Hayır! Onların alın teriyle ürettiklerini siz sefil yaşantınızda har vurup harman savurmak için kullandınız. İşte sizin yaptıklarınız bunlar. Kamu yararına bir işte çalışmayı hiç denediniz mi? Hayır! Aylaklıkla geçirdiniz ömrünüzü." Tolstoy, Savaş ve Barış, 2. Cilt sf:104


Diyeceğim o ki...

Müzede Van Gogh'un eserleri sergileniyor...

"Van Gogh’un erken dönem çizim ve resimleri daha çok köylülerin, yoksul işçilerin yaşamlarına ve de kasvetli manzaralara odaklanır. Van Gogh, Theo’ya yazdığı bir mektupta Nuenen köylülerini şöyle betimliyordu:"

"Buradaki insanlar içgüdüsel olarak mavilerin en güzelini giyiyorlar... rüzgarın ve havanın etkisiyle bu renk kayboluyor, ortaya bedenin renklerini çıkartan sonsuz ve narin bir tona bürünüyor."

Öte yandan hem çalkantılı, hem de "kasvetli" ruhsal dönem yaşayan Van Gogh, fakirliği yakından tanıyan bir sanatçı...

Müzede bu resimleri incelemeye koyulan kimseler, baktıkları resimlerde ne görüyorlar ve nasıl yorumluyorlar? Yoksa bunlar sırf göstermelik mi?  Bence asıl incelenmesi gereken durum bu olsa gerek... Ki, resim sergisini görmeye gelen bu "soylu" insanlar, ondan olsa gerek, fakir ailenin kokusundan, hatta varlığından  rahatsız olmuşlar...


Yoksa gerçek manada yüksek ve soylu  ruhlu insanlar hamurları aynı olan, birileri yapmacık ve yalancı, diğerleri fakirlikten o durumda olan doğal kişilerden hiç rahatsızlık  duyabilir mi?


Sevgi ve saygılarımla!


Image"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)