27 Kasım 2012 Salı

Bir Kitap Bundan Daha Fazla Nasıl Okunabilir?





















Birkaç gün  önce Zaur ŞÜKÜROV adlı bir okuyucumdan sayfamdaki, "Ayrıntılar "DETAY"larda Saklıdır" adlı yazıma gönderilmiş bir not aldım. Kendileri, anladığım kadarıyla Azerbaycanlı olup aynı zamanda da Türkiye Diyanet Vakfı'dan hem burs alıyor hem de doktorasını yapıyor iken disiplinsizlik suçlaması ile bu haklarını kaybetmiş, genç bir ilahiyatçı.


Zaur ŞÜKÜROV, beni "uyaran" notunda aynen şöyle ifade de bulunuyor: " Anlaşılan Bay Altıkulaç’ın andığınız hatırat kitabını tam okumamışsınız."


Oysa ben Dr. Tayyar ALTIKULAÇ'ın 3 ciltlik "Zorlukları Aşarken" adlı eserini tam bir araştırmacı üslubuyla okuduğumu zannediyorum. Zira her bir cilt üzerine onlarca iliştirilmiş notların yanı sıra, kitabın çizilmedik, not alınmadık yerinin de neredeyse kalmadığını söyleyebilirim...

Vallahi bundan ötede başka nasıl kitap okunur, orasını bilemiyorum...


Pekii, Zaur ŞÜKÜROV'un sıkıntısı nedir, diyebilirsiniz; haklısınız ben de konu üzerine kendilerinin şahsıma tavsiye ettiği yazıları incelemeye çalıştım. Ki bu yazılardan anladığım Zaur ŞÜKÜROV hakikaten de söylenildiği gibi TDV'den,(disiplinsizlik nedeniye) aldığı bursdan ve yapmakta olduğu doktorasından atılmış; ve bu duruma da ısrarla Dr. Tayyar ALTIKULAÇ'ı "sebep" gösteriyor...


Sayın Zaur ŞÜKÜROV; ısrarla suçlamakta olduğunuz Dr. Tayyar ALTIKULAÇ'ın saygın şahsiyetini ele alarak eserini neden ince ince okuduğum konusunda küçük bir ayrıntıyı bilmek ister misiniz?..


Türkiye'ye damga vuran bir dönemin sürecinde önemli rol oyanayan bir şahsiyeti ve sözü edilen dönemi yakından bilmek öğrenmek isteğimin yanı sıra sizin yerden yere vurmaya çalıştığınız kişiyi, tesadüfe bakın ki dediğiniz gibi, isyan eden kişiliğimle yaşadığım bunalımlı süreçte tanıdım.


Haksızlığa boyun eğmeyen ve isyan eden ruhumla birlikte  devlet büyüklerimize sesimi duyurmaya çalışırken sizin de çok iyi bildiğiniz gibi dönemin TBMM Millî Eğitim Komisyon Başkanlığı  görevini yürüten Dr. Sayın Tayyar ALTIKULAÇ tarafından dikkate alındım. Üstelik kendilerini, sadece yazılı bir mesajımı dikkate alacak kadar  hassas ve nazik bir tutumu devlet ciddiyeti ve terbiyesiyle beraber yürütürken tanıdım, iyi mi?..

Yazdığım isyan dolu cümlelerimi dikkate alan bu değerli şahsiyeti tanımanın ayrıcalığını taşırken, sizin bu duyguları  karşılayan "kaba" ve dahalarını buraya yazamadığım hisleri anlatan cümlelerle karşılık vermeniz, şahsımı derinden yaraladı..


Ki bu olay, şahsi mesele olarak zaten ele alınamayacak kadar önemli bir durum tespitidir. Zira bakınız, "dik durmak", "şahsiyetli olmak" tamamıyle saygınlıktan geçer bu bir. Şahsi gördüğüm meselenizi öfkeyle birlikte adeta intikam alma noktasına getirmişsiniz bu iki. Ki bu durumda hak aramak diye çıktığınız yol, sizden yaşça büyük saygınlığını yıllarca muhafaza ederek zirveye ulaşmış bir devlet büyüğüne, üstelik "hocanız" konumunda size eğitim-öğretim verecek kariyeri, tecrübesi, birikimi olan bir kişiye bu denli bayağı saldırıda bulunmak sizi, "haklı" bile olsanız gönüllerde haksız, saygısız konumuna düşürdüğünü asla unutmayınız, bu üç. Kaldı ki siz bir "ilahiyatçı"sınız, öyle mi?


Öte yandan Dr. Tayyar ALTIKULAÇ'ı "Dağıstan sınırında yaşadığım macera" Cilt:3 sf. 981... bölümüyle kendilerini "Bay Altıkulaç’ın anlattıklarının içinde rüşvet var, yalan var, aldatma var, hile var, sahtekârlık var, yasakları delme var, bir ülkeye kaçak giriş-çıkış var." diyerek acımasızca suçluyorsunuz!


Oysa gözden kaçırdığınız çok önemli bir husus var; lider ruhlu insanlar toplum ve toplum çıkarları için varılmak istenen hedeflere karşı risk alan, elini taşın altına koyan kimselerdir..

"Bu ne demek oluyor?" derseniz, şahsi menfaati değil de, bir amaç uğruna böylesi tehlikeli  riskli duruma kaç kişi girer diye kendi kendinize hiç sordunuz mu acaba? Siz sormadıysanız, ki öyle görünüyor, o halde toplum adına her daim mücadele veren ruha sahip bir kişilik olarak, izninizle ben sorayım:

Sahi;  Dr. Tayyar ALTIKULAÇ kim adına, ne için bu ateşe kendini atıyor?

Ha, demek ki kitabı iyi okumayan siz oluyorsunuz bu durumda,  bu da dört!

Ayrıca böyle bir "suç"lamayı yapmak için o vakit insan kendisini önce tahlil etmesi gerekmez mi? Zira siz hangi suçlamayla  bursunuzdan oldunuz? "sahte imza atmaktan" değil mi?!

O vakit hangi İslam, hangi ahlâktan söz ediyorsunuz?!..

Sayın Zaur ŞÜKÜROV, amacım burada sizin ve Ömer SAĞLAM'ın kişisel öfke ve intikam boyutuna gelmiş bir olayınızın içerisine girmek değil şüphesiz... Ve yine Dr. Tayyar ALTIKULAÇ'ın da bu anlamda savunmaya ihtiyacı olduğunu da hiç zannetmiyorum.

Ancak bana ulaştırdığınız bir notun arkasından sizi dinleyerek gerekli incelemeyi yapmak boynumun borcu oldu! Ardından olayı görmezden gelemeyecek kadar dürüst olduğuma inanıyorum.


Dolayısıyla asla kişisel olmayan ve bir o kadar da dik ve onurlu duruşumun devamında uğradığım pek çok haksızlıklara karşı feryadıma kulak veren, hiç tanımadığı ve bilmediği bir kişiye, haklıyı haksızdan ayırmaya kararlı tutumunu bizzat yaşayarak gördüğüm ve sizin şikayet ettiğiniz, hatta şikayetten öteye hakaretlerle  "suç"lamaya çalıştığınız bu şahsiyet,  Türk toplumu nezdinde hakikaten çok saygın ve çok değerli...


Bu sebeplerle size gerçekten katılmıyor, öfkenizin şahsi menfaatlerinizden ötürü olduğunu görüyor ve inanıyorum...  Sn. ALTIKULAÇ'a yapılan kaba ve müphem saldırılarınızı da esefle reddediyorum!


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

24 Kasım 2012 Cumartesi

Öğretmenim...
















"Mektep genç dimağlara, insanlığa hürmeti, millet ve memlekete muhabbeti, istiklal şerefini öğretir. İstiklal tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak için takibi lazım gelen en doğru yolu belletir. Memleket ve milleti kurmaya çalışanların aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu mütehassis ve birer alim olmaları lazımdır. Bunu temin eden mekteptir." ATATÜRK

 Öğretmenim...

Mesleğimi büyük bir içtenlikle ve öylesine zevkle yapıyorum ki...

Çocuklara her baktığımda  masum olmalarının yanında  onların tertemiz  duygularıyla karşılaşıyorum. Onlardan birisini sevdiğimde bana bakan başka bir çift göz mutlaka oluyor... O vakit yürğim "cız" ediyor...


Hayatı anlatmak ve anlamak sevgiden geçiyor...


Yüreğinde Allah, vatan, bayrak, millet, insan sevgisi taşıyan nesiller yetiştirmek öncelikle biz öğretmenlerin birinci görevi.

Bu sorumluluğumun bilinciyle bana emanet edilen çocuklarıma karşı, görevimi ve toplumsal yükümlülüğümü keyifle ve yılmadan yürütebilmenin mutluluğuyla bizi kul'a kul'luktan birey ve tebaa'dan vatandaş konumuna getiren  Büyük Atatürk'e sonsuz minnet ve şükran duygularımla...


Bugün bu zor ve kanlı topraklar  üzerinde sürdürdüğümüz  varlığımızı borçlu olduğumuz ve kendisini "milletinin öğretmeni" olarak nitelendiren Büyük Önder Kurucu Mustafa Kemal Atatürk'e olan bağlılığımız sonsuza kadar devam edecektir!


Bütün Öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü Kutlu olsun...


Sevgi ve saygılarmla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

22 Kasım 2012 Perşembe

Oh, Ne Âlâ!..















İsrail'in Gazze'ye 8 gün süren saldırısı sonucunda, "168" kişinin öldüğü, yaklaşık "1200" kişinin de  yaralandığı iddia ediliyor.

Bomba'rdıman "tam hedefini buldu" açıklamaları İsrailli yetkililerce dünya kamuoyuna "gururla" ifşa ediliyor...

Ne kadar güzel!..

Tam hedef; "168" ölü!

Oh, ne âlâ... "1200" yaralı!


Bombalar Gazze'ye düşerken, dünya kamuoyu "mutlu mesut" evlerinden film izler gibi televizyonları başında insanların nasıl  bombalanarak öldürüldüğünü anbean izlemeye devam ediyor iyi mi!


Olsun varsın...


Bundan iyi "canlı yayın" olabilir mi?

Tarihe geçiyoruz işte..

Nasıl mı?

İnsanlığın katledilmesine ve işlenen vahşete seyirci kalmakla!

Ahlâkın menfaate takas edilmesini ilke edinmekle!

Vicdan sahibi olmanın verdiği en kalbi duyuguları kaybetmekle!

İnsan olmanın onurunu çiğnemekle!

Çocuklarımıza karşı insanlık değerlerine nasıl sahip çık(a)madığımızı arsızca ve umarsızca göstermekle!

İnsanlığa karşı işlenen suçlara ortak olmanın duygusuzluğunu tarihe not düşmekle!


Ama bu yaptığımız ilk değil tabii!..


Hani şu adını ilk defa duyduğumuz ve silah sektörünce reklamını bizzat icra ederek yapan, meşhur patriotları, "füze kalkanı" ve füze  silahlarının  yarıştığı Irak işgali ile başlayan bomba'rdımanları da televizyonlarımızdan "mutlu mesut" izlememiş miydik?!


Hem de milyonlar öldürülürken!..


Sahi; bu "canlı savaş" izleme alışkanlığı süredursun, "bugün buraya, yarın nereye?" sorusu akla geliyor mu?


Valla bilemiyorum...


Kime ne zaman sıra gelir ama, bildiğim insanlık adına ahlâki bir sözü izninizle burada paylaşmakta fayda görüyorum:


"Hani  hep denir ya; "ben arkandayım, sırtın yere gelmez" diye.. Ben almayayım, yüzüm yere geleceğine, sırtım yere gelsin." Sunay AKIN


İşte öyle bir şey...


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

21 Kasım 2012 Çarşamba

Ne Mutlu Çocuklara!..





















"Uluslararası Çocuk Günü fikri, 1925 yılında Cenevre’de yapılan Çocukların Refahı için Dünya Konferansı'ndan sonra doğmuştur."


2012...


Irak, Afganistan, Libya, Suriye, Filistin ve güç'lü olmayan pek çok ülkenin çocukları ne yazık ki "bomba"rdıman altında ya can veriyor, ya sakat kalıyor, ya ortada kalıyor, ya da belirli amaca hizmet eden odakların eline düşüyorlar.


"Dünya Çocuk Günü çocuklar arasında ortak duygular oluşmasını, ulusların barış içinde yaşama özlemlerinin pekişmesini amaçlar."

Uluslararası güçler, aslında ne yapacaklarını çok iyi bildikleri için olsa gerek ki...


Alınan kararların aksine;


Güm güm güm!


"Konferanstan sonra pek çok ülke, çocukların sorunlarına ilişkin olarak kamuoyunun dikkatini çekmek, çocuklara mutluluk getirmek ve çocuk konusunda teşvik etmek üzere bir günü Çocuk günü olarak belirlemiştir."


Valla tam bir komedi sahneleniyor...


Yaşasın çocuklar!..


Her şey sizler için!


Hadi bakalım; cümleten "Dünya Çocuk Hakları Günü" çocuklarımıza havai fişekler yerine, canlı-kanlı bombalar eşliğinde kutlu ve mutlu olsun...


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

18 Kasım 2012 Pazar

Çiçek Çocuklardan, "Kalça Şov"culara











"'Uzun süre kalça salladı'
Şarkıcı Jennifer Lopez bu kez de maskülen bir takım elbiseyle sahnedeydi ama bu takım elbise dillere destan kalçalarını daha da ortaya çıkardı. Şarkının sonunda yelpazeli dansçıların kapattığı Lopez birden kırmızı mayosuyla kalınca, herkes şoka uğradı. Lopez, arkası dönük şekilde dakikalarca kalçalarını sergiledi. Lopez’in son anda bir aksilik olmazsa oryantal performansını bugün ve yarın gerçekleşecek konserlerine sakladığı ve bunun için yurt dışında dansçı Bianca Griffin’den oryantal kursu aldığı öğrenildi." 15 Kasım 2012, Vatan



60'lı yıllarda Amerika'da Vietnam Savaşı'na karşı çiçek çocukların muhalefeti sisteme aykırı davranışlarıyla bilinir. Zira bu oluşumla birlikte antimilitarist ve özgürlükçü akımların başladığı yılları da beraberinde getirmiştir.

Bu dönemde "dünyaca ünlü boks şampiyonu Muhammed Ali Clay, basın açıklaması yaparak Vietnam Savaşı'nı kınadığını ve askere gitmeyeceğini söylemesiyle ünvanı alınır ve 3 yıl süreyle ringlerden uzaklaştırılır..." Vikipedi


Diyeceğim; sanat, müzik evrensel değerlerin sahibi tüm insanlığın sesidir... Her ne kadar "hippiler"in özgürlük anlayışı çok farklı alanlarla tasvir edilse de politikleşmeyen bu akım, bir başkaldırının sembolü olarak da tarihe geçmiştir..

Amerika'daki mevcut düzene isyan eden bu ruhun, toplumsal duyarlılığa sahip olması, müziğini bu amaç doğrultusunda kullanması 68 kuşağının sembolleri  arasında zihinlerde yerini almaktadır. Bu vesileyle pek çok sanatçı dünyaca tanınmış ve hak ettiği ünvana bu sayede kavuşmuştur. Yani gerçek manada evrenselliğe.

Mesela, Tracy Chapman...

http://www.youtube.com/watch?v=SKd5wkuWos0&feature=BFa&list=PL1AFF3A673A30B3D9

Bugün aynı güçler, aynı senaryolarla savaş çığırtkanlığı yaparak Arap Yarımadası ve bölge coğrafyasını kan gölüne çevirmiş durumda... Sisteme karşı çıkarak toplumsal duyarlılığın sesi olmak adına insanlığı sallaması gerekenler, "kalça şov"larla dünyayı uyutmaya devam ediyorlar!


Tabii peşinden sürüklenenler de çığlık çığlığa...


Günlerdir basın yayın organları aracılığıyla ballandıra ballandıra anlattıkları ve gerçekten basını maşa yapan, güya  "evrensel sanatçı" Jenifer Lopez!

Sahi; İstanbul ne ile "sallanmış"tır?

Yuh yani!

Nereden nereye...


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

14 Kasım 2012 Çarşamba

Ayrıntılar "DETAY"larda Saklıdır!









"Almanya'da bir ilk olarak Hamburg Senatosu; üçü Sünni Müslüman, biri Alevi, dört inanç cemaati temsilcisiyle Devlet Anlaşması imzalayarak, bu gruplara Protestan, Katolik ve Musevi cemaatiyle eşit haklar tanıdı. Anlaşma eyalet parlamentosunda oylandıktan sonra yürürlüğe girecek.

Hamburg Senatosu bu inançları resmen tanırken; üç İslam derneğiyle bir, Alevi derneğiyle ikinci bir anlaşma imzalandı. İki anlaşmanın da içeriği aynı." 13 Kasım 2012, Hürriyet



Bu habere şöyle bir bakıldığında, "harika" diyebilirsiniz... Ancak bilindiği üzere, "ayrıntılar detaylarda gizlidir."

Pekii; bu haberin detayında gizlenen nedir?

Aleviliği İslam dininden koparıpıp, ayrı bir "inanç" gibi gösterme gayretleri...


"Üçü Sünnî Müslüman, biri Alevî dört inanç cemaat" söylemi de ne demek oluyor?


Ayrıca, "üç İslam derneğiyle bir, Alevî derneğiyle..."


Ne zamandan beri Aleviliği İslam'dan ayırmaya başladık?


Protestanlığı, Katolikliği ve Ortodoksluğu  Hıristiyanlıktan, Hz. İsa'dan  ayıran var mı?

O zaman Alevîliği İslam'dan, Hz. Muhammed'den ayırmaya kim cüret edebilir?



Hiç şüphe yok ki, büyük bir gayret içerisinde olan emperyalist güçlerin oynadıkları oyunda, Aleviliği İslam dininden koparıp, ayrı bir "inanç" olarak dayatma planı da var.


Diyanet İşleri Eski Başkanı Dr. Tayyar ALTIKULAÇ'ın kitabından okuduğum bir anısını buradan paylaşarak konuya devam etmek isterim:



"19-26 Ararlık 1978 tarihlerinde Kahramanmaraş'ta Sünni-Alevî çatışmasıyla tavan yapmış, pek çok insan bu çatışmada hayatını kaybetmiş (...)

Bu tarihlerde Erzurum'un Hasankale (Pasinler) ilçesinin bir köyünün muhtarından aldığım mektubu hiç unutamıyorum. Mektup sahibi benden köylerinde yapımına başlanan cami için yardım istiyordu ve beni köylerine davet ediyordu.

Mektuptaki bir cümle unutulur gibi değildi, gerçekten etkileyici ve düşündürücü idi: "Başkanım, köyümüze teşrif ettiğiniz zaman soframızda size ikram edeceğimiz eti, ilçedeki Sünnî kasaptan alacağımıza güvenebilirsiniz" diyordu.


"Alevî'nin kestiği yenmez" şeklindeki yanlış düşünceden kaynaklanan bu ifade, bir Türkiye gerçeğini ve ayıbını ortaya koyuyordu. Bu tür cahilane sözleri öteden beri bu toplumda kaynaşmayı önlemeyi gerçekten başardığımız ve bölücülüğün ta kendisini yaptığımız anlaşılıyordu." Dr. Tayyar ALTIKULAÇ, Zorlukları Aşarken cilt: 2, sf: 657-658

Demek ki yüzyıllardır sinsice toplumumuzu bölmek ve ayrıştırmak için cahilane söylemlerin kulaktan kulağa fısıldanması bugünlerin habercisi'ymiş...


Diyeceğim o ki...

"Üçü Sünnî Müslüman, biri Alevî dört inanç cemaat" değil, "üçü Sünnî bir Alevî Müslüman..." diyeceksiniz!

Öte yandan, "üç İslam derneğiyle bir Alevî derneği.." değil, "dört İslam derneği.." demek boynumuzun borcudur!


Tabii iyi niyetli kimseler ancak bu söylemi dillendirebilir...


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

11 Kasım 2012 Pazar

Güçleri Asla Yetmeyecek!








Yüce TÜRK MİLLETİ'nin bütünlüğünü ve vatan topraklarını  Yugoslavya gibi parçalayarak haritadan silmeye çalışanların güçleri, dün olduğu gibi bugün de asla yetmeyecek...



10 Kasım 2012, Siirt Pervari'de düşen helikopterimizle tam 17 ŞEHİT verdik!


Şehit Mehmetçiklerimiz:


* Yüzbaşı Anıl Barış Çetin Manisa

* Pilot Üsteğmen Yakup Çınar / Kars

* Üsteğmen Ersan Yenice / Kırklareli

* Astsubay Kıdemli Üstçavuş Hakan Gemici / Giresun

* Astsubay Kıdemli Çavuş Erkan Yalçın  / Bartın

* Uzman Çavuş Yusuf Tüfekçi  / Gümüşhane

* Uzman Çavuş Dinçer Ersoy / Tekirdağ

* Uzman Çavuş Kürşat Güneş  / Erzurum

* Uzman Çavuş Erdal Tekin  / Adana

* Uzman Çavuş Ömer Büyükköse / Kahramanmaraş

* Uzman Çavuş Halil İbrahim Çelik  / Kayseri

* Uzman Çavuş Onur Karasungur / Kayseri

* Uzman Çavuş Mesut Şeker  / Konya

* Uzman Çavuş Serkan Perişan  / Gaziantep

* Uzman Çavuş Eren Kızılgedik / Mersin

* Uzman Çavuş Murat Yıldızhan / Diyarbakır

* Uzman Hava Teknisyen Vedat Avcı / Afyonkarahisar




Atamızı andığımız günde...

Bağımsızlık ateşi, vatan toprağının dört bir yanına 17 evladımızın acısıyla düştü.

Tam 17 mehmetçiğimiz can verdi...


Yüreğim sızım sızım sızlıyor...


Bu evlatlar hepimizin evladı...


Allah'tan rahmet diliyorum yiğitlerimize.


Mekanları cennet olsun!


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

10 Kasım 2012 Cumartesi

Atam Seni Unutmayacağız!
























"İkinci Hz. Ömer’e büyük haksızlık


KILIÇ Ali, Atatürk’ün en yakın arkadaşlarından biri ve korumasıydı. 1919 yılından vefat ettiği 1938’e kadar O’nu hiç yalnız bırakmadı. İş Bankası Yayınları arasında çıkan anılarında, Atatürk’ün gözlerini hayata yumduğu anı şöyle anlatıyor:
“Hayatına kastedilmemesi için icabında canımızı bile fedaya azmetmiş olduğumuz büyük Atatürk hepimizin gözleri önünde, güpegündüz fani hayata veda edip gidiyor, herkes ellerini kavuşturmuş bir acz içinde duruyor kimsenin elinden bir şey gelmiyordu. Aman Yarabbi, adeta dehşet içindeydik. Hasan Rıza dayanamadı, büyük bir teessür içinde bana, ‘Kılıç bak, koca bir tarih göçüyor ‘ dedi...


Saat tam dokuzu beş geçiyordu...”
Evet, gerçekten koca bir tarih göçmüştü, ama sonrası biraz karanlık... Karanlık olmasının nedeni de, o büyük faninin, hayata veda ettiği andan itibaren unutturulması ve gözden düşürülmesi için çalışmaların başlamış olmasıdır.


Mesela...
Milli Mücadele’nin başlangıcında Zağanos Paşa Camisi’nde hutbe veren, Trablus’ta kendisine hediye edilen küçük Mushafı ölene kadar üzerinde taşıyan, Mehmet Akif’ten Kur'an’ı Türkçeye çevirmesini ve dönemin büyük din âlimi Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’dan Kur'an’ın meali ve tefsiri üzerinde çalışmasını isteyen,”Ben Luther olmayacağım” diyen, anlaşmazlığa düştüğü halde Said Nursi ve Süleyman Hilmi Tunahan gibi din önderleri hakkında dava açtırmayan, Kuran-ı Kerim’i kendi parasıyla bastırarak halka dağıtan, Hazreti Muhammed’in türbesini yıkmak isteyen Suudi Kralı’nı “Peygamberimiz Resulün türbesinin bir taşına dokunursanız kuvvetlerimiz güneye doğru inecektir, bu hareketiniz cezasız kalmayacaktır” diye tehdit eden Mustafa Kemal Atatürk’ün cenaze namazı neden camide kılınmadı?
Benim kardeşim kafir mi?



ATATÜRK’ün ölümünden sonra devlet yönetimini üstlenenlerin görevlerini tam olarak yaptıkları söylenemez. Pakistan’ın lideri ve büyük âlim Muhammed İkbal’in “İkinci bir Hz. Ömer” dediği Aziz Atatürk’ün naaşına karşı da görevlerini tam olarak yerine getirdiklerini söylemek mümkün değil. Atatürk vefat ettikten sonra İstanbul’daki tören için Milli Mücadele kahramanlarından Orgeneral Fahrettin Altay görevlendirilmişti. Altay’ın “Cenaze namazı İstanbul’da mı yoksa Ankara’da mı kılınacak?” sorusu, hükümetin, cenaze namazının dini gösterilere yol açabileceği endişesini ortaya çıkardı. Atatürk’ün kızkardeşi Makbule Atadan ise ateş püskürüyordu:


"Kardeşim kâfir mi, neden namazını kıldırmıyorsunuz?

Fahrettin Altay da cenaze namazının kılınmasında ısrarcıydı: "Namazın kılınması şart... Bu dini bir vecibedir. Şayet kılınmazsa millet 50-100 sene sonra onu mezardan çıkarır ve namazını kılar. Namaz kılınmayacaksa beni görevden affedin." Başbakan Celal Bayar da "Kim demiş cenaze namazı kılınmayacak diye" deyince, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak, İlahiyat Fakültesi Kelam İlmi ve İslam Felsefesi Ordinaryüs Profesörü Mehmet Şerafettin Yaltkaya’nın görüşünü aldı. Yaltkaya’ya göre, cenaze namazlarının muhakkak camilerde kılınması yolunda kesin bir kayıt yoktu.
Neden kayıt dışı bırakıldı?



DİYANET İşleri Başkanı Mehmed Rıfat Börekçi’nin görüşü ise net ve açıktı: “O’nun cenaze namazı, tertemiz hale getirdiği bütün vatanda, bu farizanın yerine getirilebildiği her yerde kılınabilir.”
Dinen sakıncası olmadığı anlaşılınca, namazı Dolmabahçe Sarayı’nın bahçesinde Prof. Yaltkaya kıldırdı. Ancaaak... Burası çok önemli: Her ayrıntısı kaydedilip yayımlanan resmi program metninde, Atatürk’ün ölümünden dokuz gün sonra kılınan cenaze namazı kayıt dışı bırakıldı. Neden? Böyle bir emri kim verdi, neden verdi?
Atatürk düşmanlarının eline bir koz vermek için mi?" 16 Kasım 2008, Sırrı Yüksel CEBECİ, TERCÜMAN Gazetesi




Emperyalizme boyun eğmeden,

Yedi düvele meydan okuyan,

Büyük ATATÜRK...

Sana selam olsun!

Bugünlerimizi bize sağlayan Ulu Önder Büyük Atatürk'ün ölümünün 74. yılında ona olan bağlılığımız ve sevgimizle birlikte saygıyla anıyor, sonsuz minnet ve şükran duygularımızı sunmanın haklı gururunu ve heyecanını bir kez daha yüreğimizde taşıyoruz...

Seni dün olduğu gibi bugün de derinden özlüyoruz...

Ruhun şad olsun!


Sevgi ve saygılarımla!



Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)


8 Kasım 2012 Perşembe

Beytüllahim Nativity ve Mescid-i Nebevi


















"Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO), Filistin topraklarındaki Doğuş Kilisesi’ni (Nativity) Tehlikedeki Dünya Mirası listesine aldı.

Hıristiyanlar, Beytüllahim’de bulunan Doğuş Kilisesi’nin Hz. İsa’nın doğduğu yerde yapıldığına inanıyor."29 Hairan 2012, tr.euronews.com


Öte yandan,


"Hz. Muhammed'in kabriyle birlikte  Hz. Ebubekir ve Hz.Ömer'in de kabirlerinin içnde bulunduğu Mescid-i Nebevi'nin yıkılarak yerine daha büyük bir cami inşa edileceği iddia edildi. Uzmanlar, Mescid-i Nebevi'yi genişletme çalışmaları sırasında Hz. Muhammed'in kabrine zarar verilmesinden endişe ediyor." 31 Ekim 2012, Sabah



Öncelikle bir müslüman olarak, bu haberi okuduğumda içim "cız" etti... Zira kutsalımız ve değerimiz olan bir mekanın hoyratça ve pervasızca "yıkılma kararı" alınması insanlığa ve medeniyete yapılacak  saygısızlıktan öteye, kocaman bir İHANETtir!


Madem ki "UNESCO" diye bir oluşum var.. Ve de "Dünya Mirası listesi" adıyla değerlere sahip çıkılıyor(!);

Doğuş Kilisesi de, Mescid-i Nebevi de aynı coğrafya da iki ayrı hak dinin kutsalları değil midir?

O vakit "Doğuş Kilisesi" korunuyor da "Mescid-i Nebevi" neden korunmuyor?!

"Mescid-i Nebevi" Müslümanların değeri değil mi? Tarih mirası değil mi?

Yoksa tüm bu koruma kılıfı, Haçlılardan yana bir manipülasyon mu?


Tabii...


Sözde müslüman görünen Suudilerin yaptığı bu davranış, aslında haçlı emperyalizme ve kapitalizme hizmetten öteye geçemeyecek kadar, aşağılıkça bir oyunun ta kendisi...


İnanılır gibi değil!


Hem müslümanım diyeceksiniz, hem de İslam Peygamberi Hz. Muhammed'e sahiplenmeyeceksiniz, öyle mi?

Bakar mısınız, Suudi yetkililerce "gerekçe" olarak ne gösterilmiş:

"Mescid-i Nebevi'yi genişletme çalışmalarına gerekçe olarak, her geçen gün artan hacı sayısını gösteriyor. Şu anda kutsal kentler Mekke ve Medine'yi her yıl 12 milyon hacı ziyaret ediyor. 2025 yılında hacı sayısının 17 milyona çıkacağı, İslam dininin kutsal mekanlarının bugünkü şekliyle ihtiyaca cevap veremeyeceği belirtiliyor."


Valla şahane(!)...


Pekii; hıristiyanların Hz. İsa’nın doğduğu yerde yapıldığına inandıkları Doğuş Kilisesi’ni de milyonlar ziyaret ediyor...

N'ooluyor şimdi?


Yazık, vallahi çok yazık...


Ha; bu arada

Washington merkezli düşünce kuruluşu Gulf Institute araştırmasına göre, son 20 yıl içerisinde Mekke ve Medine'deki tarihi eserlerin yüzde 95'i yıkılarak, yerine yeni binaların  yapıldığı ve bu suretle "kutsal değerler"in yok edildiğini de yazıyor..


"Suudi Arabistan, 2002 yılında Osmanlı döneminde Kabe'yi korumak amacıyla inşa edilen Ecyad Kalesi'ni yıkarak, yerine lüks oteller inşa etti. Mekke'de inşa edilen "Jabal Ömer Kompleksi"nde 520 restorant ve 4 bin 360 dükkan bulunuyor. Kabe manzaralı odaların geceliği ise 500 dolardan başlıyor"


SÖZÜM; çifte standartlarıyla tanıdığımız ve bildiğimiz Haçlı zihniyetin bir uzantısı olduğunu hissettiğim UNESCO'ya ve sözde "müslüman" olduğunu iddia eden ikiyüzlü maskeli Suudi hanedanına:


YAZIKLAR OLSUN!!!


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

5 Kasım 2012 Pazartesi

"Ahlâk" Bekçiliği mi Yapacağız?!






"Üniversiteli gençler ilimize ahlaksızlık getirdi" 31 Ekim 2012, Hürriyet



Mardin'de... "üniversite kurulmasıyla yörede ahlâksızlığın yaygınlaşmaya başladığını iddia eden" bu beyanatı  okuduğum zaman doğrusu şaşkınlığımı gizleyemedim. Zira ilim irfan yuvasının olduğu her yer aydınlanma demektir.

"Ahlaksız"ca davranış ne demek oluyor?

Dürüst olmamak, toplum kurallarına uygun olmayan davranışların sergilenmesi gibi...

Pekii... Öncelikle dürüstlük üzerinde toplumumuzun geldiği noktaya bir bakmak gerekmez mi?

Mesela, birileri parayla beştaş oynarken, diğerleri açlıkla, sefaletle boğuşuyor...


Demek ki "ahlak" kavramı kadının mahremiyeti ve namusu üzerine odaklanamayacak kadar anlamlı. Üstelik, hem insani, hem vicdani, hem de inancımız açısından derin bir öneme sahip; ve de toplumun olmazsa olmazları arasındadır.


Hani müslümanız ya... O bakımdan.



Öte yandan, toplumların sağlıklı bireylere sahip olması ve gelecek nesillere de kalıcı olabilmesi için bireylerin toplumda kadın erkek bir arada yer alarak, her alanda beraberce katılım sağlamalarıyla gerçekleşeceği kaçınılmaz  bir hakikat değil midir?

Yoksa... Özellikle feodal zihniyetin hakim olduğu yerlerin kocaman kocaman adamlarına küçücük çocukları gelin ederek, sürdürdüğü geleneğin yıkılma korkusu mu endişelendiriyor?


Kapalı toplumlar ve özellikle de feodal sisteme dayalı yaşamı sürdüren kesimler, aydınlanmaya şiddetle karşı durarak meşruiyetini inançtan almaya gayret ve özen gösterirler. Ki o vakit korkunç boyutlara varan eşitsizlik ve toplumsal sömürü çok rahat gerçekleşecektir. Nitekim insan, sürekli olarak kutsal bellediği değerleri üzerinden aldatılmaya hazırdır. Zira Ortaçağ'da GALİLEO'nun engizisyon mahkemelerinde yargılanması, bilim ve din çatışmasına bir sembol olarak tarihte yerini almıştır!


Hal böyleyken...


Bu durumu özetleyen ürkütücü bir olayı, bir önceki yazımda da ele almıştım...


Ne yazık ki; "din" üzerinden, baskı ve cehaletin hüküm sürdüğü  Pakistan Kaşmir'den birkaç gün önce basına yansıyan haberde yer alan; ve henüz 15 yaşındaki çocuk sayılacak bir genç kızın kendi öz anne ve babası tarafından acımasızca hem de "kezzapla öldürülmesi" haberi, insanın tüylerini diken diken etmiştir!..

"Pakistan’da bir anne-baba, erkekle konuşuyor diye 15 yaşındaki kızlarını kezzapla öldürdü"2 Kasım 2012, Vatan


Diyeceğim..

Mardin'den gelen bu söylemin sonraki adım'ı, Pakistan Kaşmir'deki tüyler ürperten olay'a "neden" olan baskı mı olacak?


Sevgi ve saygılarımla!



Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)