"Babam Muharrem ERTAŞ, düğünlerde, köylerde çalardı. Babam çok sevgisini belli eden bir insan değildi. Dokunmadan severdi bizi. Babam beni öpmedi ama bir defa kokladığını hatırlıyorum. Öbür kardaşlarımı bilmem ama ben kendim için diyorum. Benim küçüklüğümde gaz lambası yoktu. Karanlıkta oturulurdu. Hayvanların yem torbalarında yiyemediği saman irileri toplanır. Arada bir onlar ocağa serpilirdi. Öyle parlayan alevin ışığıyla insanlar arada bir birbirinin yüzünü görürdü. Bir ocağımız olurdu Ağzında bir şeyler yakılırdı. Yemek de ısınma da o ocakla olurdu. Titreye titreye geçirirdik kışı. Gazyağı çok sonra geldi bizim oraya. Ekmekten başka bir yiyeceğimiz yoktu, onu da bulursak. Yok öyle yağlı muğlu yemek! Karşı köyde belki bir öküz möküz ölürse onu bizim köye getirirler köylüler paylaşırdı. O zaman ancak bir et yerdik. Biz doğduğumuzdan beri yoksulduk, varlığı görmedik ki yoksulluktan şikâyet edelim. Biz şöyleyi böyleyi görmedik ki daha iyisi için hayal kurabilelim. Evimizin köyümüzün dışından başka bir yer görmezdik ki."
Nasrettin Hoca bir gün damdan düşer.
"Hoca ne ettin? Nasılsın? Şuran ağrıyor mu" diye soranlara içerleyen Hoca:
"Siz bana damdan düşen birini getirin" der.
Neden Hoca?
"Çünkü damdan düşenin halini damdan düşen anlar."
"O bir Anadolu toprağının insanı, bizim insanımız, Yozgat'ın bozlağı gibidir. Şanlıurfa'nın hoyratı gibidir, bozkırın tezenesi gibidir. Tıpkı Neşet Ertaş gibi. Neşet Ertaş'ın tezenesi sazını çalardı, duygusunu, aşkını onunla ifade ederdi..." CHP Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU
Vallahi biz,"Bozkırın Tezenesi" olarak Neşet ERTAŞ'tan başka kimseyi tanımıyoruz...
Zira Anadolu'nun bağrından özüyle, sözüyle çıkan ve bir eli yağda, bir eli balda bir hayatın içerisinden gelmeyen Neşet ERTAŞ, bu toprakların acısını, kederini sevincini bire bir yaşayarak "bozkırın tezenesi" olmuştur...
Anadolu insanı tarihten bu yana hep çile çekmiş, acı yaşamış.. O sebepledir ki, o, yaşadığı acılarını saza söze dökmüş... Ustamız "ahu gözlerini sevdiğim dilber"i, "ahirim sensin"i, "aman dünya ne dar imiş"i, "canana doyulur mu"yu, "çiçek dağı"nı, "gönül dağı"nı, "hapisanelere güneş doğmuyor"u, dahası"kendim ettim kendim buldum"u, "neredesin sen"i, "tatlı dillim güler yüzlüm"ü çalıp söyleyebilmek için ancak KENDİ TOPRAĞININ İNSANI olmalı...
Dolayısıyla... Anadolu'yu anlamak, Anadolu insanı olmaktan geçtiği gibi bu millete merhem olabilecek kişi de, bu topraklarda doğmuş, bu topraklarda büyümüş bu toprağın insanı olması lâzım...
Sevgi ve saygılarımla!
"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder