Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin gururu, Lozan Antlaşması'nın 94. yılı Büyük Türk milletine kutlu olsun...
"Lozan'da onursuz bir barış imzaladık. Bu İngiltere'nin şimdiye dek imzalamış olduğu antlaşmaların en uğursuzu, en mutsuzu ve en kötüsüdür." Sir Andrew Ryan.
"Lozan Antlaşması'ndaki hükümleri, öbür barış önerisiyle daha çok karşılaştırmanın yersiz olduğu düşüncesindeyim. Bu antlaşma, Türk ulusuna karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve sevr antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir yok etme girişiminin yıkılışını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasal utku yapıtıdır." ATATÜRK
Lozan Antlaşması Maddeleri
24 Temmuz 1923'te İsviçre'de Lozan şehrinde Fransa, Japonya, Romanya, İtalya, Birleşik Krallık, Yunanistan, Yugoslavya, Bulgaristan, Belçika, Portekiz temsilcileri ve Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileri arasında Leman gölündeki Beau-Rivage Palace'ta imzalanan barış antlaşması olan Lozan Antlaşması, 6 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu antlaşmayla sadece Musul sorunu çözülemediğinden Irak sınırı belirlenememiştir.
Savaşın suçlusu olarak Yunanistan belirlenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Boğazlar konusunda taviz vermemiştir.
Kapitülasyonların kaldırılmış olmasıyla, ekonomik bağımsızlığın önü açılmıştır.
Türk heyeti:
İsmet İnönü (o dönemin dışişleri bakanı - başdelege)
Doktor Rıza Nur (ikinci delege)
Hasan Saka (eski iktisat bakanı - delege)
Bu üç mühim ismin dışında, aralarında Celal Bayar, Zekai Apaydın, Hikmet Bayur, Kurmay Yarbay Tevfik Bıyıklıoğlu, Şükrü Kaya gibi isimlerin de yer aldığı danışmanlar kurulu da oluşturulmuştur.
Büyük Millet Meclisi, Lozan'a giden heyete bilhassa kapitülasyonlar ve Ermeni yurdu konusunda zinhar taviz verilmemesi hususunda kati görüş bildirmişti.
Konferansa katılan devletler:
Çağrı yapan devletler: İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya.
Tüm görüşmelere çağrılan devletler: Türkiye, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven (Yugoslavya) devleti.
Boğazlar meselesi için çağrılan devletler: Sovyet Rusya, Bulgaristan.
Gözlemci olarak çağrılan devlet: Amerika Birleşik Devletleri.
Ticaret ve yerleşme sözleşmelerine çağrılan devletler: Belçika ve Portekiz.
konferansta üç ana komisyon bulunmaktadır:
1- Başkanı İngiliz olan; sınırlar, uyrukluk, azınlıklar ve boğazlar rejimi.
2- Başkanı İtalyan olan; yabancılara uygulanacak rejim, yargı yetkisi, kapitülasyonlar.
3- Başkanı Fransız olan; ekonomik ve mali işler ile Osmanlı borçları komisyonu yer almaktaydı.
İsmet Paşa, konferansta "Efendiler! Çok ızdırap çektik, çok kan akıttık... bütün uygar uluslar gibi biz de özgürlük ve bağımsızlık istiyoruz" diyerek temel sorunu doğrudan ortaya atmıştır.
Konferansın çekişmesini belirleyecek temel çelişki şu idi:
İtilaf devletleri, "1. Cihan Harbi'ni kazanan biz olduk, dolayısıyla bizim isteklerimiz esastır." derken;
Türk heyeti "milli mücadele de bizimdir, gerekirse bir milli mücadele daha gerçekleştiririz" diyordu. Yani bir bakıma ortada eşitlik söz konusu vardı diyebiliriz. ilk maçta onlar galip gelmişti; fakat rövanşı da biz almıştık. Final maçını Lozan'daki diplomasi belirleyecekti. Hakemler, taraftar ve bütün baskılar bizim aleyhimize idi. Final maçını deplasmanda oynuyorduk ve tek desteğimiz yoktu.
Lozan konferansı devam ederken İstanbul ve Çanakkale boğazları itilaf kuvvetlerinin donanmaları ile işgal altında idi. Barış antlaşması imzalanana dek savaş gemileri bizim sınırlarımızda kalmaya devam edecekler.
Lozan'da hararetli münakaşaların yaşandığı her an Lord Curzon, İsmet Paşa'ya
"siz bizi değil; sadece Yunanları yenebildiniz!" diyerek karşı hücumda bulunuyordu. Ancak İsmet Paşa kadar kendisi de Yunan Ordularını İngiltere'nin ve Fransa'nın desteklediğini çok iyi biliyor, sadece kelime oyunları yapıyordu.
Mustafa Kemal Atatürk, Lozan konferansıyla ilgili 19 ocak 1923'te İzmit'te halka şöyle seslenmiştir:
"Efendiler! Lozan Konferansı; düne ve bugüne ait, üç sene yahut dört seneye ait hesapların halli ve neticeye bağlanmasıyla meşgul olmakta değildir. Belki 300, 400 senelik birçok birikmiş ve yoğunlaşmış hesapların görülmesiyle meşguldür. Dolayısıyla bu kadar derin ve bu kadar karışık ve bu kadar kirli hesapların az zamanda içinden çıkmak, o kadar kolay değildir."
Tarihin cilvesi mi, tesadüfü mü dersiniz artık bilemiyorum fakat, İsmet Paşa'nın 20 kasım 1922 pazartesi günü itilaf devletlerinin karşısına çıktığı gün, aynı zamanda
vatan haini Vahdettin de İngilizlere sığınmak suretiyle Malta'ya firar etmiştir.
Bir
Amerikan delegesi, İsmet paşa'nın katı dirayetini ve inadını şu sözlerle günlüğüne geçirmiştir:
"Bugünkü toplantı esnasında İsmet Paşa, tahmin edildiği şekilde kapitülasyonlar üzerinde tümüyle uzlaşmaz bir tavır takındı. (...) Curzon, egemenlik konusunun Türkler arasında bir takıntı halini almış olduğunu söylüyor. (...) Alice (günlüğü kaleme alan delegenin eşi) ve ben, Curzon ile odasında beraber bir akşam yemeği yedik. (...) İsmet Paşa ile arasında geçen bazı konuşmalardan birini anlatırken 'ismet' diyordu, 'bana en çok bir müzik kutusunu hatırlatıyor. her Allah'ın günü hep aynı melodiyi çalıyor. Ta ki hepimizi hasta edene dek: egemenlik, egemenlik, egemenlik...''
İsmet Paşa, Lozan'daki bu uykusuz ve çekişmeli günlerini Atatürk'e satır satır telgraf çekip anlatırken şunu demiştir:
"... görüştüğümüz zaman saçımı bembeyaz, yaşımı on yaş daha ileri bulacaksın."
Karara bağlanan maddeler:
Sınırlar
Suriye sınırı: 20 ekim 1921 Türk-Fransız antlaşmasının saptadığı sınır kabul edildi. Hatay Misak-ı Milli dışında bırakılmış, 1939 yılında Gazi Paşa Hazretlerinin vefatından sonra tekrar alınmıştır.
Batı sınırı: Meriç nehri sınır olarak kabul edildi, ayrıca askerden arındırılmış bir bölge oluşturulmasına karar verildi. Ek olarak Yunanistan Karaağaç bölgesini Türkiye'ye bıraktı.
Adalar: Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan adalarıTürkiye'ye; bunun dışındaki tüm Ege adaları -silahsızlandırmak şartıyla- Yunanistan'a bırakıldı. (istibdatçı Sultan 2. Abdülhamit'in kıt zekasının eseri.)
Rodos, Meis, on iki ada italya'ya bırakıldı. (yunanistan'ın kendisine bırakılan midilli, sakız, sisam ve nikarya adalarında deniz üssü kuramayacağı ve istihkam yapamayacağı da kabul edilmiştir.)
Kapitülasyonlar: Tamamen kaldırılmıştır.
Azınlıklar: Azınlık olarak müslüman olmayanlar tanımlandı ve tüm azınlıklar Türk vatandaşı kabul edildi (Rumlar, Ermeniler ve Museviler). Bu azınlıkların, giderlerini kendileri karşılamak şartıyla her türlü dinsel ve sosyal faaliyetlerde bulunmaları serbest bırakılmış ve kendilerine eşit haklar tanınmıştır.
Osmanlı borçları:
Duyun-u Umumiye kaldırılmış, Osmanlı'dan kalan borçlar dörde bölünmek suretiyle Türkiye kendi payına düşen ödemeyi kabul etmiştir ve bu borcu 1954 Demokrat Parti iktidarına kadar taksit taksit ödemiştir.
Boğazlar meselesi: Başkanı Türk olan beynelmilel bir komisyon kurulmasına karar verilmiştir. Barış zamanlarında geçişlerin serbest; savaş zamanlarında bazı özel şartların alınması konusunda anlaşılmıştır. Bu durum geçici olup, 1936 yılındaki boğazlar sözleşmesi ile esas mesele çözülmüştür.
Yabancı okullar: Türkiye'nin belirleyeceği kural ve esaslara bağlı kalmaları şartıyla faaliyet göstermelerine izin verileceği konusunda anlaşılmıştır.
Musul sorunu: Türkiye, Musul'un kime bırakılıp bırakılmayacağı konusunda halk oylaması yapılsın istemiş; ancak halk oylamasından aleyhine bir sonuç çıkacağını öngören İngiltere buna şiddetle karşı çıkmıştır. Uzun süren münakaşalar neticesinde bu bölge üzerinde bir karar alınamayınca, 9 aylık bir süre ile konunun askıya alınması ve İngiltere ile Türkiye'nin bu konuyu özel görüşmesi gerektiği, şayet yine nihai bir karar çıkamazsa meselenin milletler cemiyeti'ne intikal edeceği yönünde karar kılınmıştır. Neticede herkesin malum olduğu üzere ilerleyen zamanlarda İngilizlerin kışkırtmasıyla doğuda büyük bir Şeyh Sait isyanı çıkmış, isyanı bastıramayan Fethi Okyar hükümeti istifa etmiş, yerine geçen İsmet Paşa isyanı güçlükle bastırabilmiş ve Musul bu süreçte elden çıkmıştır. Sadece buradan çıkacak olan petrolün 25 yıllık süreyle %10'unun Türkiye'ye verileceği garanti edilmiştir.
Ermeni yurdu: İtilaf devletleri, bu fuzuli isteklerinden tamamen vazgeçmişlerdir.
1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi:
Antlaşma hükmüne göre boğazların askeri savunması ve idaresi tamamen Türkiye'ye bırakıldı. Boğazlar komisyonu kaldırılıp görevleri tamamıyla Türk devleti'ne bırakıldı. Boğazlarda askersiz bölüm kaldırılarak, Türklerin buralarda diledikleri kadar asker bulundurmaları ve tahkimat yapmaları kabul edildi. Türkiye savaşa girer veya bir savaş tehlikesi ile karşı karşıya kalırsa boğazları istediği gibi açıp kapayabilme hakkına sahip oldu."
NOT: İnternet üzerinden, SİNAN MEYDAN'dan faydalanarak yazıldığı belirtilen bir yazıdan alıntıdır. T.G.
Sevgi ve saygılarımla!
"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)