27 Nisan 2012 Cuma

İğrenç Ötesi Tezgah













"Allah’ın kendilerine öfkelendiği bir kavmi dost edinenleri/onları işlerinin başına getirenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler ne de onlardan. Bilip durdukları halde yalana yemin ediyorlar. Allah, onlar için şiddetli bir azap hazırlamıştır. Ne kötüdür onların yapmakta oldukları! Yeminlerini kalkan edinip Allah’ın yolundan alıkoydular. Küçük düşürücü bir azap var onlar için. Onların malları da çocukları da kendilerine, Allah’a karşı hiçbir şey sağlamaz. Ateş halkıdır onlar. Uzun süre kalacaklardır orada. Allah onları tekrar dirilttiği gün, size yemin ettikleri gibi O’na da yemin edecekler ve bir şey yaptıklarını sanacaklar. Dikkat edin, onlar yalancıların ta kendileridir. Şeytan onları kuşattı da Allah’ın zikrini/Kur’an’ını onlara unutturdu. İşte bunlar şeytanın hizbidir. Dikkat edin! Şeytanın hizbi hüsrana uğrayanların ta kendileridir." Mücâdile Sûresi, 14-19. Ayet


Ne yazık ki, Batılı Haçlıların Müslüman düşmanlığı bir politikaya dönüşmüş durumda...


Ve bu doğrultuda pekçok plân devreye sokularak gerek psikolojik, gerek hileyle, gerekse cebren her alanda İslâm düşmanlığı hat safhada sürdürülmeye çalışılıyor!



Suudi Arabistan’ın Büyük Müftüsü Şeyh Abdülaziz el eş, Şeyh,"Avustralya gazetesi The World Observer’a yaptığı açıklamada, kızların 10 yaşında bile evlenmeye hazır olabileceğini iddia etti.


"Evlenmek için 25 yaşını bekleyenler fena halde yanılıyor” diyen müftü, "Annelerimiz ve büyükannelerimiz 12 yaşına bile gelmeden evlendiler. Aileleri tarafından iyi yetiştirilen kızlar o yaşta dahi evlilik görevlerinin tümünü yerine getirebilirler" dedi." 26 Nisan 2012, Vatan


Daha bu utanç verici açıklamanın şokunu üzerimizden atamazken, bir açıklama da Mısır Ulusal Kadınlar Konseyi'nden geldi:

Konsey, "Ölen eşle cinsel ilişki" yasasının reddedilmesi çağrısında bulunuyor..." 27 Nisan 2012, Vatan



Bu iğrençlikler karşısında insanın kanı donuyor! İnanılmaz söylemleri Yüce dinimize "mâl etmek" isteyen sapkın zihniyetleri şiddetle ve nefretle lanetliyorum!



Şimdi bu sapkın fikirlerin arakasında durmak isteyen güruhlara bir hatırlatma yapmak isterim:

Zira Hz. Peygamber'imizi iğrenç emellerine "alet" etmeye çalışmaları beyhudedir. Buna karşın sormak istediğim, Hz. Muhammed'in örnek ahlâkı ve vicdan("Kalbimizde Allah'ın nuru vardır, onun adı vicdandır" Tolstoy)ın temel yasası kabul edilen hassas davranışları niye gündeme taşınmaz ki?!


Hz. Muhammed'in hadislerini okuyarak O'na hayranlık duyan ünlü Rus yazarı Lev N. Tolstoy, bunun üzerine Hindistanlı İslâm düşünürü Sühreverdi'nin hadis kitabını inceleyerek, Hz. Muhammed hakkkında "evrensel tavsiye ve uyarılarla" dolu bir hadis kitapçığı hazırlamıştır. Bu kitapta,


"Hz. Muhammed'in sevgiye ait sözleri ve davranışları, hoşgörü, ahlâk, doğruluk ve daha birçok evrensel değerin yine Tolstoy'un ifadesiyle "aklı başında" bir insanın celp ve cezp etmemesi zaten düşünülemezdi. O da bu inceliği yakalamış, cihanın görüp göreceği en zeki ve duru vicdanlı insanlardan biri olarak, bu teşhis ve tespiti yapmış ve insanlarla paylaşacağını umut etmişti şüphesiz. " İslam Peygamberi İle İlgili Kayıp Risalesi Hz. Muhammed, TOLSTOY


Buradan yola çıkarak,

İslâmiyet'in bir vicdan ve ahlâk dini olduğuna inananlar, bu ahlâksızlıkları nasıl kabullenebilir?

10 yaşındaki bir insan ÇOCUKtur!!!

Onun bedeninin gelişmiş olması, ruhunun ve beyninin de geliştiğini anlatmıyor!!!

Böyle bir zihniyet gelişmemiş (kapalı) feodal toplumların din üzerinden insanları sömürmesi geleneğinde vardır. (Zira bu durumun sürdürülebilmesinin tek koşulu cehalettin yaşamasına bağlıdır.)



O halde bu açıklamaların hangisi ahlâka uyuyor?

Hangisi vicdana sığıyor?


Tek kelimeyle sapıklığın ta kendisi...


Anlaşılan o ki, müftü "efendi"ler, işi gücü bırakmışlar; sapkınlıklarının derdine düşmüşler...


İslamiyet'i "küçültme"nin, "değersizleştirme"nin, "aşağılama"nın bu kadarına da pes doğrusu...


Yazıklar olsun!!!


Müslümanlar, zulümle pençeleşe dursun, İslam coğrafyası kan gölüne çevrilmiş, haçlıların kılıcından geçirilirken, bu güruhlar da ahlâksızlıklarını, sapkın zihniyetlerini İslam'ın arkasına "sığınarak" yaygınlaştırma ve hükümleştirmenin alçaklığına soyunmuşlar!!!


"Biliyor musunuz ki, bizim dinimizin aslını bozup onu düşüren nedir?

Tefsirci ve tahlilcilerin yanlışları; riyakâr nakilcilerin yozlaştırıp tartışmaları ve yoldan sapmış hükümdarların buyruklarıdır" (İslam Peygamberi İle İlgili Kayıp Risalesi Hz. Muhammed, Tolstoy)


Demem o ki...


Basını ele geçiren küresel çeteler, sapkın ruhlu İslam düşmanı, sözde "din adamları"nın ağzıyla dünya kamuoyuna, iğrenç açıklamalarını manşet manşet "haber" yaptırarak, yüce dinimizi "aşağılatmak", yozlaştırmak ve Müslümanları "sapkınlık"la itham etmektedirler!


Bu vesileyle,


Bir taraftan Kur'an yakan Müslüman düşmanı Haçlılar, öte yandan da Müslümanlara bu şekilde onursuzca evire çevire meydan dayağı atarak, kendi ruhlarını yüceltmenin peşindedirler!


Ama bilesiniz ki... Bunların hepsi boşa kürek sallamaktan öteye geçemeyecektir!


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

25 Nisan 2012 Çarşamba

Ya Yarın?












"Andolsun, biz cinler ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır." A'RAF SÛRESİ 179. AYET



"Çanakkale dün, 97 yıl önce birbiriyle çarpışan askerlerin torunlarının dostluk ve barış mesajlarına sahne oldu. Şehitler Abidesi’ndeki anma töreninde, savaşlarda şehit düşen Mehmetçik’in yanı sıra, bu toprakları işgal etmeye gelen ülkelerin yaşamını yitiren askerleri birlikte anıldı.

Anma törenlerinden biri de Seddülbahir köyündeki İngiliz Helles Anıtı’nda yapıldı. Burada da saygı duruşu ve dualarla savaşta can veren İngiliz askerleri anıldı.

Morto Koyu’ndaki Fransız Anıtı’nda da bir tören düzenlendi. Törene... Fransa Büyükelçisi Laurent Bili, Avustralya Büyükelçisi Ian Biggs, Yeni Zelandalı Bakan Nathan Guy ile savaşta yeralan ülkelerin temsilcileri katıldı. Milli marşlar okundu ve anıta, ülkelerin çelenkleri konuldu." 24.04.2012, Vatan



Valla ne âlâ!

Okyanusları aşın gelin; masum insanların topraklarını işgal edin...

Eee...

N'ooldu şimdi?

Törenler düzenleniyor, anıtlar dikiliyor..

Niye?

Sözde dünyaya "dostluk", "barış" mesajları veriliyor.

İyi de, şimdi sormazlar mı adama;

Bu sahte duruşlar da neyin nesi?

Hangi "barış"dan, hangi "pişmalık"dan söz ediyorsunuz?!..

Dün Çanakkale'deydiniz, boyunuzun ölçüsünü aldınız!

Bugün Irak'da, Afganistan'da, Libya'da... ölüm saçıyorsunuz!



20 Mart 2003'de Amerika ve İngiltere önderliğinde oluşturulmuş Çokuluslu Koalisyon Kuvvetlerinin bir askeri harekâtla Irak'a girmesiyle başlayan ve devam eden savaş.


"Frank Wuterich (ABD ordusunda ırak işgal kuvvetlerinde görevli çavuş) " evlere girmeden önce bomba attık. içeri girdiğimizde çok sayıda çocuğun ölü olarak yattığını gördük. Birkaç kişi bağırınca hiç düşünmeden tetiği çektim. Çünkü bize ateş edebilirlerdi. İçeri girmeden önce el bombası atmasaydık da odalara girince yaylım ateşi açıp herkesi öldürecektik. Bugün olsa yine aynı kararı hiç düşünmeden veririm. Pişman değilim". Bu ifadeyi veren çavuşun anlattığı olayda toplam 24 sivil öldürdüler. İçlerinde 5 kadın ve yaşları 2-14 arasında olan 6 çocuk bu sayının içindedir." itusozluk.com



Pekii, ya yarın..?!


Sevgi ve saygılarımla!



Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

22 Nisan 2012 Pazar

Bu "Ar"mağan Korunacak!
















"Uludere'de 1 asker şehit oldu.

Şırnak’ın Uludere İlçesi’ndeki Düğün Dağı bölgesinde arama tarama faaliyetlerinde bulunan timde yeralan 29 yaşındaki Uzman Çavuş Kemal AKTAY, bastığı PKK’lı teröristlerin araziye döşediği mayının patlaması sonucu ŞEHİT oldu." 21 Nisan 2012




"Türk ulusu durmadan savaşırken o zamanlar askere alınmayan gayri müslimler zenginleşirlerdi.

Onların neden zengin, bizim neden fakir kaldığımızı bir köylü, Atatürk’e verdiği kısa bir cevap ile çok güzel açıklamıştır.

Atatürk, Mersin’e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret ederek sormuş:

-Bu köşk kimin?

-Kirkor’un...

-Ya şu koca bina?

-Yorgo’nun...

-Ya şu?

-Salomon’un...

Atatürk biraz sinirlenerek sormuş:

-Onlar bu binaları yaparken ya siz nerede idiniz?

Toplananların arkalarında bir köylünün sesi duyulur:

-Biz mi nerede idik? Biz Yemen’de, Tuna Boyları’nda, Balkanlar’da, Arnavutluk Dağlarında, Kafkaslar’da, Çanakkale’de, Sakarya’da savaşıyorduk paşam...

Atatürk bu anısını naklederken:

-Hayatımda cevap veremediğim tek insan bu ak sakallı ihtiyar olmuştur, der dururdu.." Atatürk'ün Anıları http://www.webhatti.com



Evet!

Dün, Türk ulusu yediden yetmişe ortak idealleri için yedi düvele karşı savaşarak bağımsızlığına kavuştu...


Bugün ise...

Hâlâ savaşıyor!







Mustafa Kemal ATATÜRK, bundan 92 yıl önce Türk ulusunun egemenliğini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açtı.












Büyük Türk Milletinin "23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" kutlu olsun!


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

19 Nisan 2012 Perşembe

Çok Üzgünüz!












"İnsanları iyi tanıyın, her insanı fena bilip kötülemeyin, her insanı da iyi bilip övmeyin." Mevlana



Gaziantep'de hastanede uğradığı bıçaklı saldırıda yaşamını kaybeden Dr. Ersin ARSLAN, marangozluk yapan 6 çocuklu bir babanın, üniversite okuyan tek çocuğuydu. Orta halli bir ailenin kıt imkanlarıyla eğitimini sürdüren Göğüs Cerrahı Ersin ARSLAN, aynı zamanda ülkemizin ve milletimizin de gururuydu...


Yazık ki, yıllarca okuyarak kendisini insanlığa hizmet için adayan genç doktorumuzu bir hiç uğruna (cehalete verdik) kaybettik!


Konu hakkında yazılan haberlerin yorumlarını okuduğumda yüreğimin sızladığını hissettim. Zira toplumda oluşan genel kanı üzerine yaygınlaşan, kulaktan kulağa pekçok söylemlerin buraya da yansıdığı o kadar açık ki...


"Ama" diye devam eden yorumlardan birinde "haksızlık"tan bahsederken, hekimlerimizin insanların sağlığıyla oynadıklarından dem vurabiliyor; ardından bir başka "hüküm"le doktorların "saat 10'da iş başı yaptıkları"nı ve yine "insanlar sancıdan ölürken onların, fing attıkları"nı anlatıp, dayağın yanında neredeyse ölümü bile "hakettiklerini" ifade edecek kadar da fütursuzca konuşabiliyorlar!


Bu "söylemler" ve "hükümler" ne yazık ki halkımızın cehaletine, yani bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduklarının açıkça bir kanıtıdır.


Oysa sağlığımızı, canımızı emanet ettiğimiz hekimlerimize sahip çıkmak, öncelikle kendimiz için bir iyilik olacaktır. Ve unutulmasın ki bu memlekete ve halkına hizmet için var olan herkes, aynı ülküyü, aynı duyguyu ve aynı kaderi paylaşan insanlarımızın ta kendisidir.


Onlara zarar vermek bize bir şey kazandırmayacaktır!


Diyeceğim;


Bu genç hekimimiz de içimizden birisiydi...


Bunun kıymetini bilemeyenlere ya da düşünemeyenlere,


Yazıklar olsun!


Genç yaşta kaybettiğimiz değerimize Allah'tan rahmet dilerken, doğmamış bebeğine karşı kendimizi mahçup hissetmenin ağırlığıyla olayı lânetliyorum!


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

18 Nisan 2012 Çarşamba

Adaletin Bu mu Dünya?

















"Ey iman edenler! Şu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, halkın mallarını haksız yollarla tıka basa yerler ve Allah’ın yolundan geri çevirirler . Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele."
Tevbe Sûresi, 34. Ayet


"O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılacak da onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak ve, "İşte bu, kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi tadın bakalım biriktirip sakladıklarınızı"! denilecek." Tevbe Sûresi, 35. Ayet


Dün okuduğum bir haberden yola çıkarak, hem haberin vehametine, hem de hırslarından arınmış, sorumluluğu ciddi anlamda devlet yönetmek olanlara vurgu yapmak istedim.


"İspanya’da hızla büyüyen borç krizinin piyasalarda yarattığı endişe, Kral Juan Carlos’un gizli fil avıyla tavan yaptı. Carlos’un "Gençlerin işşizlik oranındaki artış nedeniyle uyuyamıyorum" yorumundan birkaç hafta sonra Botsvana’da yaklaşık 90 bin Euro’luk fil avına gitmesi büyük kriz yarattı.

(...)

Kral Juan Carlos, Botsvana’da düşüp kalçasını kırdı. Madrid’de ameliyat olmasından dolayı yapılan resmi açıklamayla ava gittiği anlaşılan Kral Juan Carlos, İspanyol basınının öncelikli gündemi oldu. İspanya basını safarinin sorumsuzluk olduğunu belirtirken, El Mundo gazetesi kralın safari gezisini "Çok kötü zamanlanmış sorumsuz bir yolculuk" başlığıyla okuyucularına duyurdu. Gazetede, "Monarşi’nin Afrika’da fil avı şovu, bir çok İspanyol krizle boğuşurken kötü bir örnek olmuştur" yorumuna yer verdi." 17 Nisan 2012, Hürriyet




Dünya nüfusunun yarısı açken, birileri insanların çeşitli yöndeki zaafiyetini tespit ediyor; ve üzerinden bir şekilde yararlanıp, sömürü düzeni kurarak gününü gün ediyor.


Ülkeleri yöneten devlet adamlarının zaruret olarak baş uçlarında bulundurması gereken kitaplardan iki yazar:

Birisi Lev N. Tolstoy, diğeri de Fiyodor M. Dostoyevski'dir.


İnsanın ruhunu ve vicdanını dinlemesi, kontrol etmesi için gerekli olanlar bu ikisinde.



Dostoyevski eserlerinde insanları rahatsız eden ahlâki, dinsel, siyasal konuları etkileyici olarak işlemiştir. Zira "gözlemlerinin keskinliği, ayıntılara verdiği önem, karmakarışık yaşamından çıkardığı sağlam karakterleri" romanlarına aktarabilmiş dünyaca ünlü bir yazardır.


"İnsanoğlu kendini feda etmekte bulduğu mutluluğu başka hiçbir şeyde bulamaz." diyor, Dostoyevski. Düşünebiliyor musunuz, bir devlet adamının kendisini feda edecek kadar halkı için çalıştığını..


"İnsanın ruhunu yücelten bir acı, ucuz bir mutluluktan evladır."

"Bir ağacın önünden onu sevmeden, onun var oluşundan mutluluk duymadan geçilebileceğini aklım almıyor."

"İnsanın kendisinden yüz çevirmeye, dünyada olup bitenleri görmemezlikten gelmeye hakkı yoktur."

"Bir insan umudunu yitirir ve amaçsız kalırsa, sırf can sıkıntısı bile onu bir hayvana çevirebilir."


Tolstoy eserlerinde, insanlık meselelerine dikkat çekerek, kendi ülkesinin toplumsal siyasal çalkantılarını, halkının yaradılışını, yaşayışını yansıtmıştır. Yazarlığının yanında bir filozof bir eğitimci olarak da dünyaca tanınmıştır.


"İşçinin hakkını alnının teri kurumadan veriniz."

"Mutluluğu ihtiraslarda değil kendi yüreğinizde arayın."

"İktidar, ancak onu eğilip alabilme cesaretini gösterenlere verilir."


"Başkaları için kendinizi unutun o zaman sizi de hatırlayacaklardır."


"Her zaman kalbimizden gelen ve doğru bulduğumuz sese uymalıyız, çünkü o ses hiçbir zaman yalan söylemez..."


"Sadelik, iyilik ve doğruluk olmayan yerde büyüklük yoktur."


"Sakın ahlak kurallarını çiğnemeyin çünkü öcünü çabuk alır."


Tıpkı İspanya Kralı Juan Carlos'un "mutluluğu ihtiraslarında arayıp, ahlak kuralını çiğnediği" gibi...



O halde her günün sonunda sorumluluk sahibi herkes birkaç sayfa bunlardan okumalı. Halkını anlamak, onlardan birisi olmak ve de duygularını tartabilmek için...


Zira hayat bu hırslara değmeyecek kadar son derece kıymetli.


Sevgi ve saygılarımla!



Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

14 Nisan 2012 Cumartesi

"The Türkiye"















"Akla ne işle uğraşacağını Gönül öğretir,

Gönül gelişmezse Akıl kötü işlerle uğraşır.

Onun için düsturumuz Bilim+Gönül'dür." Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU, 2050'ye 5 Kala





"Akıllılar, sebepler konusunda tartışır; aptallar da karar verir." Anarchasis




The Marmara...

The Lira...

"The Türkiye"


N'ooldu?

Şaşırdınız mı?


Bunda şaşılacak ne var ki?

Nasrettin Hoca'nın "Kazan doğurdu" hikayesi gibi.

Ne diyor Hoca, "Kazanın doğurduğuna inanıyorsun da, öldüğüne niye inanmıyorsun?"


Valla öyle işte...


The Marmara'yı yıllarca benimsedik; The Lira'ya şaşırmadık; yarışmalara İngilzce ile katılmayı içimize sindirdik; etrafımızı saran yabancı isimlerin istila ettiği tabelaları sorgusuz sualsiz benimsedik; konuşmalarımızı, "bye bye" ile bitirip, "okey" demenin "ayrıcalığı" ile övündük de,


"The Türkiye" olunca mı şaşıracağız?


Aaa, çok ayıp!


Hem madem öyle,


Oldu olacak şimdi de, "The Türkiye" ile Eurovision Şarkı Yarışması'na katılalım bari.


Zira bakınız bu yıl da sözde yarışmaya değerli hocamız sayın Oktay Sinanoğlu'nun deyimiyle "köle dili" İngilizce sözlerle söylenecek bir şarkı ile katılacakmışız! (Ki şarkı ve içeriğine dair görüntülerin hiçbirisi bizim kimliğimizi ve kültürümüzü yansıtmadığı gibi her haliyle tam bir rezalet!)

İnanılr gibi değil...

Sanki "sömürge"yiz...

Ya, nedir bu İngilizce hayranlığı?

Adından da anlaşılacağı üzere altı üstü uluslararası bir yarışma...


"TRT Genel Müdürü Şahin, "Eurovision için Türkiye'yi temsil ediyorsa Türkçe olmalı demiştiniz. Aradan 3 yıl geçti ve İngilizce bir parçayla katılıyoruz. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna karşılık olarak da "Bugün de söylüyorum, bana sorsalar yine Türkçe olmasını isterim." 16 Mart 2012, Vatan


Biz Türkçe konuşmuyor muyuz?

E o zaman?

Niye kimliğimizden ve dilimizden utanır, sıkılır, ezilir hale geliyoruz?


Bu durumun ne anlaşılır, ne de savunulacak bir izahı yok!!!


Hâl böyle olunca da çarşı, sokak, cadde.. Etrafımızı saran yalan perdesi öz ve öz dilimizi örtüyor, unutturuyor.

Bir "moda"dır almış başını gidiyor.


Tüm bu uydurma hikâyelerin altında yatan gerekçe ise "tek bir dünya hakimiyeti" isteğidir. Dolayısıyla "tek dil", "tek din", "tek bayrak" gayretleri hızla dünyadaki ulus devletleri tehdit etmektedir. Bu sebeple gerçeklerin gizlenmesi ve insanların uyanmaması için de çeşitli bahaneler ortaya atılıp özellikle de basın, reklam yoluyla üzeri örtülmektedir.


Tüm bu ibretlik fütursuzca gelişmelere utançla, öfkeyle bakıyor,

Ve tek kelimeyle,


"Yazıklar olsun!" diyorum.


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

10 Nisan 2012 Salı

Kurban Bebişler
















Ülkemizde Bilim-Gönül Yayınları’ndan çıkan "Küresel Terör, Sömürgeleşme ve Batı Yalanları", "Batı Terörü ve Propagandası", "Okyanusya: Pasifik Adalarındaki Vahşi Batı Sömürgeciliği" isimli kitapları" ile tanınan Çekoslavakya doğumlu ABD'li yazar Andre Vltchel, Amerika'nın insanlık dışı emperyalist politikalarından dolayı ülkeyi terk eder. Savaş muhabiri ve yazar olarak 130 ülkeyi dolaşan Vltchek, Der Spiegel, Asahi Shimbun, The Guardian ve birçok uluslararası yayında yazmaya devam ediyor. Aynı zamanda pekçok belgesel filme de imza atmıştır.

Yazarın Buket Şahin'e vermiş olduğu bir röportajda Batılı "sanatçı"larla ilgili düşüncesini şöyle dile getirmiştir:

"... Sanat insanlar için çarpışır, öncülük yapar. Ne zaman Çin veya Venezüella’ya gitsem Batılı sanatçılar için çok üzülürüm. Amaçlarını kaybetmiş, kendilerini soyutlamış, kendi halkından boşanmış görünürler. Umurlarında olan tek şey göstermelik bir hareketlilik, yaşlanmaya ve yalnız kalmaya dair sorunsallıklar, egoist klişelerdir. Bütün bunların, doğal olarak piyasa fundementalistleri ve küresel Batı diktatörlüğünün çok başarılı olarak uygulanan oyununun sonucu olduğunu anlamalıyız." AB Haber.com Bruksel 06.03.2012



"Katie Holmes ile Tom Cruise’un 5 yaşındaki kızı Suri, bir kez daha büyümüş de küçülmüş bir tarzla kameralara yakalandı." 12 Eylül 2011, Habertürk




"Suri, ünlü tasarımcılara ait binlerce dolar değerindeki kıyafetleri ve topuklu pabuçlarıyla sık sık basında yer alıyor." 23 Kasım 2011, Milliyet


"Annesi tarafından 'canlı Barbie' olarak yetiştirilen Eden Wood, 2005 yılında dünyaya geldi. Henüz 4 yaşındayken çocuk güzellik kraliçesi seçildi. Şu anda da sadece 7 yaşında. Ama aradan geçen bu kısacık sürede bir çok Hollywood yıldızından çok daha hızlı yol aldı.

Küçücük yaşına rağmen süslü giysiler giyen, abartılı makyaj yapan, kuaföre gitmeden sokağa çıkmayan, kısacası tıpkı bir yetişkin gibi davranan Eden Wood, modellik yapıyor, tv programlarına konuk oluyor, şarkıcılık yapıyor..." 07. 04.2012, Hürriyet


Anne Wood bu işi çok sevdiklerini ve "kızının gösteri dünyasına adım atması ve orada tutunması için olağanüstü bir çaba harcadığını" söylüyor.


Gösteri dünyası... Bu dünyanın içerisinde yer alanlar "sanatçı" oluyorlar. Oysa hızla yozlaşan ve yozlaştırmaya alet edilen bir kurgu dünyasının şarlatanlığını yapıyorlar. Burada şekil bulan toplum, küresel güçlerce istenilen amaca hizmet etmeye sürükleniyor.


Gösteri dünyası gerçekten gösteriye dönüştü... Sanatla âlâkası olmadığı gibi insanları, sevgiden uzak, benciliğe, kıskançlığa sürüklüyor. Çocuklar ise daha bencil, daha çıkarcı paylaşımdan uzak sevgisiz ve yalnızlığa mahkûm ediliyor.

İşin boyutu ve gelinen nokta ise, çocukların içler acısı bu haberleriyle her şey gözler önüne serilmektedir! Tüketimin getirdiği çılgın yaşam...


Bugüne kadar Batı uygarlığı sömürdüğü toplumları yok etmiştir. Oysa ki doğanın gereği; "Yok eden bir gün kendisi de yok olur." Nitekim bilim adamı Alman Filozofu Oswald Spengler, "Batı'nın kendi dışındaki uygarlıkları tahrip ettikten sonra gelecekte kendi kendisini de yok edeceğini" çok önceden söylemiştir.


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

4 Nisan 2012 Çarşamba

Kilise Yıkmayı Bırak, Mekke'ye Sahip Çık!

















"Suudi Arabistan Başmüftüsü Şeyh Abdül Aziz Bin Abdullah, 'Arap Yarımadası’ndaki tüm kiliselerin yıkılması gerektiğini' söyledi." Huffington Post, 03 Nisan 2012


Bu haberden yola çıkarak, Suudi yönetimine ve özellikle Suudi Arabistan Başmüftüsü Şeyh Abdül Aziz Bin Abdullah'a bir çift sözüm olacak;

Bırakın kiliseleri yıkmayı da...

Siz asıl İslam Aleminin kutsalı olan Mekke'ye ve Kâbe'ye sahip çıkın!

Asıl buraların tarihi dokusu yok ediliyor ve kutsallarımız yıkılıyor!!!


Şimdi içler acısı durumu anlatan bir yazıyı dikkatle ve sabırla okumanızı tavsiye ederim:



"Heyecanlı ve güzel ama insanı hüzne boğan bir umre ibadetinin ardından bu yazıyı kaleme alma gereği duydum. İslam ümmeti için en önemli yerlerin başında gelen o kutlu şehrin,Mekke'nin tarihi dokusu tamamıyla DEĞİŞİYOR. Geçmiş göz göre göre yok ediliyor. Mekke’ye varınca bir anda aklınız dumura uğruyor neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz. Kâbe'ye doğru ilerlerken her tarafta inşaatler, vinçler çalışıyor, yüksek binalar göze çarpıyor. Kâbe diğer bir adıyla Beytullah adeta çepeçevre kuşatılmış, yüksek binalarla etrafı sarılmış. Çevresindeki tüm tarihi doku yok edilmiş, insanlara geçmişi hatırlatmaya ve yaşatmaya dair hiçbir şey bırakılmamış. Peygamberimize ait olduğu rivayet edilen ev tamamıyla harabe vaziyette, bakımsız yıkık dökük bir halde… İslam dünyası uyumaya devam edecek olursa muhtemelen yakın bir zamanda onu da yıkacaklardır.


Suudi Krallığı Ebu Kubeys tepesinde bulunan Ebu Kubeys Camii’nin yerine dev bir saray yaptırmış. Kâbe’ye bitişik saray Beytullah’a tepeden bakıyor. Yeryüzünde tevazu örneği olan Kâbe’nin başında kibir ve saltanat abidesi Suudi sarayı dikili.


Sordukça öğreniyoruz ki, Hz. Peygamberimizin birçok yakınının evi de, kabri de geçmiş yıllarda yıkılmış, üzerine ya bir gökdelen ya da bir alışveriş merkezi dikilmiş. Osmanlı’ya ait eserlerin başında gelen 350 yıllık Ecyad Kalesi de 2001’de yıkılıp yerine oteller ve alışveriş merkezleri yapılmış.


Eğer böyle giderse Kâbe’nin çevresine Osmanlı tarafından yapılan ilk çepeçevre sütunlar ve mescit bölümleri de ileriki yıllarda yıkılacak gibi. Çünkü Suudilerin sonradan yaptırdığı bölümler, Osmanlı döneminde yapılan bölümlerle ayrı ve bağlantısız olarak tasarlanmış, dikkatli incelenince hemen göze çarpıyor, muhtemelen Kâbe’nin iç bölümünü genişletmek adına böyle bir işe de adım atacaklar diye düşünüyorum. Tabi bunu zaman gösterecek, ama bugüne kadar yaptıkları icraatlar buna işaret ediyor.



Yapılan yüksek binalar içinde Bin Laden grubunun yaptığı Zam Zam Tower, yüksekliği ve ihtişamıyla dikkat çekiyor, yüz katlı olacağı söylenen bina daha tamamlanmamış haliyle bile Kâbe’yi gölgesinde bırakıyor ne yazık ki. Birçok zengin Müslümanın Zam Zam Tower’den şimdiden yirmi ve otuz yıllığına yer kiraladıklarını öğreniyoruz. Bunlar arasında maalesef Türkler de var.


Kâbe’nin etrafını yüksek otellerle çeviren Suudi Krallığı, bu otellerin daha uygun yerlere yapılması için yer gösterebilirdi. İstimlâk ettikleri birçok alanı Kâbe’ye katıp, Kâbe’nin kullanım alanını genişletip, hacıların daha rahat ve birbirini ezmeden ibadet etmelerini sağlayabilirdi.


Mekke’de hacıların Kabe’ye ulaşımı kolaylaştıracak dairesel şekilde metro ya da benzeri raylı sistemler yaptırabilirdi. Ama bu konuda hiçbir adım dahi atmadıkları görülüyor. Medine’de de durum bundan farksız, Novenpicler, Hiltonlar, Mescidi Nebevi’yi maalesef gölgede bırakıyorlar.

Bunca binaları, gökdelenleri yaptıran Suudiler, ilk vahyin inmiş olduğu Hira Nur Dağı’na çıkılmasından bile rahatsızlık duyuyorlar. Beytullah’ın çevresine alışveriş merkezleri ve oteller yaptıran Suudiler, Hira’ya çıkılmasını istemedikleri için yol ya da herhangi bir vasıta yaptırmamışlar. Sağlıklı bir insan ortalama 45 dakika sarp bir yokuşu çıktıktan sonra Hira mağarasına varabiliyor, inişi de çıkışı gibi insanı bayağı zorluyor.



Marketlere girdiğiniz zaman Amerikan emperyalizminin Pepsi’sini, Coca Cola’sını ve daha birçok ABD ve İngiliz ürünlerini reyonlarda ilk sıralarda görebilirsiniz, adeta Suudiamerika haline getirilmiş kutsal topraklar maalesef.











Suudilerin ürettikleri bir kibrit çöpü bile yok. Mekke ve Medine’ye her şey dışardan geliyor. Burası, Amerika, Çin ve Avrupa ülkelerinin pazarı, gelir kaynağı haline gelmiş. Suudiler ise geçimlerini batılılarla yaptıkları anlaşmalar gereği petrolden, dünya Müslümanlarının ziyaret ettiği Mekke ve Medine şehirlerinden sağlıyorlar. Her ay gelen ziyaretçilerle büyük miktarlarda para bu şehirlere akıyor. Anlayacağınız Suudi ailesi, Mekke ve Medine’den geçiniyor. Birçok İslam ülkesi işgal altındayken, Müslümanlar işkence görüp yurtlarından sürülürken Suudiler, zevki sefa sürüyorlar.





Bunca olup bitene karşı Müslümanların bilinçsizliği ve duyarsızlığı ayrı bir dert.


Kur'an’ın dışında kitaplar getirip tavafta okuyanlar bile vardı. Ümmetin temel kaynağı Kur'an'ı bir kenara bırakmış, adam cemaatinin hoca efendisinin kitabını getirmiş tavafta dönüyor dönüyor okuyor. İlahiyat okumuş, nasıl dua edeceğini bilmiyor, Allah’tan ne isteyeceğini, nasıl isteyeceğini bilmiyor! Ne Kuran’daki dua ayetlerinden, ne de Peygamberimizin duasından haberdar?!..



Gel gelelim başka bir soruna (skandal da diyebiliriz). Müslümanların namazda yöneldikleri Kâbe’nin örtüsünde ve kapısında bakın neler yazıyor:

"Mekke’yi Mükerreme’deki şerefli Kâbe’nin örtüsü Hadimül Haremeynişşerifeyn Abdullah Bin Abdülaziz bin Es-Suudi tarafından yapılmıştır."

"Bu kapı Halid bin Abdülaziz tarafından yapılmıştır."

Kapıda bu isimler haricinde üç isim daha yazıyor. Örtüsünde tek isim yazılı. Kâbe’nin kapısının olduğu tarafta, örtünün sağ üst köşesinde ki yaldızlı yazının tercümesidir bu. Müslümanlar ise o kapıya ellerini sürebilmek için bir birlerini eziyorlar! Tavaf ettikleri Kâbe’nin kapısında ve örtüsünde ne yazıyor diye merak edip okumuyorlar. Evet, Kâbe tavaf ediliyor ama aynı zamanda kralların isimleri de tavaf ediliyor!



Hangi akıl ve mantıkla Kâbe’nin kapısına ve örtüsüne isimlerini yazdırıyor bu zihniyet? Allah’ın beytine Allah’ın ayetlerinden başka ne yakışabilir, tabi ki hiçbir şey yakışmaz. Hiçbir kişi ve kurum, ümmetin kalbi, Allah’ın evi olan Kâbe’ye adını yazma kibrinde bulunamaz, ama Suudiler yapmış bunu maalesef. İşlerine gelmeyeni bidat ya da haram deyip yerle bir eden, yok eden, işlerine geleni helal kılan Suudilere karşı ümmet niye hala susuyor?



Bugün Amerika’nın, İslam’ın emanet ve mirasını yok etmeye dönük saldırılarıyla, Suudilerin Mekke ve Medine’de yaptıkları yıkımlar ve tahribatlar aynı paraleldedir. Bugün Beytullah’ın hem vizyonuna hem de misyonuna dönük bir tahribat söz konusudur.

Bunları hiçbir duyarlı Müslüman görmezden gelemez.

Bugün Siyonistlerin, Mescid-i Aksa’yı yıkma çabaları bizi ne kadar tedirgin ediyorsa, Mekke ve Medine’de olup bitenler de bizi tedirgin etmeli, rahatsız etmeli.

Suudilerin bugüne kadar yaptığı uygulamalar, Mekke ve Medine’nin, keyfi bir yönetim biçimi olan Krallık tarafından yönetilmesinin ilerde daha büyük sorunları beraberinde getireceğine işaret etmektedir. Bu konuda acilen bir şeyler yapılması gerekir diye düşünüyorum.


Selam ve dua ile...

(Kâbe’deki yazıların Arapçadan Türkçeye çevirileri Abdurrezzak Sarın hocaya ait.)

NOT: Biliyorum biraz moralinizi bozdum, ama kendi bahçemizde temizlik yapmamız gerekiyor...

Alıntı www.sohbet44.com"



Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

2 Nisan 2012 Pazartesi

Duymadın... Altıma Yaptım!







ÖSYM'nin Dikkatine!







"SAMSUN’da YGS'ye girmeye hazırlanan 19 Mayıs Lisesi Türkçe-Matematik Bölümü 4’üncü sınıf öğrencisi 18 yaşındaki Damla Orhan, sınav stresi nedeniyle sabah kalp krizi geçirdi." 02 Nisan 2012, Milliyet



"Sınavın en acayip olayı!

Çanakkale’de, YGS’ye 3’üncü kez giren 20 yaşındaki Atila Kuzgun, sınav sırasında, tuvalete gitmesine izin verilmeyince yanındaki pet şişeyi kullanıp ihtiyacını giderdi. Kuzgun, "Geleceğimi düşünmek zorundaydım. Dayanamadım ve ihtiyacımı giderdim" dedi. Erdem SÜREK ÇANAKKALE" 02 Nisan 2012, Vatan


1.837.000 adayın dün girmiş olduğu YGS...


Stres, heyecan doruk noktadaydı... Bir o kadar da öğrenci yakınları, özellikle anne babalar aynı havayı fazlasıyla yaşadılar.


Ben de dün bu sınavda görev aldım. Yani gözetmen olarak çocuklarımızın başında bulundum.

Adayları salona yerleştirirken, onlar kadar olmasa da yüreğim pır pır etti...


Hepsinin masum olduğu ve hayata adım atabilmenin sonsuz heyecanını yaşadıkları her hallerinden o kadar belliydi ki...

Sınav anında yaşadıklarımdan yola çıkarak;


Sınav boyunca uyulması gereken noktalar arasında var olan "tuvalet ihtiyacı"...



Hani insanın en temel ihtiyaçlarından birisi var ya... İşte bu noktada... Alınan "karar" doğrultusunda son iki yıldır kesinlikle tuvalet vs. için gözetmen eşliğinde de olsa izin yok...

Gerekçeleri üzerinde durmak istemiyorum. Ancak insanın en doğal ihtiyacına "dur" ya da "sabret" demek...


Konuya filmlerden örneklemeyle devam etmek istiyorum. Zira en gaddar kişilerce dahi tutsak edilen insanlara, "tuvalet izni" verildiğini izlediğimiz çete filmlerinden hatırlarız.


İyi de insanın tuvaletinin gelmesi, ya da ne bileyim midesinin bulanması, kusması kişinin elinde midir? Ki ben de bu hayati sınavdan geçerken midemin bulandığını ve dışarıya gözetim altında çıktığımı çok iyi hatırlıyorum.


Hal böyleyken...

Dün, sınavda bir öğrenci kulağıma eğilerek, "Hocam çok sıkıştım..." dediğinde, yüreğimin paramparça olduğunu hissettim. Zira elimden bir şey gelmezdi. Buna rağmen yine de her ihtimale karşı tüm yetkililere bir kez daha özel olarak sordum; aldığım malum cevap: "Hayır yasak; kesinlikle çıkamaz!"...



Konuya ilişkin mesleğimin doğası gereği yaşadığım iki anımı izninizle paylaşmak istiyorum:

Birinci sınıfı okuturken bir öğrencim(Adem), avazının çıktığı kadar bağırarak gözyaşları içerisinde yanıma geldi:

"Ben sana bağırdım duymadın... İşte şimdi altıma yaptım!"


Diğeri ise; masamın etrafında toplanan çocuklarla birlikte birebir okuma-yazma çalışması yaptığım esnada..


Arkadan bir ses "öğretmenim! Aliler sırada tuvaletini yapıyorlar.." Aslında gürültü arasında konunun ciddiyetini anlayamamış olsam gerek ki.. Bir süre sonra iki Ali -birinin elinde o an için ne olduğunu kestiremediğim içi sıvı dolu bir poşetle- yanıma geldiler;


-Öğretmenim bunu al...


-Bu ne?

-Öğretmenim poşete tuvaletini yaptı Ali, ben de -poşeti tutarak- yardım ettim...

:)

Demem o ki...


Bu yaş çocukları için... çok normal

Hatta AYIP sayılmaz.


Ama...


Sayın yetkililerimizin bu hassas ve bir o kadar da insani ihtiyacın (ki Çanakkale'de yaşanılan sağlıksız ve çaresizce oluşan "ayıp" durumun tekrar yaşanmaması adına) karşılanmasının çözüme kavuşturulmasını eğitimci olarak talep ediyorum.


Zira toplum içerisinde uyulması gereken genel ahlâki kurallar vardır....


Bu durumda gelinen nokta ise, özelde gençlerimiz genelde yetişkinlerimizin istemeden olsa "arsız"lığa neden olarak, toplum bilincinin çarpıtılması söz konusudur.


O halde önümüzdeki süreçte böylesi... yaşanmaması için sayın yetkililerimizin ivedilikle sürece müdahil olması kaçınılmaz olmuştur!


Tüm adaylarımıza başarılar dileğimle, her şeye rağmen yaşamın sınavdan ibaret olmadığını hatırlatırken,


Onlara bu zorlu süreçte, "Allah yardımcıları olsun" diyelim...


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)