minnet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
minnet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ekim 2012 Pazartesi

Yaşasın Cumhuriyet!















Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir.





Bugün Cunhuriyet'imizin 89. yılını büyük bir heyecan ve coşkuyla kutlayacağız...


Cumhuriyet'imizin kurulmasında ve sonrasında  vatan uğruna kan döken aziz şehitlerimize,  Büyük Atatürk'e ve O'nun silah arkadaşlarına sonsuz minnet ve şükran borçluyuz...


Büyük Atatürk'ü ve Cumhuriyet'i içselleştiren Türk halkının (cumhurun) en büyük bayramı olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı

Yüce Türk ulusuna kutlu ve mutlu olsun!

Cumhuriyet'e ve Atatürk'e olan derin bağlılığımız ve sonsuz sevgimizle...


Yaşasın Cumhuriyet!

Yaşasın ATATÜRK!

Ne mutlu Türk'üm diyene!



Sevgi ve saygılarımla


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

8 Eylül 2012 Cumartesi

Vira Bismillah














"Allah'ın, (fethedilen) memleketlerin ahalisinden savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar; Allah'a, peygambere, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet (ve güç) haline gelmesin diye (Allah böyle hükmetmiştir). Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah'ın azabı çetindir." Haşr Sûresi, 7. Ayet



Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK 6 Kasım 1937 günü yaptığı Afyonkarahisar ziyaretinde, Büyük Utku Anıtı hakkında; "Büyük utkuyu en iyi anlatan anıt" dediği Büyük Utku Anıtı,

Afyonkarahisar'da kentin Yunan işgalinden kurtarılışı ve 26 Ağustos Büyük Taarruz'u temsil edilen "ZAFER" anıtıdır.


"Anıtın kaidesi büyükçe ve kübik bir kayaçtan oluşmaktadır. Kaidenin üstünde, tunçtan yapılmış çıplak iki erkek heykeli vardır. Bu heykellerden ayakta olan, düşmanı ayakları altına almış Türk'ü; ayaklar altında yatan ise Türkiye'yi işgal eden düşmanları simgelemektedir. Bir yoruma göre de ayaktaki figür, tam bağımsızlık için saldıran Türk gücünü; yerdeki figür ise Türk'ün gücü karşısında yenilen emperyalizmi temsil etmektedir. Ayaktaki heykel gerek yüzünün benzerliği, gerekse simgelediği rol ile Mustafa Kemal Atatürk'e benzetilmiştir." Vikipedi


25 vatan evladımızı bu defa da Afyon'da şehit verdik...


Bu acı haberi duyduğum ilk dakikalarda kalbime düşen sızı şu oldu;

Afyonkarahisar! 26 Ağustos... Düşmanı yurdumuzdan kavduğumuz o müthiş taarruzun yapıldığı yer... 90 yıl önce düşmanı yok ettiğimiz yerde bu defa bombalar kendi üzerimizde patladı... Ki düşmanı değil, kendi evlatlarımızı kaybettik...


Yüreğimiz paramparça...

İçimiz kan ağlıyor...

Büyük Utku Anıtı'nın her şeyi anlattığı gibi,


Bugün emperyalistler,


Müslümanı Müslümana kırdırıyor...

Tek kurşun atmadan,

Tek bir haçlı askerinin bile kanıakıtmadan,

Büyük oyunlarını sahneleyenler,

Müslüman coğrafyasında,

Müslüman halkları kullanarak,


Bölgemizde ve ülkemizde amaçladıkları gibi senaryolarını adım adım gerçekleştirmeye çalışıyorlar...


Kovboy çeteler, ağızlarının salyalarını akıtarak, insanlarımız arasında etnik ayırışım yapıyor...


Bu anlamda yüzlerce yıllık hedeflerini gerçekleştirmenin keyfini yaşarken,

Kendi halkından bir damla gözyaşı ve kan akıtmazken,

Biz, her gün şehit veriyor, millet olarak gözyaşı döküyoruz...


Ne için?

Neyi paylaşamıyoruz?

Bu cennet vatanda, bize yetmeyen ne?

Atalarımızın çektiği acılar, döktüğü kanlar bize ders olmadı mı?

Anlayacağımız;

Emperyalizm kanlı yüzüyle,

Haçlı seferleriyle iş başında...

Ancak...

Her şeye rağmen...

Yüce Türk Milleti,

Daha birkaç gün önce,


"Bitlis'de yol kesen PKK'lılar 3 aracı ateşi verdi. Akşam saat 18.55 sıralarında Bitlis Baykan karayolunu 30'ncu kilometrede Buzlupınar mevkisinde kesen bir grup PKK'lı araçları durdurup kimlik kontrolü yaptı.

Olayı cep telefonuyla kaydeden ismini vermek istemeyen vatandaş, askerleri nasıl korumaya çalıştıklarınıda şöyle anlattı:

"Yaklaşık 10 kişiydiler. Önce araçları durdurdular. Arkasından da propoganda yapıp orada bulunan 3 TIR'ı ateşe verdiler. Daha sonrada PKK'lı grup yakıt dolu tankerin içinde bulunan benzinin vanasını açarak benzini yola boşalttı. Bu sırada elektrikler kesildi. Biz araçlarımızdayken arkadaki minibüsten sesler duyduk. Ben ve arkadaşlarım bu minibüse doğru gitmeye çalıştık. İçindekiler bize asker olduklarını söyledi. Bizde askerlerin kaçırılma ihtimaline karşı elektriklerinde kesik olmasını fırsat bilerek, onları yakında bulunan dinlenme tesislerin mescidine götürdük. Onlara biz sizi alıncaya kadar buradar çıkmayın dedik. Asker kardeşlerimize yardımcı olmaya çalıştık. PKK'lı teröristler daha sonra olay yerinden ayrılarak kayıplara karıştı" 7 Ağustos 2012, Vatan



Birliğini, vatanın bölünmez bütünlüğünü dün olduğu gibi, bugün de koruyor ve kolluyor...

Demem o ki...

Büyük Türk Milleti, kardeşliğe, barışa, huzura, paylaşılan ortak kadere, milli dayanışmaya bir kez daha, "VİRA BİSMİLLAH" diyor...


Büyük Atatürk'ün önderliğindeki Büyük Türk Milleti'nin yedi düvele baş kaldırdığı Kurtuluş Savaşı'na ve "Büyük Utku"suna aynı kararlılıkla ve fedakarlıkla sahip çıkıyor...

Şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum....


Şehit Evlatlarımızın geride bıraktığı acılar, hepimizin yüreğini dağlıyor....


Onlara minnettarız...


Sevgi ve saygılarımla!

Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

17 Mart 2010 Çarşamba

Neden Geç Kaldınız?..























Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek;
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.” Mehmet Âkif ERSOY


"ÜÇPINARLI ALİ... İhtiyat Zabiti Hattatoğlu Mustafa Efendi anlatıyor: Bir gün, bizim birliğe “Takviye Balıkesir gönüllüleri geldi” denildi. Gittim. 120 kişiydiler. Hemen hemen hepsi tanıdıktı. Sarıldık, hasret giderdik. Başlarında da o zamanlar Balıkesir’in ünlü kabadayısı Üçpınarlı Ali vardı. Ali, sancaktar olmuş. Tüfeği çapraz asmış, sancağın üzerinde de sırma ile “Karesi Gönüllüleri” yazdırmıştı. Kabadayılığı gene elden bırakmamış, askerlikte pek hoş olmamasına rağmen, beline kamasını sallandırmıştı. Beni görür görmez yanıma geldi:

“Kumandan efendi, biz buraya beklemeye gelmedik! Haydi düşmanı basalım...”

“Burada her şey emirle olur. Hücuma sadece biz geçersek, kendimizi gereksiz kırdırırız. Her şeyin bir zamanı var.”

“Peki öyleyse, hücuma geçmeden yarım saat önce bize söyle de, şu sırt çantalarını emniyetli bir yere koyalım. Şöyle rahat rahat dövüşelim!”

Ali haklıydı. Sırt çantaları, askerin en kıymetli şeylerini taşırdı. Çamaşırları, paraları, mektuoları, usturası, sigarası, tütünü hep sırt çantalarında olurdu. Çantaları kaybolduğunda, asker sıkıntı çekerdi. Çok hareketli zamanlarda, çanta sırtta muhabereye girilirdi.


Hücuma yarım saat kala Ali’ye haber verdim. Balıkesirliler'i aldı, siperlerin gerisinde bir vadide kayboldu. Hemen gelirler sandım. Beklerim gelmezler... Beklerim gelmezler... Bir çavuşa, “Şu bizim hemşehrilere bir bak bakalım..” dedim. Gitti. Biraz sonra önde Üçpınarlı Ali, arkada arkadaşları çıkıp geldiler. Şaşırdım. Hepsi süslenmişler; hanımlarının, nişanlılarının verdiği ayrılık mendillerini kimi boynuna dolamış, kimi alnına çatmış, kimi bileğine sarmıştı. Çoğu yakalarına artık kurumuş gül veya karanfil takmıştı. Ali’ye sordum:

“Neden geç kaldınız?”

“Komutan Bey, biraz sonra Cenab-ı Allah’ın huzuruna çıkacağız. Temiz çıkalım dedik. Ola ki bir pislik bulaşmıştır, diye çamaşırlarımızı değiştirdik. Abdest aldık. Biz buraya oynamaya değil, düğüne (savaşa) geldik; bayrama geldik. Bugün bizim bayramımız. Onun için süslendik. Ayrılık hediyelerini taktık. Birazdan bayramımız var. Aman sen bize, hücumdan beş dakika önce yine haber ver...”

Ali’nin bu sözlerinden sonra büyük bir sessizlik oldu... Herkes kendi dünyasına dönmüş, dua ediyordu. Gözler yumulu, avuçlar açılmış, sadece dudaklar kıpırdıyordu. Saatime baktım. Ali’ye beş dakika kaldığını bildirdim. Birden bire ortalık kaynayıverdi. Hepsi birbirlerine sarılıyor, öpüşüyor, helâlleşiyorlardı.

“Utandırmayın ha!.. İyi dövüşün ha!.. Gün bugündür... Anamız bizi bugün için doğurdu... Hakkınızı helâl edin...”

Kısa süre sonra dişler kenetli, süngülerini takmış, tüfeklerinin dipçiklerine parmaklarını geçirircesine yapışmış bölük hücuma hazırdı. Herkes ölüme hazırdı.

“Hücuuum!...” deyince sanki siperler sarsılıverdi. Hepsi, “Allah... Allah!” diye düşmanın içine bir hançer gibi daldılar. Dövüştük... Dövüştük... Dövüştük... Akşama doğru savaş durdu. Yanıma birisi geldi, “Komutanım, Üçpınarlı Ali sancağı vermiyor...” dedi. Gittim, baktım. O yüzyirmi kişiden, o gün onüç kişi sağ kalmış. Ali de şehitler arasında idi.

Ama sancağı öyle bir kavramış ki parmakları kenetlenmişti. Çekeyim, dedim olmadı!..

Orada, Anafartalar’da üç top çam ağacı vardır. O gün şehit olanları o ağaçların arasına gömdük. Gömülen şehitlerin en üzerine de Ali’yi sancağına sararak yatırdım... Orada, Anafartalar’da çam ağaçlarının altında nice memleket evlâdı, bu vatana kurban koç yiğitler yatıyor...

Bu Anafartalar'dan bu ruhtan bir ülke çıktı: Türkiye Cumhuriyeti!..
Anafartalar'da kahramanlaşan Mustafa Kemal, daha sonra Ulusal Kurtuluş Savaşı ile destanlaştı.. Bu destanın içinde hainler de var: Yüzlerine "Polyanna maskesi" takıp; ülke işgal edilirken, "Söylentilere inanmayın" diyenler!... Kendilerini "başrolde" görüp te, "yabancıların figüranı" olanlar..." Hulki CEVİZOĞLU / İşgal ve Direniş


Bugün sınıfımda Çanakkale Şehitlerini Anma münasebetiyle çocuklarıma, Üçpınarlı Ali'yi anlatırken bir ara tıkandığımı hissettim... Tutamadığım gözyaşlarımı saklamak için, arkamı dönmeye kalmadan şeker öğrencilerimin "öğretmenim ağlıyorsunuz!.." sözleri karşısında gülümsemeyle karışık; "Çocuklar, bu topraklar işte bu şekilde kazanıldı!.. Korumak ta bize düşüyor!.." ifadeleriyle onların şaşkın ve ilgi dolu bakışlarına cevap vermeye çalıştım. Zira bugün herşeye rağmen ecdadına karşı besledikleri güzel duygularının nedeni üzerinde bir an bile olsun, tereddüt yaşamalarına izin verme lüksümüzün olmadığı kanaati taşımaktayım... Bu vesileyle bu uğurda can vermiş tüm şehitlerimizin anılarını, minnet ve saygıyla yâdediyorum.


Sevgi ve saygılarımla!