fetva etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
fetva etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ocak 2018 Çarşamba

Hüküm Yalnız Allah'a Aittir!



"Sivri açıklamalarıyla bilinen Eş-Şeyh, bu kez kızların evlenme yaşıyla ilgili konuştu ve kriter olarak "Aileleri tarafından iyi yetiştirilen kızlar" dedi.

Müftü Eş-Şeyh'in Avustralya gazetesi The World Observer’a yaptığı açıklama şöyle:

" 'Evlenmek için 25 yaşını bekleyenler fena halde yanılıyor. 10 yaşında evlenilebilir...'"26 Nisan 2014, milliyet.com.tr


Ve bir fetva'da, Diyanet'ten geldi:

"Diyanet İşleri Başkanlığı’na göre kızlar ve erkekler, bulûğ çağına girdiğinde nikah kıyabilirler." 2 Ocak 2018


Eyy, Diyanet!..

Burası Türkiye Cumhuriyeti Devleti!

İslâm Dinini yozlaştırmaya çalışan... Suudi Arabistan filan değil burası!

Dolayısıyla, Diyanet İşleri Başkanlığı fetva makamı da, hiç değil! Zira Diyanet Türk halkının Kur'an-ı Kerimi doğru bir şekilde bilmesi ve anlayabilmesi için bizzat ATATÜRK tarafından kurulmuştur. Dahası yüce dinimizdeki temel esas ve asıl olan da, Allah ile kulu arasında herhangi bir şekilde  aracı bir kurumun olmamasıdır. O sebeple fetva  Allah'a mahsustur! Yani hüküm, Allah'ındır!

Hal böyle olunca da Diyanet olarak "aracı kurum" yetkisine sahip değilsiniz, bu bir!

İkincisi Türkiye Cumhuriyeti Devleti anayasal bir düzenle işlemektedir. Dolayısıyla da kurumsal olarak bu tür fetvalar yasal değildir!

Bunun yanında sapkınlığa davetiye çıkaran söyleminize en güzel yanıtı Kur'an ayeti veriyor: 

"Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri deneyin; eğer onlarda akılca bir olgunlaşma görürseniz hemen mallarını kendilerine verin, büyüyecekler de mallarını alacaklar diye o malları israf ile ve tez elden yiyip tüketmeyin. Zengin olan (veli) yetim malına tenezzül etmesin, yoksul olan da kararınca yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman yanlarında şahit bulundurun; hesap sorucu olarak da Allah yeter."Nisa Sûresi, 6. Ayet Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı


"Yetimleri, nikah çağına gelmelerine kadar gözetleyip denetleyin. O zaman onlarda içinize sinecek bir olgunluk ve erginlik görürseniz, mallarını onlara geri verin. Büyüyecekler diye bu malları tez elden saçıp savurarak yemeyin. Zengin olan, iffetli davransın! Fakir olan ise örfün gerekli kıldığı oranda yesin. Mallarını kendilerine teslim ettiğiniz zaman yanlarında tanıklar bulundurun. Hesap sorucu olarak Allah yeter." Nisâ Sûresi, 6. Ayet Kaynak: Yaşar Nuri ÖZTÜRK

Dolayısıyla, ne diyor Kur'an? 

Evlenecek kişinin yaşına ilişkin aranılan,  "olgun" ya da reşit olma özelliği.

Pekii...

Olgun ne demek?

1. Olmuş, yetişmiş, kemale ermiş.

2. Haklarını kendi kullanmak için yasanın gösterdiği yaşa gelmiş olan kimse

Ergen ne demek?

1-Olmuş, yetişmiş, kemale ermiş.
2-Haklarını kendi kullanmak için yasanın gösterdiği yaşa gelmiş olan (kimse), reşit.

Reşit ne demek?

Ergin.

Hal böyle olunca sorum çok açık: 

9-12 yaşı nereden çıkardınız?!..



Öte yandan...

"MAKBUZ İSTENECEK
Diyanet'ten zekat verene vergi indirimi önerisi
Diyanet İşleri Başkanlığı, zekatını verenler için TBMM'ye vergi indirimi yapılması önerisinde bulundu."

