"Başkaları için kendinizi unutun o zaman sizi de hatırlayacaklardır." Lev Tolstoy
"Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok güzel bir ülkede mahalleler varmış. Bu mahallelerin çocukları birbirlerini çok severlermiş. Dışarıdan gelen parolalı bir ıslığa uçarak aşağı iner, beraber olacakları anları iple çekerlermiş. Kavga da etseler kin tutmaz, her gün yeniden dünyalar kurarlarmış. Herkeste sevgi, paylaşma ve arkadaşlarını kollama duygusu yavaş yavaş gelişirmiş.
O zamanlar, çocuklar evden okula servis ile değil, buluşarak giderlermiş. Onların yolunu gözlemezmiş; evdeki bilgisayar, şehrin en iyi dershanesi, hazırlık kursları. Bilmezlermiş; hamburgeri, MTV'yi, internet'i, cep telefonunu, tetris'i. Bilirlermiş duvarların üzerinde sohbeti, anket defterleri doldurup, sevgileri keşfetmeyi. Horoz şekercisini, elleri leş gibi macuncunun, tornavida ile koyduğu rengarenk macunu. Eve gitmeyi unutmayı, hava kararınca dayak yemeyi, sonra da bir ıslıkla tekrar aşağıya, kukalı saklambaça kaçmayı. O hakkında türlü şeyler söylenen evdeki garip adamdan korkmayı... Küsmeyi, aynı kıza asılmayı, torbalarla misket toplamayı, gıcır köstek ayırmayı, değiş tokuşu, kaybedince kapışı...
Teksas'ı, Tommiks'i, Konyakçı'nın dişlerini... Paramparça Red Kid'leri. İç içe konan naylon topları, taştan kale direklerini. Üç korner bir penaltıyı. Üzerine apartman yapılan top sahalarını, sonra o apartmana taşınan yeni dostları ve onları kapma yarışını. Taşınanların kırmızı kamyonlarını. İlk ergenliği, boyların ölçülmesini Hey dergisini Otobüsteki biletçinin lastik sarılı kalemini. Yoğurtçuyu, kalaycıyı, hallacı...
Evlerin arkasındaki odun kömür depolarını... Yakan topun yakışını. Adam alırken, adım hesabını, iki çocuğu en iyi arkadaşla takası...
Mantarlı gazoz kapaklarını, yaldız kazımayı. Yandaki mahalle ile alınan kavgayı, her kavganın çıkarttığı kahramanı – ödleği. Kan kardeşliğini. İp atlama, lastiğe basma, topaç virtüözlüğünü. Çelik çomağı, kırılan camları - toplanan paraları. Açık hava sinemalarını, frigo buzu. Silik seksek çizgilerini...
Sonra zamanla, bu güzel ülkede durumlar değişmeye başlamış. Yaşlar ilerledikçe, bu birliktelik, kollama, koruma duyguları, bu mahallelerin çocuklarının başlarına çok işler açmış.
Daha sonra işsizlik, enflasyon, köşeyi dönme, adamını bulma, malı götürme falan derken, herkes yüzünde soluk bir bakış, içinde hayatın yenilgisi, çaresizlikleri, tatminsizlikleri ile başbaşa kalmış.
Çocukları mı? Çocukları şimdi koca koca apartmaların arasında, nefes alınmaz bir havada, evlerinde, sanal bir dünyada, emniyet içerisinde yalnız yaşıyorlar. Anneleri-babaları onları çok seviyor. Beta kapmasın diye kalabalık ortamlara hiç sokmuyor. Hafta sonları hep beraber "Karum" ya da "Akmerkez"deler. Okul servisi çocukları neredeyse yataklarından alıyor. Çocuklar, trafik kaygısıyla köşedeki markete dahi gönderilmiyor.
Babalar şirketlerin bilançolarını, çocuklar da dershane reytinglerini izliyorlar. Hepsi birer test uzmanı, sayısal - sözel yuvarlanıp gidiyorlar. Seksek oynamayı değil ama taban puanları çok iyi biliyorlar. Hayata açılan pencereleri "Windows 98"; onlar ekrana - ekran onlara bakıyor ve koca bir hayat dışarıda akıp gidiyor. Ve şehrin dışında ağaçlar, tırmanacak, salıncak kuracak, kalp kazıyacak mahalle çocuklarını bekliyor.
Paylaşmayan, yalnız, bencil, kafesler içerisinde, gürbüz, güvenlikteki çocukları. Hiç sopa yememiş, ağaçtan düşmemiş, topu yandaki bahçeye kaçmamış, dizlerinde bir metrekare kabuklar olmamış çocukları..." ALINTIDIR
Sevgi ve saygılarımla!