Dr. Tayyar ALTIKULAÇ, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı...
Diyanet İşleri eski Başkanı Dr. Tayyar ALTIKULAÇ'ın hatıralarını kaleme aldığı "Zorlukları Aşarken" adlı 3 ciltlik eserini okudum. "Anadolu insanı"nın yaşam öyküsünün bir parçası olan Tayyar ALTIKULAÇ. Sıcak sımsıcak duygularla dolu, bir o kadar da hüzün ve zorluklarla geçirdiği çocukluk yılları sanıyorum ki ona mücadeleci bir kişilik kazandırmış.
Okuduklarımdan yola çıkarak;
"Zorlukları Aşarken"in hatırattan öte, belgesel arşiv niteliğinde bir eser olduğunu okuyan herkes görecektir. Aynı zamanda "Zorlukları Aşarken"i, bir dönemi anlamak için özellikle gençlerin okuması gerektiğini düşünüyorum. Zira özelde Türkiye'nin siyasi çalkantılar içerisinde geçen önemli süreçlerinde Tayyar ALTIKULAÇ, gerek sorumlu olduğu makamı itibariyle, gerekse kararlı kişiliği ile Türk halkının inancı ve geleneği olarak gördüğü pekçok hassas noktalarda neredeyse denge unsuru olmuştur. Bu itibarla kendisi anılmaktan öteye geçen ve aranılan bir şahsiyet olarak saygın yerini hem korumuş, hem de görev devamlılığı -şahsında- neredeyse mecburiyete dönüşmüştür.
Tayyar ALTIKULAÇ denildiğinde, zihinlerde yer bulan "din adamı" kimliği ön plana çıkmaktadır.. Zira daha çok küçük yaşlarda iken üzerine giydirilen "hafızlık", onun bundan sonraki yaşamının vazgeçilmez bir parçası olacaktır...
Böylece henüz yaşıtları oyun çocuğu iken kendisi için küçük yaşta şekillenen yaşamı, hayatına çoktan yön çizmişti bile. Ve omuzlarına yüklendiği sorumluluğu toplumsal göreve dönüşmüştür.
Nitekim kişiliği ve üstlenmiş olduğu sorumluluğu onun "topluma hizmet" anlayışını her şeyin üzerine çıkarmıştır. Bu sebeple yüklendiği sorumluluğunun bilinciyle görevini en üst noktaya kadar taşımasını başarmış ve Türkiye Cumhuriyeti'nin 13. Diyanet İşleri Başkanı olmuştur. Yani onun için Diyanet İşleri Başkanlığı "zirve" olmuştur. Tabii zirveye gitmek o kadar kolay olmamış...
Ve... Tayyar ALTIKULAÇ aynı zamanda Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi ve İSAM (İslam Araştırma Merkezi) anlamına gelmektedir...
Dr. Tayyar ALTIKULAÇ kararlı tutumu ve tavizsiz yaklaşımlarıyla "koltuk adamı" değil, koltuğun hakkını vermeye çalışmış bir devlet adamı... İdealist olması münasebetiyle ona "dava adamı"da diyebiliriz. Kişliğinden ve insanlığından ve davasından veremeyeceği ödünler (kitapta görüldüğü üzere) sebebiyle pekçok -toplumun yakından tanıdığı- kişilerle ve oluşumlarla ters düşmüş...
"Zorlukları Aşarken" gerçekten okunması gereken bir eser...
Ben, okuduğum bu 3 cildin her satırında Türkiye'nin pekçok gerçeğini "bilinçli" görerek anlamaya çalıştım; değil bir dönemi, Türkiye'nin üzerinde "oynanan oyun"ların "nasıl şekillendiği"ni, "nasıl hayata geçirildiği"ni ve dahalarını zihnimde kurguladım... Hatta herbir cildin üzerinde onlarca notlar iliştirerek sade bir vatandaş gözüyle kitabı, kelime kelime analiz etmeye çalıştım.
Gördüm ki; bu eserin her cümlesinden sayfalarca yazılar yazılıp, üzerinde analiz yapılabilir. Zira anlatımlar, o kadar yalın ve samimiyetle ifade edilmiş ki...
Eserin üzerinde aldığım notları tek tek yazmayı düşünmüştüm... Ancak kitabın sonlarına yaklaştığımda okuduklarım beni olağanüstü etkiledi... Zira Tayyar ALTIKULAÇ'ın içselleştirdiği üstün davranışlarını hayranlıkla okudum. Ve biliyorum ki bu güzel ve örnek alınması gereken davranışları sergileyen ne yazık ki günümüzde çok az insan var. Hatta yok denecek kadar...
Neyse... diyeceğim; birazdan burada paylaşacağım -birkaç tane- örnek davranışlarının peşine söylenecek bir şeyimiz kalmıyor herhalde...
"Teessürünüzü samimiyetle paylaşıyorum. Bir milletvekili tarafından silah tehdidi altında tutulmanıza rağmen, istenen tayini yapmadığınız için sizi tebrik ederim..." Cumhurbaşkanı Fahri KORUTÜRK, 1979 (Zorlukları Aşarken Cilt 3, sf: 1220)
"*Arafat'ta bulunduğumuz gün, organizasyonda görevli idareci arkadaşlarımla kaldığımız çadır, hacılarımız için hazırlananla hemen hemen aynı idi. Bir farkla ki, gelen giden misafirlerimizin oturması için kum üzerine birkaç halı-kilimin serildiği olurdu. Yani bu çadırın herhangi bir farkından ve konforundan söz edilemezdi. Hacılarımız çadırlarında sıcaktan buram buram terlerken, özel masraflar yaparak klimalı ve konforlu karargah çadırı hazırlatma tekliflerini hiçbir zaman kabul etmedim. Özel yemek hazırlatmadım. Hacılarımıza dağıttığımız kumanya ne ise, kendimiz ve misafirlerimiz de aynı kumanyayı yerdik.
*Avrupa ülkelerindeki vakıf ve birlikleri kurabilmek ve onlar için hizmet binaları satın alabilmek için Almanya, Hollanda, Belçika, İsviçre, Danimarka ve Fransa'ya herhalde en az 20 seyahatim olmuştur. Köln ve Berlin'deki DİTİP'leri kurabilmek için Almanya'nın Bonn, Köln ve Berlin şehirleri arasında mekik dokur gibi gidip geldim ve bir ay yıllık iznimi buralarda geçirmek zorunda kaldım. Ama bir kuruş harcırah almadım. Kendi cebimden yiyip içtim. Zaman zaman arkadaşlarımın evlerinde misafir edildim.
*Hac günlerinde Mekke'de kendime özel oda ayırmayı hiç düşünmedim. Dokuz yıl içinde eşimle gittiğim bir hac mevsimi dışında hep 2-3 arkadaşımla aynı odayı paylaşmayı tercih ettim. Hac uygulamamızın kaçıncı yılıydı bilmiyorum. Mekke'de sağlık personelinin kalacağı bir bina kiralanmıştı. Binanın, görevlilerle toplantı yapabileceğimiz kadar geniş bir odası vardı. Benim vaktim genellikle bu salonda geçecek, görevlilerle guruplar halinde burada toplantılar yapacaktım.
... bana gezdirirken salonun hemen bitişiğinde bir odanın kapısını açtı. Burası küçük bir oda idi. Ama içeride kocaman bir karyola hazırlanmıştı. Bu odanın ne için kullanılacağını sorduğumda Sami Bey, "Hocam, bu odayı da sizin için hazırladık" demez mi? Her nedense Sami Bey'in bu hazırlığı bana çok aykırı gelmiş, sanki benim için çok özel ve çok yanlış bir şey yapılmış etkisi yapmıştı üzerimde. Çünkü o sıcak iklimde hacılarımızın çoğunun yattığı yerlerde soğutucu yoktu. Sünger yer yataklarında ve bir odada yerine göre 8-10 kişi yatıyor, ama buram buram Mekke sıcağında uyku uyuyamıyorlardı. Onların bu sıkıntılı şartlarını gece geç saatlerde dolaştığım evlerde gözlerimle görmüştüm. Sami Bey'e âni tepkim, "Ne dedin? Derhal kimse görmeden bu karyolayı buradan kaldırın ve bu odaya birilerini yatırın", şeklinde olmuştu." Cilt 3, sf: 1229-1230
(...)
"Başkan olarak görev yaptığım dönemde 9 defa hac nasip oldu, Medine'de bir zaruretten doğan tek bir gece istisna edilecek olursa, otelde veya özel odalarda kalmayı hiç tercih etmedim." Cilt 3, sf: 1231
ALTIKULAÇ, bu davranışlarını yazarken mütevazı bir açıklama getirme inceliği de sergilyor:
"Peki, burada bütün bunları niçin mi anlattım? Buna uymayan uygulamaları eleştirmiş olmak için mi? Hayır. Böyle bir kastım yok. Doğru veya yanlış, bu benim anlayış ve tercihimdi. Elbette doğru olanın bundan ibaret olmadığı ve hatta bunun yanlış olduğu ileri sürülebilecektir. Ama devletin ve milletin imkânlarını sere serpe şahsi konforları için kullananları ve onlar adına "doğru olanı bu" diye ileri sürülecek şeyleri kabul etmem hiçbir zaman mümkün olmayacaktır." Cilt 3, sf: 1231
Dr. Tayyar ALTIKULAÇ'ın inceliğine karşın vereceğimiz cevap;
Evet, doğru olan sizin anlayışınız... Ve yaptığınız da DOĞRUdur! Zira Müslümanlık ve Kur'an ahlâkı da bunu emrediyor! Ve hepimiz biliyoruz ki, bu davranışlar, milletimizin özlemle beklediği Sevgili Peygamberimizin örnek ahlâkının bir parçasıdır!!!
Dr. Tayyar ALTIKULAÇ'ın zorlu yaşamını konu eden "Zorlukları Aşarken" bu anlamda pekçok örnek alınacak davranışlarla dolu...
Diyeceğim...
Bu insani ve vicdani yaklaşımlarla atılan adımların hangisinden şüphe duyulabilir ki?!
Eser üzerine yazılmış köşe yazılarında, Tayyar ALTIKULAÇ'a ve kaleme aldığı hatıralarına yönelik çeşitli değerlendirmeleri okudum. Genel anlamda siyasi yönlere dikkat çekilerek yorumlanmış...
Oysa bu örnek davranışlar...
Evet; halk gözünde, siyasetten uzak bir bakışla,
Asıl dikkat çekilmesi gereken hususları, kimsenin işaret etmesine gerek duymadan kuşkusuz vicdanlar görüyor ve değerlendiriyor...
Asıl olan da, bu asil davranışlar değil midir?
O halde herkese "Zorlukları Aşarken" kitabını okumalarını tavsiye edelim...
:)
Sevgi ve saygılarımla!
"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)