Yapılan iyiliği yapandan başka kimsenin bilmemesi gerekmez mi?..

Hani "sağ elinin verdiğini, sol el bilmemeli." hadisi var ya...

Dolayısıyla.. yapılan yardımın ifşa edilmesi görgüsüzlük değil midir? Hele bir de yaptığı yardımdan maddi anlamda menfaat sağlamak...

Sahi...

Konu açılmışken örnek alınacak bir haberi paylaşmak isterim:

"Van'da meydana gelen şiddetli depremin ardından Japonlar Tokyo'daki Türkiye Büyükelçiliğinin posta kutusuna içerisinde para olan zarflar ve destek mesajları olan mektuplar atarak kaçıyor

AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Türkiye'nin bu yıl martta Japonya'da meydana gelen depremin ardından yardımlarını unutmayan vefakar Japonlar sessizce, içerisinde iyi dilek notları, başsağlığı mesajları içeren para dolu zarflar bırakmaya başladı

Para zarflarının içerisinden bazıları isimsiz ya da sadece yaş ve cinsiyetin belirtildiği notlar..." 26 Ekim 2011,
Kaynak: https://www.sabah.com.tr/dunya/2011/10/26/japonlardan-anlamli-deprem-yardimi

Demem o ki...

Japonların bu örnek davranışı,

Herkese kapak olsun!!!



Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.

15 Aralık 2017 Cuma

Hüküm Yalnız Allah'ındır!


Sevgili Diyanet,

Ben, Diyanet kurumunu çok önemseyen ve de çok yakından takip eden, Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşıyım.  Atatürk bu kurumu bir "fetva" makamı olarak değil de,  Anadolu'da yerleşmiş olan aracı (ruhban) sınıfının çıkar ve siyasal faaliyetlerini yok etmek esası üzerine kurmuştur. 

Dolayısıyla bu bilinçle  birkaç defa Diyanet'imizin sayın başkanlarına, bizzat dilek ve isteklerimi bildiren yazışmalarım ve görüşmelerim olmuştur. Duygularımı dikkate alarak cevap yazan Sayın Ali BARDAKOĞLU'na da bu vesileyle saygılarımı iletmek isterim.

Dolayısıyla İslam'da aydınlanmanın ve bilinçlenmenin, en önemlisi de Kur'an İslam'ını doğru bir şekilde bilgilendirmenin ve Hz. Muhammed'in gerçek ahlâkını öğretmenin en güvenilir adresi olan  Diyanet İşleri Başkanlığı; çalışanlarının ihmali ile asıl amacından ve kuruluş felsefesinden şaşsa da, kurumsal olarak güvenirliğini, bugün  her zamankinden daha fazla koruması gerekiyor. Zira  emperyalist güçlerin maşalığına soyunmuş sözde İslam olan ülkelerin uyguladıkları baskıcı dayatmalarını, "İslam"la örtüştürmesi yüce dinimizi karalamaktan ve kirletmekten başka hiçbir işe yaramadığını aklı başında olan herkes görüyor..

Dolayısıyla geldiğimiz noktada, cemaatlerin, tarikatların ele geçirmek istediği Diyanet'imizin, asıl amacı olan Kur'an'ı Türkçeleştirerek millet neye inandığını bilsin isteyen ATATÜRK,

"Kur’an’ın tercüme edilmesini emrettim… ilk defa olarak Türkçeye tercüme ediliyor. Hz. Muhammed’in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim. Halk, tekrarlanmakta bulunan bir şey mevcut olduğunu ve din işleriyle ilgili kimselerin  derdi ancak kendi karınlarını doyurup, başka bir işleri olmadığını bilsin." diyor.

Yine bu konuyla ilgili olarak:

"Türkler dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kur’an Türkçe olmalıdır." ve "Türk, Kur’an’ın arkasından koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde ne var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım, arkasından koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın." demektedir.

Öte yandan,

* Hüküm Yalnız Allah'ındır:

De ki: "Ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeyim. Ama siz onu yalanladınız. Acele istediğiniz şey benim yanımda değil. Hüküm yalnız ve yalnız Allah'ındır. Hakkı o anlatır. Ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısı O'dur." En'am Suresi, 57. Ayet

Nihayet, onlar gerçek Mevlâ'ları olan Allah'a götürülürler. Gözünüzü açın! Hüküm yalnız O'nundur. Ve hesap görenlerin en süratlisi de O'dur. En'am Sûresi, 62. Ayet 

"O, Allah'tır! ondan başka ilah  yoktur . İlkte de o sonda da o  hamd yalnız O'nadır. Hüküm de yalnız O'nundur / O'nun içindir. Ve siz yalnız O'na döndürüleceksiniz." Kasas Sûresi, 70. Ayet


"Allah'ın yanında diğer bir (batıl ilaha) daha kulluk etme. İlah yok O'ndan başka. O'nun yüzü dışında her şey helâk olacaktır. Hüküm yalnız O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz." Kasas Sûresi, 88. Ayet

De ki: "Ben size zarar verme gücüne de ışık ve aydınlık verme gücüne de sahip değilim." Cin Sûresi, 21. Ayet

De ki: "Allah'tan beni hiç kimse kurtaramaz ve O'nun dışında bir sığınak da asla bulamam." Cin Sûresi, 22. Ayet

"Ancak Allah'tan bir tebliğ ve O'nun mesajlarından bir şeyler sunabilirim." Allah'a ve O'nun resulüne isyan edenler için cehennem ateşi vardır. Sürekli içinde kalacaklardır." Cin Sûresi, 23. Ayet


Hal böyleyken...

"Diyanet: Milli Piyango haramdır!" diyor ya...

Hüküm yalnız Allah'ındır, bu bir!

İkincisi bu "fetva"lara benzer durumlar sözde İslam ülkesi olan Suudilerde de var. Mesela, "kadınlara önce araba kullanma yasağı" konuluyor, şimdilerde bu "yasak" kalkıyor,

Ve yine aynı ülkede "sinema yasağı konuluyor" şimdilerde bu "yasak" kalkıyor...


O halde... Sorum çok açık:

"Hüküm yalnız Allah'ındır" gerçeği ortadayken,  

Suudi Arabistan'da İslam adına.. birilerinin "fetva"larına dayanarak günlük yaşamdaki hareket kısıtlılığını içeren davranışlar, önce yasaklanıyor sonra serbest bırakılıyor!

Duruma göre değişen bu oynaklık bir çelişki değil midir?


Demem o ki...

Sevgili Diyanet, 

Biz Suudi Arabistan filan değiliz!

Biz, aklı başında, okuyan, sorgulayan ve de Yüce dinimizde "ruhban sınıfı"nın olmadığını bilen; Kur'an ahlâkı ve Kur'an disiplini ile beynini kimseye satmayan, sağlıklı düşünen bireyleriz! 

O sebeple sizin, Diyanet'in kuruluş felsefesine uygun davranarak, "hüküm yalnız Allah'ındır" gerçeğiyle  Büyük Türk milletini bilgilendirmenizi, saygılarımla arz ederim!



Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

17 Kasım 2017 Cuma

Şeyhülislam Mustafa Sabri'den, Seyit Rızalara...





"Cehaletin de bir sınırı var! İdam fetvalarını Dürrizâde vermiştir!

İki gün önce, bir "Mustafa Sabri Efendi tartışması” çıktı: Tokat’taki bir imam-hatip lisesine Tokatlı Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi’nin ismi verilmiş ama gelen tepkiler üzerine vazgeçilmiş ve okulun ismi “Tokat Şehit Yakup Akdağ Anadolu İmam Hatip Lisesi" yapılmış.

Tepkilerin gerekçesi ise, mâlûm: Mustafa Kemal Paşa, arkadaşları ve Kuvâ-yı Milliye aleyhindeki meşhur idam fetvalarını Mustafa Sabri Efendi’nin verdiği iddiası.

Tartışma işte bundan çıkıyor ama sâbık Şeyhülislâm’ı savunanların da, veryansın edenlerin de söylediklerinin hemen hepsi yanlış!

- Mustafa Kemal ve Kuvâ-yı Milliye hakkındaki idam fetvasını Mustafa Sabri Efendi vermişmiş...

