28 Kasım 2017 Salı

Ekranların Yeni Rezaleti; DNA Testi


Günlerdir televizyonlardan bangır bangır ifşa edilen  gariban,  fakat ağzı çaçaronlukta iyi laf yapan  zavallı bir kadın ve eski sevgilisi yoğurtçu Bayram'la yatıp kalktık (Ki bu anlamda aynı saatlerde, aynı konuları içeren  programları diğer kanallarda da yayınlanıyor).  Ayrıca ortada bir de 14 yaşında genç bir kız var. Dahası bu kızcağızın babası kim miş, diye araştırmaya girmek, bunu aleni ifşa ederek ortaya dökmek, kimin işine yarar?

Dolayısıyla bu türden programları yayınlamakla kim ne elde eder? Onun bunun geçmişini araştırmak, dedektifliğe soyunmakla ne elde edilecek? Kısaca; Meral kadının çocuğu yoğurtçudan mı? Sütçüden mi? Bize ne! Kime ne!

Bu kadıncağızın "üstün" ahlakını ballandıra ballandıra anlatmak kime ne yarar sağlıyor?

Toplum ahlâkını bozduğu için, "evlilik programları kaldırılmadı mı?" O halde bu saçma sapan  programları, üstelik de günün en işlek saatlerinde yayınlamak da neyin nesi oluyor?

Dolayısıyla, "Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin." diyen kurucu önder ATATÜRK'ün ülkesinde, bilime ters düşen işlerin meraklısı olduk. 

Yoğurtçu Bayram kadar merak uyandıramadığımız tek şey, bilim ve okumak oldu. Hal böyle olunca da,  bilim, kültür, sanat programlarının yer bulmadığı, ve Allah ne verdiyse, kim kimden olmuş, neler olmuş, kim kocasını, kim karısını,  nasıl aldatmış... dolayısıyla kepazeliğin bini bir para.

Demem o ki,

DNA testlerinin havada uçuştuğu,  seviyesiz programlardan geçilmeyen  bir çöp yığını televizyon dünyası  içerisinde kendimize, "Don Juan"larla hayat bulur olduk vesselam!



Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

24 Kasım 2017 Cuma

Ben CUMHURİYET Öğretmeniyim


Büyük Atatürk'üm, 

"Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister" sözünle biz öğretmenlere hitap ettin ya...

Vallahi öğretmenler olarak bu altın değerdeki söze çoğunlukla uymadık...

Dolayısıyla bu kara günlerin alt yapısını hazırlayanların ne yazık ki baş aktörleriyiz!

Ben bir Cumhuriyet öğretmeniyim! 

Ve ışığımı Başöğretmenimiz ATATÜRK'ümüzden aldım! Dolayısıyla  mesleğime başlarken, "Atatürk ilke ve inkılaplarına sadakatla bağlı kalacağıma" ant içtim.

Sonra mı,

Bu doğrultuda mesleğimi icra ederken, eğitim ve öğretim üzerinde gördüğüm her yanlışı, sebepleri ve sonuçlarıyla birlikte Milli Eğitim BAKAN'ımızın ta kendisine kadar, açık adres ve imzamla yazdım. Ders kitaplarına kadar eleştirdim. Pekçoğu olumlu cevap buldu...  Dolayısıyla mesleğe başlamadan önce ettiğim yeminin arkasında durmanın, ve de vicdani sorumluluğumu yerine getirmenin huzuruyla bu satırları not düşüyorum.

Başöğretmenimiz Yüce ATATÜRK'ümüzün nezdinde vatansever tüm öğretmenlerimizin

Öğretmenler Günü kutlu ve mutlu olsun...



Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

22 Kasım 2017 Çarşamba

"Hedef Türkiye"


Söz konusu vatansa,  ilgili her "konu" hepimizi çok yakından ilgilendirir, NOKTA!

Konu: Rıza ZARRAB...

