21 Eylül 2008 Pazar

Ağlayanın Malı Gülene Hayır Etmez!...






















Ahlaki değer içeren bu anlamlı söz, vicdan sahibi kişlere manevi bir ölçüdür. Toplumumuzun ahlaki yaşamına çeki düzen vererek, vicdanımızın sesi olarak algıladığımız bu anlamlı sözü, kalben değerlendirdiğimizde de belki gayri ahlaki davranışların engellenmesinde "fren" olarak da görebiliriz. Manidar olan bu söz bizim ortak duygu ve düşüncelerimizin yansımasıdır.

**************
Buradan yola çıkarak etrafımızda ve dünyamızda "neler oluyor?" diyerek, bu anlamda gelişmeleri değerlendirmek için, sizin de sorgulamanızla beraber cevap aramak istiyorum:
***************
Bugün ABD'nin bir çöküntü içerisine girdiğini hepimiz görüyoruz. Bu yaşanılanların aslında tarih sayfalarına geçtiğini algılıyorum. İşte bu önemli gelişmelerin yaşandığı her gün neredeyse şöyle adlandırılıyor. "yüzyılın olayı falan filan..." Bunların neler olduğunu, önemli saydığımız olayların ana başlıklarıyla hatırlayabiliriz. Evet benim asıl değinmek istediğim konu ise, yaşadığımız bu süreç ahlaki değerlerin hayal edemeyeceğimiz kadar çöküntü içerisinde oluşunun bizlere ve dünyaya yansımalarıdır.
***********
Bakınız; ABD kapitalizmin baş aktörü ve neredeyse yaratıcısıdır. Ama bugün ise büyük bir krizle beraber iflasın eşiğine girdiğini yine uzmanlar söylüyorlar. Hepimizi eninde sonunda çok yakından ilgilendirecek ve bağlayacak olan bu önemli gelişmeleri "Ağlayanın malı gülene hayır getirmez!" şeklinde algılıyarak sizlerle paylaşmak istedim. İşte Irak'da yaşanılan dram! Öldürülen zavallı halk! haksızlığın hat safhası yaşanarak zorla bir ülkenin mallarına el koymanın, akabinde dev şirketlerin oralara yerleşerek zenginlikleri sahiplenme hırsı! Geride ise bir avuç zümre güldü; büyük bir çoğunluk yani masum kitleler ağladı! Kan, gözyaşı üzerinden elde edilmeye çalışılan hırsın galibiyeti işte buraya kadar olduğunu vicdanımın sesiyle görüyorum.
Diğer müslüman devletlerin kaderide üç aşağı beş yukarı aynı. Afrika halkının yaşadıkları bundan farksız değil. Bir bakalım, dünya nüfusunun %15'ini kapsayan bir kitle, dünya ekonomisinin %70- 80'nine sahip. Ne kadar büyük bir haksızlık ve adaletsizlik olduğu bu rakamlarla ortadadır. İşte bu haksızlıklar "küresel dünya" adıyla ve söylemleriyle ülkelere dayatılarak bugünlere geldik. Hani ağlayanın mallarına zorla el konuldu, şimdi ise gülenler hakikaten edindiklerinin hayırını göremiyorlar. Yani şimdi haksızlıkları yapanlar ağlamaya başladılar. İşte ilahi adalet bu olsa gerek! Hani derler ya"Allah'ın sopası yok!" işte öyle bir şey, yaşanılanlar...
**************
Sermayenin çıkarlarını öncelikli olarak koruyan anlayış aslında devletçiliğe karşı söylemleriyle ve dayatmalarıyla bizlerin kazanımlarını ele geçirdiler. Oysa şimdi kendileri durumlarını kurtarmak için büyük Atatürk'ün devletçilik planını uygulama peşine düştüler. ABD batan bankaların sermayelerini koruma altına aldı. Yaşanılan bu ekonomik yani iktisadi kriz belki de tüm dünyanın yaşayacağı siyasi krize dönüşeceği endişelerini de beraberinde getirdiğini uzmanlar altını çize çize anlatmaktalar. Ve gidişatın hiç de sağlıklı olmadığı yönünde endişeli söylemleri artık sık sık duymaktayız. Doğal olarak bu gelişmeler acaba yeni bir dünya savaşını mı, tetikler diye de sorgulatmaktadır.

*************
Bilindiği üzere genellikle dünya savaşları ekonomik buhranlar neticesinde olmuştur. Yaşadığımız bu dönem yine gelir dağılımında olağan üstü bir adaletsizliğin başgösterdiği bir süreç. Yine sevgili Peygamberimizin o muhteşem hadisi aklıma geliyor. "Komşusu açken tok yatan bizden değildir" Oysa şimdi yaşanılan bu gelir dağılımı adaletsizliği içerisinde açlar o kadar çoğaldı ki!... Tokların hiç umuru bile değil. Hem de öyle bir aymazlık ki bırakınız tok yaşamayı, hayatın kolaylıklarının üzerinde bir yaşam tarzının hırsı içerisinde kim açı düşünüyor? O halde bir bedel olmalı diye düşünüyor ve endişe ile yaşanılanları çaresizce izliyorum.

**************
Yine bu haksızlık ve aymazlık bir tek insanlara yapılmadığı vurgusunu da buradan yapmak isterim. Belki hepimiz görüyor ve işitiyoruz; çeşitli hayvanlara acımasızca yapılan katliam derecesinde ki vahşet. Öyle hale geldik ki, artık karın doyurmadan çıkan ihtiyaçlar, yerini akıl almaz taleplere bıraktı. Ya da birileri buna ön ayak olarak rantı yarattı. Hayvanların canlı canlı derilerinin yüzüldüğü, ayaklarının kesildiği ve dahalarını görüyoruz. Ne bileyim, sanki insanlık bir akıl tutulması yaşıyor. Acaba vahşi kapitalizm dedikleri bu mudur? Geçenlerde gazetelere Kanada'dan yansıyan bir haberde kürkleri için fokların, nasıl da canice katledildiklerini günlerce görsel basından izledik, okuduk. (Bir de küçük not düşmek isterim: Yapılan bu vahşete serbestlik VAR! Ancak görüntülemeye YOK! Kim tarafından? Hani "medeniyet"i ve "insan hakları"nı şiddetle savunan(!) Batı ülkeleri tarafından.) İnsanların ahı tutarda, hayvanların acaba ahı olmaz mı? Tüm bu vahşilikler de kapitalizmin bir parçası değil midir? İşte bu acımasızlıkların elbette bir bedeli olacaktır diyor ve gelinen bu noktayı vicdani duygularımla değerlendirerek yorumlamaya çalıştım. Yine bu duygularımı kendimce anlamlı bulduğum bir sözle noktalamak istiyorum: "Midenin açlığı değil, kalbin açlığıdır topluma zarar veren"

************
Sorgulamayı biraz daha genişletmek gerekirse, insanlara yarar sağlayacak davranışlarda bulunmak varken, neden zarar vermeyi tercih ederiz? Zarar vermenin bize bir fayda sağlamayacağını bile bile hemde... Bu soruyu hep beraber düşünmenizi yürekten diliyorum. Sevgi ve saygılarımla!







1 yorum:

  1. merhaba tülay hanım.bu yazınız ve resimler beni çok üzdü hepsi gerçek biliyorum ama bu nasıl bi vahşet anlayamıyorum bu insanların suçu ne resimler çok etkileyici iç sızlatıcı ve çok anlamlı yazı çok duyarlı çok beğendim size hak vermemek elde değil .ellerinize sağlık çok beğendim ve çok üzüldüm saygılar...

    YanıtlaSil