"İstanbul'da Büyükşehir Belediyesi tarafından bir "panoramik fetih müzesi" açıldı...
Washington, Tokyo, Pekin, Bangok, Moskova, Mogadişu'nun da "fetih günü kutlamaları" yok. Çünkü fethedilmiş değiller, o insanlar başından beri orada yaşıyorlardı. Bu durumda olan en önemli kent İstanbul! Ve bunu her seferinde dünyanın gözüne sokmanın ne anlamı olabileceğini düşünemiyorum. Ülkemize gelen her turiste "Burası aslında bizim şehrimiz değildi, beş yüz küsür sene önce biz başkalarının elinden aldık" demenin ne anlamı var? Evet, tarihimizin ayrılmaz parçası olarak okullarımızde çocuklarımıza okutmalıyız ama bütün dünyaya bu eski hikayeyi bağıra çağıra ilan etmenin ne anlamı var?" Mehmet Y. YILMAZ 04 Şubat 2009 / Hürriyet
*
*****
*
Evet bu yazıyı okuduğum zaman ve özellikle de çocuklarımıza gururla anlattığımız bu büyük başarıyı, şimdi sanki utanılacak bir olay gibi sunulmasına doğrusu yüreğim el vermedi. İstanbul'un Fethi; bir dönemin kapanarak, yeni bir çağın açılmasına vesile olan ve tarihi bir öneme sahip olduğunu, elbette ki göğsümüz kabararak nesilden nesile aktarmak bizim en birinci vazifemiz olacaktır. Üstelik bu vazifeyi, kurumlar aracılığıyla da gerçekleştirmek bir kamu hizmetidir.
*
******
*
Müslüman Türk Milleti'nin tarihine altın harflerle yazılan en önemli olaylardan ve kazanılan savaşlardan birisi şüphesiz ki çağ değişimine vesile olan İstanbul'un 29 Mayıs 1453 yılında Türkler tarafından fethedilmesidir. İstanbul, Fatih Sultan Mehmet Han'a gelinceye kadar, Emeviler, Abbasiler ve Osmanlılar tarafından defalarca kuşatılmış, seferler düzenlenmiş ancak bir türlü fetholunamamıştı. Buna mukabil, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed: "İstanbul mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel askerdir" buyurmuştur. İşte buradan yola çıkarak, Türk milletinin adını şanla ve şerefle taçlandıran büyük fetihi ne yazık ki "eski hikaye" diye küçültmeye, hatta oradan önemsizleştirilmeye kadar gidebilecek bu tanımlama gerçekten bizler için kabul edilemez bir durumdur. Zira tarihimizi bu kadar küçümsemeye hiç kimsenin hakkı olmadığını düşünüyorum. Bakınız; zaferleri, başarıları herkes paylaşmak ister. Zaferler herkese bir pay verir, toplum kesimlerini birbirlerine yaklaştırır, aidiyet duygusunu kuvvetlendirir, toplumu rahatlatır.
*
*****
*
Şimdi bir de, Osmanlı'yı imparatorluk yaparak içte ve dışta önemli gelişmelere neden olan ve İstanbul'un ele geçirilmesinin bir o kadar da kolay olmadığı bilincini hatırlayarak, günümüzle kıyaslayıp, üzerinde durmak istiyorum. Yazıda, Avrupa ülkeleri ile özdeşleştirilerek, olayın "bağıra çağıra bütün dünyaya ilan edilmesi" gibi bir anlatımla sanki utanılacak ve gocunulacak bir durum yaratılıyormuş izlenimi verilmesine, gerçekten ibretle bakıyorum. Peki, Amerika'nın Vietnam'a saldırmasını ve orada sivil insanları öldürmesini, özellikle sinema ve televizyonlar aracılığıyla -ki bunu gerçekleştiremedikleri ve kazanamadıkları bir savaş olduğu halde- bir gurur abidesi olarak yıllarca beynimize kazımalarına ne söylenir? Alın size Batı kıyaslaması!!! Üstelik burada Amerika'nın, masum insanlara attığı bombalar, yaptığı kıyımlar maskelenerek sanki insanlığa bir "lütûf"muş gibi sunulması sizce ne anlam taşıyor? Şayet oralarda başarı kazansalardı, bunu cümle aleme gözdağı mahiyetinde büyük bir "zafer kutlaması" gibi sunmayacaklar mıydı? Yine, Amerika, 2003'te Irak'ı işgal ettiğinde, ilk iş olarak; hemen oraya Amerika bayrağını dikmelerini gururla (!) tüm dünyaya bir övünç olarak kim sundu? Burada "dünyanın gözüne sokma" olmadı mı?!
Osmanlı bu fethinde kimseye zulüm ve katliam yapmadığı gibi, kendilerine yaşam hakkı tanımayacak Bizanslılara da, Fatih Sultan Mehmet, Osmanlı'nın yaşaması için, tarihsel görevini yerine getirmiştir! Bundan da Türk milleti olarak onur ve gurur duyuyoruz!
*
*****
*
Yine bu düşünceden yola çıkarak, örneklendirmeye devam edeceğim; o halde bizler Kurtuluş Savaşı'mızı da küçümseyerek, hatta işgalci güçlerin zoruna gitmesin diye, 9 Eylül'ü, 30 Ağustos'u, Cumhuriyet Bayramı gibi ÖVÜNÇ ve zaferlerle dolu günlerimizi kutlamayalım. Bir bakarsınız ,Yunanlıları denize döktüğümüzü ayıplayabilirler! Yine, mesela Sultan Süleyman'ın resim sergilerini de düzenlemeyelim. Zira Cihan Padişahı Kanûnî Sultan Süleyman devri, Türk hakimiyetinin doruk noktasına ulaştığı bir devir olmuştur. Hani olur ya, bir zamanlar kıtalara hükmettiğimizi aman dünyaya bağıra çağıra duyurmayalım!..Biz bunları dillendire duralım; İsrail Devleti "vaadedilmiş topraklar" aldatmacasıyla Tevrat'ı bahane ederek haksız ve insafsızca başkalarının topraklarını, tüm dünyanın gözleri önünde hunharca gasp etmeleri kabul ediliyor! Bizlere gelince tarihimizle gurur duymaya bile neredeyse "suçluluk hissi" verilerek ve utandırılarak bir şekilde "eziklik" yaratılıyor. Yok öyle bir şey!!! Biz Fatih Sultan Mehmet Han'ın torunları olarak bu zeferi yüreğimizde onur ve gururla taşıyacağız; bunu da kuşaktan kuşağa aktararak tarih bilincimizi yaşatacağız!
*
*****
*
Türk milletine her alanda yapılan bu türden baskılar; bir yerde milletleri millet yapan; tasada, kıvançda ve kederde ortak paylaşımların yok edilerek birliğimizin çözülmesine neden olacak zeminlerdir. O vakit, özellikle topraklarımıza göz dikilen ve birlik beraberliğimize kastedilecek girişimlerin hissettirildiği bu süreçte, daha bir anlamlı ve coşkuyla zaferlerimizi kutlayarak, aidiyet duygumuzu ayakta tutacağız! Batı ülkeleri ne dermiş, onlara karşı ayıp olurmuş, yok bizlere işgalci derlermiş gibi bir takım düşüncelere asla taviz vermeyeceğizi ifade ederken, makaledeki incitici tanımlamaları şiddetle reddediyor ve KINIYORUM! Sevgi ve saygılarımla!