30 Ocak 2012 Pazartesi

"Efendimiz, Hünkarımız ve de Yüce Padişahımız"
















"Şayet Türkler Çinli kadınlarla, Moğol kadınlarla, Tunguz ve Mançu soylu kadınlarla ve daha sonra da Acem ve Rum kadınlarla evlenip çocuk peydahlamasalardı, şu koca dünyada Türkleri yenecek ve Türkleri ezip geçecek, kurdukları devletleri yıkıp ortadan kaldırmaya hiçbir milletin gücü yetmezdi. Ben bile hiçbir şey yapamazdım Türklere. Ama Türkler hep yabancı kadınlar alarak, o kadınlardan kanları bozuk evlatlar peydahlayarak kendi kanlarını bozdular, bozunca da dirlik ve birlikleri bozuldu, devletleri yıkıldı, tüm Türkler çağıl çağıl dağılıp yurtlarından oldular." Cengiz Han





"Ulubatlı Hasan, efsane!
Prof. Dr. Feridun Emecen, İstanbul’un fethiyle ilgili gerçek diye bilinen bir çok iddiayı çürütüyor" 30 Ocak 2012

Vatan'ın manşetine taşınan bu haberle birlikte okumakta olduğum "Padişah Anaları" adlı kitapla aynı konuya denk gelen İstanbul'un fethi...



Çağ atlatan ve bir devrin kapanmasına neden olan bu muhteşem zaferin perde arkasına önce bir bakalım istedim. Zira ilkokul döneminden bu yana bize, Sadrazam Çandarlı Halil Paşa'nın "Bizans'la işbirliği" içinde olduğu varsayılan iddialar aktarılmıştır.


Sadrazam Çandarlı Halil Paşa, Osmanlı yönetiminde söz sahibi ikinci kişidir. Yani padişahtan sonra gelen isim. Kendisi Türkmen kökenlidir. Ailenin kökeni Ankara'nın Nallıhan ilçesinin Cendere köyüne uzanmaktadır.


Ve Osman Gazi'nin kayınpederi Edepil Ali, yani Şeyh Edebali'ye uzanan kanbağı ile yaklaşık 150 yıl Osmanlı'nın asker (ki Anadolu'nun bağrından toplanmış öz Türklerin oluşturduğu ordu) kanadına hükmetmiştir. Bu vesileyle sarayda rahatsızlık yarattığı güçlü iddialar arasındadır. Zira sadrazamlık makamının Türk kökenli kişilerce idare edilmesi, saraydaki devşirmeleri son derece rahatsız eder...


Çünkü Bala Hatun(Osman Gazi'nin eşi)dan sonra padişah eşleri ve anaları hep Hıristiyan kökenden olup, saray hakimiyeti devşirmelerin elindedir.



"Bizans'a yapılacak bu son saldırıyı düzenleyen Çandarlı Halil Paşa'ydı. Orduyu yöneten, büyük zaferi sağlayan yine oydu. Ama bu tarihsel olayın tüm onuruna sahip çıkan İkinci Mehmet'ti.

(...)

Baştan sona Türk kanı ve Türk canı karşılığında yücele yücele koca bir imparatorluk durumuna ulaşan Osmanlı Devleti'nin tek sahibi Osmanlı Padişahlarıydı. Osmanlı ülkesinde canlı-cansız her ne varsa onlarındı." A. Kemal Meram, Padişah Anaları sf: 137



Sırp Kralı'nın kızı Despina(Hüma)'dan doğma İkinci Mehmet'in, lalaRum Zağnos Paşa hem damadı, hem de (Zağnos Paşa'nın kızı Kornelya aynı zamanda İkinci Mehmet'in eşi) kayınpederiydi.

Manisa'da Rum Zağnos Paşa'nın denetiminde yetişen İkinci Mehmet'in ondan yalnızca dil öğrenmekle yetinmeyip, "siyasal entrikaların daniskasını da" öğrendiği ileri sürülüyor.

Bu itibarla "taht" güvenliği için kardeş öldürme "fermanı" çıkaran padişah olarak da tarihe geçmiştir Fatih ikinci Mehmet.

Ve yine Osmanlı devletinin kurulduğundan bu yana ilk kez bir sadrazam, Fatih İkinci Mehmet tarafından zindana atılır!


Peki o dönemde Sadrazam Çandarlı Halil Paşa için halk ne düşünüyordu?



"Efendimiz, hünkarımız ve de yüce padişahımız diye diye göğe vardırdığımız kişi ne ola ki?

Ayasofya kilisesinde sakalına tükürmesi gereken Rum Patriğinin elini öpüp asasını eline tutuşturan kimesne değil mi?

Ve de tüm Rumları himayesi altına alıp kıllarına dokundurmayan, yine o kimesne değil mi?

Yedikule'deki Rum Manastırın genç papazını kendisine arkadaş edinen yine o değil mi?

Kızkardeşini Rum Zağnos'a veren kim? Düzen ustası akıl hocası hep Rum Zağnos'tur, derler...duymuşluğunuz yok mudur?

Ve sonra... Anası kimdi Padişahımızın? Sırp dilberi Despina hatun! Öyle mi?

Tüm soyları bu Osmanoğulları'nın hep Rumlar ve de Sırplar ve de yalnızca Frenkler değil mi?

Saray hep böyleleriyle, tüm devlet ve hükümet kapıları bunların ellerine verilmiş değil midir?

Edirne 'deki (Enderun-u Hûmayun) denilen Ocakta, gani nimetleri içinde beslenip... birer birer vezir ve vûzara katına ve dahi yine onlar Beylerbeyine, Kaptan-ı Deryalığa, Sancak beyliklerine, Paşalıkla ordunun başına getirilmekte değiller midir?

Kala kala bir tek Türk kalmıştı şunun şurasında Çandarlı! İşte, o dönmeler ve devşirmeler bu kez onun başını da yerler. Haydi varın gidin, beni daha söyletmeyin bre ağalar!.." sf: 142-143



Türk soylu Sadrazam Çandarlı Halil Paşa, kırk gün zindanda yattıktan sonra öldürüldü...


Bize aktarılan tarih...


Ve çeşitli kaynaklarca ortaya atılan "iddia"larla dolu tarihimiz!

Evet; bugün okuduğum bir haberden yola çıkarak tarihimizin önemli bir bölümü üzerindeki perde arkası "bilinen" ve bilinmeyen olayları paylaşmaya çalıştım. Zira İstanbul'un Fethi üzerinden, Ulubatlı'nın surlara ilk çıkan kişi olup olmadığını; "50 Yeniçerinin girdiğini.." tartışan tarihçilere sormak isterim:



Millet olarak bilmemiz, üzerinden ders çıkarmamız gereken; ve bilinmesi hayati zorunluluk içeren o kadar önemli konular dururken...


"Surlara ilk çıkan"ın kim olduğunun ve üzerinde tartışılmasının bir önemi var mı?!


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

27 Ocak 2012 Cuma

Dünden Hızlı mıyız?
















"Allah’ın kendilerine öfkelendiği bir kavmi dost edinenleri/onları işlerinin başına getirenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler ne de onlardan. Bilip durdukları halde yalana yemin ediyorlar. Allah, onlar için şiddetli bir azap hazırlamıştır. Ne kötüdür onların yapmakta oldukları! Yeminlerini kalkan edinip Allah’ın yolundan alıkoydular. Küçük düşürücü bir azap var onlar için. Onların malları da çocukları da kendilerine, Allah’a karşı hiçbir şey sağlamaz. Ateş halkıdır onlar. Uzun süre kalacaklardır orada. Allah onları tekrar dirilttiği gün, size yemin ettikleri gibi O’na da yemin edecekler ve bir şey yaptıklarını sanacaklar. Dikkat edin, onlar yalancıların ta kendileridir. Şeytan onları kuşattı da Allah’ın zikrini/Kur’an’ını onlara unutturdu. İşte bunlar şeytanın hizbidir. Dikkat edin! Şeytanın hizbi hüsrana uğrayanların ta kendileridir." Mücâdele Sûresi, 14/19. Ayet





"Afrika'da her sabah bir ceylan uyanır, en hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini, yoksa öleceğini bilir. Afrika'da her sabah bir aslan uyanır, en yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini, yoksa aç kalacağını bilir. Aslan ya da ceylan olmanızın bir önemi yoktur. Yeter ki güneş doğduğunda koşmak zorunda olduğunuzu bilin." Afrika atasözü


Bu söz üzerinden kısmen yola çıkarak üzerinde yaşadığımız coğrafyaya dem vurmak isterim.


Bölgemiz ve müslüman coğrafyanın durumu malum...


Ateş çemberi.


İşgal edilen ülkeler...


Kan, gözyaşı gırla gidiyor.


Sefalet, cehalet, yoksulluk bu coğrafya halkının "makûs talihi" olarak çoktan ilan edilmiş...


O ki, Türk Milleti 1919'la birlikte mâkus talihini her şeye rağmen değiştirerek bugünlere geldi...


Neyse biz tekrar bu muhteşem söze dönelim;


Bu Afrika atasözü hayatı o kadar güzel ifade etmiş ki...


Her gün, bir önceki günden daha hızlı koşacaksın...


O vakit bugün dünden daha hızlı koşmak gerekiyor.


Şayet aslana yem olmak istemiyorsan,


Hızın dünden daha hızlı olmalı.


Demem o ki...


Bu kanlı coğrafyada yaşamanın tek bir koşulu var;


Dünden daha hızlı koşmak!


İyi de...


Dün Sevr'i dayatanlara karşı...


Onu yırttık attık.


Bugün aynı güçler, aynı iştahla yine karşımızda.


O vakit kendimizi sorgulayalım;


Dünden hızlı mıyız?



Sevgi ve saygılarımla!



Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

23 Ocak 2012 Pazartesi

Pınar Hanım Pınar Hanım...












"Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir." Mümtehine Sûresi, 9. Ayet


"Paris’te 12 Eylül öncesi Fransa’ya gelen Ermenilerle buluştuk. Bugün Senato’da oylanacak yasaya prensipte karşılar ama "Türkiye de hiç adım atmıyor" diye isyan ediyorlar...

Koca koca adamların bu hikayeleri anlatırken yüzlerinde beliren ifadeyi, dalıp gidişlerini, hırslanışlarını gören hiçkimse acılarının samimiyetinden şüphe edemez. Öyle bir ızdırap var gözlerinde..." 23 Ocak 2012, Pınar ERSOY Milliyet.


Ve bu yazıya başlık atmış Pınar Hanım;

"Sadece Ermeniler değil mesele Türkiye’nin tüm acıların hesabını vermesi" 23 Ocak 2012, Milliyet

Olur Pınar Hanım, emrin olsun...

Nasıl istiyorsun?

Lozan'ı unutalım... Sevr'e dönelim, öyle mi?!

Geç bunları...

O defter çoktan kapandı canım!!!

Bu millet kanla çizdi vatan sınırlarını.

Öte yandan, yazıyı okuduğumda ruhum gerçekten büyük bir acı içerisinde... İnanılır gibi değil... Dünyanın pekçok yerinde işkence, zulüm gören Türklerin acı dolu yaşadıkları zulmü yazan çizen yok!!!

Biz söylemekten yorulduk... Bu sözde "aydın" entel geçinenler, duygu sömürüsü hikaye yazmaktan usanmadılar...

Tabii işin gerçeği, bu enteller kişisel menfaatlerini kollayacaklar diye, ulus olarak hepimizin duyguları allak bullak olacak öyle mi?


Peki o zaman...


"ABD’li deniz piyadelerini Afganistan’daki Taliban militanlarının cesetlerine işerken...

Yaklaşık 1.5 dakikalık görüntülerdeki askerlerden birinin “İyi günler dostum” diyerek güldüğü görülürken, diğer bir askerin de “Duş gibi” ifadesini kullanarak rahatlama sesi çıkardığı duyuluyor." 12 Ocak 2012, Hürriyet

ABD ordusu "Der Spiegel tarafından yayımlanan fotoğraflar, ABD ordusunun standart ve değerlerine zıt olan iğrenç eylemleri göstermektedir... Fotoğrafların neden olduğu üzüntüden dolayı özür diliyoruz" 12 Ocak 2012, Hürriyet


Bunlar artık olağan hale getirilmiş haberler arasında yer alıyor...

Asıl, Irak'ta ölen, zulüm gören, tecavüze uğrayan milyonların acıları niye ele alınmıyor?!

Felluce'de kırıma uğrayan Türkler için ne yapılıyor?

Kafkasya'da..

Mesela Hocalı'da katledilen Türkler

Balkanlar'da...

Srebrenitsa mesela... BM eliyle katledilen binlerce Türk


Ya Kıbrıs'da, EOKA tarafından işkenceyle öldürülen Türkler?!

Ve Ermeniler'in Türklere yapmış oldukları akıl almaz işkenceler?


Pınar Hanım Pınar Hanım...


Bırak ülkemizin bütünlüğüne zarar verecek şeyleri... Ekmeğini yediğin ülkenin vatandaşı olarak, bir zahmet asıl ezilen Türk milletine ve aşağılanan müslümaların acılarına bak!

Ve,

Bırak "koca koca adamların" hikayelerini yazmayı, "samimiyet"lerini anlatmayı da,

Asıl olan şu ki; "ermeni soykırımı" tarihsel bir yalandır!

Emperyalistlerin iftirasıdır!

"Ermeni soykırım" yalanına karşın,

Biz vatan savunduk! Soykırım yapmadık!

Desene!!!

Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

22 Ocak 2012 Pazar

Sınıfımızın Paşası... :)

































20 Ocak 2012 Cuma

"Rauf Amca"
















"Denktaş'ın son sözleri, "Söyle kendilerine, burası bağımsız bir cumhuriyettir", "Hristofyas" diye bağırdı."


1991-1992 Kıbrıs Lefkoşa, Yakın Doğu Üniversitesinde okuyan Murat ERTAM'ın öğrencilik yıllarındaki anılarına dayanarak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti Kurucusu ve Cumhurbaşkanı Rauf DENKTAŞ'ın sade hayatından izlenimleri, dinleyenleri etkileyecek nitelikte...

Merhum Rauf DENKTAŞ'ın mücadeleci vatanperverliği bir yana, onun gerçek bir halk lideri olduğunu anlamaya yetecek birkaç örnek davranışı, bizce her şeyi anlatmaya yeter sanırım.


"Rauf DENKTAŞ, 1975 steyşin renault model arabasıyla Lefkoşa kapalı pazarına uğrar ve gereksinimlerini bizzat kendisi yapardı. Üstelik de ne makam şoförüne, ne korumaya ihtiyaç duymadan... Makam arabasını asla görmedik...

Ona "Rauf Amca" diyorduk. Zira bize o kadar içten davranırdı ki... Her defasında öğrenciye sahip çıkacak sözlerini esirgemeden, "öğrenciye indirim yapın" talimatını vererek... Özellikle biz öğrencilerin sorunlarını dikkatle dinledikten sonra "hallederiz" ifadesini eksik etmezdi."



Bir devletin cumhurbaşkanını bu şekilde anmak, hatırlamak ve zihinlerde böyle iz bırakmak... Kolay iş değil sanırım. Onun mütevazı yaşamı, halkın arasında halkla olmaktan geçiyor... Ve ömrünü bir davaya adamak böyle bir şey olsa gerek. Ki onun neticesidir, ölüm döşeğinde dahi vatan sevgisini haykırararak can vermek!


Oysa... Televizyonlarda, filmlerde beynimize kazımışlardır bir ülke cumhurbaşkanının halkla mesafesinin ne kadarla sınırlı olacağını...


Dışkısını bile çok kıymetli göstermek...

Kara kara gözlüklü korumalar ordusu içerisinde dokunlumazlıklarını adeta ilan ederler...

Ve onları sadece el sallarken, taa uzaktan görebilir halk...

O da zırhlı tank gibi arabalarının kapkara camları arkasından belli belirsiz...

Rauf DENKTAŞ...

Seni bu millet asla unutmayacak!

Mekanın cennet olsun...


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

15 Ocak 2012 Pazar

Beşeri Duygular... Dr. Jivago

















"Yüzlerin ve hatta hükümet sisteminin bir bütün olarak değişmesi zorunludur.. Ekselansları, sonuçlarını göremeyeceğimiz olayların arifesindeyiz.. Her şey öyle gösteriyor ki, en tehlikeli yolu seçtiniz: Duma'yı dağıtmak.. Şuna eminim ki, üç haftadan daha kısa bir süre içinde bir devrim gerçekleşecek ve her şey yerle bir olacak. Siz de yönetimi kaybedeceksiniz." 1917 Bolşevik Devrimi (Alıntıdır)




Bir tarafta "insani zevkler"i ellerinde tutmak için olağanüstü gayret içerisinde bulunanlar...

Diğer tarafta bir lokma ekmeğini paylaşarak olağanüstü yaşam mücadelesini sürdürmek için yaşayanlar...


İnsan ruhunun derinden hissettiği beşeri duyguları konu eden "Doktor Jivago". Boris PASTERNAK'ın aynı adlı eserini çok zaman önce okumuştum. Dün akşam bu eserin filmini izledim... Ki uzun zamandır da film izlemiyorum. Zira bunun nedeni üzerinde de uzun uzun konuşabilirim... Neyse uzun bir aradan sonra nihayet bir filmi gecenin geç saatlerine kadar oturarak zevkle izledim diyebilirim. Filmi izlerken insan olduğumu hatırladım...


Aynı zamanda bu filmle birlikte beşeri duyguları, bireyin acı ve sevincini ruhumun derinliklerinden başlayan... hem de iliklerime kadar nüfuz eden duygular eşliğinde hissettim diyebilirim..


İnsanlar ne istiyor?

Toplum ne bekliyor?


Bu soruların cevap bulduğu "Doktor Jivago"dan geride kalan ise, savaş yıllarının ortaya koyduğu zor şartların getirdiği insanın gerçek manadaki duyduğu ızdıraplar ve sadece hayatta kalabilmek için insanların verdiği yaşam mücadelesinin inanılmaz zorluklarıdır zihnimde yer tutan...


Buradan yola çıkarak varmak istediğim şey ise;


1917 Bolşevik İsyanı ile birlikte yoksulluk altında ezilen halkın, Rus Çarına (ve onu destekleyen İngiliz, Fransız... işbirlikçi güçlere) karşı başkaldırışıyla başlaya Rus iç savaşı... Asıl önemlisi de bu isyanı tetikleyen önemli oluşumun, 1. Dünya Savaşı ile birlikte Rus halkının sefalete daha da belirgin bir şekilde hızla sürüklenmesidir.

Hâl böyle olunca da "Dr. Jivago"yu okuyanların şüphesiz ki günümüz dünyası ile bir karşılaştırma yapması kaçınılmaz olacaktır.

Bugün dünyanın "yüzde birlik" bir kesimi "insani zevkler"i olağanüstü, hoyratça hatta acımasızca yaşadıkları (zümre ayrımına dayalı) bir süreci takip ediyorlar...


"Dr. Jivago nekadar yalnız olduğunu farketti. Bu yüzden kimseye takaza ettiği yoktu. Görünüşe göre bu yalnızlığı kendisi aramış, sonunda da bulmuştu.

Arkadaşları ona acayip şekilde yavan, renksiz görünüyordu. Bunların herbiri kendi öz âlemini, kendi öz fikirlerini kaybetmişti.

(...)

Şimdi artık Yuri Jivago kendisini ancak palavra yapmadan, atıp tutmadan yaşayabilen insanlara yakın buluyordu.

(...)


Ördeğin şerefine tertiplenecek ziyafet, Yuri'nin dönüşünden iki, üç gün sonra verildi. İçki yerine sofrada ispirto vardı.

(...)

Epiyce semiz olan yabanördeği, yoklukların kendilerini hissettirmeye başladıkları o günlerde, inanılmaz bir nimetti ama, yanı-sıra meselâ ekmek yoktu. Bu yüzden de bu nimet mânasız görünüyor, insanı kızdırıyordu hattâ.

(...)

Yalnız sofradakiler asıl bu ziyafetin, o günkü yaşama şartlarına göre işitilmedik bir şey olduğunu görerek üzülmekteydiler. Meselâ sokağın öbür yanındaki başka evlerde de şu anda aynı şekilde yenilip içildiğini kimse iddia edemezdi. Dışarıda sessiz, karanlık, aç bir şehir vardı. Dükkânlar kapalıydı. Halk av eti, votka gibi şeylerin adını bile unutmuştu.

Herkes ancak herkesin yaşayış tarzına uygun bir hayatın gerçek bir hayat olabileceğini hissetmekteydi. Kapalı kapı arkasında yaşanan saadet saadet sağlamazdı. Öyleki, belki şu ânda şehrin hiçbir yerinde bulunamayacak olan ördek kızartmasıyla ispirto, bu yüzden değerlerini kaybediyorlardı. İşte, insana asıl keder veren de buydu." Dr. Jivago, sf: 166-167


Demek ki neymiş?

"Kapalı kapı arkasında yaşanan saadet, saadet sağlamaz"mış!

Devam edelim;

Ne kaybedilmiş?

"Kendi öz âlemini, kendi öz fikirlerini"

Pekii, ne aranıyor?

"Palavra yapmadan, atıp tutmadan yaşayabilen insanlar"

Ve asıl önemlisi de... Dışarıdaki aç insanlara rağmen kendi karnını doyurmak, insana keyif yerine "üzüntü veriyor" olması.



"Emperyalist ülkelerin dünyayı kendi aralarında yeniden paylasmak için başlattıklari 1. Dünya Savaş'ına kendisine yeni topraklar kazandırmak amacıyla katılan Çarlık, üç yil boyunca savaşı sonuna kadar sürdürme politikasını devam ettirdi. Ancak 1917 yılına gelinirken, savaş cephelerinde Çarlık önemli başarısızlıklarla karşı karşıyaydı. Ekonomik buhran sürekli derinleşiyordu. 1917 yılına girildiğinde, yiyecek, hammadde ve yakıt sıkıntısı had safhaya ulaşmıştı. 1905 Devrimi okulunda okumuş Rusya proletaryası, Çarlığın yıkılmasının gerektigini yüksek sesle söylemeye başladı." Alıntıdır.


1789-1799 Fransız Devrimi...

1917-1922 Bolşevik İsyanı...

1919-1923 Türk Kurtuluş Savaşı...

Kimlere kaşı, kimler, ne için verdi?




Bugün içinde bulunduğumuz zaman diliminde, neler oluyor?

İnsanlar ne istiyor?

Toplumlar ne bekliyor?


Sanıyorum ki bu konuda zihinleri zorlamakta fayda var.


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

12 Ocak 2012 Perşembe

"Tek Taş"tan... "Ay Taşı"na...
















"Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir." Yâsîn Sûresi, 40. Ayet



"Çek Cumhuriyeti'nde üç bin kişi ayda arsa satın aldı. Arsalar 20 ile 40 dolar arasında alıcı buldu...
Galaktik Ajansı isimli Çek şirketi tarafından satışa sunulan ay arsalarına Çek Cumhuriyeti'nde büyük rağbet olduğu belirtildi.

Çek vatandaşlarının aydaki arsaları sevdiklerine hediye amaçlı satın aldıkları kaydedildi." Vatan 08.01.12


Bu haberi okurken ilk aklıma gelen şey; orta okul matematik öğretmenimin bizlere yapmış olduğu nükteli bir esprisi oldu:

"Çocuklar, insanoğlu o kadar aç gözlü ki... Dünya'nın hepsini ver, doymaz... Ay'ı da alsam demeye başlar."

İnsanların açgözlü olduğunu zaten biliyorduk da...

Kabullenemediğimiz, Orta Çağ zihniyetinin 21. yüzyılda da sürdüğünü görmemiz...

Yazık vallahi... Hem de çok yazık...


Cehaletten, görgüsüzlüğe...


"Endüljans, Orta Çağ Avrupa'sında bir tür günah çıkarma ve ölümden sonra cennete gitmek için Papa'nın sattığı af belgesi. Kilisenin halktan para alarak cennetten toprak satmasıdır."


Yıl 2012...


İnsanlar görgüsüzlüklerinden ne yaptığının farkında değiller...


Ha cehaletin ürünü cennetten toprak satın almak, ha görgüsüzlüğün neticesinde Ay'dan satın alınan toprak.

Gelinen noktada fark olmadığı gibi zihniyetin de hiç değişmediğini ne yazık ki hayretle görüyoruz.


Belki sektörler el değiştirmiş olabilir...

Bu defa çağa uygun olarak Ay'a, oradan Venüs'e, Mars'a...

Evet haber ne diyordu?

Bugüne kadar 3 bin Çek vatandaşı Ay'da toplam 12 bin kilometre kare arsa satın almış... Bir de bunun yanında Venüs ve Mars'tan da arsa almak için sıraya girmiş.

Valla ne diyelim...


Biraz daha gayretle, "tek taş"ın pabucu dama atılacak "kıymet"teki bu arsaları "sevdikleri"ne alanlar,


Hayrını görsünler...

:)

Sevgi ve saygılarımla!



Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

8 Ocak 2012 Pazar

Bip... Bip... Bip...





"Bir milletin kültür düzeyi üç safhada; devlet, düşünce ve ekonomideki çalışma ve başarılarının özüyle ölçülür." Atatürk





Bu sözler, kişinin terbiyesini ortaya koyar,

Bu sözler, kişinin devlet adamlığına layık olamadığını anlatır,

Bu sözler, "halkı kışkırtmak için biz varız" anlamına gelir,

Bu sözler, "biz halk önderi olmaktan çok uzağız; olsak olsak ancak ve ancak emir kulu -memuru- oluruz" demektir,

Bu sözler, erdemli ve kararlı kişilikten uzak anlamına gelir,

Bu sözler, anaçlıktan öte köle ruhunun bir felsefesidir,

Bu sözler aşiret ruhunun çadır devletine özlemidir.


"Sana kim sordu ki çıkmış cevap veriyorsun? Sen önce çık katliamların hesabını ver. Paşa hazretleri çıkmış bize emir yağdırıyor. Senin rütben orgeneral de olsa bizim nazarımızda onbaşısın. Senin kıymetin o kadardır. Bunu böyle bil. Bizim nazarımızda ha bir onbaşı konuşmuş ha genelkurmay başkanı. Bizim nazarımızda zerre kadar değerin, kıymetin yok yanımızda. Ana dilde eğitimin olup olmayacağını sana mı soracağız? Biz başbakanın bu inkar politikasını tanımıyoruz. Başbakanı tanımıyoruz, genelkurmay başkanını hiç tanımayız. Bizim şahsımızda bunların meşruiyeti yok." 07.01.2012, Vatan


Pekii, sen ki yaşadığın ülkenin başbakanını, genelkurmay başkanını tanımayacaksın da kimi tanıyacaksın?


O halde sen kimsin?

Hangi ülkede yaşıyorsun?

Kimden maaş alıyorsun?

Nerede çalışıyorsun?

Çalıştığın makam nereye bağlı?

Tüm bunlar bir yana, senin can güvenliğini sağlayan kim?


Bu kanlı coğrafyada kan gövdeyi götürürken, sen altında araban... şoförünle bir oraya bir buraya fing atıyorsun... Yetmedi kendini dev aynasında görerek bırak ekmeği, kaymağını yediğin ülkenin kurum ve kuruluşlarını ayaklar altına alarak hakaretler yağdırıp...

Nereden aldın bu hakkı?


Arkasına sığındığın, bir zamanlar aynı şekilde etnik kimlik ve etnik mezhep kullanılarak ülkeni işgal etmiş olan emperyalizmle yine işbirliğine mi soyundun?

Bu güçler, şu anda Asya'dan, Afrika'ya nerede zengin kaynaklar varsa oraya çullanarak insanların yaşamını zehir eden, halkları işkenceden geçiren, kan ve gözyaşlarına boğulan devletlerin kaderine cebren ve hile ile el koymuş Batılı haçlı güçler mi yoksa?


Derdin ne?


Eline silah tutuşturularak çıkarlarınıza ve haçlı emellerine alet edilen tetikçileriniz dağda Mehmetçiğe kurşun atadursun, sizler de milletin kalbi saydığı yüce kurumda parmak sallayarak tehditler, hakaretler, küfürler savurun. Yetmedi orada burada fütursuzca "siz kimsiniz?" deme küstahlığını gösterin, öyle mi?


Sen kimsin?


Koskocaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Başbakanı'nı tanıma, ona hakaret et!

Dünyanın en güçlü orduları arasına girmiş bir devletin genelkurmay başkanını aşağıla!

Devletin generaline parmak salla!

Devletin kaymakamını linç etmeye çalış!

Devletin polisine tokat at!

Devletin vatandaşını kışkırt (ki onca baskınıza rağmen bölge vatandaşlarımız sağduyusunu kaybetmeden vatanına, milletine ve devletine bağlılığını her fırsatta ortaya koyuyor! En son Kaymakam'ı linçden vücudunu siper ederek kurtaran yaşlı amca...)!

Ülkenin bölünmez bütünlüğüne dil uzat!..


Efendim kim yapıyor muş bu haydutluğu?



Valla inanılması güç ama, milletvekili zannettiğimiz pek sayın parti başkanı ve milletvekili arkadaşları... İyi mi?



Vallahi gerçekten bu arkadaşlar, yaşadıkları ülkede zulüm görüyor, işkence çekiyor, ayrımcılık yaşayan "köle" konumunda eziliyor,ülkemizin en güzel yerlerine ulaşamadıkları gibi ağızlarını bile açamayacak kadar baskı ve tehdit altında, hatta kırmızı pasaportlarıyla ayrıcalıklı özel seyahat olanaklarıyla aşağıladıkları devletlerinin parasıyla ser sefil durumda sürünüyorlar!!!



O yüzden "özgürlük", "demokrasi" istiyorlar...

N'aapsınlar?!

İdare ediverin gari...

:)

Sevgi ve saygılarımla!

Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

5 Ocak 2012 Perşembe

İsmail Haniye, Sende mi?













"Diyarbakır için özgürlük mesajı!

Selahattin Demirtaş ile görüşen Haniye, isim benzerliği esprisi yaptı ve...

Gazze’deki Filistin Hükümeti’nin Başbakanı İsmail Haniye, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile Filistin ve Kürt sorunununun çözümünü konuştu. Haniye, Demirtaş’ı Kudüs’e davet ederken Kudüs’ü haçlı kuvvetlerinden alan Selahattin Eyyubi ile isim benzerliğine dikkat çekerek, latife yaptı ve "Kudüs yeni Selahaddin’ini bekliyor" dedi. Haniye görüşmede, "Diyarbakır’ın özgürlüğünü görmek isteriz" diye konuştu.


Haniye’nin "Ümit ediyoruz ki bütün haklarınızı elde edeceğiniz, kendi kimliğinizle yaşayacağınız günlere kavuşursunuz" yönünde değerlendirme yaptığı öğrenildi. Demirtaş, "Biz Filistin’in özgürlüğünü görmek isteriz” deyince Haniye’de, "Biz de Diyarbakır’ın özgür olmasını görmek isteriz" diye karşılık verdi... (Milliyet)" 04 Ocak 2012, Vatan



Şimdi söylendiği iddia edilen bu sözler karşısında şaşkınlığımı buradan paylaşmak isterim. Zira Filistin Hükümeti'nin Başkanı İsmail Haniye ne konuştuğunun ya farkında değil... ya da birilerinin ekmeğine yağ sürmenin derdine düşmüş...

Pek Sayın Haniye'ye iddia edilen sözleri üzerine sormak istediğim birkaç soru olacak;


1- Kudüs'ü haçlı kuvvetlerden alan Selahattin Eyyubi'ye isim benzetmesiyle "latife" yapmakta neyin nesi oluyor? Zira o Selahaddin Eyyubi haçlılara karşı savaşmış...

Peki ya bizim Selahattin kime karşı, nereyi kimden alıyor? Yani aynı kaderi paylaşmış, aynı tarihi yaşamış, aynı sevince, kedere ortak olmuş, aynı kültürün parçası, aynı inancın kardeşliğine mi savaş açıyor? Yoksa aynı bayrağın altında, aynı toprakları paylaşan kardeşlerinin vatanını parçalamak mıymış yaptığı "latife"?!

2- Demirtaş, "Biz Filistin’in özgürlüğünü görmek isteriz" demiş... Ne âlâ...
Şüphesiz ki, Filistin halkının özgürlüğünü millet olarak hepimiz özlemle ve heyecanla bekleriz... Bundan da din kardeşliğimiz, tarih paydaşlığımız, coğrafya bütünlüğümüz ve de insanlık adına büyük mutluluk duyarız...
Buna mukabil İsmail Haniye, "Biz de Diyarbakır'ın özgür olmasını isteriz" diye karşılık veriyor, ki o zaman da diyecek sözlerimiz var;

"Diyarbakır'ın özgürlüğü" ne demek oluyor? İsmail Haniye bilmez mi ki Diyarbakır bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir şehri... Ve de Diyarbakırlılar da bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin özgür vatandaşları...

O halde hangi bağımsızlıktan bahsediliyor?! Diyarbakır ne zamandan beri "tutsak" oldu? Ve kimin tutsağı olmuş? Diyarbakırlılar da ne zamandan beri "zulüm" görüyorlar?


Yoksa Haniye Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni İsrail ile bir mi tutuyor ki, Diyarbakır'ı da Filistin'e mi benzetmeye çalışmış? Oradan da Selahattin Demirtaş'ı kendisinin mevkidaşı gibi görüp, haçlı zulmüyle "eşleştirdiği" Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni Batılı emperyalist haçlılara denk getirecek sözleri ediyor!!!

Yine buradan hemen sormak isterim; İsrail meclisinde bir Filistinli milletvekili olabilir mi? Ve de Demirtaş ve arkadaşları gibi o meclisden İsrail devletine meydan okuyup, tehditler savurabilir mi?

3- O halde İsmail Haniye emperyalizmin planlarına alet mi oluyor? Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni hem ziyaret ediyor, hem de ülkenin bölünmez bütünlüğüne -bilerek ya da bilmeyerek- dil uzatıyor; ve "özgürlük" falan söylemleriyle bölücülük yapıyor, iyi mi?! O zaman kendisinin bu sözleri ile Batılı emperyalistlerin söylemlerinin ne farkı var?! Neticede ise neredeyse aynı amaca hizmet için birilerinin sözcülüğünü yapıyor gibi bir izlenim doğuyor...


İsmail Haniye'den, Türk milletinin gönlünde yatan Filistin sevgisi ve mazlum Filistinlilerin davasına zarar verecek sözlerden uzak durmasını bekliyoruz. Unutmasın ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bölünmez bütünlüğü ile millet olarak, Filistinli kardeşlerimizin her zaman yanında olmuştur...

Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni haçlı kuvvetine benzetecek kadar da büyük bir gaflet içerisine düştüğünü hatırlatırken, sözlerini esefle, ibretle ve hayretle izliyoruz...


Son bir not; Kürt kardeşlerimizin cebren ve hile ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından sökülerek olası "ayrıştırılma" neticesinde kavuşacağı (!) sözde "özgürlüğü" ise, ne yazık ki tıpkı Filistinli kardeşlerimizin bugünkü zulüm altında ezilen köleliğine dönüşeceğini de hatırlatmakta fayda var!


Selahattin Demirtaş'a "latife" yaptığını zanneden Sn. İsmail Haniye'ye önemle duyurulur!!!


Sevgi ve saygılarımla!



Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)