Nevruz, Türk Dünyası'nın kuzeyinden güneyine, batısından doğusuna kadar uzanan engin coğrafyada yaşayan toplulukların pek çoğu tarafından yaygın olarak kutlanan bahar bayramıdır.Nevruz, yani Farsça "Yeni gün" adını taşıyan bahar bayramı, insan ruhunun tabiattaki uyanışıyla birlikte kutladığı bir bayramdır. Özellikle nevruz "baharın başladığı zaman"dır.
*
*****
*
Türkler, bu takvim değişikliğini "toprağın uyandığı gün" ile özdeşleştirmiştir.
"Bu bayram İslâmiyet'i kabul etmiş olan ilk Müslüman konar göçer Türk topluluklarında; sürgün avı, toy, şölen, yuğ vb. gibi İslâmiyet'le çatışmayan âdetlerden biri olarak devam edegelmiştir. Böylece bu ananeler günümüz Türk Dünyası'na ortak kültür mirası olarak intikâl etmişlerdir. Gelenekler, tarihini kesinlikle tespit edemediğimiz dönemlerden kalmadır. Neden, niçin, nasıl gibi sorular sorulmadan atadan oğula kalmıştır. Gelenekler bu özelliğiyle millet bağını güçlendiren en önemli unsurlardan biridir. Baharın gelişinin kutlandığı bugün de böyle bir gelenektir."
*
****
*
O halde burada asıl önemle üzerinde durulması gereken şey; Nevruz geleneği ne Sünnilikle, ne Alevilikle, ne Bektaşilikle doğrudan doğuş bağlantısı olmayan, İslâmiyet'ten çok öncelere giden bir gelenektir. Yani bir dinin veya mezhebin bayramı değildir. Bu yüzden de herhangi bir şekilde bir mezhep adına, bir din adına, bir etnik köken adına bağlı gösterilmesi, istismar edilmesi bir ayrılık unsuru olarak takdim edilmeye çalışılması yanlıştır. Tarihin ve kültürün bütün gerçeklerine aykırıdır.
Osmanlı devrinde kutlanan Nevruz kutlamaları Cumhuriyetin ilk yıllarında da resmî olarak devam etmiştir.
Geri planlarda bırakılmış ve unutulmaya yüz tutmuş olan Türk insanına kendi kültür kimliğini, kişiliğini, benliğini, hüviyetini kazandırmak hareketi Atatürk'ün başlattığı bir hareketti. Bu ne ile mümkün olurdu? İşte bu, öze dönmekle, kendi kültürel değerlerimize, örfümüze, âdetimize, geleneğimize dönmekle mümkün olurdu. Bu yüzden Atatürk diyor ki:
"Bilelim ki, kendi benliğine sahip olamayan milletler başka milletlerin şikârıdır",
"Gençlerimize, çocuklarımıza görecekleri eğitimin hududu ne olursa olsun en evvel ve herşeyden evvel kendi geleneklerine, millî ananelerine ve Türkiye'nin bağımsızlığına düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir."
Millî hareketin özü bu. Diğer taraftan kendi kimliği, kişiliği, millî benliği kazandırılmış olan millete çağdaş olma yolunu açıklamak da Atatürk hareketinin temellerindendir.
İşte bu öze dönme, kendi tarihine, kültürüne dönme hadisesi millîciliğin özü idi. Bu yüksek idrakinin icabı olarak , O'nun milli kültür unsurlarının her biri üzerinde, en küçük ayrıntısına kadar çok büyük bir dikkatle durduğunu biliyoruz. Nitekim, Nevruz ile ilgili itina bunun bir göstergesi olmuştur.
"Bu bayram İslâmiyet'i kabul etmiş olan ilk Müslüman konar göçer Türk topluluklarında; sürgün avı, toy, şölen, yuğ vb. gibi İslâmiyet'le çatışmayan âdetlerden biri olarak devam edegelmiştir. Böylece bu ananeler günümüz Türk Dünyası'na ortak kültür mirası olarak intikâl etmişlerdir. Gelenekler, tarihini kesinlikle tespit edemediğimiz dönemlerden kalmadır. Neden, niçin, nasıl gibi sorular sorulmadan atadan oğula kalmıştır. Gelenekler bu özelliğiyle millet bağını güçlendiren en önemli unsurlardan biridir. Baharın gelişinin kutlandığı bugün de böyle bir gelenektir."
*
****
*
O halde burada asıl önemle üzerinde durulması gereken şey; Nevruz geleneği ne Sünnilikle, ne Alevilikle, ne Bektaşilikle doğrudan doğuş bağlantısı olmayan, İslâmiyet'ten çok öncelere giden bir gelenektir. Yani bir dinin veya mezhebin bayramı değildir. Bu yüzden de herhangi bir şekilde bir mezhep adına, bir din adına, bir etnik köken adına bağlı gösterilmesi, istismar edilmesi bir ayrılık unsuru olarak takdim edilmeye çalışılması yanlıştır. Tarihin ve kültürün bütün gerçeklerine aykırıdır.
Osmanlı devrinde kutlanan Nevruz kutlamaları Cumhuriyetin ilk yıllarında da resmî olarak devam etmiştir.
