11 Aralık 2017 Pazartesi

KUDÜS



"İngiltere'nin Mısır'daki yüksek komiseri Mac Mahon, bir süredir Mekke Emiri Şerif Hüseyin'le ilişki kurmuş, yazışmalar yapıyordu. 


Şerif Hüseyin'le Mac Mahon arasında, 14 Temmuz 1914'te Şerif Hüseyin'in mektubuyla başlayıp 10 Mat 1916'da Mac Mahon'un mektubuyla sona eren mektuplar İngilizlerin Osmanlı'ya savaş açmaları koşuluyla Şerif Hüseyin'in Krallığı altında İngiliz danışmanlarca yönetilecek yarı sömürge bir Arap Devleti kurulmasını onayladıklarını ve Şerif Hüseyin'in Arap Hilafeti'ne karşı çıkmayacaklarını gösteriyordu. İngiliz korumasında kurulacak ve İngiliz danışmanlarla yönetilecek bu Arap Devleti'nin kukla Kralı ve kukla Halifesi olmayı benimseyen Şerif Hüseyin, uzun süredir siyonistlerin İsrail devleti kurmayı tasarladıkları bölgeyi de Yahudilere bırakmaya eğilimliydi. Sonunda Mac Mahon ve Lawrence'in çalışmaları sonuç vermiş, Osmanlı'nın 1914 "Cihad-ı Ekber" ilanına "bir Hıristiyanla birleşip başka Hıristiyanlara savaş açmaya Cihad denilmez" diyerek karşı çıkan Şerif Hüseyin, İngiliz Hıristiyanıyla birleşip Osmanlı'ya karşı Cihat ilan etmişti." Cengiz ÖZAKINCI, Türkiyenin Siyasi İntiharı Yeni-Osmanlı Tuzağı, sf:230














"Pan-İslamizm'in ve Cihad-ı Mukaddes'in II.Abdülhamid'ten sonra Osmanlı'daki en ateşli savunucusu kesilen Enver Paşa'nın göğsünde Demir Haçla Hıristiyan Protestan Alman İmparatoruna hazırolda selam çakması, ilan edilen "Cihad-ı Ekber"in nasıl bir Cihad olduğunu düşündürmesi bakımından oldukça anlamlıydı. Bu konuda Cemal Paşa da Enver Paşa gibi davranıyor, Demir Haç Kudüs gezisinde bile Cemal Paşa'nın göğsünden eksik olmuyordu.



Abdülmecid ve Abdülaziz'in Osmanlı'nın varlığını ve toprak bütünlüğünü sağlamak amacıyla Hıristiyan Avrupalı devletlerin kanatları altına sığınmasıyla başlayan "Haçlı Osmanlı" süreci 40-50 yıl sonra, Osmanlı subaylarının Kudüs'ü bile göğüslerinde sallanan Demir Haç'larla dolaştıkları ilginç bir aşamaya gelip dayanmıştı.

Ancak Kurtuluş Savaşı sonrası Cumhuriyet döneminde Atatürk'ün çıkarttığı yasaya "Türkler yabancı devlet nişanları taşıyamazlar" yasağı konularak bu utanç verici duruma bir son verilecekti.


İşte Mekke Şerifi Hüseyin, Arapları Osmanlı'nın ilan ettiği "Cihad-ı Mukaddes"e uymamaları yönünde güdümlerken, bu gibi Demir Haçlı Osmanlı Subayı görüntülerinin Müslüman halkta uyandırdığı soru işaretlerini de kullanıyor ve yayımladığı 26 Haziran 1916 günü ilk bildirisinde şöyle diyordu:

Türkler dinden çıktılar. İslam'ın kanunlarını ve geleneklerini ihlal ediyorlar. Artık Allah'ın emirlerine uymuyor, emredilenin aksini yapıyor, biz Arapların asırlardır devam edegelen adetlerine saygı göstermiyorlar...
Araplar'ın Türk idaresine karşı cihada girişmeleri farzdır. 