Vallahi her gün bu zevatla yatıyor, bu zevatla kalkıyoruz...

Bitmedi bir de bu konu,"demokles'in kılıcı" gibi kafamızın üzerinde sallanıp duruyor. Ki tehditin bini bir para...

Neymiş efendim, Türkiye Cumhuriyeti  Devleti'nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN "ULUSLARARASI MAHKEME"de YARGILANACAKmış!

Yok ya! Başka...

Şimdilerde dünyanın jandarmalığına bürünen ABD. 250 yıllık geçmişiyle bugün dünyaya "medeniyet", "barış" getireceğim yaygarasıyla, köleliğin daniskasını yerleştiren; bugün eli kolu, bacağı  zincirli kölelerin yerini, dünya çapında milyarlarca sömürülen işçi, fakir, ezilen, yok edilmeye çalışılan ülkeler ve ulus milletleri parçalanmasına yönelik yarattıkları tedhişin baş mimarı oldu!

Sen kimsin be!... 

Sen önce kendi cellatlarına bak!

Irak'tan başlayarak yayılan, ve tüm bölgeyi kan gölüne çeviren baba-oğul Buşları, Obamaları uluslararası mahkeme önüne bi çıkar, sonra özür dileyen, "pardon" diyen ezeli suç ortağınız, kankiniz İngiltere eski başkanı Tony Blair'le devam et tutuklamalara!!!



Konu: NATO...

1919'da ülkemizi fiili işgal eden İtalya, Fransa, İngiltere, Yunanistan... Kısaca, bugünün Avrupa Birliği (AB) ve baş aktör ABD. Dolayısıyla NATO...

Şimdi bu fütursuz davranışlarıyla tanıdığımız küstah NATO'da neler oluyor? Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucu önderi Mustafa Kemal ATATÜRK'ü ve onun kurduğu Cumhuriyet'in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN'ı  "düşman" olarak gösteriyor, iyi mi?



Dahası aynı çete, aynı sinsi planları kapsamında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin  eşsiz ordusunun Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi AKAR'a yönelik  küstahça davranışlarla,

Toplamda, "Hedef Türkiye" işareti veriliyor!

Öte yandan içeride de insanın yüreğini derinden yaralayacak ve "yazıklar olsun!" dedirtecek davranışları, hayretler içerisinde izliyoruz!

 Zira bizi birbirimize bağlayan, ve ülkemizin birliğini sağlayan,  dolayısıyla kurucumuz Büyük Önder ATATÜRK'e ve onun "en büyük eserim" dediği, Cumhuriyet'imize karşı irili ufaklı saldırılar devam ediyor...

Dedim ya... normal süreçlerde hangi parti olursa olsun, biz sade vatandaşları hiç mi hiç, ilgilendirmiyor; yeter ki ülkemizin birlik ve beraberliğine, vatanın bölünmez bütünlüğüne zarar vermesin! 

Dolayısıyla...

Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin çıkarlarını gözeterek yönetmeye talip olan siyasilerin bu anlamda hareketlerine çok dikkat etmeleri gerekir!


Hal böyle olunca da insan sorgulamadan geçemiyor:

1- "Edirne'de Türk Bayrağı ve Atatürk fotoğrafının, aşağıya, Meral Akşener ve parti bayrağının üste asılması şaşkınlık yarattı." 20 Kasım 2017

Dolayısıyla sorum çok açık: Atatürk'ün ve Türk bayrağının aşağıya asılması, Batı'nın dayatması olan "Atatürk'ün resimlerini devlet dairelerinden kaldırın" talimatıyla mı ilgili? Dolayısıyla bu bir mesaj mı oluyor?


2- "CHP İl Başkanı Ali Rıza Güder, devletin 1938 yılında Dersim’in kapısında insanlığından, vicdanından, aklından ve mantığından soyunduğunu belirterek, "1938 Dersim, Türkiye Cumhuriyeti’nin cinnetidir. Tanıklarımız aynı zamanda bu zulmün müsebbibleridir. İnsanoğlunun en zalim kılıç darbesiyle bu dünyadan göçüp gitmiş atalarımızdan bir nebze hürmetin ve merhametin esirgenmesi duygularımızı incitmektedir. Sözümüz haklılığımızı ispat için değildir. Ne olursa olsun umudumuzu ve inancımızı korumakta kararlıyız" dedi.

Bu durumda bir vatandaş olarak sorum çok net: 

1- Cumhuriyetimize başkaldıran, Cumhuriyet'i ve devleti tanImadığını ilan ederek bölgede İngiliz desteğiyle isyan çıkaran, askerine kurşun atarak Tunceli'de  feodal zihniyeti hakim kılmak isteyen derebeyi, ne zamandan beri "atamız" oldu?

2-Devletimizin bu isyana karşı gelmesi ne zamandan beri "zalim kılıç darbesi" oluyor?

3-Ne zamandan beri ülke bütünlüğüne zarar veren işbirlikçi hainler, "hürmet, merhamet"le anılmaya başlanır oldu?

4- "Zulmün müsebbibleri" dediğiniz, Atatürk ve Türk Ordusu oluyor, öyle mi?

5- Hangi ülke,  kendi devletinin kurucusunu aleni suçlu ilan edilmesine,  dolayısıyla da bu türden alçakça faaliyetlerde bulunulmasına  izin verir?

Demem o ki, 

Hedef Türkiye!

Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

17 Kasım 2017 Cuma

Şeyhülislam Mustafa Sabri'den, Seyit Rızalara...





"Cehaletin de bir sınırı var! İdam fetvalarını Dürrizâde vermiştir!

İki gün önce, bir "Mustafa Sabri Efendi tartışması” çıktı: Tokat’taki bir imam-hatip lisesine Tokatlı Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi’nin ismi verilmiş ama gelen tepkiler üzerine vazgeçilmiş ve okulun ismi “Tokat Şehit Yakup Akdağ Anadolu İmam Hatip Lisesi" yapılmış.

Tepkilerin gerekçesi ise, mâlûm: Mustafa Kemal Paşa, arkadaşları ve Kuvâ-yı Milliye aleyhindeki meşhur idam fetvalarını Mustafa Sabri Efendi’nin verdiği iddiası.

Tartışma işte bundan çıkıyor ama sâbık Şeyhülislâm’ı savunanların da, veryansın edenlerin de söylediklerinin hemen hepsi yanlış!

- Mustafa Kemal ve Kuvâ-yı Milliye hakkındaki idam fetvasını Mustafa Sabri Efendi vermişmiş...

Yanlış! Tarihimizin yüzkarası olan o fetvayı veren Mustafa Sabri değil bir başka şeyhülislâmdır: Dürrizâde Abdullah Beyefendi!" Murat BARDAKÇI, 16 Kasım 2017

  
Dolayısıyla...

Şimdi o "yanlış" denilen bilgileri, Tarihçi Yazar Sinan MEYDAN'ın belgelere dayalı "El-Cevap" kitabından konuya ilişkin kısmını olduğu gibi nakledelim:

"Örneğin o tarihte Şeyhülislamlığa getirilen Haydarizade İbrahim Efendi, Mustafa Sabri’nin kaleme aldığı fetvayı okuyunca imzalamayı reddedip istifasını vermiştir. Peki, İskilipli Atıf Hoca bu ihanet fetvasını hazırlayan Mustafa Sabri ile ilişkilerine neden son vermemiştir? Neden hâlâ o "hain" din adamı müsvettesiyle aynı cemiyet çatısı altında yer almıştır? 

Sorular, sorular, sorular! 

İskilipli Atıf’ın Yol Arkadaşı Şeyhülislam Mustafa Sabri 

İskilipli Atıf Hoca'nın dava arkadaşlarından, yol arkadaşlarından -11 Nisan 1920 tarihli "ihanet fetvasının" yazarı- Şeyhülislam Mustafa Sabri, mason locasına üyedir. Sırf İngilizlere yaranmak için sözde Ermeni soykırımından sorumlu tutulan Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey’in idam fetvasını hazırlamıştır. Sevr Antlaşması’nın imzalanmasını savunmuştur. Kitabında Kurtuluş Savaşı’nı çarpıtmış, yalanı gerçek, gerçeği yalan göstermeye çalışmıştır. Atatürk’ün İngilizlerle anlaştığını, İzmir’i Yunanlıların kendiliğinden  Türklere geri verdiğini iddia etmiştir. 

Şeyhülislam Mustafa Sabri de İskilipli Atıf Hoca’yı aratmayacak kadar "bağnaz" bir din anlayışına sahiptir. İslamiyetin "zorlaştırmayın, kolaylaştırın" hükmüne karşın bin dereden su getirip dini zorlaştırmanın peşindedir." sf:598

"Celal Bayar, onun hakkında şunları yazmıştır: 

"Mustafa Sabri Efendi, İngiliz himayesine girmekten başka kurtuluş yolu olmadığını iddia edenlerdendir. Milli Mücadele’nin şiddetli düşmanıdır. Kürdistan Cemiyeti adındaki siyasi bir kurul ile müşterek vatanın parçalanmasına yol açan bir anlaşmayı reisi olduğu Hürriyet ve İtilaf Partisi Umum Merkezi adına imzalamıştır. Yakın tarihimizin gizli kalmış bu büyük ihanetine 9. cildimizde belgeleriyle temas edeceğim. Sadrazam Vekili olduğu sırada Ali Galip’i Sivas Kongresi üzerine yürümeye teşvik edenler arasındadır. "Kuvâyi Milliyecilerin katli vaciptir" fetvasını yazan odur, imza eden Dürrizade'dir." sf:599

"Mustafa Sabri, kitabında Kurtuluş Savaşı, Türklük ve Atatürk hakkında hakaretamiz ifadeler kullanmıştır.
Atatürk’ten şöyle söz etmiştir: 

"Yani bütün hareketlerini hilafet makamına hizmet şeklinde gös termiş iken, nasıl kahpelik ve hayasızlıktır ki hilafetin en çirkin tezyif ler ve tahkirler altında birdenbire ilgasına cesaret etmiştir." 

"Mustafa Kemal’in ve Ankara Hiikümeti’nin kahpeliklerini, sahtekârlıklarını şu ufacık mukaddime’ye sığdıracak değilim. Demek isterim ki bu şekil değiştirmeler, bu zıtlıkları işleyebilmek için insan utanmamazlıkta da kahraman olmalıdır. Hele dinsizlik olmadan hak sızlığın, hayasızlığın bu derecesi tasavvur olamaz." 

"İki paralık Mustafa Kemal kuvvetinin baskısına boyun eğerek İngilizlerin, Fransızların ve sair devletlerin İstanbul’dan çekilip gitme lerini ancak Kemalistlerin idam ettiği Türk aklı kabul edebilir."


Türklüğe bakışı da şöyledir:

"Benim elimden gelse Türkleri Arap yaparım, diğer Müslümanları da. Bunların vaktiyle Araplaşmadığına da çok eseflenirim. Arap dili, ne Türk diliyle ne de Çerkez diliyle kıyas kabul etmeyecek derecede üstünlüğe sahip olduğundan, insanın, milliyetin küçüğüne sahip olup da onunla iftihar edeceğine büyüğüne sahip olarak onunla iftihar etmesi daha kârlı ve makul olur."

Kurtuluş Savaşı düşmanı “hain” Mustafa Sabri zamanla daha da ileri gidip
Yarın gazetesinde  Türklükten istifa ettiğini yazmıştır: 

"Yalnız Müslüman ve insan olarak kalmak üzere, Türklükten Şeref  ve izzetimle istifa ediyorum Allah'ım huzurunda... Tövbe Yarabbi, tövbe Türklüğüme! Beni  Türk milletinden addetme...

