9 Mayıs 2014 Cuma

Ha Rasputin...

















Mustafa Kemal Atatürk, 30 haziran 1925 tarihinde şöyle konuşuyordu:

"Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz. en doğru, en gerçek tarikat (yol) uygarlık tarikatıdır. Uygarlığın buyurduğu ve istediğini yapmak insan olmak için yeterlidir. Tarikat başkanları bu dediğim gerçeği bütün açıklığı ile algılayacak ve kendiliklerinden derhal tekkelerini kapatacak, müritlerinin bundan böyle olgunluğa eriştiklerini kabul edeceklerdir."

BONEY M RASPUTİN


Adı Grigorij Jefimoviç Rasputin: 22 ocak 1869'da, Ural dağları'nın yakınındaki Pokrovskoye köyünde doğdu.  29 Aralık 1916'da öldü.

Küçük yaşta manastıra gönderildiği için eğitimini manastırda aldı.  Hlısti mezhebine katılarak  oradan edindiği bilgi ve etkilerle kendine özgü bir din oluşturup, tarikat kurdu.
1886'dan 1901'e kadar Rasputin 15 sene boyunca Rusya'da gezip her yerde vaazlar verdi. 1905'te St. Petersburg'da Rasputin'in de katıldığı büyük bir dini toplantı yapıldı. Orada saygın din adamlarıyla tanıştı ve kendisine saygın bir çevre edindi.

1907 yılında Çar'ın oğlu Aleksey ırsi olan hemofili hastalığı sebebiyle ve doktorların  tüm müdahalelerine rağmen çocuğun iç kanamalarını durduramazlar. Çariçe Aleksandra, oğlunun hastalığını ancak Rasputin'in  tedavi edebileceğine inanır. Saray camiasında varlığı bilinen Rasputin bu durumda son çare olarak Çariçe tarafından çağrılarak ve hipnotizmayla çocuktaki kanamaları durdurur.  Dolayısıyla bundan böyle Rasputin Çar ailesi için çok önemli birisiydi...

Çar'ın orduların başına, cepheye gittiği dönemde Rasputin diğer hanedan mensupları ile birlikte sarayda bulunmaktaydı ve Çariçe Alexandra Fyodorovna ile ülkenin yönetiminde söz sahibi olmaya başlamıştı. Çar, doğrudan eşinden aldığı mektuplarla ülkeyi ve savaşları yönlendiriyordu. bu durum önce sarayda daha sonra da halk arasında yaygın söylentilere ve tepkilere, moral bozukluklarına yol açıyordu. Bu duruma Ortodokslarda katıldı...


Nihayetinde 1. Dünya Savaşı Rasputin'in ölümüne sebep oldu. Hanedandan Prens Felix Yussupov  ve birkaç arkadaşı Rasputin'i silahla öldürüp buzlu Moyka Nehri’ne attılar.

Demem o ki.. Her dönemde ve her toplumda adına ister cemaat,  ister şeyh denilsin bu türden kişiler çıkıyor ve -din'i kullanarak- toplumu istediği şekilde yönlendirip kullanmaya kendilerini muktedir görebiliyorlar.

Bunun açık kanıtı ortada...




"Tarikat Şeyhi Nazım Kıbrısi öldü, yerine oğlu geçecek."

"Müritleri, şeyhin tabutuna dokunmak ve öpmek için birbirleriyle yarıştı."

Yok aslında birbirlerinden farkları...

Ha Rasputin, ha bizdeki şeyhler, şıhlar...





Sevgi ve saygılarımla!



"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

2 yorum:

  1. Merhabalar Tülay Öğretmenim.

    Blog'unuzu okudum ve Atatürk'ün paylaştığınız veciz sözlerini ben de burada tekrarlayarak yoruma girmek istiyorum.

    "Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz!"

    Atatürk, bu tehlikeyi gördüğü ve de yaşadığı için, milletini uyarmakta çok haklıydı. Onun sözlerini dikkate alan oldu mu? Bana göre olmadı. Çünkü ülkemizde hala tarikat adı altında sayısız şeyhler, dervişler, ve onların müritleri ve meczupları var.

    Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda samimi olmalı ve bu tehlikeli yükselişe bir dur demenin yolunu bulup uygulamaya sokmalıdır.

    Bu konuda tek sağlam kaynak yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'dir. Kur'an-ı Kerim'in içinde bu tür hareketleri yasaklayan ve sadece Allah'a kulluk etmemiz ve yine sadece O'ndan yardım istememiz gerektiğini açıklayan sayısız ayetler vardır. Diyanet İşleri Başkanlığı bu tür hareketlerin karşısında hala niye sessiz kalmaya devam ettiğinin sebepleri de bellidir. İktidar korkusu...

    Nakşibendi Tarikatı'nın şeyhi Nazım Kıbrıs'i ölmüş ve KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu da: "İslamiyet ve insanlığa hizmetleri unutulmayacak" diye beyanat vermiş. Neden böyle bir beyanda bulundu? Bu şeyhin gerçekten İslamiyete ve insanlığa olan hizmetlerinden mi dolayı, yoksa müritlerinin oy korkusundan mı?

    Ve sizin de yazınızda bahsettiğiniz gibi sözde şeyhin elini oğlu Mehmet Adil'e verdiği söyleniyor. Tabi ki oğluna verecek, oğluna vermeyip de kime verecek? Yoksa bu şeyhlik tahtı için liyakat ve ehliyetli bir mürit araması aptallık olmaz mıydı?

    Selam ve dualarımla.

    YanıtlaSil
  2. Bu şeyh ve şıhların yönlendirdiği tarikat örgütlenmelerine mesafeli durmak lazım.

    YanıtlaSil