2 Temmuz 2009 Perşembe

Ne "Kebap" Ne "Müze", Madımak Hepimize

















Günahın açıkta olanını da, gizlisini de terkedin. Çünkü günahı kazananlar, yüklenegeldikleri nedeniyle karşılık göreceklerdir. EN'ÂM SÛRESİ, 6/120. ÂYET



2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli'nin yakılması ve dolayısıyla otelde bulunan 33 yazar, ozan ve aydınla birlikte iki otel çalışanı yanarak hayatlarını kaybetmişlerdir.
Sivas'da yaşanılan bu korkunç olay asla kabul edilecek türden bir şey değildir! Zira orta çağ zihniyetinin yansıması olan bu vahim ve bir o kadar da dehşet verici olay 21. Yüzyıl Türkiye'sine asla uymaz, uymamıştır ve uymayacaktır! Şimdi bu acı olayda, yaşanılan gerçek üzerinde biraz konuşmak istiyorum:



Bizim üzerimizde her zaman için oynanan oyunları tarih sürecine şöyle bir göz attığımızda hemen görebiliriz. Neydi bu oyunların ana malzemeleri; etnik kökende, mezhepsel ve ırksal ayrılıkları kaşıyarak ortaya çıkarmak! Nitekim, Maraş olayları bunun bir benzeri facia değil midir? İşte Sivas / Madımak Oteli'nde yaşanılanlar da bu türden olayın bir halkasıdır. Amaç; Alevi, Sünni çatışmasını ülke halkımıza yerleştirerek, körüklemek. Tabii, bu olayları yaratmak için de her zaman olduğu üzere, içimizdeki cahil ve zaafları olanlar kullanılmaktadır. Bu iş böyledir... Önemli olan bu durumu iyi anlayarak tahriklere kapılmamaktır. Diğer taraftan bu olayların gerçekleştiği zaman yetkililerin uyanık olarak gereğini yerine getirmek konusu ayrıca bir hassasiyet gerektiriyor. En önemlisi de suçluların hak ettiği cezalara kavuşturularak, adaletin yerine getirilmesi sayesinde tüm ulus olarak huzura kavuşmamızın, kanayan yaralara merhem olmak açısından önemi çok büyüktür.



Olayın bir başka boyutu ise aradan 16 yıl geçmesine rağmen, belirli zamanlarda bu elim olayı tozlu raflardan tekrar tekrar indirerek gündemi sıcak tutmak "kimlerin işine gelir?" sorusunu hatırlatmadan geçemeyeceğim! Özellikle içinden geçtiğimiz hassas dönemde, dünyada ve bölgemizde sıcak savaşlar yaşanırken, "yeni dünya düzeni" adı altında ülkelerin sınırlarının yeniden şekillendiği ağır ortamda, bizlerin birbirlerine ulus olarak sıkısıkıya birliktelik göstermemiz gerektiği anlarda, bir de bakıyoruz ki içten içe ayrıştırılma oyunları körüklenerek hızlandırılıyor. Bu da yetmiyor, yaşanılan bu korkunç olayı "fitne, fecir" abidesi olarak ölümsüzleştirmek peşinde olmanın gayretleri sürdürülüyor. Nasıl yapılıyor derseniz, "Madımak Oteli müze haline dönüştürülsün!" talepleri... Vallahi, bu o kadar ince hesaplanmış bir oyun ki, anlatılması ve ikna edilmesi dahi çok güç... Bakınız, önce burası "kebapçı" olarak tahrik edilmeye, affedersiniz "faaliyete" geçirildi; ardından şimdi o tahriklerin zıttı bir gelişmeyle, kuşaktan kuşağa "fitne" olarak düşünülüp, ama acıların hep yaşatılması gerçeğini "kardeşin kardeşe" düşmanlığının açık adresi olarak ortaya atılan talepler!.. Düşünebiliyor musunuz ki, şayet bu durum -"müze"ye dönüştürme planı- hayata geçirilirse, yıllarca kuşaktan kuşağa aktarılmak üzere, bu acı olay insanlar arasında hep ikilik yaratarak kalplerde "kin" ve "nefret" yeşertmekten başka bir düşünceye hizmet etmeyecektir! O halde her iki durumda da insanlarımıza düşmanlığı körükleyen bu durumun yerini sevgi ve hoşgörüye bırakacak acil dayanışmanın bir an evvel tesis edilmesi yönünde adımların atılmasını derhal bekliyoruz!



Kısaca, ülkemiz ve bölünmez birlikteliğimize zarar verecek en büyük unsurlardan birisi, böyle bir durumu ilânihayet yaşatmak olacaktır. Evet, bu olay bizleri ulus olarak üzmekte ve vicdanlarımızı derinden yaralamaktadır. Ancak bu yaşanılan durumu derhal unutturmak ve bir daha bu utanç durumunu yaşamamak adına daha olumlu ve birleştirici, hatta bir daha hatırlamamak üzere çalışmaların yapılması el birliğiyle bizlerin görevidir. Yoksa, durup durup, bu yarayı kaşıyarak kangren haline getirmek ne bizlerin, ne de yüksek alî menfaatlemizin yararına olmayacaktır. O halde suçlulara gereken cezalar verilerek, yaraların sarılması ve düşmanlarımıza fırsat vermemek en doğru olanı değil midir? Sağ duyunun gereği de bu olsa gerek...



Her alanda bizleri zayıflatıp, güçsüz bir duruma düşürmek kimlerin işine gelir? Ayrıca bu kadar sıkıntılı bir ortamda; binlerce yıl birlikte büyük hoşgörü altında, millet olarak yaşayarak bugünlere kadar ulaşabilmenin haklı gururunu ve örneğini dünyaya gösteren bu millet; neden şimdilerde düşmanlık içerisinde yaşamaya kalksın? Bu beyhude davranışlara en güzel olumlu diyeceğimiz söz şu olacaktır; birbirimizden kız alıp kız vermişiz; o halde "et, tırnak" gibi oluşan bu toplumu ayrıştırmak kimin haddine?



Yaşanan bu gelişmeler, insanın olduğu her yerde olabileceği gibi bizde de olmuştur. Bunu da bir millete topyekün yamamak gibi niyet taşıyanlara da, bir uyarımız elbette olacaktır; "maşa" diye tabir edilen bir olgu vardır. İşte, cehaletin yoğun olduğu yerde mutlak suretle "maşa"lar da söz konusudur. Birileri amaçlarına ulaşmak için "maşa" olarak cahil dediğimiz kişilerden oluşmuş güruhu seçerler. İşte bu güruh hiç bir zaman bir milletin aslı olamaz! Asil kandan da sayılamaz! Bunlar olsa olsa çürük meyva ve zararlı otlar gibi her zaman temizlenmeye muhtaç asalak yaratıklardır! Öyle ki ellendiği zaman her halukarda canımızı yakacak ve bir şekilde ellerimize bulaşan ancak arındırılmaya ve ıslah edilmeye muhtaç olan zavallılar olarak da bakmak zorundayız!
Sevgi ve saygılarımla!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder