30 Aralık 2017 Cumartesi

2018


2018'in,

Mustafa Kemal ATATÜRK yılı olması dileğimle,

Başı dik, onurlu, aklıselim  ve sevgi dolu yıllar, 

Yüce Türk milleti ile olsun...




Sevgi ve saygılarımla!



"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

29 Aralık 2017 Cuma

Şeytan Üflemesi






"Darağacına mahkum edilen Esmeralda'yı, hiç şüphesiz kaçmasından korktukları için La Tournelles'in ahlâksız suçluların kapatıldığı yeraltı zindanlarında, tepesinde dev ölçüdeki Adliye Sarayı ile bu türden fıçı dibine bırakmışlardı.

"Gözlerini yeniden açtığında (...)

Bir adam karşısında, ayakta duruyor, kara bir başlık da yüzünü gizliyordu (...)

-Siz kimsiniz?

-Bir rahip.

-Ah sefil! Kimsin sen? Ben sana ne yaptım? Benden bu kadar çok mu nefret ediyorsun? Ah! Bana karşı hıncının nedeni ne?

Rahip bağırdı:

-Seni seviyorum!

(...)

-Bir gün,

Kitap okuyordum. Pencere bir meydana bakıyordu. Bir tef, bir çalgı sesi duydum. Düşüncelerim arasında böyle rahatsız edildiğime kızarak, meydana baktım. Orada, sokağın ortasında, pırıl pırıl güneşin altında, bir yaratık dans ediyordu. Öyle güzel bir yaratık ki İsa onu Meryem'e tercih ederdi. (...) Gözleri kapkara, parlaktı. Kapkara saçlarının arasında güneşin içine işlediği birkaç tel saç, altın telleri gibi sarı sarı görünüyordu. Başının çevresinde, o kapkara saç örgülerinin içinde, güneşte ışıldayan, alnında bir yıldız taç meydana getiren madeni parçacıklar vardı... Kıvrak, esmer kolları birer çevre gibi beline bağlanıp çözülüyordu. Vücudunun biçimi şaşılacak güzellikteydi. Ah! Güneş ışığında bile aydınlık bir şey gibi beliren parlak yüz! Ne yazık ki bu sendin kız.

(...)

Şeytan kanatlarıma bağladığı ipin öbür ucuna da senin ayağına bağlamıştı. Ben de senin gibi kararsız, gezginci oldum. Seni kapı altlarında bekliyordum, sokak köşelerinde gözlüyordum, kulenin tepesinden gözetliyordum. Her akşam daha büyülenmiş, daha üzgün, daha umutsuz, daha tutkun, daha perişan, kendi içime dönüyordum.

(...)

En sonunda, artık ne yapacağımı, ne olacağımı bilmediğimden seni, kilise mahkemesine ihbar ettim. İnsan kötülük edince, her kötülüğü yapmalı. Canavarlıkta bir ortada duruvermek çılgınlıktır. Suçun sonunda sevinç heyecanları vardır." Victor Hugo, Notre-Dame'ın Kamburu sf:237-243


Notre-Dame'ın Kamburu adlı romanla HUGO, "Kişinin dinle çatışmasını ele almıştır." 

Victor Hugo, "Bundan birkaç yıl önce Notre-Dame'ı gezerken, kulelerden birinin karanlık bir köşesinde duvara derince elle kazılmış ANARKH (KADER) kelimesini buldu." 

Ve, "Bu dünyadan eski kilisenin alnına, bu suç ya da felâket damgasını vurmadan ayrılmak istemeyen acı içindeki ruh acaba kimdi?" diye düşündü, bunu keşfetmeye çalıştı.

"Notre-Dame'ın Kamburu o sözcük üzerine yazıldı. Şubat 1831, Victor HUGO"

Demem o ki...

Yıl 2017... 

İslam dinine, "felaket damgasını vurmadan ayrılmak istemeyen acı içindeki hastalıklı bir ruh" da, bizde çıkıtı!

