29 Ekim 2017 Pazar

Her Şeyimizi CUMHURİYET'imize Borçluyuz!


Bugün dünya ölçeğinde yaşamak için varlığımı ve içinde bulunduğum durumumu Cumhuriyet'imize borçluyum. Bu kanlı coğrafyada özgürce ayakta kalabiliyor ve  çağdaş ülkelerde olduğu gibi yaşayabiliyorsam biliyorum ki bunu Atatürk'ümüzün kurmuş olduğu çağdaş, sosyal, laik, hukuk ilkelerine dayalı Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne borçluyum. 

Ve padişaha,

Ve şeyhlere,

Ve şıhlara,

Ve de hocalara kulluk etmeden Türkiye Cumhuriyeti'nin   yurttaşlığına yükselerek onurluca yaşamanın büyük heyecanını gururla yaşayabiliyorsam...

Cumhuriyet'imize borçluyum.

Dolayısıyla...

Büyük ATATÜRK'ün kurmuş olduğu"Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir" felsefesine dayalı Cumhuriyetimiz, bugün 94 yaşına girdi.

Mutluyum, gururluyum, heyecanlıyım!

En büyük bayramımız kutlu olsun...

Ne mutlu Türk'üm diyene! 




Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

28 Ekim 2017 Cumartesi

And İçeriz!


Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır!

And İçeriz!

Ne mutlu Türk'üm diyene! 




Sevgi ve saygılarımla!



"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

27 Ekim 2017 Cuma

Türk Gençliği "İstiklâl Yolu"nda



Büyük Nutuk (Söylev), 15-20 Ekim 1927


"Yurdumuzun parçalanıp, işgal edildiği günlerden başlayarak, Türk tarihinde bir dönüm noktası olan İstiklal Savaşı'nı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu ve inkılapların yapılışını anlatan Nutuk, siyasi ve milli tarihimizin birinci elden, değerli bir kaynak eseridir.

Atatürk'ün kendi kaleminden çıkan bu eser, yine Atatürk tarafından, Cumhuriyet Halk Partisi'nin 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara'da toplanan İkinci Kurultayı'nda 36,5 saat süren ve altı günde okunan tarihi bir hitabeye dayandığı için Nutuk adını almıştır.

Nutuk yalnız geçmiş devrin bir hikayesi olarak dünümüzü anlatmakla kalmayıp, yakın tarihimizden alınan ibret dolu tecrübelerle, milli varlığımızın bugününe de yarınına da ışık tutabilen bir değer taşımaktadır.

Nutuk, milleti ülkenin geleceğini belirleyecek olan milli birlik ilkesi etrafında bilinçlendirip, kenetlendirerek, milli irade ve milli hakimiyet kavramlarının harekete dönüştürülmesi yoluyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşundan Cumhuriyetin ilanına kadar uzanan başarılı bir tarihi akışın hikayesidir.

Nutuk ilk defa 1927 yılında, biri asıl metin, diğeri belgeler olmak üzere Arap harfleriyle iki cilt olarak yayınlanmıştır. Aynı yıl, tek cilt halinde lüks bir baskısı da yapılmıştır. Yazı inkılabından sonra, bu ilk metnin okunması güçleştiğinden, 1934 yılında, Milli Eğitim Bakanlığınca üç cilt olarak yeniden basılmıştır. Nutuk, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezince yeniden basılmıştır." isteataturk.com/haber/4954/buyuk-nutuk-soylev

Ve...



Atatürk'ün "Gençliğe hitabesi"nden aldığı güçle, Türk vatanı ve Türk milleti için, dün "İstiklal Yürüyüşü"yle Samsun'dan yola çıkan Türk gençliği,

 TGB Genel Başkanı Cem Dikmen "Gün Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde işaret ettiği gibi istiklal ve Cumhuriyetimize ne pahasına olursa olsun sahip çıkma günüdür. Büyük zaferler, kararlı başlangıçların eseridir. İstiklalimiz ve istikbalimiz için yüz yıl sonra yeniden İstiklal yolunu kararlılıkla adımlayacağız.

İlk adımımızın ardından, ‘Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.’ kararlılığının sergilendiği Amasya’ya geçiyoruz.  Amasya’nın ardından 27 Ekim günü, Manda ve Himayenin kesin bir dille reddedildiği Erzurum’a gidiyoruz. 28 Ekim günü ise, ‘Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür bölünemez.’ Şiarının haykırıldığı Sivas’a varacağız."


29 Ekim günü Ankara'da Birinci Meclis önünde Türk milleti ile Büyük Bayramımızın coşku ile kutlanacağı haberini  gururla okudum...

:)

Ne mutlu Türk'üm diyene!


Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

22 Ekim 2017 Pazar

Sayın Basın'ımıza Duyurulur!.."Kuzey Irak" Değil, Irak'ın Kuzeyi!


"Son dakika haberi… Akar’dan flaş Kuzey Irak açıklaması:"

Genelkurmay Başkanı Org. Akar'dan flaş açıklama: "Irak'ın kuzeyindeki gayrimeşru referandumdan kaynaklanan güvenlik tehdidine karşı tüm önlemler alınmaktadır." 20 Ekim 2017

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bekaası ve de  bölgemizin yaşamsal kalıcı çıkarları açısından,

"Irak'ın kuzeyi" tanımlamasıyla bölgenin toprak bütünlüğü üzerindeki gereken hassasiyeti Büyük Atatürk'ün "Yurtta barış, cihanda barış" ilkesini çok dikkatle işleyen şanlı ordumuzu, dolayısıyla da Genel Kurmay Başkanımızı içtenlikle alkışlıyorum.

Öte yandan bizim yazılı ve görsel basınımızın ezici çoğunluğu  da ne yazık ki bilerek ya da bilmeyerek emperyalizmin ekmeğine yağ sürecek şekilde davranış göstermeye "özen" gösteriyor. Dolayısıyla Irak'ın bütünü üzerinden sadece yön tayin etmek amacıyla,  "Irak'ın Kuzeyi" ifadesi yerine, her fırsatta Irak'ı "parçalanmış" ayrı bir bölge gibi düşünülmesine vesile olacak,  "Kuzey Irak"  tanımlamasını  kullanmakta ısrarla devam ediliyor.

Peki bunda bir sakınca var mı? 

Elbette çok şey var. Zira "Kuzey Irak" ya da "Kuzey Suriye" denildiğinde, bu basit bir yön tanımlaması değil, bilakis bu durum bir algı operasyonuyla, yani "Kuzey Irak" ve "Kuzey Suriye" tanımlaması ile Irak'ın ve Suriye'nin fiili olarak "bölünmüşlüğü"nü zihinlere yerleştirmektir. Tıpkı ikiye bölünmüş Kore'nin, "Kuzey Kore" ve "Güney Kore" olarak adlandırılması gibi..

Hal böyle olunca, toprak bütünlüğünü savunduğumuz Irak ve Suriye'nin "Kuzey Irak", "Kuzey Suriye" ifadeleri ile aslında çoktan "parçalandığı"nı bilinçaltı zihinlerimize yerleştirmek,  plânlı bir şekilde emperyalizme hizmet etmek demektir. Dolayısıyla da  Irak ve Suriye'nin harita üzerinde "parçalandığı" algısını Türk milletine "kabullendirmek"ten başka bir şey değildir.


Diyeceğim şu ki...

Yıllardır yazılı ve görsel basın üzerinden yapılan bir işlemdir, "algı operasyonu" denilen şey. Zira bu sayede bir yalanı ne kadar duyarsanız o kadar inanılır gelmeye başlar. Dolayısıyla bu gibi çeşitli vasıtalar aracılığıyla subliminal yapılan sürekli telkinler sonunda istenilen bir sonuca ulaşmak mümkündür. O sebeple düşüncelerin sürekli telkin edilmesiyle insanlar istenildiği gibi biçimlendirilip, yönlendirilebilirler.

Hal böyle olunca...

Sorgulamayan insanlar üzerinde başarılı sonuçlar elde edilen bir yöntemdir, olayları çarpıtarak anlatmak.



Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

18 Ekim 2017 Çarşamba

Son Pişmanlık Neye Yarar?



2003'den bu yana kan gölüne dönen bölgemizde,

Milyonlarca insan öldü, 

Milyonlarcası göçe zorlandı.

Binlerce insan sakat kaldı, milyonlar evinden, işinden, toprağından oldu.

On binlerce kadın fuhuş bataklığına sürüklendi... 

Özetle; 

Önce İngiltere'den gelen pişmanlık,

İngiltere eski Başbakanı Tony Blair, "Irak Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) ortaya çıkmasının ana nedeni 2003'teki Irak işgâli" yönündeki görüşte "doğruluk payı" olduğunu da itiraf etti:

"Yanlış istihabarat, planlamadaki bazı hatalar ve rejimi ortadan kaldırır kaldırmaz yaşanacaklarla ilgili anlayışımızdaki hatadan ötürü özür dilerim" t24.com.tr, 25 Ekim 2017

Sonra da Amerika Devlet Başkanı Trump'dan  pişmanlık geldi:

"Kerkük’te IKBY ve Bağdat yönetimi arasında yaşanan ve bugün çatışmaya dönüşen krizle ilgili, "Bildiğiniz üzere Kürtlerle senelerce çok iyi bir ilişkimiz oldu. Irak tarafında da yer aldık. Her ne kadar en başında orada (Irak’ta) olmamamız gerekse de. Orada hiç olmamamız gerekirdi. Ama bu savaşta taraf tutmuyoruz" dedi." Ekim 2017

Demek ki...

"Haydut devlet"ler kimmiş?

Anladın sen onu...

Öte yandan...

Hani bir zamanlar Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, "İngiliz kuvvetlerinin ülkeden çekilmesine karşı çıkarken ‘Irak’ta kaos olur, belki iç savaş. Yabancı müdahale olur. Komşularımız (Türkiye, Suriye, İran) girer" diye konuşmuştu ya...

İşte o "istenmeyen" şey bugün gerçekleşti!!! 

Dolayısıyla...

"Irak ordusu, Kerkük Havalimanı yakınlarında bulunan peşmerge heykelini yaktı. Ateşe verilen peşmerge heykelinin etrafında kutlamalar yapıldı.

Ve

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'ne ait bayrakları da indirerek yerine Irak bayrakları astı." 17 Ekim 2017,m.egepostasi.com



Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

13 Ekim 2017 Cuma

"Eh, Koyun Deyip Geçmeyelim"


"Fransa’da binlerce koyun kurtları protesto etti
Fransa'nın Lyon kentinde önceki gün sıradışı bir protesto yürüyüşü gerçekleşti. Paris yönetiminin yabani kurtları korumak için hazırladığı "Kurt Projesi"ne karşı tarımcılar ve çiftçiler sokağa döküldü... Binlerce koyunla birlikte!" Sözcü, 11 ekim 2017

Fransa-Lyon'daki k'oyun'ları bilemem ama, kurdun koyunu yemesi içgüdüsel doğal bir olgu olduğu kesin. Dolayısıyla bu içgüdüsel olgu olmasaydı avlanan da, avlayan da olmazdı.

Hal böyle olunca...

"Herkes öğrenmeye gelmemiş içyüzünü dünyanın,
Yünü kırkılmaya gelenler çok.
Herkes pencere açmaya gelmemiş dünyaya,
Dumandan boğulmaya gelenler çok." 

Görünen o ki, içgüdü sahibi koyunların arasında, "günün birinde bıçak altına yatmak korkusuyla yaşamaktansa, bu işi bir kökünden halletmek isteyen" koyunlar bile sessizliklerini bozup başkaldırırken,

İçinde yaşadığımız bu kanlı coğrafyadaki dünyanın iç yüzünü öğrenememiş o kadar çok dumandan boğulmaya heves etmiş, aklını kullanamayanlar var ki...

Dolayısıyla konu koyun, kurt, çoban olunca,  

Hele de "Onların yağlı etlerine göz dikenler, sütünden yağ ile peynir, derisinden kürk ile çarık yapanlar, her şeyden önce koyunları, çobansız kalırlarsa kurdun kuşun şikarı (av) olacaklarına, kendi başlarına açlıktan öleceklerine inandırdılar. Bu böyle sürüp gittikçe koyunlar da kendilerine inanamaz, kuvvetlerine güvenemez oldular. Sandılar ki, çobanın onları canavardan koruması, önlerine bir tutam ot atması, yumuşak etleri için değil, kara gözleri içindir." Sırça Köşk, sf:132 düşüncesi coğrafyamızı sardıkça...

E, haliyle aklıma Sabahattin Ali'nin kaleminden, "KOYUN MASALI" geldi.

Ve bu durumda masaldaki yaşlı koyunların kuzulara söylediği nasihattan, bu sıkıntılı coğrafyanın insanları olarak kıssadan hisse çıkaracağımız bölümünü paylaşmak, şart oldu:

"Bu dünyada çobansız da, köpeksiz de yaşanabilirmiş. Ama bunu sağlamak için her defasında bu kadar kanlı kurbanlar verecek olursak pek çabuk neslimiz kurur. Bari siz gözünüzü açın da, ilerde başınıza yeniden itler musallat olursa, sürüyü canavarlara paralatmadan onları defetmeye bakın!" Sırça Köşk, Sf:135



Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

9 Ekim 2017 Pazartesi

DEFOLUN!



N'oldu, küstünüz mü? 

Bir derdin varsa,

Ki...

Belli ki var...

Zira aynı atalarının yaptıkları gibi,

Bugün de aynı haydutlar,

Coğrafyamızı işgal edip, mazlum milletlerin boğazını sıkmış,

Bir yandan  milyonları öldürüyor,

Diğer taraftan,

"Vereceksin de vereceksin" diyor,

Yani, yeraltı ve yerüstü zenginliklerinize,

"El koyacağım" diyor, NOKTA!

Ve sıra geldi bize..

Gangster

Şiir yazdım bunca senedir,
Ne buldum?
Eşkiyalık edeceğim bundan sonra.

Haberi olsun yol kesenlerin:
İş yok artık kendilerine
Dağ başlarında.

Mademki ekmeklerini alıyorum
Ellerinden,
Buyursunlar onlar da benim yerime.
Munhal var edebiyat aleminde.

Orhan Veli Kanık


Dolayısıyla gözleri kan bürümüş bu eli kanlı gangsterler,

Bu defa duvara tosladılar!

Zira Kahraman Türk Ordumuz -Mehmetçiğimiz- bu haydutlara geçit vermeyecek! NOKTA.

E haliyle vahşi batı'nın haydutları,

Tıpkı kovboyların yaptıkları gibi hızını alamayıp olanca öfkesini,

İnsanlıktan yoksun tutumuyla,

TÜRK milletinden çıkarmaya çalışıyorlar! NOKTA.

William Shakespeare'in Kral Kral Lear'dan:

"Hatırlıyor musun Cordelia? 

Çok, çok eskiden bir zamanlar

Üç günden fazla küs olmak günahtır, derdin.

Ya üç gün geçmedi aradan?

Ya da sen bana küsmedin."

Demem o ki...

Ey, Amerika! Hani bize küstün ya...  

Valla çok isabetli bir karar verdiniz. Dolayısıyla bi zahmet aynı kararlılıkla bölgemizden de, ülkemizden de mümkün olduğu en kısa sürede,

Go Home, 

Go out From İncirlik and Turkey, 

Never Come back...

DEFOLUN!



Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

6 Ekim 2017 Cuma

Bugün 6 Ekim... Geldikleri Gibi Gittiler!











"İstanbul'a El Konulması

İstanbul'a, İtilaf Devletleri tarafından el konulacağı haberleri yaygınlaşmaya başladığı bir sırada, 9 Mart 1920 günü İngilizler, Türkocağı'nı bastılar. 16 Mart 1920 sabahı erken saatlerde, İngiliz savaş gemileri, Galata Köprüsü yakınlarına geldiler. İngiliz tankları, İstanbul içlerinde ve Beyoğlu'nda dolaşmaya başladı. Kente yeniden birçok düşman askeri çıkarıldı. İngiliz askerleri, karakollara, hükümet dairelerine el koymaya başladılar. Sabahın erken saatlerinde başlayan bu el koyma sırasında Şehzadebaşı karakolu, ansızın basıldı. Bu harekete karşı koymaya başlayan askerlerimiz şehit edildiler. 

İstanbul'a, İngilizlerle birlikte öbür düşman kuvvetlerinin el koyması olayı, Atatürk'e 16 Mart günü sabahı saat on'da, İstanbul'dan, telgraf memuru Manastırlı Hamdi tarafından bildirilmiştir." Tarihsel Olaylarla SÖYLEV, Baki KURTULUŞ, Sf:97



 
İlk olarak 14 Mart günü telgrafhane basıldı. Asıl işgal ise 15 Mart gecesi gercekleşen hareketlilik ile ilk sinyallerini verdi. O gece bazi Türk diplomat ve aydınları tutuklandı. 16 Mart 1920 günü ise fiili işgal başladı, sabahın ilk saatlerinde bir askeri karargahımız basıldı ve askerlerimize yaylım ates açıldı. Fransızlar birçok yalıyı ateşe verdiler. Meclis ablukaya alındı ve toplantıda bulunan mebusların bir kısmı orada tutuklandılar, mebuslardan bazıları Anadolu'ya kacmayı basardı, bunu basaramayanların çogu Malta'ya sürgüne gönderildiler. İstanbul'un işgali'ne, İtilaf Devletleri'nin Mondros Mütarekesi'nin ardından Anadolu'daki Millî Mücadele'yi kösteklemek ve Misak-ı Milli'yi etkisiz kılmak için girişilen mücadele diyebiliriz. Bu olay üzerine Mustafa Kemal'in tepkisi sert oldu.






"Yabancı Devletlere Yaptığım Protesto 

Efendiler, aynı günde çeşitli vasıtalarla şu protestoyu gönderdim:

16.3.1920

Protesto İstanbul’da İngiliz, Fransız, İtalyan Siyasî Temsilcilerine, Amerikan Siyasî Temsilcisine, Bütün Tarafsız Devletler Dışişleri Bakanlıklarına, Fransa, İngiltere, İtalyan Millet Meclislerine verilmek üzere Antalya’da İtalyan Temsilciliğine

Millî bağımsızlığımızı temsil eden Meclis-i Meb’usan da dahil olmak üzere, İstanbul’da bütün resmî daireler, İtilâf Devletleri’nin askerî kuvvetleri tarafından resmen ve zorla işgal edilmiş ve millî dâvâ uğrunda çalışan birçok vatansever kimsenin de tutuklanmasına teşebbüs edilmiştir.Osmanlı milletinin siyasî hakimiyet ve hürriyetine indirilen bu son darbe, ne pahasına olursa olsun hayatını ve varlığını savunmaya azmetmiş olan biz Osmanlılardan çok, yirminci yüzyıl medeniyet ve insanlığının kutsal saydığı bütün esaslara, hürriyet, milliyet, vatan duyguları gibi bugünkü insan toplumlarının temelinde yatan bütün ilkelere ve insanlığın bu ilkeleri meydana getiren ortak vicdanına indirilmiş demektir.Biz, haklarımızı ve bağımsızlığımızı savunmak için giriştiğimiz mücadelenin kutsallığına ve hiçbir kuvvetin bir milleti yaşama hakkından mahrum edemeyeceğine inanıyoruz.Tarihin bugüne kadar kaydetmediği bir suikast olan ve Wilson prensiplerine dayanan bir Ateşkes Anlaşması’nın, milleti savunma imkânlarından yoksun bırakmış olmasından doğan bir hileye de dayanmış olması bakımından, ilgili milletlerin şeref ve haysiyetleriyle de bağdaşmayan bu hareketin ne demek olduğunun takdirini, resmi Avrupa ve Amerika’nın değil, bilim, kültür ve medeniyet Avrupa ve Amerika’sının vicdanına bırakmakla yetinir ve bu olaydan doğacak büyük tarihî sorumluluğa, son olarak bir kez daha dünyanın dikkatini çekeriz. Dâvâmızın haklılık ve kutsallığı, bu güç zamanlarda, Allah’tan sonra en büyük yardımcımızdır.

Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Heyeti Temsiliyesi adına Mustafa Kemal" Yakamoz Yayınları-NUTUK, Sf:251/252




Kurtulus Savaşı'nın ardından 11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile İstanbul Boğazı bize bırakıldı ve bunun ardından 24 temmuz 1923'te imzalanan  Lozan Antlaşması  ile de düşman askerlerinin şehri terk etmesi kararlaştırıldı. Ekim ayında düşman askerleri şehri terk etmeye başladı. Ve 6 Ekim 1923 tarihinde   Kahraman TÜRK ordumuz büyük sevinç gösterileri arasında İstanbul'a giriş yaptı.


Ve  ne büyük tesadüftür ki, 

İngiliz Amirali Calthorpe'a "Padişahın ve benim yegane ümidimiz, Allah'tan sonra İngiltere'dir." diyen; ve asıl adı Mehmed Ferid olan Damat Ferit Paşa,  Milli Mücadele'ye karşı açtığı savaşta, İngiliz ve Yunan uçakları tarafından atılan bildirilerde Şeyhülislam Dürrizade Abdullah'a,

"Padişahın izni olmadan işgalcilere karşı duranları, asker ve para toplayanları tek tek veya topluca öldürmek, din gereği ve görevidir! Milliyetçileri öldürenler gazi sayılır, bu yolda ölenler şehit!" yazdırtan;

Ve yine kendi hükümetinin bakanlarından Adliye Nazırı Ali Rüştü Efendi, "Yunan ordusunun başarısı için dua edilmesini" isteyecek kadar ileri gitmiş olan Damat Ferit Paşa,

Fransa'nın Nice şehrinde İstanbul'un düşman işgalinden kurtulduğu aynı gün olan 6 Ekim'de, öldü!

Demem o ki...

6 Ekim İstanbul'un düşman işgalinden kurtuluşunun 94. yılı Büyük Türk Milletine kutlu ve mutlu olsun... 


Ne Mutlu Türk'üm diyene!


Sevgi ve saygılarımla!



"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)