Mustafa Sabri, Kurtuluş Savaşı'nda “vatana ihanet” ettiği için 150'Iikler listesine alınmıştır." Atatürk’ün başkomutanlığındaki Türk ordularının zaferinden sonra diğer hainlerle birlikte İngiliz Elçiliği’ne sığınmıştır. Ailesini de yanına alarak İngilizlerin bulduğu bir yük gemisiyle önce Mısır'a, sonra Yunanistan’a gitmiştir. Oradan İtalya’ya geçerek kaçak Padişah Vahdettin’i ziyaret edip Türkiye Cumhuriyeti karşıtı bazı tertiplerin içine girmiştir. Papa’dan bile yardım istemiştir." sf:599/600


"İşte İskilipli Atıf Hoca, 1919-1920 yılları arasında hem “Cemiyeti Müderrisin"de hem de "Teali İslam Cemyeti"nde bu "hain" Mustafa Sabri ile birliktedir.

Nitekim Atıf Hoca, 1926’da Ankara İstiklal Mahkemesi'nde yargılanırken, mahkeme başkanı bu duruma şu sözlerle dikkat çekmiştir:

"(...) Sen en karanlık günlerde Teali İslamcılık yap, Mustafa Sabri'nin yanında yer al da sonra karşımızda şöyle böyle söyle. Sözleriniz hiçbir gerçeğe uygun değildir." Sinan MEYDAN, El-Cevap, sf:601

Dolayısıyla...

Şeyh Saitler, İskilipli Atıf Hocalar, Mustafa Sabriler, Seyit Rızalar...

Ne yazık ki emperyalistlerle işbirliği içinde Genç CUMHURİYET'e isyan eden, ATATÜRK ve TÜRK düşmanlığı yapan bu çete başları vatan hainleridir.

Hal böyle olunca da...

"1924’te, halifeliğin kaldırılması, Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun kabul edilmesi, Osmanlı hanedanının yurtdışına sürgün edilmesi gibi laiklik ağırlıklı devrimlerin yoğunluk kazanması ve genç Cumhuriyetin ağaların, şeyhlerin, şıhların “marabaları” durumundaki halkı, devletin özgür “bireyleri” haline getirmek için çalışmalar  yapması, öteden beri dinden geçinen sahte hocalar ve asırlardır halkın kanını emen ağalar ile şeyhlerin tepkisini çekmiştir." sf:601



"Cinnet" öyle mi?! 

CHP Tunceli İl Başkanın "1938 Dersim, Türkiye Cumhuriyeti'nin cinnetidir" 16 Kasım 2017 tarihli ifadesine karşılık bu satırlar, 

Böyle düşünenlere aynen ithaf olunur!!!




Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

15 Kasım 2017 Çarşamba

Eyy, Müftü Efendi!..


"İsrail'den Arabistan müftüsüne davet...

Suudi Arabistan müftüsü: Hamas terör örgütü, İsrail ile savaşmak caiz değil"


Ben mi yanlış anlıyorum, yoksa dünya mı tersine dönmeye başladı... 

Allah aşkına!..
Siyonistler Müslüman, Hamas da Yahudi, Hıristiyan olmuş, haberimiz yok, iyi mi!

Vay arkadaş, bu ne!..

Dolayısıyla hani sayfamın sağ tarafında, ve bugün coğrafyamızı kan gölüne çeviren zalimlere ve onların işbirlikçilerine atfen sabit olarak yerleştirdiğim, Kur'an ayetlerinden birkaç tanesini izninizle buradan da tekrarlamak isterim:

"Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir." MÜMTEHİNE SÛRESİ 9. AYET

"Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki; "Şüphesiz doğru yol, Allah'ın (gösterdiği) yoludur."Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva(arzu ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı." BAKARA SÛRESİ 120. AYET

"Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez." MAİDE SÛRESİ, 51. AYET


Dolayısıyla... 

