8 Mart 2010 Pazartesi

Kadınlar "Günü"nü Gördü!
















Bugün "Kadınlar Günü". Büyük Atatürk'ün, Türk kadının velâyetini kocasından alıp kadına vermesiyle başlayan bu onurlu mücadele, yasalar önünde kadına yurttaş olma hakkı tanımasıyla devam etmiştir. Zira Türk kadınının siyasi alanda bazı Avrupa devletlerinden önce kendilerine tanınan hakların, "bir mücadele vermeden kolayca elde ettikleri" yönünde düşünce belirtenlerin aksine Atatürk'ün cevabı bakınız nasıl olmuştur:


“Türk kadınına bu hakkın bir lütuf olarak verildiği kanaatinde değiliz. Kimse bu kanaatte olamaz. Bir memlekette ki, yurdun her tarafı istilâya uğradığı zaman, kadınlar ateş altında erkeklerle beraber omuz omuza çalışırlar, memleketin geri kalan kısmını korumak ve beslemek için tarlanın kara toprağından yiyecek çıkarmaya çalışırlar, elbette bu varlıkların yurdun her köşesinde ve her tabakasında söz söylemeye hakları vardır”.


Bu yoldan çıkarak gelinen noktada kadının, bırakınız hakkını aramaya devam etmesi, yaşaması bile bir lütûf haline dönüştü. Zira gün geçmiyor ki kadına yönelik şiddetin de ötesinde vahşice öldürülüp boğazlandığına tanıklık etmeyelim! Üstelik bu boğazlanmaların da nedeni "Sevmek"ten geçiyor... İşte en son öğrendiğimize göre sevdiği kadının, önce tabancayla, ardından yetmiyor kör bıçakla boğazını kesen öğretmen Ekrem ŞARVAN; bunu "sevgisini göstermek" için yaptığını dile getiriyor! Vallahi pes..!

Münevver Karabulut cinayeti ile aylarca vahşeti takip ettiğimizi düşündüğümde, o günden bu yana buna benzer şekilde, insanın "kanını donduracak" bir dizi olaylara seri şekilde tanık olduğumuzu görüyorum! Oysa bugün, 25 yaşındaki öğretmen Derya ÇAKIR gibi, diğerlerinin de kadın olmanın haklı gururunu yaşamaya en az bizler kadar hakkı vardı!

Yine diri diri gömülmeye mahkûm edilen Medinelerin yanında, töre cinayetlerine kurban giden kadınlarımızın içler acısı haberleriyle millet olarak sarsıla duralım; öte yandan aile içi ensest ilişkilerin inanılmaz boyutuna, yine inanılmaz haberlerle tanıklık ediyoruz... Hâl böyle olunca da; "ölümü gösterip sıtmaya razı olmak" babında, neredeyse hak aramayı bir kenara bırakarak "orta çağ" karanlığını aratmayacak vahşetlerin peşine düşer olduk! Sevmek, ne zamandan beri öldürmeye dönüştü? Olaylara, nereden bakarak değerlendirmek gerekir diye düşünmeden edemiyorum!!!


Konuyu bir de evrensel boyutta değerlendirelim:

Bölgemizde ve kıtamızda yaşanan acı savaşlar, ne yazık ki tüm hızıyla sürüyor... Yüz binlerce kadın, öldürülüyor; yüz binlercesi işkence, tecavüze uğruyor ve fuhuş bataklığına saplanıyor... Bunların hepsi de kadın! Ve hepsi de onurlu bir yaşam sürmek ister... Hani evrensel boyutta "Kadınlar Günü"nü allayıp pullayan Birleşmiş Milletler, nerede acaba?! Bu korumasız masum kadınların haklarını aramak bir yana; en doğal olması gereken yaşama hakkını gasp edenlere yönelik neler yapıyor?.. Duyan, bilen, gören var mı?!


Demek oluyor ki, bu türden sözde evrensellik boyutuyla anlam kazandırılmaya çalışılan özel günler, göstermelikten öteye geçmemektedir! Zira bir yazıma konu ettiğim üzere "ihtiyaçtan doğan" yaptırımlar olduğu gibi, yine ihtiyaçtan doğan özel günler de olabiliyormuş! Tıpkı "Kadınlar Günü" ile kadınları, taçlandırmaya yönelik ifadelerin arkasından aynı güçlerce, savaşların odağı haline gelen de yine kadınlar değil mi? Bir taraftan taçlandır, öte yandan öldür... İşte, emperyalizm ve kapitalizmin iş birliği, bu olsa gerek!


Sevgi ve saygılarımla!

1 yorum:

  1. kibele den 21.yy ın töre cinayetine kurban giden kadınlarına...aklımı koru allahım...elif.

    YanıtlaSil