Ülkemde Ortaçağ'ı aratmayacak zihniyetlerin yeniden yeşermesini sağlayacak sözde eğitimciler sayesinde, akıl ve bilimden hızla uzaklaştığımız  bir yılı daha geride bırakıyoruz...

Dolayısıyla...

"Okuldaki beden eğitimi dersine çıkarak kız öğrencileri görünce tahrik" olan varmış ya...

Hani, "Ya benim çok sapık duygularım var ya da şeytan onlara uğramıyor... Bir genç kızın vücut hatlarını gördükten sonra şeytan size üflemiyorsa ya erkekliğinizi ya da imanınızı kaybetmişsiniz demektir..." denilmiş ya...

Galiba o bahsedilen  "üfleme", 

Esmeralda'nın "vücut hatlarını" gördükten sonra şeytanın, Rahip Claude Frollo'yu üflemesi gibi bir şey olsa gerek



Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

26 Aralık 2017 Salı

Saygıyla Anıyoruz...


Devrim şehidimiz ilkokul öğretmeni Mustafa Fehmi Kubilay, Menemen'de tarikat önderlerinden Derviş Mehmet'in çevresinde örgütlenen gericilerin ayaklanmasını önlemek isterken önce yaralanır, sonra kafası kesilerek vahşice  katledilir.  Olayı duyan  Atatürk'ün TÜRK Ordusuna gönderdiği telgraf ta; "Cumhuriyet'in değerli uzvu Kubilay Bey, temiz kanıyla, Cumhuriyet'in hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır." demiştir.

Dolayısıyla...

23 Aralık 1930 yılında şehit edilen ŞEHİT KUBİLAY'ı minnetle anıyoruz... 



Öte yandan,

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ilk Başbakanı ve ikinci Cumhubaşkanı, Batı Cephesi Komutanı ve M. Kemal Atatürk'ün "Bu antlaşma Türk milletine karşı, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşmasıyla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastın, sonunda neticesiz bırakıldığının belgesidir" dediği Lozan'ın, Baş Delegesi, İstiklal Madalyası sahibi asker ve siyasetçi  Mustafa İsmet İNÖNÜ'nün aramızdan ayrılışın (25 Aralık 1973) 47. ölüm yıldönümü...



Saygıyla anıyoruz...


Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

22 Aralık 2017 Cuma

"Çöl Kaplanı" Fahrettin Paşa'ya Selam olsun...


"Evlatlarım!

* Bir söz verdik. 'Kutsal şehri isyancılara vermeyeceğiz' diyerek. Elimizden ne geliyorsa yapmalıyız. Ta ki son mermi, son er ve son kana dek... Bu azim, bu kararlılık bize dayanma gücü verecektir. Bunu hiç unutmayın! Ümitsiz olmayınız. 

* Bakın, bayrağımıza iyi bakın. Herhangi bir bayrak değildir o. Şu an devletimizin düşen birçok kalesi var. Ele geçirilen birçok şehri var. Ama burası son kaledir. Devletimizin son direnme noktasıdır. Belki bizim bu gayretimiz diğerlerine de örnek olursa, her yerde ittifak etmiş düşmanlara, yedi düvele karşı koyarız!...


* Hiç utanmaz mısınız? Hiç çekinmez misiniz bu şehri teslim etmeye? Ben gitmiyorum, zorla götürüyorlar. Şahit olun Medine sokakları, yollar sokaklar şahittir. Peygamber Efendimiz şahittir. Ben gitmiyorum, zorla götürüyorlar

* Çekirgenin serçe kuşundan ne farkı var? Uçar, yeşilliklerle beslenir, temiz ve taze olan yiyecekleri yer… Hicaz, Yemen, Asir Araplarının başlıca gıdası çekirgedir. Bedeviler sağlamlık ve çevikliklerini çekirgelere borçludurlar… hekimlerimiz de çekirgenin şifa verici ve besleyici olduğundan bahsediyorlar…

Fahrettin Paşa"



Sultan II.Abdülhamid döneminde İstanbul'da tutulan Şerif Hüseyin, II. Meşrutiyet'in ilanıyla İttihat ve Terakki yönetimi tarafından Mekke Şerifi olarak Hicaz'a gönderildi. Haziran 1916'da, İttihat ve Terakki Yönetimin'nin Türkçülük politikalarını öne süren Şerif Hüseyin isyan etti.

