"İnsanoğlu yaşadığı sürece birçok insanla görüşür, dostluk kurar, fikir alışverişinde bulunur. Bazı kimseler vardır ki, düşünceleri ile, yaşantıları ile, olaylar karşısında takındıkları tavırlar ile söyledikleri sözlerle sizi ömür boyu etkilerler. Size yepyeni bir bakış açısı, yaşama üslûbu kazandırırlar."
Sıradışı olmak; anlam itibariyle insanın kendisini yeterli hissetmesiyle başlayan bir sürecin devamı olarak algılıyorum. Zira belli ölçütlere sahip olmak, işini iyi yapabilmek bugün neredeyse yok denilecek kadar azaldı desek doğru olacaktır. Niçin bu tespitte bulunuyoruz, sorusuna hiç kuşkusuz verilecek cevap, "mevki" ve "para"nın çok hassas bir noktaya taşınmış olması gerçeğidir. Ne yazık ki günümüzde her koşul, bu iki noktada esas bularak, ilişkiler kurulup, değerlendirmeler yapılmaktadır. Toplum da buna göre şekil alıyor ve bu doğrultuda davranış kazanıyor. Hiç kimse elindekiyle yetinmeyi düşünmüyor. Hep başkası ile kıyas götürerek, şartlarını zorlamayı hedef sayıyor. O zaman da daima mutsuzluğu yaşamak kaçınılmaz bir gerçek oluyor. Buradan yola çıkarak günümüz insanlarının sürüklenmeye çalışıldığı nokta; insanlar arasında "zümre" yaratmak düşüncesi. Mesela, "mevki" anlamında birliktelik yaratmak. Yine "para"ya dayalı birlikteliklerle ayrıcalıklı yaşam sürdürmek. Bunu yaparken mekanların ayrı tutulması, yaşam tarzları, toplumun üstünde yer edinilmesi; hepsi de ayrıcalık yaratmak gibi bir arzuya dönüşmektedir. Böylelikle yaratılan, ayrıcalıklı -maddiyata dayalı- yaşamın kendilerince sıradışılık hissiyle, ruhlarında yapay oluşturulan sözde mutluluğa tanıklık etmiş oluyoruz. Aslında burada oluşan yürek burkucu olay; vicdanın yok oluşuyla ilgili gelişmelerdir...
Bir insanı beyin olarak doyuran en önemli etken, kitap okumaktır. Ancak günümüze baktığımız zaman, bu önemli ayrıcalık neredeyse değersiz hale dönüştürülmek isteniyor. Yani "okusam ne kazanacağım ki?" sorusu belleklere kayıt edilmeye çalışılıyor. Evet, "okusam ne kazanacağım?" Görüldüğü üzere, herşey maddi anlama bağlanarak, günümüz anlayışıyla kısa yoldan kazanç elde etmenin peşine düşmek amaç haline gelmiştir. Özellikle son 20 yıl, bu durumun hız kazandığı, hatta zirve yaptığı süreçtir. İnsanlar artık kitap okumuyor! Kitap okumayan insanın düşünme yeteneği ve görüş alanının dar olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak, günümüzde insanların düşünerek, muhakeme yaparak yaşamı algılama yerine, aynı kaderin paylaşımı üzerine, yani topluluk ruhu ile hareket edildiği anlayışı görülüyor. Yani bu anlayışla toplu halde rahatlayıp, toplu halde üzüntü ve kaygıyı duyarak, yalnızlıktan kurtulmuş oluyorlar. Peki bu durumda SEVGİ kavramı nasıl oluyor derseniz, ne yazık ki bu yüce kavram da diğerleri gibi nasibini alarak, koşula bağlanıyor. Biraz açarsak, koşulsuz sevginin bir tek anne ve babaya ait olduğu düşüncesi dışında gerçek sevgi, yerini koşullu sevgiye bırakmıştır. Tıpkı arkadaş ilişkililerinde oluştuğu gibi. Yani samimiyetsizlik yaşamın her tarafını sararken, yüreğimizdeki ve vicdanımızdaki harika hisleride alıp götürdü. İnsanı, insan yapan duygular, düşünceler, davranışlar değersizleştirildi, koşullandırıldı ve bu hisleri yaşamayı da, topluluk ruhuna devredildi. Kısaca kişisel özgüven ve bireysel hareket kaybedildi!
Peki buradan tekrar sıradışı olmaya gelirsek, demek oluyor ki insanın davranışı düşünceleriyle birlikte hareket eder. Tüm bunlarla donanımlı olmak, yani kendini yeterli hissetmek bir insanı sıradışı yapabilir mi, sorusuna karşılık vermek gerekirse "evet" yapar. O halde sıradışı olmak, yapılan işi farklılaştırarak, ona yeni akıllar katmakla gerçekleşir. Bilinenlerin, yapılanların aksine yeni bir bakış; kişiyi veya toplumu harekete geçirecek, düşünmeye sevkedecek fikirlerin ortaya konulması, mesela bir sıradışılık olarak algılanabilir. Ya da ne bileyim ezberlerin bozulması gibi. Toplumda ortak bilinen düşüncelere farklı boyut getirerek, akıl katılması gibi...
Evet, tüm bunların yanında çılgınca davranışları sergilemek, elbette ki sıradışı olmak anlamı taşımıyor. Bu tamamiyle farklı bir durum. İnsanın aklına gelen her davranışı yapmak çılgınlık olabilir, bunun adı sıradışılık değildir. Hemen günümüzden bir örnek verelim; Michael Jackson çılgın bir hayat yaşadı; ama asla sıradışı olmadı. Bu örneği, çılgınlıkla sıradışılığı ayırt etmek için ortaya koymak istedim.
Yine kendi içimizden sıradışı olarak bilinen Vali Recep YAZICIOĞU'nu işaret etmek isterim:
Sistemin işleyişine sık sık ağır eleştiriler getiren ve sözünü esirgemeden düşüncelerini ifade eden Recep Yazıcıoğlu; gerek söylemleri, gerekse davranışlarıyla sıradışı bir kişilik olarak tanınmaktaydı.
Günümüzden yola çıkarak, kısaca içine düştüğümüz mutsuzlukların belki de kilit noktası, insanın koşuldan ve tutkulardan uzak bir şekilde yaşamını sürdürmesi en doğru olanıdır. İnsanı, insan yapan ve insanı diğerlerinden ayırt edici özellikleri olan değerlere, değersizlik katmadan sahiplenmek zorundayız. Zira insanlar, sevgi dolu ilişkilere ihtiyaç duyar. Hepimiz yakın sosyal ilişkilerden fayda görürüz. Mutluluğa ulaşmak için kıyaslama yapmaktan kaçınmak gerekir. Hayatımızı başkalarınınkiyle kıyaslamak onu değiştirmez. Gerçekte kim olduğumuzla ilgili olarak mutlu olmak durumundayız. Başkalarıyla kıyaslayarak, onu taklit ederek ruhumuz mutlu olamaz! Bu durumda da sağlıklı ilişkiler kuramadığımız gibi, sağlam bir kişiliğimiz de olmayacaktır.
Sevgi ve saygılarımla!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder