"Düşüncelerimizin en iyi aynası yaşamlarımızın akışıdır." Montaigne
“'İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı ve fotoğraf sanatçısı Şakir Eczacıbaşı hayatını kaybetti' diyordu dünkü gazetelerdeki haberler...
Tamam; o hayatını kaybetti de peki biz ne kaybettik toplum olarak?
Hayat dediğin herkeste var çünkü...
Doğmakla başlayan, içi doldurulmadığında; yemekten, içmekten, uyumaktan ve üremekten ibaret hayatlarla dolu çevremiz...
İnsanlık için kafa yoran, halkının eğitim ve kültür düzeyini yükseltmek için sessiz ve sakin bir savaşı yıllardır sürdüren kaç “hayat” var çevrenizde bir bakın...
Kaç “hayat”, diğer insanların aydınlanmasına adıyor kendisini?" Mustafa MUTLU, Vatan 26.01.2010
Mustafa MUTLU, köşesinden böyle bir yorum getirerek aslında ne kadar düşündürücü ve anlamlı bir sorgulama yaptığı üzerinde biraz durmak isterim. Zira gerçekten de çevremizde yüzlerce kişiyle muhatap olduğumuzu ve içlerinden bir çoğunu da yakından tanıdığımızı varsayarsak, üzülerek ifade etmeliyim ki insanların, genel olarak yaşamı algılaması bu doğrultuda... Hatta daha da ileriye gidelim; "Böyle gelmiş, böyle gider" söylemi kulaktan kulağa fısıldanmaz mı? Önümüze sunulan düzen içerisindeki davranış ve tutumlarda sorgulanmaya muhtaç olan konulara dahi gözümüzü iliştirmediğimizi nasıl izah edebiliriz acaba?
Şimdi günümüz koşullarında nerede olduğumuzu vurgulayacak birkaç nokta üzerinde durmak istiyorum:
Hayallerin peşinden koşmanın bedelini ne yazık ki işte bu şekilde "içi boş" hayata teslim olarak ödüyoruz. Nasıl mı? Şan, şöhret, para ve güç sahibi olmak adına "ayrıcalıklı" bir hayat sürdürme isteğiyle yoldan çıkmak gibi... Bugün de bütün bunları içeren bir kültürün etkisi altında insanlar bir yerlere sürükleniyorlar. İnsanlığın özünde olması gereken ahlâklı ve adaletli yaşamın çok ötesinde bir kültürün çekimi altında olduğumuzu, bugün anlamak çok zor değil. Zira burada bizlere örnek olarak televizyonlar aracılığıyla önümüze belli modeller konulmaktadır. Sinema, müzik, moda, reklam dünyası insanların hayalleri ve ülküsü olmuştur.
Çocuklarına marka alabilmek için fazla mesai yapmaya çalışan babalar; moda yarışına giren hanımlar; şarkıcı, futbolcu veya film artisti olma hayallerini ülkü edinen çocuklar için; Mustafa MUTLU'nun sorguladığı üzere insanlık adına kafa yoracak, hangi umut ve inancın değerlerini öğrendiler de, bu yolda savaş veren insanları aramızda sıkça görebilelim dersiniz?! İnsanlığın adalet, erdem ve ahlâka sahip bir hayata hazırlanması gerekirken, tam aksi yönde sadece ve sadece kendini düşünen, tüketime odaklı, mutluluğu maddiyatta arayan sevgiden yoksun bir yaşama yönelmesi; hangi insanlığın sorunlarına çare arar? Hangi halkın kültürünün yükselmesinde katkıda bulunur? Zira bu tür bir yaşamın içerisinde ne sevgiye yer var, ne de vicdana ve sorgulamaya...
İşte çevremize baktığımızda gördüğümüz insan manzarası; birileri tarafından ortaya atılan sözde modayı takip etmek gibi hayallerini gerçekleştirmeye çalışarak, insanların giydiği giysilerin takibine varmasıyla son bulan; ve adeta onlarla yarış sathına kendini kaptırmakdan, daha derin konuların ne olduğunu bilmeyen bir durumla, ne yazık ki karşı karşıyayız! İşte bu kesim için bırakınız kitap okumayı, onlar virtin kitaplarını, yine vitrin olarak taşımasını, göstermesini idrak edecek kadar bir anlayışa sahipler!.. O halde bunların, hayattan beklentileri sadece ve sadece yemek, içmek, uyumak ve üremek üzerine kurgulanmış bir yaşamdır. Yani "içi boş" hayat...
Kaybedilmiş bir toplumu avutan ve televizyonlar aracılığıyla sözde "sanat" icra ettiklerini söyleyenlere de bir sözümüz olacak; "Değişimler her zamana için bunalımlı zamanlarda gerçekleşir." o vakit de tekrar insani değerlerin ön plana çıkartılarak insanlığın iyiye ve güzele doğru adım atması için sevginin, ahlâkın, adaletin yaşamın olmazsa olmazları olarak kabul etmektir. Zira insanları sadece eğlendirerek ve avutarak gelinen nokta; işte içinde bulunduğumuz bu bunalımlı günlerden ibaret olarak değerlendiriyorum... Yitirilmiş insanlık değerleri bu şarlatanlıklarla oluştu! Ardından gelişen cehalet insanları duyarsız ve "içi boş" yaşama zorladı.
Oysa yaşamı doğru bir biçimde algılamak istiyorsak; yaşamın her evresinin bir mücadele olduğunu ve ilerlemek için de mücadeleden kaçınılmaması gerekliliğini iyi anlamalıyız! Burada en önemli hususun, insan olduğumuzu unutmadan, insanlık adına insanlığı yaşatmak için, önce bizim dışımızda da insanların var olduğunu ve hayatın onlarla birlikte aktığını hiç unutmamak gerektiğinin bir kez daha altını çizmek isterim.
"Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır." Rûm Sûresi, 21. Ayet
Dışarıda mutluluk, huzur ve refah olduğu süre içerisinde ancak bizim de mutlu olabileceğimizi bilmem hatırlatmama gerek var mı?!
Sevgi ve saygılarımla!
Şakir Bey'in hayatı ile bizim Memed'in hayatının farkı yaşarken biriktirdiklerinde saklı.İnsanlar ne yazık ki eşit doğmuyorlar.Buna rağmen hakları için 44 gündür soğukta direnenlerin de hayata katkıları en az Şakir Bey'in katkıları kadar değerlidir.Hatta daha fazla...Yeteneksiz(!) TÜRK
YanıtlaSilHayatını sayfanızdaki resimlerdeki gibi yaşayanlar ;yine sayfanızdaki sıcacık çorbayı tutan teyzenin mutluluğunu,eminim ki tatmamışlardır.ELİF
YanıtlaSil