23 Nisan 2010 Cuma

"Çıt" Yok!
















23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın 90. yılını tüm ulus olarak büyük coşku ve heyecanla kutlayacağız... Özellikle de çocuklar, kendilerini onurlandıran Büyük Atatürk'ün eserlerini sahiplenmeyle beraber bu bayramı kıvançla kutlayarak, sevinçlerini haykıracaklar... Onların bu özel günlerine biz de göğsümüz kabararak millet olarak iştirak edip, kutlayacağız.


Buraya kadar her şey çok manidar ve güzel. Ancak bir kaç gün önce patlak veren büyük bir rezaletle mağdur olan iki çocuğumuz var ki, onların acısı, bütün bir mutluluğumuzu bir anda neredeyse yok edip bizi derinden sarsıyor...

"Siirt'te dördü kardeş, 7 ilköğretim okulu öğrencisi kıza 14-70 yaş arası onlarca erkek tecavüz etti.
10 Nisan’da Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla, kızların ifadelerinde adı geçen erkeklerden 100’ü sorgulandı, 17’si tutuklandı, 25’i gözaltında. O günden beri bu olayla ilgili tek satırlık bilgi şehirden dışarı sızmadı. Adeta kasabanın sırrı söz konusuydu. Üstelik kız kardeşlerden ikisinin, iki yıldır çok sayıda erkeğin cinsel istismarına maruz kaldığı şehrin malumuydu." Hürriyet, 21.04.2010


Bu haber öyle sıradan bir haber değil! Ve yenilir yutulur cinsten hiç değil... Habere göre yöre halkı, olayı biliyor; ama kimseden "çıt" çıkmamış... Failler ise her renk insandan oluşuyormuş... "Okulun müdür yardımcısı, kızların sınıf arkadaşları, Siirt’in tanınmış ailelerine mensup esnaf, hacı dedeler, bir asker, bir polis..." Bu durum karşısında ise derinden bir sızıyla "uff!..."demekten başka bir şey hissedemiyorum... Düşünün bir defa; bu çocuklar iki yıl önce birisi 12, diğeri ise 14 yaşındaydı... Ellerine tutuşturulan bir-iki lira veya çikolata-şeker karşılığında bedenleri, korunmasızca saldırıya uğruyor!!! Uff, gerçekten inanılması güç; ve çok ürkütücü!..


Neler oluyor böyle bu insanlara?!.. Bu çocuklar kendi çocukları da olabilirdi!.. Bu nasıl bir acımasızlık ve sapkınlık!!! Hadi bir kişi, bilemedin bir kaç kişi bu rezaleti yaptı!!! Peki neredeyse bütün şehrin insanları nasıl olur da aynı vicdansızlığı işleyerek bu ağır günaha ortak olabiliyorlar?!.. Bu nasıl bir insanlık (!) suçudur?!.. Allahım hangi çağda yaşıyoruz?!.. Bu çocukların kabahati neydi?!.. Yazıklar olsun, bu suçu işleyenlere!.. Yazıklar olsun, bu günahı bilip de ses çıkarmayanlara!.. Yazıklar olsun, suçu örtbas etmeye çalışanlara!..


Bu mu Müslüman olan bir topluluğun Müslümanlığı? Bu mu insan sevgisi? Bu mu çocuk hakları? Bu çocukların düştüğü durumdan, o çevre toplumunun en azından bilenlerin, duyanların ve şüphelenenlerin, hemen hepsi sorumludur!


Bölgenin sosyolojik durumuna bakıldığında söylenecek bir gerçek var ki; o da gerçek bir Kur’an mümini bu duruma asla izin vermez!!! Yöre halkı, bu utanç verici durum karşısında; "Yeminlerini bozan, peygamberi yurdundan çıkarmaya kalkışan ve üstelik size tecavüzü ilk defa kendileri başlatan bir kavimle savaşmaz mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Oysa Allah, -eğer siz gerçek mü’minler iseniz- kendisinden korkmanıza daha lâyıktır." Tevbe Sûresi, 13. Ayet'i bilir ve en azından korkmaktan vazgeçerdi!.. O halde ikide bir "muhafazakar"lıktan dem vurmayı ağızımızdan eksik etmemeyi, bu durumla nasıl anlaşılır kılacağız?!..


Diğer taraftan "insan sosyal şartların ve içinde yaşadığı dönemin birleşiminde edilgen bir varlıktır. İnsanın toplum içinde ona uyumlu yer edinmesi ancak eğitimle mümkündür." O halde eğitim alanında eşitsizlikten daha tehlikeli bir şey yoktur... Demem o ki bu bölgelerimizde, acilen "bilimsel" akla dayalı eğitimden hızlı bir şekilde tüm yöre halkının yararlanması gerekmektedir. Bunun dışında meşruiyetini sözde inançtan alan, birtakım dayatma hurafelerle insanların beyinlerini yıkamak; olsa olsa toplumun sürüklendiği bu insanlık dışı nokta olacaktır!


Sonuç olarak; çocuk ruhlarına rağmen, bedenen yaşadıkları ağır sorumlulukların müsebbipleri, kocaman kocaman "anlı şanlı" saygın (!) sıfatlarıyla bu alçakların, toplumda ellerini kollarını sallayarak gezinmelerini soysuzluğun ta kendisi olarak algıladığımı belirtmek isterim!!!

Evet bu yavrucaklar, ruhlarında onarılması güç yaralarla birlikte alınlarına sürülen "kara leke"yi ömür boyu taşımaya mahkum edildiler!

Bugün bu çocuklar, Büyük Atatürk'ün kendilerine armağan ettiği bayramlarını acaba diğer çocuklar gibi neşe içerisinde, çocuksu duygularla kutlayabilirler mi dersiniz?!

Sevgi ve saygılarımla!

1 yorum: