"Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir." Hucurât Sûresi, 12. Ayet
"Beyin üzerinde yapılan bir araştırma, dedikodunun karakterden gelmediğini, tersine beynin "bir parçası" olduğunu gösterdi. Dahası, ilkel insanların evriminde bile dedikodu önemli bir rol oynadı..." 20 Mayıs 2011, Hürriyet
Dikkatimi çeken bu haber, üst manşet olarak verilmiş...
Dikkatimi çekti; zira "dedikodu" insan ahlâkının normal kabul etmediği gibi vicdanımızın da kontrol altına aldığı, insana özgü, genellikle kötü olarak algılanan bir davranış biçimi diye düşündüğüm bir olgudur. Ve bu olguyu bilimsel verilerle "normal"leştirmeye çalışmanın kuşkuya muhtaç olduğunu düşünüyorum.
Hani bir söz vardır; ''zeki insanlar fikirlerden, orta seviye zekaya sahipler olaylardan, düşük zeka seviyesindekiler ise kişilerden konuşurlar''...
Bu anlamda bakıldığında yapılan dedikodu, zeka seviyesini zaten ortaya koymaktadır. Ve bence basit insanlar, iletişimini bu yolla (dedikodu ile) kurabiliyorlar. Peki şimdi günlük yaşantımızı, toplumsal bazda ele alalım isterseniz:
Mesela hergün akşam televizyonun karşısına geçip, izlenilen programlar arasına sızmış, "kim kimle ne yapmış? Kim kimin sevgilisi olmuş, kim nerede, kim kimin kuyusunu kazmış... ve daha nicelerini büyük bir merakla takip eder hale gelmedik mi?
Dahası, kimin evinde ne gibi "ahlaksızlık"lar olmuş, kim kiminle kaçmış, kim kime ne yapmış... falan derken, bize ne veriliyor? Ve toplum olarak röntgenciliğe, kişilerin özel yaşamlarına merak eder olmadık mı?
Yetmedi herkes herkesin ahlâk polisliğine soyundu!!!
Geldiğimiz noktayı hiç düşündük mü?
" Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur." İsrâ Sûresi, 36. Ayet
E artık...Bu durumda toplum olarak hepimizi birer dedikodu kumkuması yapanlar.. Şimdi de bu durumu "bilimsel"liğe soyundurup, insanın doğasına yamamaya çalışmaları da çok normal...
Haa tabii, bu arada haberi dikkatle okumaya çalıştım. Hatta bir kaç kez okudum. Zira haber bilimsel olarak üzerinde deneklerle çalışılmış bir olay gibi sunulmaya özen gösteriliyor... Ama önemli bir gazetemizin, gerek ülkemizin gerekse dünyamızın çok daha önemli olaylarını bir kenara iterek böylesi bir konuyu ele almaya çalışması, insanı ister istemez kuşkuya düşürüyor... Zira ne diyor başlık: "Dedikodu "Karektersizlik" değilmiş"
Neymiş?
"Karaktersizlik" değilmiş!
Hadi oradan...
Dedikodu bal gibi karaktersizliktir!!!
Dedikodu üzerinden beslenerek, toplumda ya da ne bileyim kişiler arasında kendilerine yer edinenler, aslında düşünce üretemeyen fikirden yoksun cahil kesimin ta kendileridir!!! Gerek içinde bulunduğumuz zaman dilimi, gerekse tarihin her döneminde bütün acı olayların merkezi "dedikodu" faslıyla harekete geçmiştir... Dedikodunun girdiği neresi iflah olmuş ki?.. Şimdi dedikoduyu "karaktersizlik" olmaktan arındırmaya çalışmakta bilimselliğe oturtulsun?
"Freud, son yapıtlarında insanın içgüdüsel eğilimlerini sınırlayan ve onu toplumsallaştıran kültür karşısında ödediği bedeli söz konusu etmiştir. Medeniyet karşısında ödenen bu bedel nevrozdur. Toplumsal yapı üstbenliğin şekillenmesini sağlayarak insanın dürtüsel hayatını baskı altında tutar...
Suçluluk duygusuna neden olan vicdan veya psikanalitik terminolojide geçen adı ile "süper ego" dışsal bir otorite tarafından denetlenen suçları içsel bir konumdan gözleyen otoritedir. Bu kültürel olgunun en beklenmedik sonucu, gerçekten hayata geçen faaliyetlerin suç teşkil edebilmesi yerine akıldan geçen fikirlerin dahi suç ilan edilebilmesidir.Uygarlığın daimi bir sonucu insan ruhunda kendisine özgü bir yer edinen ve zihnin kendi kendisini suçlamasına imkan veren vicdanın eseri "suçluluk duyguları" olmuştur...
Pişmanlık, suçluluk ve keder bu perspektifte uygar insana özgü duygulardır. Ve bu duygular insanın doğayı fetheden,boyun eğdiren kollektif çabasının bir yan ürünü olarak kabul edilebilir." Freud ve Psikanaliz, Dr. Can GÜNGEN
Demem o ki...
Toplum olarak hepimizi röntgenciliğe ve dedikodu yapmaya alıştırdılar... Şimdi de bu "karaktersizlik"i kılıfına uydurmaya çalışıyorlar!!!
Tabii yersek! :)
Sevgi ve saygılarımla!
"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (S.A.V.)
Sitenizi tesadüfen buldum. Paylaştığımız ortak değerler nedeniyle sizi ilgiyle izleyeceğiz. Saygı ve sevgiler sunarım.
YanıtlaSildedikodu baldan tatlıdır... şaka.yerinde tespit.elif
YanıtlaSil