"Şayet Türkler Çinli kadınlarla, Moğol kadınlarla, Tunguz ve Mançu soylu kadınlarla ve daha sonra da Acem ve Rum kadınlarla evlenip çocuk peydahlamasalardı, şu koca dünyada Türkleri yenecek ve Türkleri ezip geçecek, kurdukları devletleri yıkıp ortadan kaldırmaya hiçbir milletin gücü yetmezdi. Ben bile hiçbir şey yapamazdım Türklere. Ama Türkler hep yabancı kadınlar alarak, o kadınlardan kanları bozuk evlatlar peydahlayarak kendi kanlarını bozdular, bozunca da dirlik ve birlikleri bozuldu, devletleri yıkıldı, tüm Türkler çağıl çağıl dağılıp yurtlarından oldular." Cengiz Han
"Ulubatlı Hasan, efsane!
Prof. Dr. Feridun Emecen, İstanbul’un fethiyle ilgili gerçek diye bilinen bir çok iddiayı çürütüyor" 30 Ocak 2012
Vatan'ın manşetine taşınan bu haberle birlikte okumakta olduğum "Padişah Anaları" adlı kitapla aynı konuya denk gelen İstanbul'un fethi...
Çağ atlatan ve bir devrin kapanmasına neden olan bu muhteşem zaferin perde arkasına önce bir bakalım istedim. Zira ilkokul döneminden bu yana bize, Sadrazam Çandarlı Halil Paşa'nın "Bizans'la işbirliği" içinde olduğu varsayılan iddialar aktarılmıştır.
Sadrazam Çandarlı Halil Paşa, Osmanlı yönetiminde söz sahibi ikinci kişidir. Yani padişahtan sonra gelen isim. Kendisi Türkmen kökenlidir. Ailenin kökeni Ankara'nın Nallıhan ilçesinin Cendere köyüne uzanmaktadır.
Ve Osman Gazi'nin kayınpederi Edepil Ali, yani Şeyh Edebali'ye uzanan kanbağı ile yaklaşık 150 yıl Osmanlı'nın asker (ki Anadolu'nun bağrından toplanmış öz Türklerin oluşturduğu ordu) kanadına hükmetmiştir. Bu vesileyle sarayda rahatsızlık yarattığı güçlü iddialar arasındadır. Zira sadrazamlık makamının Türk kökenli kişilerce idare edilmesi, saraydaki devşirmeleri son derece rahatsız eder...
Çünkü Bala Hatun(Osman Gazi'nin eşi)dan sonra padişah eşleri ve anaları hep Hıristiyan kökenden olup, saray hakimiyeti devşirmelerin elindedir.
"Bizans'a yapılacak bu son saldırıyı düzenleyen Çandarlı Halil Paşa'ydı. Orduyu yöneten, büyük zaferi sağlayan yine oydu. Ama bu tarihsel olayın tüm onuruna sahip çıkan İkinci Mehmet'ti.
(...)
Baştan sona Türk kanı ve Türk canı karşılığında yücele yücele koca bir imparatorluk durumuna ulaşan Osmanlı Devleti'nin tek sahibi Osmanlı Padişahlarıydı. Osmanlı ülkesinde canlı-cansız her ne varsa onlarındı." A. Kemal Meram, Padişah Anaları sf: 137
Sırp Kralı'nın kızı Despina(Hüma)'dan doğma İkinci Mehmet'in, lalası Rum Zağnos Paşa hem damadı, hem de (Zağnos Paşa'nın kızı Kornelya aynı zamanda İkinci Mehmet'in eşi) kayınpederiydi.
Manisa'da Rum Zağnos Paşa'nın denetiminde yetişen İkinci Mehmet'in ondan yalnızca dil öğrenmekle yetinmeyip, "siyasal entrikaların daniskasını da" öğrendiği ileri sürülüyor.
Bu itibarla "taht" güvenliği için kardeş öldürme "fermanı" çıkaran padişah olarak da tarihe geçmiştir Fatih ikinci Mehmet.
Ve yine Osmanlı devletinin kurulduğundan bu yana ilk kez bir sadrazam, Fatih İkinci Mehmet tarafından zindana atılır!
Peki o dönemde Sadrazam Çandarlı Halil Paşa için halk ne düşünüyordu?
"Efendimiz, hünkarımız ve de yüce padişahımız diye diye göğe vardırdığımız kişi ne ola ki?
Ayasofya kilisesinde sakalına tükürmesi gereken Rum Patriğinin elini öpüp asasını eline tutuşturan kimesne değil mi?
Ve de tüm Rumları himayesi altına alıp kıllarına dokundurmayan, yine o kimesne değil mi?
Yedikule'deki Rum Manastırın genç papazını kendisine arkadaş edinen yine o değil mi?
Kızkardeşini Rum Zağnos'a veren kim? Düzen ustası akıl hocası hep Rum Zağnos'tur, derler...duymuşluğunuz yok mudur?
Ve sonra... Anası kimdi Padişahımızın? Sırp dilberi Despina hatun! Öyle mi?
Tüm soyları bu Osmanoğulları'nın hep Rumlar ve de Sırplar ve de yalnızca Frenkler değil mi?
Saray hep böyleleriyle, tüm devlet ve hükümet kapıları bunların ellerine verilmiş değil midir?
Edirne 'deki (Enderun-u Hûmayun) denilen Ocakta, gani nimetleri içinde beslenip... birer birer vezir ve vûzara katına ve dahi yine onlar Beylerbeyine, Kaptan-ı Deryalığa, Sancak beyliklerine, Paşalıkla ordunun başına getirilmekte değiller midir?
Kala kala bir tek Türk kalmıştı şunun şurasında Çandarlı! İşte, o dönmeler ve devşirmeler bu kez onun başını da yerler. Haydi varın gidin, beni daha söyletmeyin bre ağalar!.." sf: 142-143
Türk soylu Sadrazam Çandarlı Halil Paşa, kırk gün zindanda yattıktan sonra öldürüldü...
Bize aktarılan tarih...
Ve çeşitli kaynaklarca ortaya atılan "iddia"larla dolu tarihimiz!
Evet; bugün okuduğum bir haberden yola çıkarak tarihimizin önemli bir bölümü üzerindeki perde arkası "bilinen" ve bilinmeyen olayları paylaşmaya çalıştım. Zira İstanbul'un Fethi üzerinden, Ulubatlı'nın surlara ilk çıkan kişi olup olmadığını; "50 Yeniçerinin girdiğini.." tartışan tarihçilere sormak isterim:
Millet olarak bilmemiz, üzerinden ders çıkarmamız gereken; ve bilinmesi hayati zorunluluk içeren o kadar önemli konular dururken...
"Surlara ilk çıkan"ın kim olduğunun ve üzerinde tartışılmasının bir önemi var mı?!
Sevgi ve saygılarımla!
"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)