Yanlış! Tarihimizin yüzkarası olan o fetvayı veren Mustafa Sabri değil bir başka şeyhülislâmdır: Dürrizâde Abdullah Beyefendi!" Murat BARDAKÇI, 16 Kasım 2017

  
Dolayısıyla...

Şimdi o "yanlış" denilen bilgileri, Tarihçi Yazar Sinan MEYDAN'ın belgelere dayalı "El-Cevap" kitabından konuya ilişkin kısmını olduğu gibi nakledelim:

"Örneğin o tarihte Şeyhülislamlığa getirilen Haydarizade İbrahim Efendi, Mustafa Sabri’nin kaleme aldığı fetvayı okuyunca imzalamayı reddedip istifasını vermiştir. Peki, İskilipli Atıf Hoca bu ihanet fetvasını hazırlayan Mustafa Sabri ile ilişkilerine neden son vermemiştir? Neden hâlâ o "hain" din adamı müsvettesiyle aynı cemiyet çatısı altında yer almıştır? 

Sorular, sorular, sorular! 

İskilipli Atıf’ın Yol Arkadaşı Şeyhülislam Mustafa Sabri 

İskilipli Atıf Hoca'nın dava arkadaşlarından, yol arkadaşlarından -11 Nisan 1920 tarihli "ihanet fetvasının" yazarı- Şeyhülislam Mustafa Sabri, mason locasına üyedir. Sırf İngilizlere yaranmak için sözde Ermeni soykırımından sorumlu tutulan Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey’in idam fetvasını hazırlamıştır. Sevr Antlaşması’nın imzalanmasını savunmuştur. Kitabında Kurtuluş Savaşı’nı çarpıtmış, yalanı gerçek, gerçeği yalan göstermeye çalışmıştır. Atatürk’ün İngilizlerle anlaştığını, İzmir’i Yunanlıların kendiliğinden  Türklere geri verdiğini iddia etmiştir. 

Şeyhülislam Mustafa Sabri de İskilipli Atıf Hoca’yı aratmayacak kadar "bağnaz" bir din anlayışına sahiptir. İslamiyetin "zorlaştırmayın, kolaylaştırın" hükmüne karşın bin dereden su getirip dini zorlaştırmanın peşindedir." sf:598

"Celal Bayar, onun hakkında şunları yazmıştır: 

"Mustafa Sabri Efendi, İngiliz himayesine girmekten başka kurtuluş yolu olmadığını iddia edenlerdendir. Milli Mücadele’nin şiddetli düşmanıdır. Kürdistan Cemiyeti adındaki siyasi bir kurul ile müşterek vatanın parçalanmasına yol açan bir anlaşmayı reisi olduğu Hürriyet ve İtilaf Partisi Umum Merkezi adına imzalamıştır. Yakın tarihimizin gizli kalmış bu büyük ihanetine 9. cildimizde belgeleriyle temas edeceğim. Sadrazam Vekili olduğu sırada Ali Galip’i Sivas Kongresi üzerine yürümeye teşvik edenler arasındadır. "Kuvâyi Milliyecilerin katli vaciptir" fetvasını yazan odur, imza eden Dürrizade'dir." sf:599

"Mustafa Sabri, kitabında Kurtuluş Savaşı, Türklük ve Atatürk hakkında hakaretamiz ifadeler kullanmıştır.
Atatürk’ten şöyle söz etmiştir: 

"Yani bütün hareketlerini hilafet makamına hizmet şeklinde gös termiş iken, nasıl kahpelik ve hayasızlıktır ki hilafetin en çirkin tezyif ler ve tahkirler altında birdenbire ilgasına cesaret etmiştir." 

"Mustafa Kemal’in ve Ankara Hiikümeti’nin kahpeliklerini, sahtekârlıklarını şu ufacık mukaddime’ye sığdıracak değilim. Demek isterim ki bu şekil değiştirmeler, bu zıtlıkları işleyebilmek için insan utanmamazlıkta da kahraman olmalıdır. Hele dinsizlik olmadan hak sızlığın, hayasızlığın bu derecesi tasavvur olamaz." 

"İki paralık Mustafa Kemal kuvvetinin baskısına boyun eğerek İngilizlerin, Fransızların ve sair devletlerin İstanbul’dan çekilip gitme lerini ancak Kemalistlerin idam ettiği Türk aklı kabul edebilir."


Türklüğe bakışı da şöyledir:

"Benim elimden gelse Türkleri Arap yaparım, diğer Müslümanları da. Bunların vaktiyle Araplaşmadığına da çok eseflenirim. Arap dili, ne Türk diliyle ne de Çerkez diliyle kıyas kabul etmeyecek derecede üstünlüğe sahip olduğundan, insanın, milliyetin küçüğüne sahip olup da onunla iftihar edeceğine büyüğüne sahip olarak onunla iftihar etmesi daha kârlı ve makul olur."

Kurtuluş Savaşı düşmanı “hain” Mustafa Sabri zamanla daha da ileri gidip
Yarın gazetesinde  Türklükten istifa ettiğini yazmıştır: 

"Yalnız Müslüman ve insan olarak kalmak üzere, Türklükten Şeref  ve izzetimle istifa ediyorum Allah'ım huzurunda... Tövbe Yarabbi, tövbe Türklüğüme! Beni  Türk milletinden addetme...

Mustafa Sabri, Kurtuluş Savaşı'nda “vatana ihanet” ettiği için 150'Iikler listesine alınmıştır." Atatürk’ün başkomutanlığındaki Türk ordularının zaferinden sonra diğer hainlerle birlikte İngiliz Elçiliği’ne sığınmıştır. Ailesini de yanına alarak İngilizlerin bulduğu bir yük gemisiyle önce Mısır'a, sonra Yunanistan’a gitmiştir. Oradan İtalya’ya geçerek kaçak Padişah Vahdettin’i ziyaret edip Türkiye Cumhuriyeti karşıtı bazı tertiplerin içine girmiştir. Papa’dan bile yardım istemiştir." sf:599/600


"İşte İskilipli Atıf Hoca, 1919-1920 yılları arasında hem “Cemiyeti Müderrisin"de hem de "Teali İslam Cemyeti"nde bu "hain" Mustafa Sabri ile birliktedir.

Nitekim Atıf Hoca, 1926’da Ankara İstiklal Mahkemesi'nde yargılanırken, mahkeme başkanı bu duruma şu sözlerle dikkat çekmiştir:

"(...) Sen en karanlık günlerde Teali İslamcılık yap, Mustafa Sabri'nin yanında yer al da sonra karşımızda şöyle böyle söyle. Sözleriniz hiçbir gerçeğe uygun değildir." Sinan MEYDAN, El-Cevap, sf:601

Dolayısıyla...

Şeyh Saitler, İskilipli Atıf Hocalar, Mustafa Sabriler, Seyit Rızalar...

Ne yazık ki emperyalistlerle işbirliği içinde Genç CUMHURİYET'e isyan eden, ATATÜRK ve TÜRK düşmanlığı yapan bu çete başları vatan hainleridir.

Hal böyle olunca da...

"1924’te, halifeliğin kaldırılması, Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun kabul edilmesi, Osmanlı hanedanının yurtdışına sürgün edilmesi gibi laiklik ağırlıklı devrimlerin yoğunluk kazanması ve genç Cumhuriyetin ağaların, şeyhlerin, şıhların “marabaları” durumundaki halkı, devletin özgür “bireyleri” haline getirmek için çalışmalar  yapması, öteden beri dinden geçinen sahte hocalar ve asırlardır halkın kanını emen ağalar ile şeyhlerin tepkisini çekmiştir." sf:601



"Cinnet" öyle mi?! 

CHP Tunceli İl Başkanın "1938 Dersim, Türkiye Cumhuriyeti'nin cinnetidir" 16 Kasım 2017 tarihli ifadesine karşılık bu satırlar, 

Böyle düşünenlere aynen ithaf olunur!!!




Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

9 Ocak 2016 Cumartesi

Diyanet'in Sayın Yetkililerine Sesleniyorum!!!








Bir babanın "öz kızına şevhetle bakmak" fetva'sıyla birlikte..


"NİŞANLILAR EL ELE TUTUŞMASIN” FETVASI

Diyanet, “nişanlılık döneminde gençler başbaşa kalmasın, el ele tutuşmasın” fetvası yayınladı

ALEVİLERLE EVLİLİK FETVASI

Diyanet’in en çok tartışma yaratan fetvalarından biri de “Alevilerle evlilik caiz mi” sorusuna verdiği yanıt oldu. Diyanet soruya “Müslüman olanla evlenilir, Müslüman olmayanla evlenilmez” yanıtını verdi.

MAL VARLIĞINA GÖRE KEFEN

Diyanet, kefen konusundaki fetvası ile de çok tartışıldı. Diyanet fetvasında, “Kefen olarak kullanılacak bez, çok basit ve adi veya çok pahalı olmamalı, ölünün mal varlığına uygun olarak alınmalıdır” denildi." 09 Ocak 2016




Vallahi Diyanet'e olan güvenim, bir bunalıma dönüştü.. 

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Sayın Ali BARDAKAOĞLU döneminde, skandal bir olay üzerinde  duyduğum rahatsızlığı ve sıkıntıyı dile getiren kişisel mektubumu Diyanet İşleri Başkanlığı'na iletmiştim.

Yüce dinimizin yanlış yorumlanmasına vesile olacak sıkıntıdan kaynaklanan endişelerimi gideren nazik cevabi mektubu, bizatihi Sayın Başkan Ali BARDAKOĞLU'nun şefkat içeren cümleleriyle, tarafıma yazılmış e- posta ile aldım.

Bu sıcak davranıştan dolayı kuruma olan derin sevgimle birlikte güvenim bir kez daha artarak, sarsılmaz bir saygıya dönüştü..

Hal böyleyken,

Son zamanlarda Diyanet'ten duyduğumuz ve insanlığımızdan utanacak şekilde çıkan haberler karşısında, derin kaygı ve endişe duymaktayım...

Yüce dinimizi her koşulda her zaman sonuna kadar savunmak boynumun borcu olarak görüyorum. Bu bağlamda Sevgili Peygamberimize yönelik Danimarka'dan ve benzeri yerlerden yapılan saldırıları da  gerek buradan, gerekse muhataplarına şahsi ve özel tepki yazılarımla Sevgili Peygamberimizi ve Yüce dinimizi savundum,  bundan sonra da savunmaya  devam edeceğim...

Bu bağlamda insanın ruhunu karartan ve İslam diniyle uzaktan yakından ilişkisi olmayan bu sapkın "fetvaları" şiddetle ve nefretle kınıyorum!

Bu fetvaların milletimizi yaralayacağı gibi ne insanlığa, ne de vicdanlara sığmayacak kadar dehşet ve iğrenç olarak görüyor, konunun kepazeliği karşısında tek kelimeyle,

 "Yuhhh artık!" diyorum!!!



Dahası bu inanılmaz sapkın "fetva"ları duyunca aklıma  Suudi müftüsü geldi.. 

Bir an, "Allah'ım o sapık Suudi müftü bizim Diyanet'e mi geldi, ne oldu?!" dedim...

Zira yüreğimin kaldıramayacağı kadar bir sızı içerisindeyim... 

Öte yandan...

Bugün bu anlamda, dünyanın dört bir yanından el birliğiyle  Yüce dinimizi yeterince kirletenler, var güçleriyle zaten çalışmaktalar. Dolayısıyla, İslâm Dini'ni bu sapkın ve yobaz zihniyetlerin elinden kurtarmak için, Büyük ATATÜRK'ün özenle kurduğu Diyanet'in,  hem  Diyanet'i kirletmeye, hem de  Yüce dinimizi  dünya kamuoyu önünde küçük düşürmeye ve de rencide etmeye ne  hakkı, ne de yetkisi var!

Bu rezilliğin biran önce aydınlatılmasını bekliyor, sapkınların adalet önüne çıkarılmasını ivedilikle istiyorum!!!


Sayın Yetkililerin acilen ilgi ve bilgilerine sunulur!!!


