31 Ocak 2014 Cuma

Heykeli Dikildi, Yetmedi...





"Çocuğunun adını 'Alex' koydu
Eskişehir'de fanatik bir Fenerbahçe taraftarı, yeni doğan bebeğine, hayranı olduğu futbolcu Alex'in adını verdi." 30 Ocak 2014


"Alex"... 

Başımıza ne geldiyse, işte bu anlamdaki sözde "tutku" dedikleri, özde ise Batılıların her bir şeyine duyulan hayranlıktan geldi...

Türkçenin doğru ve etkin kullanımı şüphesiz ki hepimizi yakından ilgilendiren hayati bir durum... Zira varlığımızı, benliğimizi ve bilincimizi yaşatmak için önce, "Ben kimim?" sorusuna net ve doyurucu bir cevap vermek gerekir. Bunun için de önce öz kimliğimizi doğru ve etkin kullanmayı herkesin bilmesi gerekiyor,  bu bir!

İkincisi ise, bu bilincin oluşması için şuurlu adımlar atılmalı...

Bilmediğimiz kelimelerin anlamlarını ve yazılışlarını mutlaka öğrenmeliyiz.

Türkçe olmayan kelimeleri ve kavramları asla kullanmamalıyız... Ancak bunun aksine davranışları tetikleyerek özendiren reklam ve basın-yayın kuruluşlarıyla birlikte diğer unsurlara karşı toplumu uyaracak bilim insanlarımız, gerçek aydınlarımız ve öğretmenlerimiz Türk milletine önderlik etmek durumundadır.

Yukarıda okuduğum haberin arkasında yatan ana hedef: 

Türk toplumuna ve Türkçeye  "x,w,q" harflerini yerleştirmeye "teşvik"tir. Yani güzel dilimizi yozlaştırmak ve hedef şaşırtmak, kültürel emperyalizme hizmet etmek, halkımızın Batı hayranlığını daha da ileriye götürmek, onların, milli duygu ve düşüncelerden uzaklaştırarak Türkçenin doğru ve etkin kullanım bilincini yok etmektir.

Hâl böyleyken...

Topluma özendirilecek pek çok değerli insanımız dururken... Sırf taraftar "tutku"sunun "önemli" bir şeymiş gibi cümle âleme duyurmak ve özendirmek basın yayın kuruluşlarımızın görevleri arasında mı? Tabii ki değil... Zira "haber" niteliği taşımıyor... Kaldı ki, "Alex"in bu durum karşısında vereceği cevapla ne bu aile, ne de bir başkası maddi manevi bir imtiyaz elde etmeyecektir.

Bence bu şekildeki bir olayın haber olabilmesi için, asıl Aleks adlı futbocunun Türk halkının sevgi ve ilgisine karşın, "ahde vefa" olarak çocuğuna Türkçe isim koyması ya da ne bileyim, Türk ulusunu onurlandıracak bir başka davranışının önemli olması gerekir...


Bebeğine "Alex" ismini koyan bu ailenin "haber"ini gerek görsel, gerek yazlı ve gerekse -internet-sosyal medya ağıyla insanlara duyurmanın masum bir tutkuyu göstermekten ötede, sinsice içerisinde bu türden -x,w,q- harflerinin olduğu isimleri, yaygın kullanıma vesile olmaktan başka bir şey değildir.

Bu anlamda bir eğitimci olarak, Türkçeyi doğru ve etkin kullanmada önder sorumluluğum çerçevesinde toplumu uyarmak, bilgilendirmek  en azından vatandaşlık görevim  olduğunu düşünüyorum.  

Kamuoyuna arz olunur...



Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

28 Ocak 2014 Salı

Papa'nın "Barış"ına Kargalar Bile İnanmadı...





















Ekonomisi çöken AB... 

İzlanda, İrlanda, Yunanistan, Portekiz, İspanya, Güney Kıbrıs Rum Kesimi... iflas eden, ekonomik krizin içerisinde kendisine bile faydası olmayan bir "birlik" için; 

Ne halklar kaldı dövüşmeyen, ne ülkeler kaldı içerisinde isyan çıkmayan..  

Ukrayna halkı tıpkı fiziki anlamda olduğu gibi (zira Doğu Ukrayna Ortodoks ve Rusça konuşurken, Batı Ukrayna Katolik ve Ukraynaca konuşuyor) politik anlamda da ikiye bölündüler...









Mazisinde boğazına kadar yolsuzluk ve usülsüzlüğe bulaşan, Soros’un finanse ettiği "turuncu devrim" zamanındaki Yulia Timoşenko gibi uydu başbakanlar isteyen AB ve ABD, bir şekilde ülke içerisine sızdırıldığı iddia edilen yüzlerce "ajan"ın provaokasyon girişimleri karşısında  Kiev başta olmak üzere ülkeyi  savaş alanına çevirdi.

Olaylar karşıında Rusya Devlet Başkanı Putin, bu duruma dikkat çeken bir cümlesinde şöyle diyor:

"Kiev’e asıl şantajı AB yapıyor, Avrupalı partnerlerimizin Kiev’e tehditlerini işittik. Hem de dev kitlesel protestolar düzenlenmesine yardım sunma derecesinde tehditler. Bu, baskı ve şantajdır."

Hâl böyle olunca da...

Ukrayna'da sağlanılması istenen (!) barış ortamı için,

"Katoliklerin ruhani liderin Papa Francis'in uçurduğu güvercinlerle sosyal medyanın da gündemine oturdu.
Papa'nın bulunduğu pencereden Ukrayna barışı için uçurulan iki adet beyaz güvercine bir karga bir de martı saldırdı. Bir süre martı ve karganın saldırılarıyla hırpalanan güvercinler gözden kayboldu."


Görünen o ki.. 

Papa'ya kargalar bile inanmadı valla...

:)) 


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

25 Ocak 2014 Cumartesi

Gülen Yüzler Hiç Solmasın







Bugünlerde gerçek anlamda mutluluğu yakalayan kaç kişi var bilinmez ama, dün ben o mutluluğu yaşayanların arasında, güzel mi güzel saatler geçirdim. Ders zili, eğitim ve öğretime 15 gün ara vermek üzere dün son kez çaldı...


Sınıfımızda bu durumun heyecanıyla birlikte  "mutluluğun resmi" vardı. Miniciklerim karnelerini aldılar... O gülen yüzlerini yansıtan parlayan gözleriyle birlikte,  kocaman kocaman açılan ağızlardan sevinç naraları yükseldi. Tabii bir o kadar da çocuklarla birlikte aynı heyecanı yaşayan saygıdeğer velilerim de aramızdaydı..


Bir dönemi kapatırken aydınlık yarınlarla birlikte, umutların hiç sönmediği mutlu günlere...

Sevgili öğrencilerimizin yüzleri ve kalpleri hep neşe ve mutlulukla dolsun!

İyi tatiller...


Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

22 Ocak 2014 Çarşamba

Şov Yapan Yapana...








Malum gündem yoğun...

Dünyada zihinleri yanıltan pek çok olay yaşanıyor... Tabii bizde çeşitli yollarla bunlardan nasibimizi alıyoruz.

" Athena Gökhan paylaştığı fotoğrafla hangi tarikata bağlı olduğunu açıkladı. Athena Gökhan Cerrahi tarikatından çıktı."

 Athena Gökhan: "Ben müslümanım" dedi...

"Cerrahiler Türkiye’deki 12 tarikattan birinin kolu. Cerrahi Cemaati’nin lideri, Şeyh Nurettin Cerrahi… Dünyada yaklaşık 30 bin, Türkiye’de 5 bin müridi bulunuyor. Cerrahilik, Halvetiye Tarikatı’nın en bilinen kolu. Günümüzde özellikle sanatçılar arasında etkin. Dergâhı Karagümrük’te bulunan tarikatın dünyada 30 bin üyesi bulunuyor." 

Alın size şov...

Ya... Athena, sana "sen müslüman mısın?" diye soran mı oldu? Bu bir!


Eğer böyle bir soruya muhatap olduysan, sanatçı kimliğinle sen de kalkıp, başında dini "simge"yi taşıyarak, poz poz basına fotoğraflar verdin, abdest alırken resim çektirmeler, "dinimi yaşayabildiğim kadar yaşamaya çalışıyorum" filan dedin.. Dahası, ne zamandan beri Müslümanılğı "şov" haline getirmek sanatçının vazifesi oldu?

Tarikat da neyin nesi oluyor?.. Bu da, iki!

Amerika ve ingiltere'de sinema müzik sektöründeki "SİON" tarikatı gibi, yoksa bizde de böyle bir "gizli yapılanma" mı var?



Ha öyle bir şey ise... "Sion" tarikatı üzerinden bahsedelim mesela;

"Sion Tarikatı: Çeşitli komplo teorilerinde adı geçen, bin yıllık olduğu iddia edilen, gizli politik ve dini örgüt. Yakın dönemde Dan Brown'un Da Vinci Şifresi kitabıyla tekrar gündeme gelmiştir.

Hz. İsa'nın Mecdeleli Meryem ile evliliğinden bir çocuğunun olması sırrını saklamaktadırlar. bu çocuğun soyundan gelen son kişi hala hayattadır ve adının bir evvelki papa'nın ölümünden sonra açıklanması bekleniyordu. Hz. İsa'yı Tanrı'nın oğlu olarak gören katolik Hıristiyanlığını temelden sarsabilecek bir gerçekmiş. Aytunç Altındal bunu bir süre önce bir kitabında ve bir dergide açıklamıştı."

Geçtiğimiz kasım ayında vefat eden Gazeteci, yazar ve araştırmacı Aytunç ALTINDAL'ın da uğraştığı konular ve yazdığı kitaplar belliyken.. -"Aytunç Altındal'ı Tapınak Şövalyeleri zehirlemiş!"- Ailesinin Aytunç ALTINDAL için "zehirlendi" demesi arada kaynadı gitti..


"Müzik Endüstrisi deşifre" oldu.

"* Dünya nüfusunun büyük bir müzik dinler fakat ne yazık ki küçük bir azınlık şarkı sözlerinin gerçek anlamını ve dinleyenlerin üzerinde bıraktığı etkiyi anlar. Popüler olan şarkıların bir çoğu çok önemli anlamlar içerir, birçoğu içinde satanizmi, cinselliği ve okült (gizlemek, saklamak, üzerini örtmek) sembolleri barındırır.

* İlluminati sembolleri gizlemeyi sever. Semboller çok aşikar veya sadece bilinçaltına hitap edebilir. Bilinçaltı için yapılan mesajlar ilk bakışta görülmez. Bu mesajlar subliminal mesaj tipidir ve müzik kliplerinde değişik yöntemlerle gizlenir." Alıntıdır.


Öte yandan...

Şov yapan yapana

"Gülben önce Umre’de sonra türbede"

"Bülent Ersoy türban taktı! Ünlü sanatçı Bülent Ersoy, sunuculuğunu yaptığı televizyon şovunda türban takarak ilahi okudu."

Dolayısıyla...

Yüzleri gözleri boyadan, derileri dövmeden  görünmeyenler ve "ne yapsam da gündemden düşmesem" diyenler... 

Vallahi çareyi toplumun manevi duygularını sömürmek'te buldular...


Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

17 Ocak 2014 Cuma

Hasan SABBAH ve Cennetin Anahtarı















"Haşhaşiler"...

Basın yayın organları harıl harıl  bu konuya değinedursun....

Ben de "Fedailerin Kalesi ALAMUT"u okuyordum. Hâl böyle olunca  okuduğum kitap birden güncel oldu...

Maden ki okuduğum  kitap Türkiye'nin gündemine düşmüş ve  cümle âlem bunu konuşuyor...

E o zaman...  Ben de birkaç kelâm edeyim....

:)

Alamut kalesi; Alamut İsmâilî Devleti’nin merkezi durumunda olan ve sarp dağların tepesinde,  İran'da bulunan bir kaleye verilen isimdir.

11. yüzyılda kendisini peygamber ilan eden Hasan SABBAH, fedailerini, bölgede hakimiyet kurmak için intihar suikastçilerine dönüştürür...

Hasan SABBAH arkasında güçlü bir silahlı örgüt ve sadece İran'da değil tüm Mezopotamya 'da korkutucu  bir askeri ve siyasal güç bırakmıştır. Tarikat Moğol istilası yıllarına kadar ayakta kalmıştır.



"Neden Seyduna gelmiş geçmiş tüm insanların en kudretlisidir. Çünkü ALLAH ona cennet kapılarını açacak anahtarı vermiştir."

"Bize düşen buna inanmak.."

Siz, fedai olarak yetiştirilen gençlerin temel amacı kutsal davamıza kendinizi adayıp, nihayetinde de şehitlik mertebesine ulaşmaktır. Bu itibarla da diğerlerinden her açıdan farklı olmalısınız.

(...)

"Seyduna'nın yasakları sizi korkutmasın. Sadece bilin diye anlattım. Zira içinizde Seyduna'nın emirlerine uymayıp, sonsuz cennete girme şansını sırf gelip geçici zevkler uğruna feda edecek kimse yok, bunu bilyorum. Her emri başka bir yola sapmaksızın yerine getirecek olan sizleri sonsuz mutluluğun beklediğini aklınızdan çıkarmayın. Bu öyle bir mutluluktur ki; mübarek davamız uğruna şehit düşenler kristal berraklığında akan derelerle süslü bahçelere girecekler. Sırça köşklerinizde, yumuşacık yastıklarınızda dinlenecek yemyeşil bahçelerde dolaşacaksınız. Nadide çiçeklerle dolu bu bahçeler misler gibi kokuyor olacak. Badem gözlü, narin kızlar size en güzel nimetleri sunacak, hepsi sizin emrinize amade olacaklar!Tüm arzularınızı yerine getirecek bu kızlar Allah tarafından ebediyen genç ve bakire kalacak biçimde yaratılmışlardır. Eğitiminiz tamamlandığı anda bu zevkleri tatmaya hazır hale gelmiş olacaksınız. Allah sizlere açılacak bu bahçelerin anahtarını Seyduna'ya verdi. O da bu kapıları ancak emirlerine harfiyen uyanlara açacak. Böylesi mükafatlar ortadayken kim bu yoldan sapar ki?" Fedailerin Kalesi ALAMUT sf: 114-115, Vladımır BARTOL



Kendilerini feda edenlere öbür dünyada verilecek ödüllerin gösterilişi...

Tarikatın en önemli düsturu; "Hiçbir şey gerçek değil, her şey mübah."


Neticede Hasan SABBAH "nihilist" (Nihilizm=hiççilik) öğeler taşıyan ve tüm ideolojileri reddedip, yalnızca kendi gücünü oluşturmasına olanak verecek bir sistem kurmuştur.


Hasan SABBAH ve Alamut Kalesi ile ilgili basında, "insanların uyuşturulduğu sonra intiharcı olarak kullanıldığı" filan yazılıyor...


"Haşhaşiler"in korkunç  gerçeği;

Hasan SABBAH, din, Allah, Kur'an diyerek 15-16 yaşlarındaki delikanlıları, "cennet vaadi"yle kandırıp onları önce haşhaşla uyuşturuyor, ardından   yemyeşil vadilerde kurulmuş sahte "cennet"teki görevlendirilmiş güzel kızlarla birlikte çeşit çeşit yiyecekler, bol şarap ve uyuşturucunun etkisiyle kendilerini "cennet"te zannetmelerini sağlıyor. Fedailer tekrar uyuşturularak kendi odalarında gözlerini açtıklarında, bundan sonra yaşadıklarını öteki fedailere de anlatarak,  oyunun parçası haline geliyorlar. Bundan böyle verilen ölüm  emirleriyle birlikte  fedailer, Hasan SABBAH'ın birer intihar suikastçisi olurlar... 


Bugün bu aldatmalar  günümüzde de geçerliliğini korumakta... İnsanlar "cennet vaadi"yle kandırılmakta... İşte bu anlamda yakın geçmişte gazetelere düşen benzer haberler:


"El Kaide ve bağlı örgütleri tarafından ‘cihad-cennet vaadiyle kandırılıp Suriye’ye savaşa götürülen Frankfurtlu Vedat’ın son çarpışmalarda vurulduğu öğrenildi. İsmi henüz öğrenilemeyen bir Türk gencinin öldüğü diğerinin de küçük bir gruba kumanda ettiği belirtiliyor.
‘CENNETTE BULUŞURUZ’ DEMİŞTİ
Ailesine daha önce YouTube aracığıyla “Anne, kız kardeşimi de al camiye git. Türban takın, kuranı oku, anlamaya çalış. Ben şehit olursam, inşallah cennette buluşuruz” diye mesaj gönderen gençten bu kez ailesine yaralanma haberi geldi. Aileye ulaşan bilgiye göre, henüz ergenlik çağındaki Vedat kolundan yaralandı ama yarasının nasıl olduğunun henüz tam bilinmiyor." 21 Eylül 2013,


"İNTİHAR EYLEMCİLERİ PERİLERİN KOYNUNA DÜŞMEKLE ALDATILIYORLAR
Bölgede silahlı çatışmalarda yer alan radikal İslamcı gruplar ve intihar eylemcilerine yüklenen Ahmedinejad, “Bir avuç aptalı bulmuşlar, onlara ‘bu düğmeye basarsan yüzlerce perinin koynuna düşeceksin, peygamberle birlikte namaz kılacaksın’ diyorlar. Kadınları ve çocukların başını kesen, şehirleri ve köyleri yıkan bu gruplar, aslında Siyonistler ve sadece görünümleri Müslüman’dır. Bunlar sadece Müslümanları öldürür” dedi." 2 Ağustos 2013, Hürriyet

Bu haberler  11. yüzyıldan değil, ne yazık ki 21. yüzyıldan!


Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

14 Ocak 2014 Salı

Her Şey Para Değil!















Vallahi düne kadar "yalan" konuşmuşum, haberim yok! Zira bu zamana kadar kendimi Türk olarak biliyordum... Meğerse ben, "sentez"mişim... iyi mi?

Öte yandan, tarihte Çinlilerin Türk akınlarına karşı yaptığı ve bugün uzaydan dahi görünebilen koskoca "Çin Seddi"nin varlık sebebi bile bu durumda "sentez" oldu... Dolayısıyla tarih "yalan", tarihçiler de oldu yalancı!

Hâl böyleyken, durumdan vazife çıkaran ve varlığını ATA'TÜRK'e borçlu olan KIZILAY gibi bir kurum, kimliğinin "sentez" olduğuna karar kılmış ki... anında, "Türk Kızılayı maden sularındaki" Türk adını çıkarmış!  Değişiklikle ilgili açıklamada bulunan Türk Kızılayı Genel Başkanı Ahmet Lütfi Akar, "Türk ismi satmıyordu, kaldırdık" demiş...

Tebrikler (!) Sayın AKAR...


TÜRK; koskoca bir  milletin şan ve şerefle taşıdığı, tarihe ve dünyaya marka olmuş, çağ kapatan çağ açan bir ecdadın tarihe kök salmış asil adıdır!


Bu durumda sorum çok açık:

Koskoca bir milletin adı, ne zamandan beri ticari sayılıp paraya tahvil edildi?! 




Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

12 Ocak 2014 Pazar

"Laurel ve Hardy" Filmi Gibi...













"Laurel ile Hardy" yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde çevirilen siyah beyaz, sessiz komedi kısa film kahramanlarıdır. Ah... izlerken bizleri gülmekten kırıp geçiren, gözlerinden yaş gelene kadar bol kahkahalı filmlerin baş oyuncularıydı onlar..

Cılız olan Stan Laurel ve onun ortağı gürbüz olan Oliver Hardy'dir. Filmlerde ikili, küçük bir noktadan hareketle, minicik dozajla başlayan inatlaşmanın akabinde gittikçe yükselen ve bir anda bulundukları ortamın birbirine girmesiyle devam eden, kavganın yaratıcıları olarak hafızalarımızda yer edinmiştir. Dahası, çıkan kavgada ne pahasına olursa olsun tıpkı çocuk gibi önce karşısındakini kızdıracak şekilde eşyasına zarar vermekle başlar.. Ardından kavga herkese sıçrayarak, fiziksel şiddetle devam eder... Taa ki, ortam savaş alanına dönene kadar...

Vallahi "TBMM Adalet Komisyonu’nda yaşanan kavga" görüntülerini izlediğimde aklıma Laurel ile Hardy geldi... Gülsem mi, ağlasam mı bilemedim.. Efendim inanılmaz... "film" gibi görüntülerde  elini, darbe almış yüzünde tutarak "acı" ifadesi taşıyan; havada uçan tableti önünde görüp, hızla karşılığını vermeye çalışan; uçan tekme savuran... uçuşan dosyalar gırla gitti. Dahası kadın milletvekillerimizin "birbirlerinin üzerine yürümeleri"ni de utançla dinledik...

Ayyy..! Vallahi ha cılız Stan Laurel ve gürbüz Oliver Hardy, ha..! Ayırt edemezsiniz... 

Tek fark; görüntülerin siyah beyaz yerine  renkli oluşu... Çağdaş görüntülü ortamın birden bire kaba kuvvete başvurmuş mahalle kavgasına giren, fikrini kaba söz ve kaba kuvvetle ifade edenlere dönüşen "arena" misali...

Yuhh valla...


Sevgi ve saygılarımla!

"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

11 Ocak 2014 Cumartesi

Hoş Bir Sürpriz...





Haftayı eğlenceli kapattık...

Eğitimci olarak öğrencilerime ve velilerime ısrarla okumanın önemi üzerinde durarak bu konuda bilinçlendirmeye gayret ederim. Ki, bu anlamda teşvik edici bir dizi önlemleri uygulamayı da ihmal etmemeye özenle dikkat ediyorum.

Hâl böyleyken.. Blog izleyicisi olduğum ve izleyicim olan, kendilerini bu vesileyle ismen tanıdığım bir takipçimin sayfasına, en çok yorum yapanlar arasında, ilk üçe girmişim.. Bu nedenle blog yazarı tarafından kitapla ödüllendirildiğimi öğrendim.. Ne kadar güzel... Okurken, yazarken ve de yorum yaparken "ödüllenmek"...

Her neyse... Blog yazarı Mehmet Bey'in "ödül" olarak tarafıma postaladığı -kitap- hediye sınıfıma ulaştı.. Çocuklarımla konuşuyorum...

Çocuklar kitap okumanın önemini biliyoruz değil mi?

- Eveeet...

- Kitap okumanız karşılığında ödül aldığınız oluyor değil mi?

- Eveeet...

:))

- Ne kadar güzel...

- Bakın şimdi.. Aynı şekilde ben de sizin gibi ödüllendirildim...

"Bu kitap, çok okuduğum ve okuduğum yazılar üzerinde yorum yaptığım için bana gönderildi... Hani geçen dersimizde ne konuşmuştuk.. İnternet, oyun oynamadan ziyade bize dünyada olup biten olayları bilgilendiren,  gazeteleri ve çeşitli makaleleri okuma imkanı da sunar... Ben de bu imkanı kullanan okuyucu yazar olarak, bu şekilde sürpriz bir ödüllendirmeyle sizlerin önünde buluştum..."

Sevgili miniciklerimin ağızları kulaklarına varan bir neşeyle, tatlı tatlı beni dinlemeye çoktan koyuldular bile... Eminim ki, bu an'ı hiç unutmayacaklar ve kitap okumanın derin keyfini ileride yaşamak üzere bilinçlerine  kazıdılar..

Posta zarfı üzerinde bulunan telefon numarasına, Mehmet Bey'e, anında ulaşarak hep birlikte nezaketlerinden dolayı kendilerine teşekkürümü ilettiğime tanık olan sevgili öğrencilerim, bu anlamlı olayı hiç şüphe yok ki ailelerine de taşıyarak, okumanın ayrıcalığını yaşayacaklardır...

Bu hoş sürprize neden olan Avukat Sayın  Mehmet Bilgehan MERKİ'ye, öğrencilerime dolayısıyla eğitime "konu" geçen  bu davranışlarından dolayı ayrıca teşekkür ederiz..

Mehmet Bey'in bana gönderdiği ve seçmiş olduğu kitabın konusuna şöyle bir baktım...



"Ölmek, varolmuş olmak ve artık olmamaktır"diyen José SARAMAGO'nun "Çatıdaki Pencer" kitabı..

En kısa zamanda bu kitabı bitirmeyi plânlıyorum...

Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

8 Ocak 2014 Çarşamba

Pandora'nın Kutusu



















"Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müridler ve meczuplar ülkesi olamaz. En gerçek, en doğru tarikat uygarlık tarikatıdır. Uygarlığın emir ve gereklerini yapmak, insan olmak için yeterlidir." ATATÜRK


"ABD’nin 2011'de çekildiği Felluce’nin kontrolü, El Kaide’nin bölgedeki uzantısı ISIS’e geçti. Halkı kent merkezine toplayan örgüt, Şeriat devleti ilan etti. Çatışmalar yüzünden binlerce kişi kenti terk ediyor." 6 Ocak 2013


Bölgenin üstüne kara bulutlar çöktü. En gözde ülkeler bile savaşın bir ucundan işin içine çekilmeye çalışılıyor. Senaryoların bini bir para..
"Arap baharı" yerini "kara kış"a bırakırken "özgürlük", "adalet", "demokrasi" bahane, olay şahane(!)...


İslâm coğrafyasında yaşanan bu savaşların arasında bugün Atatürk'ün üstünlüğünün ve laikliğin öneminin  üzeri örtülemeyecek kadar ortada.. Zira laikliğin insanların gerçek anlamda din hürriyetini koruduğunu anlamak ve görmek için Atatürk Cumhuriyeti ile bölge ülkelerini karşılaştırdığımızda, yaşanılanlar yeterince her şeyi anlatıyor...

"Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiç kimse hiçbir kimseyi, ne bir din, ne de bir mezhebi kabul etmeye zorlayabilir. Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz." Atatürk, 1930

"Radikal İslâm"cıların vahşeti bölgeye hızla yayılırken, sınırlarımıza kadar dayandı.


"Biz ilhamlarımızı, gökten ve gaibden değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız yurt bağrından çıktığımız Türk Ulusu ve bir de uluslar tarihinin bin bir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığmız sonuçlardır." Atatürk

Demem o ki... 

Atatürk Cumhuriyeti'nin  bölge üzerinde parlayan bir yıldız olmasındaki en önemli unsurlardan birisi laiklik ilkesidir!

Bu anlamda Batılı güçlerde   dinsel  kökenli bir tek mezhepsel savaş yok... Zira onlar 1600'lü yıllarda bu işi (mezhep savaşlarını) çoktan bitirdiler... O halde onların yüzyıllar önce bitirdiği bu kanlı savaşların bir benzeri şimdi  İslam coğrafyası üzerinde uygulatılıyor... Arap Yarımadası kan gölü.. Bu savaşlardan uzak kalmamızın tek sebebi, Atatürk Cumhuriyeti'dir... Yani "Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir" felsefesi.  

Dolayısıyla ulusumuza barış, huzur ve birliktelik sağlayan  laikliğin yıpratılması  demek, elini ovuşturarak bekleyen haçlı emperyalist güçlere karşı vatan topraklarımızda ve dolayısıyla coğrafyamızdan dünyaya... Pandora'nın kutusunun açılması demektir.

Sevgi ve saygılarımla!

"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)


Not:

"Yunan mitolojisinde ilk kadın, Zeus tarafından insanlığı cezalandırmak için hazırlandığına inanılırdı.
Efsaneye göre, Zeus kendinden ateşi çalıp insanlara veren Prometheus'un kardeşi Epimetheus'a balçıktan yapılmış tanrısal güzellik ve zekaya sahip Pandora'yı eş olarak gönderir. Epimetheus kardeşinin tüm uyarılarına karşı Pandora ile evlenir. Zeus, Pandora'ya evlilik hediyesi olarak topraktan yapılmış, çömlek benzeri bir kutu hediye eder ama bu kutu asla açılmamalıdır. Bir süre sonra merakına yenilen Pandora, kutuyu açar ve içinden tüm kötülüklerin dünyaya yayılmasına neden olur. Son anda kapattığı sandığın içinde ise geriye sadece umut kalır." Alıntıdır