Geri planlarda bırakılmış ve unutulmaya yüz tutmuş olan Türk insanına kendi kültür kimliğini, kişiliğini, benliğini, hüviyetini kazandırmak hareketi Atatürk'ün başlattığı bir hareketti. Bu ne ile mümkün olurdu? İşte bu, öze dönmekle, kendi kültürel değerlerimize, örfümüze, âdetimize, geleneğimize dönmekle mümkün olurdu. Bu yüzden Atatürk diyor ki:
"Bilelim ki, kendi benliğine sahip olamayan milletler başka milletlerin şikârıdır",
"Gençlerimize, çocuklarımıza görecekleri eğitimin hududu ne olursa olsun en evvel ve herşeyden evvel kendi geleneklerine, millî ananelerine ve Türkiye'nin bağımsızlığına düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir."
Millî hareketin özü bu. Diğer taraftan kendi kimliği, kişiliği, millî benliği kazandırılmış olan millete çağdaş olma yolunu açıklamak da Atatürk hareketinin temellerindendir.
İşte bu öze dönme, kendi tarihine, kültürüne dönme hadisesi millîciliğin özü idi. Bu yüksek idrakinin icabı olarak , O'nun milli kültür unsurlarının her biri üzerinde, en küçük ayrıntısına kadar çok büyük bir dikkatle durduğunu biliyoruz. Nitekim, Nevruz ile ilgili itina bunun bir göstergesi olmuştur.
*
*****
*
Atatürk 22 Mart 1922 tarihinde Ankara'nın Keçiören semtinde Nevruz şenlikleri düzenletmiş ve kendisi de bu şenliklerde hazır bulunmuştur. Nevruz kutlamaları nedeniyle, 24 Mart 1921 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’ya şöyle bir telgraf da gönderilmişti:
“Cenubi Kafkasya komiseri,Azerbaycan Serbest Harbiye Mektebi talebeleri ,iki bölüklü Süvari askerleri ve Şoşa Muhafız Taburu askerleri ,Türk milletinin büyük Nevruz bayramını tebrik ediyor ve biz ümit ediyoruz ki Azerbaycan İnkilap Ordusu, kahraman Türk Ordusu ile beraber Garp emperyalizmi tazyıkinde bulunan Şark milletlerini yakında kurtarırlar.Yaşasın Şark inkilap başları Mustafa Kemal!
Neriman Nerimanof Azerbaycan Hükümet Başkanı” İnternetten alıntılarla düzenlenmiştir.
*
*****
*
Sonuç olarak; Nevruz Türklere ait bir gelenektir. Bunu başka türlü çarpıtılarak bir inanca, mezhebe ve etnik kökene kaydırmak veya sahiplendirmek koskoca bir yanlışı meydana getirecektir ki, bu da bir büyük geleneğin yok edilmesi ve bir tarihin parçalanması anlamı taşımaktadır. Yani bir kültür elimizden kayıp gidiyor demektir. Böyle bir yanlış tutumun içinde olmakla, yani koskocaman bir kültürün bizleri birleştireceğine; bilâkis düşmanlığı körüklemekten başka bir şey olamaz! O halde, bu durumda ayrıştırılmaya çalışılan bir kültür, bizleri parçalamaya sürükler! Buradan yararlananlar da, yine bu ayrılığı körükleyen emperyalistler olacaklardır.
“Cenubi Kafkasya komiseri,Azerbaycan Serbest Harbiye Mektebi talebeleri ,iki bölüklü Süvari askerleri ve Şoşa Muhafız Taburu askerleri ,Türk milletinin büyük Nevruz bayramını tebrik ediyor ve biz ümit ediyoruz ki Azerbaycan İnkilap Ordusu, kahraman Türk Ordusu ile beraber Garp emperyalizmi tazyıkinde bulunan Şark milletlerini yakında kurtarırlar.Yaşasın Şark inkilap başları Mustafa Kemal!
Neriman Nerimanof Azerbaycan Hükümet Başkanı” İnternetten alıntılarla düzenlenmiştir.
*
*****
*
Sonuç olarak; Nevruz Türklere ait bir gelenektir. Bunu başka türlü çarpıtılarak bir inanca, mezhebe ve etnik kökene kaydırmak veya sahiplendirmek koskoca bir yanlışı meydana getirecektir ki, bu da bir büyük geleneğin yok edilmesi ve bir tarihin parçalanması anlamı taşımaktadır. Yani bir kültür elimizden kayıp gidiyor demektir. Böyle bir yanlış tutumun içinde olmakla, yani koskocaman bir kültürün bizleri birleştireceğine; bilâkis düşmanlığı körüklemekten başka bir şey olamaz! O halde, bu durumda ayrıştırılmaya çalışılan bir kültür, bizleri parçalamaya sürükler! Buradan yararlananlar da, yine bu ayrılığı körükleyen emperyalistler olacaklardır.
Bu vesileyle, Türk Dünyası'nın Nevruz Bayramı kutlu ve mutlu olsun! Sevgi ve saygılarımla!
Milli kültürümüzü korumak, gelecekte var olmak demektir. Kültürel yozlaşmanın yaşandığı bu dönemde bu güzel yazınız için teşekkürler. Serkan Alpaslan
YanıtlaSil