NOT: Öte yandan bir SAPIKLIK haberi de... 



Yazıklar olsun!!! 


:((



Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

22 Mart 2015 Pazar

20 Mart 2003'den 20 Mart 2015'e...







"ABD Başkanı George W. Bush, 11 Eylül'deki intihar saldırılarının ardından terörizme karşı ''Haçlı Seferi'' başlattığını söyledi, ancak bunun zaman alacağını, bu yüzden de Amerikan vatandaşlarının sabırlı olmasını istedi." 17 Eylül 2001

20 Mart 2003.. 

Irak'a "demokrasi", "özgürlük" getirmek üzere emperyalist haçlı güçler bölgeye hücum etti..

O gün bugündür,

"DEMOKRASİ", "ÖZGÜRLÜK" yaşıyoruz doya doya... 

Ve..

Bölgede, dünyanın her yerinden koşar adım gelen ajanlar, istihbarat şefleri...  fing atarken...

Kardeş kardeşi boğazlarken...

Geldik 20 Mart 2015'e...


"Yemen'in başkenti Sana'da Husilerin cuma namazı kıldığı iki camiyi hedef alan bombalı saldırıda 173 kişinin hayatını kaybettiği bildirildi" 20 Mart 2015

Hani ne demişti dönemin ABD Başkanı Bush:

"Kazanmak için Amerika'nın bütün kaynaklarını kullanacağız.'' 17 Eylül 2001, Hürriyet



İslam'ın özü olan ahlâk,erdem ile  günlük yaşam ve çıkarlar arasındaki çatışmada sıklıkla riyakarlığa sarılmak bu coğrafyada ne yazık ki tarih boyu hep "mübah" sayıldı.

Mesela mı?

"Müslümanlara "Hacı" olarak tanıtılan Alman İmparatoru II. Wilhelm bir yandan da Osmanlı topraklarına yüzlerce Protestan misyoner gönderiyordu. Almanya Yakın ve Ortadoğu'yu İngiliz Fransız güdümünden çıkartıp kendi sömürgesine dönüştürme amacı doğrultusunda Osmanlıcılığı, İslamı, Hilafeti kullanıyor; II. Abdülhamid'in halifeliğini öne çıkartıp İslamcılık oyunuyla dünyadaki tüm Müslümanları Alman askerine dönüştürmeye çabalıyordu." Cengiz ÖZAKINCI, Türkiye'nin Siyasi İntiharı Yeni-Osmanlı Tuzağı sf:135

Ve..

"Hıristiyan Almanya'nın 5.000.000 Altın Vererek İlan Ettirdiği Büyük Cihad, "Cihad-ı Ekber" Fetvası

Almanya adına Baron Wangenheim, Osmanlı İmparatorluğu adına Talat Paşa'nın imzaladıkları 10 Kasım1914 tarihli gizli antlaşma, Müslüman Osmanlı'nın bir Hıristiyan ülkenin komutasında paralı asker olmaktan bile daha aşağı duruma düştüğünü gösteriyordu.

Almanya Osmanlı'nın askerlik hizmeti karşılığında %6 faizle borç veriyordu. Yani Osmanlı hem cepheye gidip Almanya için savaşacak, hem de Almanya'ya borçlanmış olacaktı." C.Ö. sf:190

 Diyeceğim..  onurlu ahlâklı saydıklarımız da bu riyadan öyle uzak olmadığına tarih tanıktır. 


Dolayısıyla tarih dün olduğu gibi bugün de olayları bir bir kayıt ediyor.


Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S)

7 Ekim 2010 Perşembe

Tevrat'a Tahrif, Zinaya Taltif!

















"İsrail'’de siyonist haham Ari Shvat, Yahudi yasalarının, İsrail’in güvenliği konusunda hayati istihbarat elde etmek için kadınlara “düşmanın yatağına girme izni verdiğini” açıkladı."


Şimdi biz öncelikle bu işin aslına bir bakalım:


Siyonizm aslında dini değerlerden değil "seküler felsefe"den ilham alan siyasi bir oluşum olarak varlığını sürdürüyor. Dolayısıyla da Siyonizm, bazı dini değerleri kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmayı amaç edinmiş oluyor. Bu doğrultuda yepyeni bir Tevrat oluşturulmuştur. Yani, "Muharref Tevrat".