Eyy, Müftü efendi!.. 

Sen Kur'an'ın hangi ayetine dayanarak fetva veriyorsun? 

Ve kimlere hizmet ediyorsun?!


Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

9 Kasım 2017 Perşembe

Eşsiz ATAM

Bugünlerimi senin kurmuş olduğun Cumhuriyet'in okullarına borçluyum. O sebeple Cumhuriyet'imizin onurlu bir yurttaşı olarak, seninle ne kadar gurur duysam azdır!

Dolayısıyla bu kanlı coğrafyanın kalbinde, senin devrimlerini doya doya yaşayarak, modern, çağdaş ülkeler düzeyinde yaşamaktayım; ve aldığım her nefeste, attığım her adımda senin adınla kendimde güç buluyorum...

Yüce Atatürk'üm,

Bir cumhuriyet öğretmeni olarak bize emanet ettiğin; ve "en büyük eserim" dediğin CUMHURİYET'imizi ve yapmış olduğun devrimlerini son nefesime kadar koruyup kollayacağıma, söz veriyorum!

Birlik ve beraberliğimizin en büyük sembolü olan, Eşsiz Atam,

Senin ne kadar büyük bir değer olduğunu, 7'den 70'e herkesin anladığı bu kara günlerde,

Seni büyük bir sevgi ve özlemle anıyor ve arıyoruz...

Ruhun şad, mekanın cennet olsun!


Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

8 Kasım 2017 Çarşamba

Elleriniz Kırılsın İnşallah!

Gündem olabilmek için ucuz yollardan, ucuz haber olmanın peşinde koşan Elif ŞAFAK'ın kendisinin, "biseksüel" olduğunu ifşa eden basit konuşmasının "haber"i  kadar değer verilmeyen acı bir olaydır, gazilerimize karşı yapılan rezil saldırılar.

Onun içindir ki gazilerimizi hedef alan hunharca saldırılar karşısında yüreğim paramparça... 

Zira ne kadar milli ve ortak değerlerimiz varsa, hepsini hızla kaybettik. Dolayısıyla, sürekli gündemde tutulması gereken bir haber varsa, o da hiç şüphe yok ki gazilerimizi her zamankinden çok daha fazla minnet, şükran ve saygıyla anmamız olacaktır.

Hal böyleyken,  bu kanlı coğrafyada vatanımız içerisinde huzurla yatıp, huzurla kalkabiliyorsak eğer, bunu kimlere borçluyuz acaba?

Ve yine... her gün toprağa verdiğimiz  şehitlerimizin sayısını bilen var mı?

Hadi onların adlarını "birkaç saniye"liğine hatırladık diyelim,

Ya kolunu, bacağını, gözünü kaybeden gazilerimizi bilen, duyan var mı?!

Ya  bedeni sağlam, ruh sağlığını kaybetmiş gazilerimizi kaçımız biliyoruz?


Dolayısıyla...

İki dilim baklava çaldılar diye çocukları hapis cezasına çarptıran yüce adaletimizin, gazilerimize ve ailelerine saldıran, dahası gazi olduklarını belirttikten sonra saldırıyı daha da arttıran bu alçak, gözü dönmüş vatan haini rezillere nasıl bir ceza keseceğini, vicdani adaletin nasıl tecelli edeceğini, 

Ve yine...

3. sınıf magazin haberlerini ballandıra ballandıra, allayıp pullayıp sayın ahalimize sunan sayın basınımızın da,   toplumumuzun ortak değeri olan ve gözbebeğimiz gibi korumamız lazım gelen gazilerimizle ilgili  bu hayati olayları, kaçıncı sayfaya, kaç sütun haber olarak taşıyacağını de merakla bekliyorum!



Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

3 Kasım 2017 Cuma

"Kan Bağı"ndan, Yurttaşlık Temelli Yönetime Geçiş




"İtilaf Devletleri, 28 Ekim 1922 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti'ni, İsviçre'nin Lozan kentinde toplanacak Barış Konferansı'na çağırdılar. Bu konferansa, aynı zamanda Osmanlı Hükümeti'ni de çağırdılar. İtilaf Devletleri, böyle bir çağrıda bulunmakla, Osmanlı Hükümeti'ni tanımayı sürdürdüklerini, anlatmak istiyordu."  Baki KURTULUŞ, Tarihsel Olaylarla SÖYLEV "NUTUK" sf: 229

Dolayısıyla...

İngilizlerin Lozan'a İstanbul saltanatını da davet etmesi üzerine hızla alınan bir kararla, 1 Kasım 1922'de SALTANAT KALDIRILMIŞTIR.  

Ancak hilafet yanlısı gelenekçi vekiller saltanatın kaldırılmasını istemiyorlardı. Bu nedenle aralarında "Atatürk'ün de bulunduğu seksen milletvekili imzalı bir önerge"yi meclis başkanlığına verdi.

"Başkanlığa, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkıldığını, yeni bir Türkiye Devleti'nin doğduğunu, Anayasa gereğince egemenlik haklarının ulusta olduğunu" belirten bu önergeye karşı olan iki kişi göründü. Bunlardan birisi Mersin milletvekili Salahâddin Bey, öbürü de, daha sonraları Atatürk'e suikast girişiminde bulunarak İzmir'de asılan Ziya Hurşit'ti." sf: 230


Hal böyleyken görüşmeler özetlenecek olursa;

"Hilafet saltanatsız olabilir miymiş, olamaz mıymış, saltanatı kaldırmak hilafet açısından caiz miymiş, değil miymiş..." 2 saat geçmesine rağmen daha önerileri incelemeye başlamamışlardı bile.

Ve...

"konuşmaları, bulunduğu köşeden izleyen Atatürk, "Bu biçim görüşmelerin, istenilen sonuca varmasını beklemenin boşuna" olduğunu anlar.

Karma komisyon başkanından söz alır. Önündeki sıranın üzerine çıkar. Kesin ve yüksek bir sesle, şunları söyler:" sf: 234

"Egemenlik ve saltanat, hiç kimse tarafından, hiç kimseye bilim gereğidir diye, görüşmeyle, tartışmayla verilemez. Egemenlik, güçle, erkle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk Ulusu'nun egemenliğine el koymuşlardı.  Bu yolsuzluklarını altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de Türk Ulusu bu saldırganlara, artık yeter diyerek ve bunlara karşı ayaklanarak egemenliğini kendi eline almış bulunuyor. Bu bir oldubittidir. Sözkonusu olan ulusal egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız sorunu değildir.Sorun, olmuş bitmiş bir gerçeği yasa ile saptamaktan başka bir şey değildir. Bu, kesinlikle yapılacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes sorunu doğal bulursa, sanırım ki uygun olur. Yoksa yine gerçek, yöntemine göre saptanacaktır; ama, belki birtakım kafalar kesilecektir." sf: 234

Dolayısıyla saltanat artık kaldırılmıştır. Bu tarihi kararla hezimete uğrayan İngilizler Lozan'da Türkleri yok edeceklerinin hesabını yaparken, karşılarında Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni buldular.

"Türk devriminin bu önemli gelişmesi karşısında, İstanbul'daki Osmanlı Hükümeti de dağılmış, böylece İstanbul içinde de Ulusal Hükümet yönetimi egemen olmuştur. (4 KASIM 1922)" sf: 235


Diyeceğim...

Saltanatın kaldırılmasıyla "kan bağı"na dayalı yönetim biçiminden, millet egemenliğine bağlı, yurttaşlık temelli yönetim biçimine geçtiğimizin   95. yıldönümü Yüce Türk milletine kutlu olsun...



Sevgi ve saygılarımla!




"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)