İsyanda, İngiltere'nin irtibat subayı olarak uzun yıllar Arap Yarımadası'nda casusluk faaliyetleri yürüten Lawrence'ın gayretleri ile Osmanlı Ordusu güçsüz düştü. Dolayısıyla Medine'nin kuşatılmasından hemen önce, isyancıların Medine'ye saldıracağını önceden gören Fahrettin Paşa, bütün kutsal emanetleri gizlice İstanbul'a gönderdi.

Zira Fahrettin Paşa'nın Mondros Anlaşması'na ve padişah emrine rağmen şehri terk etmemek için olağanüstü gayret sarfeder.  Ve  Peygamber Efendimizin mezarı başına battaniyesini yayarak hasta olmasına rağmen hiçbir yere gitmeyeceğini söyler. Kılıcı ve tabancaları ile onu dışarı çıkarmak isteyenleri tehdit eder. Ancak yakınındaki bazı hain subaylar onun hasta olduğu ve uyuduğu bir zamanda yaka paça  dışarı çıkarırlar.


Dolayısıyla...

Tarihimizi daha iyi anlamak açısından ve de gözyaşlarıyla okunması gereken şanlı bir direniştir Fahrettin Paşa olayı. Zira Mekke Şerifi Hüseyin ve Arabistanlı Lawrence eşliğinde bizi arkadan alçakça vuran işbirlikçi Araplar  ve Bedeviler Fahrettin Paşa'yı etkisiz kılmak için ellerinden gelen tüm kötülüğü yapmışlardır. Dolayısıyla Şerif Hüseyin önderliğindeki Araplar, İngilizler ile işbirliği yaparak Türk ordusuna yiyecek bir kuru hurma bile bırakmadan savaşmıştır. Ve Türk ordusu kumanyasına çekirge ölüsü katmış, son dakikaya kadar İngiliz-Arap ordusuyla çarpışmıştır.

Netice itibariyle esir alınan Türk askerler Mısır'daki kamplara götürülmüş, çoğu şehit olmuş, "15 binden fazlası ise kör edilmiş"tir.

Fahrettin Paşa'nın emsalsiz direnişi ile tarihe, dünyada eşi görülmemiş bir kahramanlık hikayesi yazılmıştır. Zira kendi değerlerini  para uğruna satan sözde Müslüman olduklarını söyleyen Arapların ihanetine uğrayan, üstelik de padişahın bile "pes" etmesine rağmen Sevgili  Peygamberimizin mezarını İngilizlere  (Haçlılara)  vermemek için, ölümüne savaşan; aç susuz direnen  bir Türk kahramanı ve gerçek anlamda bir Müslümandır.

Hal böyle olunca...

Medine'nin teslim alınmasından sonra Fahrettin Paşa İngilizler tarafından bir süre Malta Adası'na sürülmüştür.

Daha sonra 1921 yılında İtalya-Almanya-Rusya-Batum-Kars yoluyla yurda girer, vatan toprağını öper ve Kazım Karabekir Paşa ordusundan bazı birliklerle Batı cephesine geçiş yapar.
Ankara'da Mustafa Kemal Paşa, Fahrettin Paşa için "Daha sağlığında adını tarihe altın harflerle yazdırmış kumandanımızdır" demiştir.

Ve "Çöl kaplanı" ve "Medine kahramanı" olarak tanınan, -İngiliz- düşmanlarının bile hayranlıkla söz ettiği Fahrettin Paşa, 1922 yılında Mustafa Kemal Paşa tarafından Afganistan'a, Kâbil Büyükelçisi olarak atanır.

"Destanları ancak kahramanlar yazar. çünkü onlar, vazifenin bittiği yerde, ölümü göze alarak çalışmaya devam ettikleri için birer kahraman olmuşlardır... tıpkı 'çöl kaplanı' Ömer Fahrettin Paşa gibi...

Ruhu şad, hatırası her dem taze olsun..." İsmail BİLGİN,  Medine Müdafaası

Demem o ki...

Fahrettin Paşa kutsal emanetleri İstanbul'a getirtmeseydi şayet,

O kutsal emanetler bugün HAÇLI İNGİLİZ müzelerinde sergileniyor olacaktı!

Ve yine...

Bugün Arapları her şeyden üstün tutan ve Müslümanlığı Arapça'da arayanlara,

 Fahrettin PAŞA'nın destansı direnişi ve üstün kahramanlığı kapak olsun... 



Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

20 Aralık 2017 Çarşamba

"Bu Sorun Çözülmezse Ülke Çözülecek..."





"Lisedeki dehşette kan donduran itiraf!

Okul müdürünü katleden öğrenciden kan donduran ifade İzmir’de okul müdürünü vahşice katleden öğrencinin jandarmadaki ilk ifadesinde olay için pişman olmadığı söylediği ve “Yine olsa yine yapardım” dediği belirtildi." 18 Aralık 2017, Hürriyet


Olayla ilgili görevlendirilen müfettişin  görüşleri.. 

"DUYGUSUZ NESİL TEHLİKESİ :

Hayatın gerçekliklerinden habersiz, duygusuz ve bencil bir nesil geliyor. Şehitler için gözyaşı döken kendi ana babalarını anlamıyorlar. Başkalarının çocukları için ağlamaya anlam veremiyorlar. 

Yanıbaşımızdaki savaşlar, acı çeken çocuklar, ölen onbinlerce insan onları hiç ilgilendirmiyor. Tüm acı gerçekleri çizgi film tadında izliyorlar ve yürekleri hiç acımıyor. Hayatlarının odağındaki tek şey eğlenmek. Eğlenemedikleri tüm zamanları kendilerine bir işkence olarak görüyorlar.

Kendileri için yapılan fedakarlıkların hiç farkında değiller. Kıymet bilmiyorlar ve vefasızlar. Herkesi kendine hizmet etmek için yaratılmış görüyorlar. İnsanlara verdikleri değer, onların isteklerini yerine getirebildikleri ve ne kadar eğlendirdikleriyle orantılı. 

Hayatlarında eğlenmeden başka bir amaç olmadığı için artık tek eğlence kaynağına dönmüş telefon ve tabletlerini ellerinden aldığınızda dünyanın sonunun geldiğini zannediyorlar.

Geçmiş onları pek ilgilendirmiyor, atalarımıza karşı vefasızlar. Dedelerinin canları, kanları pahasına vermediği vatan toprağını en iyi fiyatı verene satacak kadar maneviyattan yoksunlar. Vatan, onlar için son model bir cep telefonundan daha değersiz.

Milletimizin geleceği açısından endişeleniyorum. 

20 yıl sonra bu nesil, nasıl ana-baba olacak? 

Kendine hayrı olmayan bu nesil nasıl çocuk yetiştirecek?

Evlerini nasıl idare edebilecek? 

Ülkeyi nasıl yönetecek? 

Vatanı nasıl savunup can verecek?

Bütün bunlar neden oluyor izah edeyim:

Altın kafeslerde çocuklar yetiştiriyoruz artık. Uçmayı bilmeyen kuşlar gibi. 
Çocuklar hayattan bihaber. 

Açlık nedir bilmiyorlar, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında, acıkmalarına fırsat bile vermiyoruz. Öyle ki yemek yemeyi bile işkence görür hale geliyorlar.

Susuzluk nedir hiç bilmiyorlar. Hiç susuz kalmamışlar. Üç adımlık yolda bile susarlar diye yanımızda içecek taşıyoruz. Çocuk daha “susadım” demeden ağzına suyu dayıyoruz.

Çocuklar  hiç üşümüyorlar.  Soğuk havalarda evden çıkarmıyoruz. Okula giderken kırk kat sarmalayıp çıkarıyoruz dışarı, hiç titremiyorlar.

