"Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin gelişmesinde başlıca etkendir. " ATATÜRK
Maintenant je sais que vous etes etonnez de voir mon article ecrit en langue étrangere... A vrai dire pour tirer votre attention j'ai trouvé que cette méthode est convenable! Car comme vous le savez de nos jours on veux nous faire oublier notre langue maternelle, Le TURC en l'hummiliant et le faire honte "la plus ignoble des trahisons" sûrement viendra le jour ou les comptes seront rendus c'est aussi un "delit contre l'humanité" d'apres Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU qui a fait une importante détermination dans ce sujet.
Ce que je veux dire; puis que quand on participe a un concours intenationale sans ce soucier de son propre identité c'est qu'on ne représente pas ce pays, c'est le "sentiment d'inferiorité" et "l'esprie de colonie" qui se declarent subitement. Comme qu'on proteste pas contre la chanson en langue anglaise moi aussi j'ai voulu commencer cet article en Français...
Fransızca yazmaya çalıştığım düşüncemin, Türkçe tercümesi:
Biliyorum şu anda yazımın yabancı dilde olmasına şaşırmış olabilirsiniz... Aslında vereceğim tepkiye ilk dikkat noktası olarak bu yöntemi uygun gördüm! Zira görüldüğü üzere Türkçe'nin unutturulması, aşağılanması, utanılacak bir konuma sürüklenmek istenmesi "ihanetlerin en alçakcası" ve hesabının bir gün mutlaka sorulacağını ve bunu da bir "insanlık suçu" olarak değerlendiren Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU'nun bu önemli tespitlerini biz de bir kez daha buradan bu vesileyle değinerek, yazıma dikkat çekmek istiyorum.
Yani demem o ki madem uluslararası bir yarışmada kendi kimliğimizi yok sayacak kadar vurdumduymazlık ve aymazlık içerisinde "sömürge ruhu, aşağılık duygusu" uyandıran bir anlayışla ülkemizi temsilen (!) sözde yarışmaya katılan Manga'nın okuyacağı "WE COULD BE THE SAME" İngilizce şarkısına itiraz edilmiyor; o halde halkımızın ortak (!) anlaşacağı dile, kısmen Fransızca anlatımımla, başlamamda da bir sakınca olmaması gerekir diye düşünüyor ve konuya önemle ilgi duymanızı istiyorum...
** **** **
TÜRKÇE'nin inanılmaz bir horlanmayla karşı karşıya kaldığı bir dönemin ürünü olarak, karşımıza çıkan sözde bu gibi yarışmalar altında (ki bu durum her alanda kendisini göstermektedir) uygulanmak istenen ve asıl neticesinde, Türk adının bile tarih sayfalarından silinmesi hedefiyle, Batı'nın hızla uygulamaya koyarak tasarladığı bir senaryodan ibarettir!
Norveç’in başkenti Oslo’da 25-29 Mayıs tarihlernde düzenlenecek 55. Eurovizyon Şarkı Yarışması’nda ülkemizi temsil edecek olan Manga grubu seslendireceği "We Could Be The Same - (Aynı Olabiliriz)" adlı İngilizce şarkısı üzerinde bizim de sorgulamamız olacaktır... Zira bunu kendimizde en doğal hak olarak görüyoruz! Çünkü bu yarışmaya, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni temsilen gidiliyor!!! Türkiye Cumhuriyeti Devleti demek, Türk ulusunun temsiliyeti anlamına gelmektedir! Türk ulusu demek ise Türkçe dili demektir! O halde hangi hakla, bu grup, temsil ettiği ülkenin halkını aşağılarcasına İngilizce şarkı söyleme cüretini gösterebiliyor?! Bizim dilimize ne oldu? Söylerken hangi ruha hitap ediliyor? Bu şekilde kimlere yaranılmaya çalışılıyor? Oralarda önemli olan temsiliyet mi? Yoksa birilerinin arzusu doğrultusunda, yine birilerine bir mesaj verme gayreti mi sergileniyor? Amaç uluslararası alanda bir milleti temsil etmek değil midir? Üstelik bu tür yarışmalarda, bireysellik değil, devletlerin temsiliyetleri söz konusudur!
Bu düşünceyle hareket ederek, Büyük Önder Atatürk'ün kendi öz kimliğimize verdiği değeri hatırlatan ve bunları gururla taşıyan bir anısını buradan aktarmak isterim:
"Ölümünden 8 ay önce, Bursa Belediyesi tarafından Atatürk’ün onuruna verilen balodayız… Balonun şahitlerinden araştırmacı Nazif Tepedenlioğlu’nun yazısına göre, Atatürk o gece çok mutluydu… "Vals" yaptı, "Zeybek" oynadı ve çok sevdiği ata sporu "Güreş" izledi.
Yani bu Son Balo’nun davetlileri, Atatürk’ü modern dünya dansı valsle, öz kültürü zeybeği birlikte oynarken görüyorlardı…
O’nu sadece resimleri ve heykelleriyle değil, sanat ve kültür, yani insan boyutuyla algılamayı tercih ettiğimiz, Türkiye’de ilk kez yapılan belgesel nitelikli bu kısa filmde, biz de Atatürk’e vals yaptırdık, zeybek oynattık, güreş seyrettirdik. Hem de Bursa’da balonun yaşandığı gerçek mekanda…
Amacımız: Osmanlı’dan sonra topraklarımıza yerleşen emperyalist ülkelerin işgaline karşı, kurtuluş yıllarımızın birlik ruhunu bugüne taşımak olduğu gibi, diğer taraftan da Atatürk’ün hem batılı, hem yerel yanını işaret ederken, Savi Yaver Ataman’ı dinledikten sonra; "bu sazın bağrında bir milletin kültürü yatıyor" dediği ve Selim Sırrı Tarcan’ı zeybek oynarken izleyip; "batının valsi gibi işte bizim salon dansımız" ifadelerinde hissedilen kültür ve sanata olan bakışını aktarmaktı…
Mayıs 2008, Sümer EZGÜ"
Söz konusu yarışmaya kendi dilimizle değil de İngilizce şarkı ile katılmamız bizler için onur kırıcı bir davranıştır! Bu durumu şiddetle eleştiriyor ve kınıyorum; ayrıca yapılanın tamamıyla ruhumuza "aşağılık duygusu, sömürge ruhu" hisleri uyandırdığının altını bir kez daha çizerek belirtmek istiyorum! Zira başka türlü düşünmemiz için ortada bir gerekçe var mı?
Sevgi ve saygılarımla
Değerli öğretmenim öncelikle yazıların ve bunun üstünde TÜRK lük gururu ve şuurunu bizlere ve tüm unutmuş gaflet içindekilere tekrar tekrar vurgulattığın için size sonsuz teşekkürler.Bundan dolayı şahsım ve tüm TÜRK lük adına özür dilerim .O sözünü ettiğiniz müzik gurubunuda onları illede bilinçli olarak gönderen tüm yetkilileri sayfanızda ve her iki cihanda da kınıyor bu topraklarda yaşayıp bu topraklarda ekmek yiyenlere bir TÜRK MİLLİYETÇİSİolarak hakkımı helal etmiyorum her iki cihandada ellerim yakalarında olacaktır. Kaleminiz ve fikriniz açık olsun.TANRI TÜRKÜ KORUSUN.
YanıtlaSiltürkçeye frahsız kalırken kendimize de yabancılaştık.tıpta tedaisi acilen gereken bir hastalık vardıresasıda şudur. vücut kendısını tanımaz,hücrelerini yabancı görür ve onu yoketmek için antikor üretir.özetle kendi kendini öldürür...elif
YanıtlaSil