Zira, "Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim olmuş nebiler onunla yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler. Şu halde siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir." Mâide Sûresi, 44. Ayet'de de belirtildiği üzere;

Tevrat'ın büyük bir kısmı değiştirilerek bugün bambaşka şekilde karşımıza çıkarılmış olduğu her halukarda ortada. Bunu anlamak için yazıma konu ettiğim Siyonist hahamın "Kadınların teröristlerin tutuklanmalarına yol açacak bilgiyi almak için onlarla yatmaları kabul edilir" gibi, "ahlâksızca" bir durumun kutsal kitapta yer alması (!) başka türlü mümkün olabilir mi?


Hiç hak bir dinde, böyle bir seviyesizliğe yer verilebilir mi?!..


Demek oluyor ki insanlar, gerçekleri saptırarak siyasi ve menfi anlamda meşruiyet oluşturmak ve bunda da başarılı olabilmek için "her yol mübahtır" anlayışından yola çıkarak, dini siyasi malzeme olarak, çok rahat kullanabiliyorlar!!!


Şimdi burada siyonist hahamın"din"adına verdiği sözde fetvaya bakarsak, sözde Tevrat'taki sapkın hikayelerden ilham alarak hüküm verme noktasına geliyor. Nitekim bir hatırlatma yapmakta fayda gördüğüm, bir diğer önemli nokta ise; İsrail'in bir din devleti olduğu, gerçeğidir. Gerçek şu ki; İsrail'in ayakta kalabilmesi için sürdürülen her politikasının meşruiyetini, el altından Tevrat'a dayandırmaktır. Zira bu anlamda yapılan zulüm, katliam ve cinayetlerin kılıfı olarak, tıpkı Haham Ari Shvat'ın yaptığı gibi; "Muharref Tevrat"ın gösterilmesini siyonizmin bir yöntemi olarak benimsenmesinden kaynaklanmaktadır.


Pekii; akla hâyâle gelmeyecek kadar seviyesizce davranışların sözde Tevrat'da yer almış olması da neyin nesi oluyor?


Tarihte yaşanmış olayların çarpıtılarak kutsal kitaba alınması siyonizmin bir parçasıdır.


Talmud (Yahudilerin kanun kitabı) adındaki dini kaynaklarda anlaşıldığı üzere bir takım seviyesizlikler, hırsızlıklar meşru görülüyor. Burada; "Yahudilerin üstün bir ırk olduğu anlatılmakta, insanları sömürmek ve gizli yollarla mallarını gasbetmek için yahudilerin izleyeceği yollar anlatılmaktadır."


İşte hahamın fetvasına kaynak gösterdiği sözde Tevrat'daki hikaye:


"Tevrat/Tekvin, Bap 12:1-3"de anlatıldığına göre; "İbrahim Peygamber karısı ile Mısır’a gidiyor. Karısı güzel olduğu için onu alıp kendisini öldürecekler korkusu ile İbrahim, karısını kız kardeşi olarak tanıtıyor. Firavun onu karılığa alıyor, fakat saraya gelen felaketlerin kadının yüzünden olduğunu öğrenen Firavun kadını bir cariye ile geri veriyor. Ayrıca sığırlar, altın ve gümüşlerle İbrahim’i zengin olarak ülkesine gönderiyor."


Hiç kutsal kitap, "Yalan söylemeyi" ve "ahlaksızlığı" insanlara örnek davranış olarak sunar mı?!..


Diyeceğim şu ki... Dinin bu denli aşağılıkça siyasete alet edilmesi; işte böyle seviyesizce gözler önüne serilir hale getirdi...



Sevgi ve saygılarımla!


NOT: İsteyen bu konuyu Kur'an-ı Kerim'den Şûrâ Sûresi, 13. Ayet'le birlikte ve karşılaştırmalı olarak Tevrat /Tekvin, Bap,12:1-3 inceleyip araştırabilir... T.G.