Çocuklar hiç ıslanmıyorlar, evden arabaya kadar bile üç metrelik mesafede şemsiyesini başına tutuyoruz. Saçına bir tek yağmur damlası düşürmüyoruz. Bu yüzden çocuklar ıslanmak nedir bilmiyorlar.

Yorgunluk nedir bilmiyor çocuklar. İki adımlık mesafelere bile arabayla götürüyoruz onları yorulmasınlar diye. Birazcık parkta koşsalar, hasta olacak diye engel oluyoruz. Onlar takatleri tükenecek kadar hiç yorulmuyorlar.

Yokluk nedir bilmiyorlar, daha istemeden her şeyi önlerine sunuyoruz. Bu yüzden varlığın kıymetini bilmiyorlar.

Onlar bir yanığın veya bıçak kesiğinin acısını bilmiyorlar.  Elleri yanmasın, kesilmesin sakın diye onlara ne bıçak tutturuyor ne ocak yaktırıyoruz.

Çocuklar hissetmiyor yaşamı, açlığı bilmediği için açlara acımıyor, üşümek nedir bilmedikleri için sokaktaki evsizleri umursamıyor. Yokluk nedir bilmedikleri için ekmeğe gelen zam onların dikkatini bile çekmiyor, haber kalabalığı olarak görüyor, gülüp geçiyorlar. Sıcak odalarında yaşadıkları için evsizlik nedir, sürgün nedir anlamıyor, savaşları, kurşunlanan, ölen insanları umursamıyorlar. Acımıyorlar……

Kıymetini bilmiyorlar ekmeğin, elbisenin, barışın ve huzurun, ana babanın….
Müdahale edilmezse gelecek iyi şeyler getirmeyecek güzel ülkemize. Bu sorunu Devlet derinden hissetmeli. Bu sorunun çözümü için ciddi çalıştaylar düzenlenmeli. Öğretim programları  ve ders materyalleri revize edilmeli. Okulların duygu eğitimi konusunda rolleri artırılmalı.  

Geç kalınmadan bu sorun mutlaka çözülmeli. Bu sorun çözülmezse ülke çözülecek…

Doğan CEYLAN
Maarif Müfettişi" izmirserbestfirka.com

Olayın derin üzüntüsünü  yaşayan  bir eğitimci olarak, 
Sayın Müfettişimizin değerli görüşlerine ve hassas tespitlerine aynen katıldığımı beyan ederim.



Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

15 Aralık 2017 Cuma

Hüküm Yalnız Allah'ındır!


Sevgili Diyanet,

Ben, Diyanet kurumunu çok önemseyen ve de çok yakından takip eden, Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşıyım.  Atatürk bu kurumu bir "fetva" makamı olarak değil de,  Anadolu'da yerleşmiş olan aracı (ruhban) sınıfının çıkar ve siyasal faaliyetlerini yok etmek esası üzerine kurmuştur. 

Dolayısıyla bu bilinçle  birkaç defa Diyanet'imizin sayın başkanlarına, bizzat dilek ve isteklerimi bildiren yazışmalarım ve görüşmelerim olmuştur. Duygularımı dikkate alarak cevap yazan Sayın Ali BARDAKOĞLU'na da bu vesileyle saygılarımı iletmek isterim.

Dolayısıyla İslam'da aydınlanmanın ve bilinçlenmenin, en önemlisi de Kur'an İslam'ını doğru bir şekilde bilgilendirmenin ve Hz. Muhammed'in gerçek ahlâkını öğretmenin en güvenilir adresi olan  Diyanet İşleri Başkanlığı; çalışanlarının ihmali ile asıl amacından ve kuruluş felsefesinden şaşsa da, kurumsal olarak güvenirliğini, bugün  her zamankinden daha fazla koruması gerekiyor. Zira  emperyalist güçlerin maşalığına soyunmuş sözde İslam olan ülkelerin uyguladıkları baskıcı dayatmalarını, "İslam"la örtüştürmesi yüce dinimizi karalamaktan ve kirletmekten başka hiçbir işe yaramadığını aklı başında olan herkes görüyor..

Dolayısıyla geldiğimiz noktada, cemaatlerin, tarikatların ele geçirmek istediği Diyanet'imizin, asıl amacı olan Kur'an'ı Türkçeleştirerek millet neye inandığını bilsin isteyen ATATÜRK,

"Kur’an’ın tercüme edilmesini emrettim… ilk defa olarak Türkçeye tercüme ediliyor. Hz. Muhammed’in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim. Halk, tekrarlanmakta bulunan bir şey mevcut olduğunu ve din işleriyle ilgili kimselerin  derdi ancak kendi karınlarını doyurup, başka bir işleri olmadığını bilsin." diyor.

Yine bu konuyla ilgili olarak:

"Türkler dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kur’an Türkçe olmalıdır." ve "Türk, Kur’an’ın arkasından koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde ne var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım, arkasından koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın." demektedir.

Öte yandan,

* Hüküm Yalnız Allah'ındır:

De ki: "Ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeyim. Ama siz onu yalanladınız. Acele istediğiniz şey benim yanımda değil. Hüküm yalnız ve yalnız Allah'ındır. Hakkı o anlatır. Ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısı O'dur." En'am Suresi, 57. Ayet

Nihayet, onlar gerçek Mevlâ'ları olan Allah'a götürülürler. Gözünüzü açın! Hüküm yalnız O'nundur. Ve hesap görenlerin en süratlisi de O'dur. En'am Sûresi, 62. Ayet 

"O, Allah'tır! ondan başka ilah  yoktur . İlkte de o sonda da o  hamd yalnız O'nadır. Hüküm de yalnız O'nundur / O'nun içindir. Ve siz yalnız O'na döndürüleceksiniz." Kasas Sûresi, 70. Ayet


"Allah'ın yanında diğer bir (batıl ilaha) daha kulluk etme. İlah yok O'ndan başka. O'nun yüzü dışında her şey helâk olacaktır. Hüküm yalnız O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz." Kasas Sûresi, 88. Ayet

De ki: "Ben size zarar verme gücüne de ışık ve aydınlık verme gücüne de sahip değilim." Cin Sûresi, 21. Ayet

De ki: "Allah'tan beni hiç kimse kurtaramaz ve O'nun dışında bir sığınak da asla bulamam." Cin Sûresi, 22. Ayet

"Ancak Allah'tan bir tebliğ ve O'nun mesajlarından bir şeyler sunabilirim." Allah'a ve O'nun resulüne isyan edenler için cehennem ateşi vardır. Sürekli içinde kalacaklardır." Cin Sûresi, 23. Ayet


Hal böyleyken...

"Diyanet: Milli Piyango haramdır!" diyor ya...

Hüküm yalnız Allah'ındır, bu bir!

İkincisi bu "fetva"lara benzer durumlar sözde İslam ülkesi olan Suudilerde de var. Mesela, "kadınlara önce araba kullanma yasağı" konuluyor, şimdilerde bu "yasak" kalkıyor,

Ve yine aynı ülkede "sinema yasağı konuluyor" şimdilerde bu "yasak" kalkıyor...


O halde... Sorum çok açık:

"Hüküm yalnız Allah'ındır" gerçeği ortadayken,  

Suudi Arabistan'da İslam adına.. birilerinin "fetva"larına dayanarak günlük yaşamdaki hareket kısıtlılığını içeren davranışlar, önce yasaklanıyor sonra serbest bırakılıyor!

Duruma göre değişen bu oynaklık bir çelişki değil midir?


Demem o ki...

Sevgili Diyanet, 

Biz Suudi Arabistan filan değiliz!

Biz, aklı başında, okuyan, sorgulayan ve de Yüce dinimizde "ruhban sınıfı"nın olmadığını bilen; Kur'an ahlâkı ve Kur'an disiplini ile beynini kimseye satmayan, sağlıklı düşünen bireyleriz! 

O sebeple sizin, Diyanet'in kuruluş felsefesine uygun davranarak, "hüküm yalnız Allah'ındır" gerçeğiyle  Büyük Türk milletini bilgilendirmenizi, saygılarımla arz ederim!



Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

11 Aralık 2017 Pazartesi

KUDÜS



"İngiltere'nin Mısır'daki yüksek komiseri Mac Mahon, bir süredir Mekke Emiri Şerif Hüseyin'le ilişki kurmuş, yazışmalar yapıyordu. 


Şerif Hüseyin'le Mac Mahon arasında, 14 Temmuz 1914'te Şerif Hüseyin'in mektubuyla başlayıp 10 Mat 1916'da Mac Mahon'un mektubuyla sona eren mektuplar İngilizlerin Osmanlı'ya savaş açmaları koşuluyla Şerif Hüseyin'in Krallığı altında İngiliz danışmanlarca yönetilecek yarı sömürge bir Arap Devleti kurulmasını onayladıklarını ve Şerif Hüseyin'in Arap Hilafeti'ne karşı çıkmayacaklarını gösteriyordu. İngiliz korumasında kurulacak ve İngiliz danışmanlarla yönetilecek bu Arap Devleti'nin kukla Kralı ve kukla Halifesi olmayı benimseyen Şerif Hüseyin, uzun süredir siyonistlerin İsrail devleti kurmayı tasarladıkları bölgeyi de Yahudilere bırakmaya eğilimliydi. Sonunda Mac Mahon ve Lawrence'in çalışmaları sonuç vermiş, Osmanlı'nın 1914 "Cihad-ı Ekber" ilanına "bir Hıristiyanla birleşip başka Hıristiyanlara savaş açmaya Cihad denilmez" diyerek karşı çıkan Şerif Hüseyin, İngiliz Hıristiyanıyla birleşip Osmanlı'ya karşı Cihat ilan etmişti." Cengiz ÖZAKINCI, Türkiyenin Siyasi İntiharı Yeni-Osmanlı Tuzağı, sf:230














"Pan-İslamizm'in ve Cihad-ı Mukaddes'in II.Abdülhamid'ten sonra Osmanlı'daki en ateşli savunucusu kesilen Enver Paşa'nın göğsünde Demir Haçla Hıristiyan Protestan Alman İmparatoruna hazırolda selam çakması, ilan edilen "Cihad-ı Ekber"in nasıl bir Cihad olduğunu düşündürmesi bakımından oldukça anlamlıydı. Bu konuda Cemal Paşa da Enver Paşa gibi davranıyor, Demir Haç Kudüs gezisinde bile Cemal Paşa'nın göğsünden eksik olmuyordu.



Abdülmecid ve Abdülaziz'in Osmanlı'nın varlığını ve toprak bütünlüğünü sağlamak amacıyla Hıristiyan Avrupalı devletlerin kanatları altına sığınmasıyla başlayan "Haçlı Osmanlı" süreci 40-50 yıl sonra, Osmanlı subaylarının Kudüs'ü bile göğüslerinde sallanan Demir Haç'larla dolaştıkları ilginç bir aşamaya gelip dayanmıştı.

Ancak Kurtuluş Savaşı sonrası Cumhuriyet döneminde Atatürk'ün çıkarttığı yasaya "Türkler yabancı devlet nişanları taşıyamazlar" yasağı konularak bu utanç verici duruma bir son verilecekti.


İşte Mekke Şerifi Hüseyin, Arapları Osmanlı'nın ilan ettiği "Cihad-ı Mukaddes"e uymamaları yönünde güdümlerken, bu gibi Demir Haçlı Osmanlı Subayı görüntülerinin Müslüman halkta uyandırdığı soru işaretlerini de kullanıyor ve yayımladığı 26 Haziran 1916 günü ilk bildirisinde şöyle diyordu:

Türkler dinden çıktılar. İslam'ın kanunlarını ve geleneklerini ihlal ediyorlar. Artık Allah'ın emirlerine uymuyor, emredilenin aksini yapıyor, biz Arapların asırlardır devam edegelen adetlerine saygı göstermiyorlar...
Araplar'ın Türk idaresine karşı cihada girişmeleri farzdır. 

Şerif Hüseyin yayımladığı 10 Eylül 1916 günlü ikinci bildirisinde, sözlerini şöyle pekiştirecekti:

İslam dünyasındaki bütün kardeşlerimi bu yıkıcı, bozguncu, aptal ve alçak kişilere (yani Türkler'e) itaat etmemeye çağırıyorum. Allah'a itaat etmeyenlere itaat edilmez!..

İngilizlerin meşhur casusu Lawrens'in Arap kabilelere dağıttığı altınlar Arap dünyasına İstanbul'daki Sultan Halife'nin ilan ettiği 'cihad'tan daha cazip geldi.

Ekim 1916'da Şerif Hüseyin kendisini Arabistan Kralı ilan etmişti.

Birinci Dünya Savaşı Müslümanları ırk ve mezhep çatışmalarına savurmuş, Almancı Osmanlı Türk Müslümanları ile İngilizci Arap Müslümanları Hıristiyan Emperyalistlerin kuklaları olarak emperyalist parasıyla "cihad" ilanlarına kalkmışlardı.

Sonuç?

Sonuç acıydı: Sayısı belirsiz şehit, çok sayıda yaralı, çok sayıda tutsak." Cengiz ÖZAKINCI, Türkiyenin Siyasi İntiharı Yeni-Osmanlı Tuzağı, sf:236-238


Hal böyleyken...

Adı, "Arap Yarımadası" olan toprakların adı değişti, oldu; "ortadoğu". Kime göre bu isim? İngilizlerin konumuna göre. Dolayısıyla coğrafyamızın önce adını değiştirdiler, sonra demografik yapısıyla oynayarak topraklarının yer altı ve yer üstü zenginlikleri Hıristiyanların kontrolüne geçti.  Şimdi de Müslümanların ilk kıblesi olan kutsal Kudüs, Yahudilerin işgaline sahne oluyor. 

Demem o ki...

Kılıç danslarıyla, fetvalarıyla emperyalist güçlerle kol kola olan sözde Müslüman Arap  ülkelerinin yöneticileri  -bugünün Şerif Hüseyinleri sayesinde, Suriye, Irak, Libya, Filistin... kan gölüne döndü. 

Dolayısıyla, 

"Yıl 1911: Filistinliler kendilerini 400 yıl himayesinde bulunduran OSMANLI'ya ihanet edip bağımsızlık istedi.

Yıl 1918: Filistinliler cephede savaşan 50 bin Türk askerini bırakıp gitti.

Yıl 1988: Filistinliler KARABAĞ'ı kardeşlerimiz Azerbeycanlılardan alan Ermenistan'a destek çıktı."

Ve

Yıl 2017... Mazlum Filistin halkına ve ilk kıblemiz Kudüse'e sahip çıkan Yüce Türk milletidir! 





Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

8 Aralık 2017 Cuma

Halay Firarda!



Sorgulamadan yapılan şeydir halay. Zira halay başı, halayı yönlendiren kişidir; ve eline mendili alır,  "tey tey..." gibi çeşitli nidalarla halay takımını peşinden sürükler. Dolayısıyla halay başı ne yaparsa geridekiler de bilinçsizce onu takip ederler.

Hal böyleyken,

Vallahi güler misin, ağlar mısın bilemedim...Bizim folklor ekibi  yurt dışına çıkmak için önce dernek, sonra halk oyunları ekibi filan kurmuşlar. Ondan sonra  "tey tey.." diyerek, mendil sallayarak haydaaa kaçış yapmışlar! Hani Hababam Sınıfı halay çekerek maça gitmesinde olduğu gibi, sanırsınız film izliyoruz.


Öte yandan yine  halay başı da ABD'li kadın asker, takmış koluna emperyalistlerin maşası PPK'yı halay çeke çeke sözde özgürlüğe gidiyorlar.

Hani...

"Halay başı kim çeker
Bir edalı kız çeker
O kız yolu şaşır(t)mış"

İnşallah akıl başa gelir.


Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)