18 Aralık 2010 Cumartesi

GERÇEK














"Bir gün İsa'nın cisimleşmesini anlatıyordu, ben sordukça annem bunalıyor, kızıyor, "Bunlar anlaman değil, inanman gereken şeyler." diyordu. "Ben anlamadığım şeye inanmam." şeklinde cevaplayınca kıyamet koptu. Sen de babanın ağzıyla konuşuyorsun. İkiniz de CEHENNEMLİKSİNİZ!" diye haykırdı..." GERÇEK Cilt:II (Bordo Siyah) sf:46



18 Aralık 1930'da Atatürk'ün, İstanbul'da... Türkocağı konferans salonunda gençlere seslenişi:

"... Cumhuriyeti, onun gereklerini yüksek sesle anlatınız. Cumhuriyet ilkelerini sevdiriniz. Bunu kalplere yerleştirmek için hiçbir fırsatı ihmal etmeyiniz!"


Emile ZOLA, 19. yüzyılın ortalarında gelişen ve Fransız toplumunun çöküntü yaşadığı bir dönemin içerisinde aydınlanma mücadelesi veren bir ilkokul öğretmenini, içinde bulunduğu dönemin ve sosyal şartlar gereğince, bireylerin ancak ve ancak bilim ve akıl yoluyla aktif olarak yaşama dahil olabileceğini anlatan bir eser çıkarır. Ancak bu eserde öğretmen Marc, meşruiyetini "inanç"tan alan din sömürücülerinin toplum üzerindeki hakimiyetlerine karşı verdiği amansız mücadelesini toplumsal mutluluğun akıl ve bilimden geçeceğine işaret ederek sürdürmesiyle ortaya koyacaktır...


Marc, bu uğurda yetiştirmiş olduğu öğrencilerinin kendi zamanındaki gibi insanların, "VURDUM DUYMAZLIK" ve "MENFAAT" ilişkilerinden uzak; toplumun dertlerini "dert" edinmiş ve sorumluluklarını bilen bir nesil yetiştirmeyi başarmıştır. Toplum ahlâkı bilincini nesillere eğitim aracılığıyla aktarmasını başarmıştır. Bilim ve akıl sayesinde toplumların çağdaş seviyeye ulaşılacağına dikkat çeken ZOLA, bu eserde ilkokul öğretmeni Marc'ın "eserim" dediği öğrencilerinin büyüdüklerinde doğrunun yanında olmayı, dürüstlüğü ilke edindiğini bizzat yaşarken -emeklilik yaşamında- görmesini okuyucularına göstermiştir.


Gerçekçi akımın öncülerinden sayılan Émile Zola'nın bu eserinde bahsettiği üzere; Fransız İhtilâli'den sonra iktidara gelen Cumhuriyet rejimiyle birlikte asilzadelerin, papazların ve burjuva kesiminin elinde tuttukları saray imtiyazları kaybedilmişti.


Ancak bir süre sonra din kullanılarak "YOBAZLIK" yayılmış ve eskiye dönüş hızla görülmeye başlanmıştır. Bu sayede dini kurumlar adeta ticarethaneye getirilmiş, din adamları -papazlar- güç ve iktidar hırsıyla tekrar burjuva ve asilzadeler sınıfıyla ilişki içerisine girmiştir. Nihayetinde ise Fransız Devrimi'ni gerçekleştiren işçi ve köylü sınıfı yine yoksullaşmış ve yine "halk egemenliği"nden dışlanarak uzaklaşmıştır.


ZOLA, eserinde kaleme aldığı bu dönemi anlatırken, kahramanı böyle bir ortamda küçük bir kasaba olan Maillebois'da Kardeşler Din Okulu'nda eğitim gören Zéphir; iğrenç emellere alet edilerek vahşice öldürülmesiyle olaylar gelişmeye başlar.

Şüphesiz ki bu olayın "suçlu"su olarak gericilerin işaret ettiği üzere Cumhuriyet'i savunan ilkokul öğretmeni Simon gösterilmiştir... Bu olayın aydınlanmasına yukarıda kısaca değindiğimiz kesimlerin engel olması romanın konusunu genişletmiştir.


İşte bu durumda Simon'u yakından tanıyan arkadaşı Marc ve Simon'un ağabeyi ile birlikte çok az sayıda cumhuriyet taraftarı kişi, olayın yıllar süren mücadelesini, yılmadan takipçisi olmayı üstlenmişlerdir. Tabii, başlattıkları hukuk süreciyle birlikte bir toplumsal mücadelenin ağırlığı altında sonuca zaferle ulaşmanın hazzını gözler önüne sermeyi ustaca başarmıştır. Yıllar sonra öğretmen Marc'ın öğrencilerinde gördüğü aydınlığı, çocuklarının da çocuklarına aktarmasıyla doruğa ulaştırmıştır.


Demem o ki... Mustafa Kemal ATATÜRK, Cumhuriyeti gençliğe iyi anlatmamızı istemektedir. Ve kısaca bahsetmeye çalıştığım; "Gerçek" adlı eserle birlikte zihnimde beliren en önemli nokta; Büyük Önder Atatürk'ün ifadesinde işaret ettiği akıl ve bilime dayalı Çağdaş, Modern Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin emanetçisi Türk gençliğinin yanı sıra, onları yetiştiren öğretmenlerin de uyarılmasının istenmesidir...

Şüphesiz ki bu sayede "Cumhuriyet ilelebet payidar kalacaktır."...

Sevgi ve saygılarımla!

1 yorum:

  1. gülüyorum sadece bu yazıya çünkü dini yeterince kavramayan insanların sarıldığı bir şeydir bu üstteki "şeyler" hanımefendi bırakın Atatürkün ne dediğini siz ne diyorsunuz? ifade etmeye çalıştığınız şeyleri başkalarının hayat çıkarımları eserleri ve sözleriyle süsleyerek vermek ne kadar özgürlükcü nekadar cumhurca bir davranış anlatırmısınız sizin özgürlük anlayışınız bu. bu işte dinin nasıl bağnaz ve çıkarcılar tarafından kullanıldığının seküler işareti de. sizdeki bu asıl düşünceyi başkalarının sözleriyle gölgelemenizde bulabiliriz. kompozisyon yazmayın lütfen gerçek fikir yazıları yazın dibine kadar eleştirel olsun ama bırakın bu cumhuriyet bize bırakıldı laflarını cumhuriyet kimsenin malı değildir ki birilerine bırakılsın öyle değil mi yok sa siz birilerin malı mı olduğunu düşünen gerici zihniyete sahiplerdensiniz.ya konuşacak çok şey var ama boş verin sadece düşünün cümhuriyetin temel direklerini dünyada. farkedeceksiniz demek istediğimi ve bunu yaparken lütfen dinle olan kavganızla bir araya getirmeyin yalın düşünün.

    YanıtlaSil