Şerif Hüseyin yayımladığı 10 Eylül 1916 günlü ikinci bildirisinde, sözlerini şöyle pekiştirecekti:

İslam dünyasındaki bütün kardeşlerimi bu yıkıcı, bozguncu, aptal ve alçak kişilere (yani Türkler'e) itaat etmemeye çağırıyorum. Allah'a itaat etmeyenlere itaat edilmez!..

İngilizlerin meşhur casusu Lawrens'in Arap kabilelere dağıttığı altınlar Arap dünyasına İstanbul'daki Sultan Halife'nin ilan ettiği 'cihad'tan daha cazip geldi.

Ekim 1916'da Şerif Hüseyin kendisini Arabistan Kralı ilan etmişti.

Birinci Dünya Savaşı Müslümanları ırk ve mezhep çatışmalarına savurmuş, Almancı Osmanlı Türk Müslümanları ile İngilizci Arap Müslümanları Hıristiyan Emperyalistlerin kuklaları olarak emperyalist parasıyla "cihad" ilanlarına kalkmışlardı.

Sonuç?

Sonuç acıydı: Sayısı belirsiz şehit, çok sayıda yaralı, çok sayıda tutsak." Cengiz ÖZAKINCI, Türkiyenin Siyasi İntiharı Yeni-Osmanlı Tuzağı, sf:236-238


Hal böyleyken...

Adı, "Arap Yarımadası" olan toprakların adı değişti, oldu; "ortadoğu". Kime göre bu isim? İngilizlerin konumuna göre. Dolayısıyla coğrafyamızın önce adını değiştirdiler, sonra demografik yapısıyla oynayarak topraklarının yer altı ve yer üstü zenginlikleri Hıristiyanların kontrolüne geçti.  Şimdi de Müslümanların ilk kıblesi olan kutsal Kudüs, Yahudilerin işgaline sahne oluyor. 

Demem o ki...

Kılıç danslarıyla, fetvalarıyla emperyalist güçlerle kol kola olan sözde Müslüman Arap  ülkelerinin yöneticileri  -bugünün Şerif Hüseyinleri sayesinde, Suriye, Irak, Libya, Filistin... kan gölüne döndü. 

Dolayısıyla, 

"Yıl 1911: Filistinliler kendilerini 400 yıl himayesinde bulunduran OSMANLI'ya ihanet edip bağımsızlık istedi.

Yıl 1918: Filistinliler cephede savaşan 50 bin Türk askerini bırakıp gitti.

Yıl 1988: Filistinliler KARABAĞ'ı kardeşlerimiz Azerbeycanlılardan alan Ermenistan'a destek çıktı."

Ve

Yıl 2017... Mazlum Filistin halkına ve ilk kıblemiz Kudüse'e sahip çıkan Yüce Türk milletidir! 





Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

7 yorum:

  1. Dünyanın görmezden geldiği birçok kıyıma, vahşete sessiz kalmayan yüce milletimiz Kudüs meselesine de sessiz kalamazdı.İnşallah katil İsrail ve yandaşçıları emellerine ulaşamayacaklar.

    Güzel bir yazı olmuş, emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  2. çalışmanızı ilgiyle okudum. "tarih tekerrürden ibarettir" demişti Yüzbaşının birisi 30 yıl kadar önce.

    YanıtlaSil
  3. Teşekkür ederim Mücahit Bey.

    YanıtlaSil
  4. Araplar ve İslam dünyası birlik olmadığı sürece emperyalist ülkeler,bu coğrafya da daha çok ciritler atar ve daha çok kanlar akıtmaya devam eder..Kudüs ve Arap yarımadası (/ortadoğu) ile ilgili çok önemli bilgiler bunlar Tülay hocam.. elinize sağlık..

    YanıtlaSil
  5. Araplar ve İslam dünyası birlik olmadığı sürece emperyalist ülkeler,bu coğrafya da daha çok ciritler atar ve daha çok kanlar akıtmaya devam eder..Kudüs ve Arap yarımadası (/ortadoğu) ile ilgili çok önemli bilgiler bunlar Tülay hocam.. elinize sağlık..

    YanıtlaSil