28 Nisan 2014 Pazartesi

Doğum İznine mi Çıktılar?










Henüz 3-4 yaşlarındayım... Hatırladığım, rahmetli babacığımın mukavva bir kutunun içerisinde sapsarı bir civcivi elime tutuşturmasıydı. Evimizin balkonunda ona bir yer ayırdım. Ertesi sabah uyandığımda civcivin hareketsizliğiyle ağladığımı, hem de çok ağladığımı, daha dün gibi  hatırlayabiliyorum. Zira aklımda kalan ve gözümün önüne gelen bir tek "o an" var. Hani insanın yüreği "cız" eder ya.. İşte öyle bir sızıyı, o çocuk yüreğimin ta derinliğinde hissetmiştim. 


Bir canlıyı sevmek.. 


Sokaklarda Anadolu kültürünün ayrılmaz bir parçası olarak bilinen   her mahallenin sevimli hayvanları vardır. İşte onlar bizim gizli dostlarımızdır. Mahallenin  neşe kaynağıdır...


Hani "pisipisi" dediğimiz kedicikler var ya.. Kâh bakkalın, kâh manavın, kâh lokantanın önünde öylece gezinirler, uyuklarlar, yuvarlanırlar. İşte o pisiciklerden bizim mahallemizde 10-12 tane var. İnanılmaz keyifliler.. Zira onlara ait bir de köşeleri var. Mahalleli olarak onlara en güzel şekilde baktığımıza şahitim.

Ayy.. bazen onları izliyorum.. öyle güzel oynuyorlar ki.. Onları pencereden çağırıyorum "pisipisi" hepsi koşarak pencerenin altına geliyorlar.. Şayet karınları tok ise, ne kadar çağırsan da boş. Gelmezler! Zira öyle insanlar gibi "açgözlü" filan değiller.


Mahallenin sevimli kedicikleridir onlar. Bu sayede çocuklar da sevgiyi, şefkati görerek öğreniyorlar. Dahası "vicdan", "merhamet" kavramlarını birebir yaşıyorlar. Hani insana huzur veren o güzel duygular... Çocuklarımıza en güzel "örnek" davranış bu olsa gerek.



Yaklaşık birkaç haftadan bu yana mahallemizin kediciklerinden fazlasıyla azalma olduğunu gözlemliyorum.. Bu da beni derinden sarstı. Hele de son zamanlarda basından edindiğim haberleri de dikkate alırsak,  endişelenmemde doğrusu haksız da sayılmam...


Zira " 'Sokak hayvanı', kavramı, tamamen silinecek ve sahipsiz hayvanlar, onlar için ölüm kampları niteliğindeki doğal hayat parklarına sürgün edilecek." söylemleri ortadayken...

Konuyu sevgili eşimle paylaştığımda bana gülümseyerek, "belki de doğum iznine ayrılmışlardır" dedi.  Duyduğum bu cümle benim çok hoşuma gitti... :)











Umut ediyorum ki kediciklerimiz, minicik yavrularıyla en kısa zamanda mahallemize yeniden dönmüş olsunlar...

Diğer olasılık mı? 

Düşünmek dahi istemiyorum!

:(


Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

27 Nisan 2014 Pazar

Sizi Gidi Soykırımcılar!





Fransa'nın Cezayirlilere yaptığı SOKIRIM Gerçeği















Halkların başına gelenler, o toplumun dışındaki olaylardan örülmüş bir ağın içinde olmayla başlar. Elbette bu olaylar, insan varacağı yere varmadan başlar. Bütün toplumlar tarihin içinde, bu kesin, ama bazıları diğerlerine göre daha fazla içinde. Dolayısıyla Türkler bazılarından daha fazla içinde. Zira gerçek şu ki, tarih Türklerle başlar...

Emperyalist güçlerin malum hedefi belli... Bunu bugün en iyi anlatan Ermeni vatandaşımızın cümleleri olacaktır:

Ermeni Cemaatinden Kandilli Kilisesi Yönetim Kurulu Başkanı Dikran Kevorkyan, "Ermeni-Türk meselesi emperyalist güçlerin oyunudur, hepimiz  Türk'üz" diyor. Çocukluğu döneminde Ermeni-Türk meselesi olmadığını aktaran Kevorkyan, bunun emparyalizmin bir oyunu olduğunu ve Ermenilerin piyon gibi oynandığını da söyledi.

Bu arada bu konuyu en çok kaşıyan emperyalistlerin başında Fransa geliyor.. Ki o sebeple Kurtuluş Savaşı döneminde Ermenilere Fransız askeri üniforması giydirerek, elbirliğiyle Türk halkına katliam yaptırmayı başarmıştır.

Antepli Şahin Beyler, Karayılanlar, Sütçü İmam Aliler.. kime karşı savaşmıştı? 
Türk halkına katliam yapan bu soysuzlara karşı değil miydi?

Öte yandan Cezayirlilere yaptıkları soykırımı bir kenara bırakıp, hatta bunu Fransız devletinin resmî ağızlarınca  kabul etmelerine rağmen... Ruanda'da olup bitenleri yok saymaları ve dahalarını unutan Fransa, gelsin buraya yüz yıllık planlarını kaldıkları yerden devam ettirmeye çalışsın, öyle mi?

Kızılderililere,  Afrikalılara yaptıkları katliam ve soykırımı unutan bir diğer soykırımcı Amerika, bugün diğerleri gibi aynı hesaplaşma ile Türk halkını "katliamcı" ilan atmenin yollarını arıyor, iyi mi?

Sahi...

Çok değil yakın bir tarihte ve halan devam etmekte olan... Irak'ta yaşanılanlar neydi? Hani milyonlarca müslümanı katledenler kimlerdi? Bu vahşeti tarihin neresine koydunuz?

Biz Türkler tarihin derinliklerine kök salmış soylu ve de bu katliamcıların  sahip olamadığı kadar fazla kültürel birikime, tecrübeye ve devlet geleneğine  sahip kişileriz. Dolayısıyla hayat tecrübemiz de inanılmaz derecede yüksek. Biz millet olarak her zaman dürüst yaşadık. Dolayısıyla tarihi gerçeği dün olduğu gibi bugün de anlamaya muktediriz. Bilinen şu ki; her zaman olduğu üzere emperyalistler, gerçeği sadece işlerine geldiği gibi  görmeleridir. O sebeple dünya kamuoyunu yanıltmak suretiyle tarihi gerçeğin bilinmesini istemiyorlar. Ama unutulmamlıdır ki, gerçekler duvardaki çatlaklardan dışarı mutlaka sızar. Dünya kamuoyunu yanıltmaya çalışanlar, bunu zaten sık sık yapmalarıyla tarihe dün olduğu gibi bugün de geçeceklerdir!




 "Düşman buradan geçerse ben Ayıntab'a ne yüzle dönerim, düşman ancak benim vücudum üzerinden geçebilir." Millî Mücadele Kahramanımız Antepli Şahin Bey, 28 Mart 1920

Sevgi ve saygılarımla!

"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

23 Nisan 2014 Çarşamba

Dünyada Hiçbir Millet Yoktur ki Önünde, "BÜYÜK" Sıfatı Taşısın...




Türkiye BÜYÜK MİLLET Meclisi

           TBMM


"23 Nisan “Çocuk Bayramı”

Meclisin açıldığı günün -23 Nisan 1920- akşamı yatsı vaktinden evvel Yunus Nadi, Mahzar Müfit, Ruşen Eşref, Fethi Beylerle Hoca Feyzullah Efendi ve ismini hatırlayamadığım birkaç milletvekili Direksiyon binasında toplanmışlar, Atatürk ile sohbet ediyorlardı. Bu konuşmalar arasında bir milletvekili:

-Paşam, bu güzel günün adını henüz koymadık, bir ad koyalım, dedi.

Bunun üzerine Atatürk, yarı karanlık odada koltuğunda doğrularak:

-İşgal kuvvetlerini nasıl olsa atacağız. Fakat karşımızda altı yüz senelik bir imparatorluğun dağılmış da olsa bir hükümeti duruyor. Onun karşısında Meclisimiz çocuk sayılır. Onun için bugünün adına "Çocuk Bayramı" diyelim. Büyüsün ve kendi zaferini kendi ilan etsin, buyurdular.

Atatürk’ün bu sözleri oturanların alkışları ve tasvipleriyle karşılandı. Böylece 23 Nisan Meclisin açılma günü, Çocuk Bayramı olarak kabul ve ilan edildi.

Ali Metin
Atatürk’ün Emir Çavuşu"

Ziya Oranlı, Atatürk’ün Şimdiye Kadar Yayınlanmamış Anıları, Anlatan: Ali Metin (Atatürk’ün Emir Çavuşu), Ankara 1967 sf: 84



23 Nisan 1920, Türk milletinin iradesini temsil eden Birinci Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı ve Türk halkının egemenliğini ilân ettiği tarihtir.

Atatürk, 23 Nisan 1924'te "23 Nisan" gününün bayram olarak kutlanmasına karar vermiştir. Bu tarihten 5 yıl sonra yani, 23 Nisan 1929’da Atatürk bu bayramı çocuklara armağan etmiştir ve 23 Nisan ilk defa 1929 yılında Çocuk Bayramı olarak da kutlanmaya başlanmıştır.

1981 yılından sonra da 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı adı yerine, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı adını almıştır.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'mız tüm ulusumuza kutlu ve mutlu olsun...



Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)


21 Nisan 2014 Pazartesi

Son Osmanlı Padişahı "HAİN" Vahdettin




Bu ezanlar ki şehâdetleri dinin temeli
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.


"... Vahdettin, sadece işgalcilerle işbirliği yaparak vatanı satmamış, ayrıca tarihi camileri yabancılara satarak, satmak isteyerek veya satılmasını engellemeyerek de kendi tarihine, kültürüne ihanet etmiştir.

(...)

Vahdettin'in tarihe, kültüre, dine ihanetinin kısa bir bilançosu:

1- Taksim Müslüman Mezarlığı'nın 17.000 liraya gayrimüslim sermayeli bir elektrik şirketine satılması.

2- Ayasofya Camii Şerifi'ndeki mahsenin satılması. 

3- Laleli'de Sultan Mustafa Han Medresesi'nin önce satılması, sonra yıkılması ve yerine Laleli apartmanlarının yapılması.

4- Mustafa Ağa Camii Şerifi'nin 1300 liraya Harunaçi Efendi'ye satılması.

5- Sultan Mahmut Türbesi karşısındaki iki caminin satılması. 

6- Üsküdar'da Acıbadem Dergâhı'nın yıkılıp yerine Tramvay fabrikasının yapılması.

7- Bahçekapı'da Hamidiye Medresesi ile Eyüpsultan'da Mihrişah İmareti'nin ardiye olmak üzere kiraya verilmesi.

8- Bereketzade Camii Şerifi'nin satılmasına çalışılması (cami son anda kurtuldu).

9- Kasımpaşa-Beyoğlu Müslüman mezarlığının Vahdettin'in kararnamesiyle satılması. 

10- Mimar Sina'ın Haseki Sultan Hamamı'nın yıkılması.

11- Üsküdar Tahir Efendi Camii'nin depo olarak kullanılmak üzere Amerikalılara kiraya verilmesi.

12- Vakıf çeşmeleri, sebilllerin parayı bastırana kiraya verilmesi.

13- Yol yapıyoruz diye tarihi Yedikule Surlarının yıkılmaya başlanması.

14- Alemdağ ormanlarının satılığa çıkarılması. 

15- General Harington'un Taksim Ermeni Mezarlığı'nı futbol sahasına çevirmesi. 

16- Bakımsız ve sahipsiz bırakılan camilerin soyulup soğana çevrilmesi."

                                               Sinan MEYDAN, El-Cevap, sf: 265-266

Öte yandan...

"Atatürk, 1931 yılındaki Konya gezisinde Selçuklu döneminden kalan Alaaddin Camii'nin ve ek yapılarının orduya tahsis edildiğini görünce bu durumdan çok rahatsız olmuş, Başvekil İsmet İnönü'ye çektiği bir telgrafla, derhal camilerin ve ek yapılarının boşaltılıp restorasyonunun yapılmasını istemiştir. 

İşte o telgraftan bir bölüm:

"Başvekil İsmet Paşa Hazretlerine,
Başvekil İsmet Paşa Hazretlerine, 
Son tetkik seyahatimde muhtelif yerlerdeki müzeleri ve eski sanat ve medeniyet eserlerini de gözden geçirdim (…)

Konya’da asırlarca devam etmiş ihmaller sebebiyle büyük bir harabi içinde bulunmalarına rağmen sekiz asır evvelki Türk medeniyetlerinin hakiki mimari şaheserleri sayılacak kıymette bazı mebani vardır. Bunlardan bilhassa Karatay Medresesi, Alaaddin Camii, Sahip Ata Medrese, cami ve türbesi, Sırçalı Mescit ve İnce Minareli Cami  derhal ve müstecelen tamire muhtaç haldedir. Bu tamirin gecikmesi, bu abidelerin kamilen indriasını mucip olacağından, evvela asker işgalinde bulunanların tahliyesinin ve kaffesinin mütehassıs zevat nazaretile tamiri temin buyrulmasını rica ederim. Gazi Mustafa Kemal" Sinan MEYDAN, sf:256

Evet...

Bugün camilerimiz açıksa ve ezan sesleri hâlâ semalarımızda yankı buluyorsa... 

Bunları Atatürk'e borçluyuz!

Sevgi ve saygılarımla!

"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

19 Nisan 2014 Cumartesi

Aradaki Fark; 500 Işık Yılı




"Sevgi insanları birleştirir, nefret ise uzaklaştırır, İnsanlar için geçerli olan bu kural, tüm varlıklar için de geçerlidir." Böylelikle  sevgi ve nefret gibi iki psikolojik etken felsefi kavram olarak karşımıza çıkıyor.


Müdahale edersen doğa intikamını alır... Bu teşhisin doğru olduğu aşikar. Zira yaşadığımız afetlerin çoğu,  insanların doğaya çılgınca müdahalesinden kaynaklanıyor. Bir düzen'in neticesinde var olduğumuzu unutarak her şeye müdahil olmak sanki en doğal "hakkımız" gibi kabul ediliyor. Zira İnsan nedir? sorusunun yanıtını arayan felsefecilerin verdiği bir cevapla düşüncemi pekiştirmek istiyorum:

"İnsan, kendi kendini sorun yapmaktan vazgeçmeyen varlıktır." Ord. Prof. Ernst pon Aster

Demek ki insan kendini sorun yapmakla kalmıyor, bir de sorunun ta kendisi olarak doğaya ve de doğanın özüne aykırı yapaylık yaparak hem kendine, hem doğasına, hem de çevresine böylelikle zarar vermiş oluyor.

Sözü buradan başlatarak somut örneklerle demek istediğimiz noktaya getirelim:

Lise çağındaki çocuklara "Kız öğrencinin yanına niye oturdun dayağı" atılıyor. Dahası
‘Siz orada ne yaptınız’, ‘Siz niye yan yana oturuyorsunuz’ gibi insanın zihnini ve ruhunu  tarumar edecek anlamsız ve de cehaletin dibini gösteren gerekçelerle, çocukların ruhuna ayrıştırıcı, kinlendirici düşünceleri yerleştirme gayretleri aleni ifşa ediliyor...

Yetmiyor...

Bir başka cehalete örnek daha televizyon ekranlarından insanlara aktarılıyor:

"Jiletle traş haramdır"


Bu kadara kadar insanı ortaçağ'ın ötesine götürecek bir yaşam tarzını sözde "İslam"ın emirleri gibi gösterip, aslında İslam'la "alay" edilmesini sağlayanlara yuh olsun...

O sebeple... bu tür müdahalelerin neticesinde kapalı toplumlar ortaya çıkıyor! Yani burada da doğa intikamını alıyor!!! Bunu ortaya saçılan haberlerle örneklemek mümkün:




Öte yandan...


Biz, bu tür işlerle uğraşırken kadın, erkek yan yana oturur mu, oturmaz mı, günah mı, değil mi diye  tartışa duralım...

El alem Allah'ın verdiği aklı kullanarak bırakın dünyayı, uzayın derinliklerini keşfediyorlar...

"Dünya’ya en çok benzeyen gezegen keşfedildi

Bilim dünyasında çığır açan bir keşif yapıldı. Gökbilimciler, ilk kez Dünya ile aynı boyutlarda ve bilinen yaşama uygun nitelikte bir gezegen gözlemlendiğini duyurdu.

NASA’nın ‘gezegen avcısı’ uzay teleskopu Kepler, 500 ışık yılı mesafedeki (1 ışık yılı = 10 trilyon km) gezegenin, kendi yıldızına olan uzaklığı sebebiyle ‘yaşanabilir bölge’ içerisinde bulunduğunu tespit etti. Bu da yüzeyinin ne çok fazla sıcak ne de soğuk olduğu anlamına geliyor. Üzerinde deniz ve okyanuslar yer aldığı düşünülen gezegene ‘Kepler-186f’ adı verildi." 18 Nisan 2014

Demem o ki.. 

Elin Hıristiyanı Dünya'dan 500 ışık yılı uzaklıkta yeni bir gezegen keşfederken, bizim sözde "Müslümanlar" bir kızla bir erkeğin yan yana oturmasının "günah olduğunu", sakalın jiletle kesilmesinin "caiz olmadığı"nı keşfetmekle meşguller...

Kısaca... Akıldan yola çıkarak bilimle uğraşan ülkelerle, akıl ve bilimden uzaklaşan ülkeler arasında ki fark, "500 ışık yılı" imiş... 

Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

17 Nisan 2014 Perşembe

Ben de Cumhurbaşkanı Olabilir miyim?





Gündem yoğun.. Malum önümüzde cumhurbaşkanlığı seçimi var. Dolayısıyla konu üzerindeki haberler hemen her Türk vatandaşını yakından ilgilendiriyor...

Hal böyle olunca da akla gelen "Ben de cumhurbaşkanı olabilir miyim?" sorusunu dile getirmek oldu. Zira yeni yasaya göre cumhurbaşkanını halk seçecek. Yani biz Türk halkı "seçecek"mişiz...

O halde... "Eğer en az kırk yaşında iseniz, yüksek okul mezunu iseniz ve de  milletvekili seçilme kriterlerine uyuyor..."

Dolayısıyla her Türk vatandaşı cumhurbaşkanı olabiliyormuş...

Ne kadar güzel... Ama durun bi dakika.. Bir şart daha var, ki bence asıl burası önemli.. Zira en az yirmi milletvekilinin de imzası gerekiyor "aday" olabilmek için! Kısaca Türkiye Büyük Millet Meclisinde 20 tane tanıdığımız milletvekili var ise ancak cumhurbaşkanlığına aday olabiliriz, nokta.

Demek ki neymiş?

Bu durumda cumhurbaşkanı olabilme niteliği taşıyan her sade Türk vatandaşı bırakın cumhurbaşkanı olabilmeyi, aday bile olamıyormuş!!!

E hani... "seçme ve seçilme özgürlüğü"müz vardı?


Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

13 Nisan 2014 Pazar

Sakın Şaşırma, 100 Yaşında!


Dinleyebilrsiniz




Şiirleriyle tanıdığımız Orhan Veli KANIK tam 100 yıl önce bugün doğdu...

BEDAVA        -Buradan dinleyebilirsiniz-


Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.

Gemliğe Doğru

Gemliğe doğru
Denizi göreceksin
Sakın şaşırma

 Cımbızlı

Ne atom bombası
Ne Londra Konferansı
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umurunda mı dünya!

Vatan İçin

Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik.

                                               Orhan Veli KANIK


Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)
               

11 Nisan 2014 Cuma

Bu Ne Kepazelik?













"İslam dini halkın ve cehaletin eline bırakılmayacak kadar önemli bir din." ATATÜRK


İslam coğrafyasında yaşayan insanlar, yaygın olarak feodal zihniyetin ve gericiliğin pençesi altında...


Akla ve bilime yönelten İslam dinini, dünya kamuoyu önünde "küçültme"ye yönelik bu basit bidat'ları şiddetle reddediyor, bunlar gibileri de akla ve bilime davet ediyorum...


Hurafeyi, gericiliği "İslam"mış gibi gösterip, İslam anlayışı olarak algılatmaya çalışan çıkarcı yobaz gruplar, ne yazık ki  bu cehaleti ve kalitesizliği geçmişten günümüze kadar sürdürdüler. İnsanlara İslam hayatı diye dayatılan bu basitliğin Kur'an-ı Kerim'le âlâkası dahi olmadığı gibi, akıl ve mantıkla da izah edilecek gibi değil! Ortaçağ karanlığından da beter bu kalitesizlik, ancak ve ancak cehaletin içine hapsedilmiş beyinlerin hurafelerle doldurulmasıyla kendini gösteriyor.

Son birkaç gün içerisinde bu anlamda basına düşen kalitesizliklere bir bakalım:

"Mide bulandıran yasa!
Irak'ta 9 yaşına kadar kızların yasal olarak evlenebilmesine ve eşlerin cinsel taleplere cevap vermesi için zorlanmasına imkan tanıyan tasarı, mecliste yasalaşmayı bekliyor." Vatan, 9 Nisan 2014

Akıllara ziyan bir haberi de Bingöl'den yani bizden verelim:

Kadınların çalışması "din'en ve örf'en" olmazmış!

Allah aşkına hangi örf'ten bahsediliyor? İslam öncesi cahiliye döneminin örf'ünden mi?

Dinen dedikleri  Arapların bedevi geleneklerine dayatılan sözde "İslam"dan mı?

Hangisi?

Kadını cahil bırakmak toplumun cahil kalması demektir! O sebepledir ki kadını sürekli aşağılayıp, neredeyse yok saymak bu karanlık yaşamın devam ettirilmesine imkan tanır. Hangi ahlak, hangi din, hangi vicdan, küçücük kız çocuklarına evlilik yolu açar? Bunun neresi insanlık? Neresi ahlak? Neresi din? Bu ne kepazelik? Bu, sapkın ruhların, cinsel sapkınlıklarını gerçekleştirmek için dini kullanmaktan başka bir şey değildir!


Öte yandan bu kepazeliklerin ve seviyesizliklerin yaşanabilmesi ancak ve ancak kadınları eve kapatıp, bilgiden uzak cehalete teslim etmekle olur! Onun için Kızların okuması istenmiyor! Kadın ancak bu şekilde alaşağı edilerek bu tür iğrençliklere maruz bırakılabilir.

Yarının umudu ülkenin dört bir yanındaki kız çocukları, onlar aydınlık yarınlarımızın geleceğidir.
Bu çocukları eğitmek, onları tüm özgürlüklere ve kadının özgürlüğüne düşman sonradan uydurulmuş saçmalıklardan kurtarmak, bilinçli bireyler şeklinde yetiştirmek  şart!

Zira akıldan uzaklaşıldığında, bidat ve uydurma hadisler ortaya çıktığında, ne yazık ki bugün yaşanıldığı gibi  "mide bulandıran" olaylar karşımıza çıkıyor.

Sınırımızın biraz ötesinde yaşanan bu kepazelikler dolayısıyla bizim bölgemizde de feodal yaşamı kısmen benimseyenlerin, kızlarımızı küçük yaşta evlendirmelerine tanık oluyoruz.

Bu nasıl oluyor? Kapalı toplumların "Allah, din, Kur'an" ve de  "örf-adet" demeleriyle.

Sahi... 


"Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden, ikisinden de birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize karşı gelmekten sakının." Nisa Sûresi, 1. Ayet

Özellikle cuma namazı sonrası...

"Ankara İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER), İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH) ve diğer sivil toplum kuruluşu üyeleri, Mısır'da darbe karşıtı 528 kişiye idam cezası verilmesini protesto etti.

Cuma namazı sonrası Kocatepe Camisi bahçesinde toplanan grup, sloganlar atarak Mısır'ın Ankara Büyükelçiliği önüne kadar yürüdü." 28 Mart 2014

Ve...

Şanlıurfa Siverek ilçesinde bazı sivil toplum kuruluşu üyeleri, Mısır'da darbe karşıtı 528 kişiye "şiddete teşvik" suçlamasıyla idam cezası verilmesini protesto etmiş.

Ne kadar güzel...

Aynı İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği ve diğerleri..

Sorum size ve çok açık:

Irak'ta bu "mide bulandıran" yasa'ya niye aynı tepkiyi vermiyorsunuz? 

Yoksa... 

Kadınlar ve küçük kız çocukları sizin gözünüzde aynı "insan hakları"na sahip değiller mi?

Allah onları insan olarak yaratmadı mı?

Kadınların erkeklere köle olarak mı  yaratıldığını düşünüyorsunuz?

Eğer böyle (!) ise, bunlar  Allah'ın hangi  kitabında yazıyor?



Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

6 Nisan 2014 Pazar

GOBEN ve BRESLAU'yu Hatırlıyor musunuz?















"ABD, Karadeniz’e Donald Cook adlı yeni bir savaş gemisi gönderiyor. Bu destroyer basit bir gemi değil. Üzerinde Tomahawk türü orta menzilli nükleer başlık taşıyabilen taktik füzelerin yanı sıra ABD füze kalkanının unsuru füze avcısı roket sistemleri de bulunuyor."

Öte yandan...

"Rusya Güney Askeri Bölgesi zırhlı birlikleri 2 Nisan tarihinden itibaren Ukrayna’ya sadece 300 km mesafede Volgograd bölgesi uydu destekli atış tatbikatı başlattı."5 nisan 2014,

Kısaca... gazete haberlerine bakılırsa:


Rusya-ABD ilişkilerinde yeni senaryolar var... Zira İki ülkenin de olası nükleer savaşları hesap ederek, nükleer savaş senaryolarına hazırlık yaptığı anlaşılıyor.

Hal böyleyken tarihi hatırlatmak açısından içeriği çok önemli ve de dikkat çekici bir bilgiyi paylaşmak isterim:


Goeben ve Breslau adlı Alman yapımı kruvazörler İngiliz Akdeniz Donanması'ndan kaçarak Çanakkale Boğazı'nı geçip, İstanbul'a (Osmanlı Devletine) sığınmışlardı. Daha sonra İngiltere bu gemileri geri ister. Osmanlı devleti ise İngilizlere gemileri satın aldıklarını ve isimlerinin "Yavuz" ve "Midilli" olarak değiştirildiğini duyurur. Bundan sonra bu gemiler Karadeniz'e açılır ve Sivastopol'da Rus üslerini bombalamasıyla birlikte Rusya'nın buna karşılık vermesi Osmanlı'nın 1. Dünya Savaşına girmesine sebep oldu. 

Dolayısıyla...

Karadeniz, kim bilir belki de yine aynı savaş senaryolarına  ev sahipliği yapar konuma doğru sürüklenmenin "makus talihi"yle karşı karşıya... 




Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)