22 Haziran 2010 Salı

Ne Tedhişi!.. Düpedüz Savaş!..















"Biz yaşamak isteyen, haysiyet ve şerefiyle yaşamak isteyen bir milletiz... " ATATÜRK



Nasıl anlatılır bilemiyorum ama, duygularımı en azından paylaşmak ve ruhumun çektiği acıları yazıya dökmek için buradayım...

Henüz kara pazar sabahının şokunu üzerimizden atamazken, ardı arkası kesilmeyen bir bir şehit haberleri akmaya devam ediyor...

Sanki yüreğim sıkıştırılmış bir kafes içerisinde gibi; daraldığımı hissediyorum...


Hele yürekleri parçalayan, boğazımızı düğüm düğüm eden şehit cenazelerinin görüntüleri yok mu!.. Sanıyorum bu görüntüler "insanım" diyenin vicdanını derin derin kanatarak sızlatıyordur!!!

Tüm bunlar yaşanırken adına "TEDHİŞ" denilen örtülü ama gerçek adı konulmamış SAVAŞ, vatan topraklarımız üzerinde sürdürülüyor...

YİĞİTLERİMİZ... Acımasızca, haince yere seriliyor...

Ne uğruna?..

İyi de biz bu savaşı 1919'da vermedik mi?

Verdik...

Peki insanın kendi vatanında, nereden geldiği belli olmayan hain kurşunlara hedef olması, yollara alçakça döşenmiş serseri mayınların tuzağına düşmesi ve saldırıya uğrayarak, basılarak, çatışma yaşaması... Bütün bunlar neyin nesidir?..

Böylesi bir duruma dünyanın neresinde hangi millet, hangi devlet izin verir?!! O halde vatan topraklarına resmen işgal askerlerini sokamayanlar, bu yolla, emellerini maskelemek ve yaptıklarını gizlemek için tedhiş dedikleri yöntemle işgal yoluna mı çıktılar?!


Bu saldırıları "tedhiş" diye yutturmaya çalışanlar, aslında kendilerini açıkça çoktan belli etmeye başlamadılar mı?..

Alçak eylemleri tertipleyen maşalara, "tedhişçi" diyerek kendilerini maskelemiyorlar mı?

Bu sözde "tedhiş" örgütlerinin arkasında olanlar, gerçekte ve çok yakından tanıdığımız "Sevr"in hazırlayıcıları ve aktörleri değil midir?

Kim bunlar?..

"Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar!"


Günümüz şartlarına uygun, "insan hakları" ve "demokrasi" savunuculuğuna (!) soyunan Avrupa Birliği ve Amerika / İsrail yapılanmaları değil mi?

Peki Sevr'i hazırlayarak ülkemizi işgal edenler kimlerdi?

Fransız, İngiliz, Yunan, İtalyan, Ermeni... Diğer yandan Türkiye'nin Tapusu olan Lozan'ı tanımayan ve Yunanın arkasında olan kimdi?
Amerika...

Şimdi günümüz oyuncularıyla bunlar aynı güçler değiller mi?


Eee, o zaman neyin ve kimin "tedhiş" ve "tedhişçi"si?..

Geçin bunları!..

Bu senaryonun yeni yazarları bizim bildiğimiz eski düşmanlarımız!!!

Eski düşman, dost olur mu?..

Olmaz! Olamaz!...


"Arkadaş yurduma alçakları uğratma sakın!"


Bu yeni anlatımlar, kafa karıştırmanın ötesine geçmiyor!!!

"Vır vır vır" her kafadan farklı sesler, ama düşünceler aynı!!!

Beyinleri yıkıyorlar!..

Yeni tanımlamalarla, ülke ve vatan topraklarımız elimizden alınmaya çalışılıyor!!!

"Siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın"


Yapay gerekçe ve sözde sorunlar olarak ortaya atılanların hepsi palavra...

Kendi vatandaşlarımızı kullanarak bizi bize "düşman" etme yolları açılma gayretleriyle, tarihin acısını bizden çıkarmaya çalışıyorlar!..

Bizim kendimizle kavgamız yok!

Problemlerimiz olabilir!..

Bundan kime ne?..

"Kol kırılır yen içinde kalır!"...

Gün, birlik ve dayanışma günü!

Gün millî birlik günü...

Bırakalım içimizde hesaplaşmayı, intikam almayı...

Ve bir an olsun etrafımızdakilerle kardeşliğimizi hatırlayıp, onlara daha hoşgörülü yaklaşıp, oldukları gibi kabullenmeyi eskiden olduğu üzere bugün de devam edilmesi, bize ne kaybettirir ki?..


Sevgimizi esirgemeden ortak duygularımızın sahibi kardeşlerimizle paylaşmanın huzurunu kaybetmemeye her zamankinden daha çok ihtiyacımız var!

Hep kin...

Hep nefret...

Hep bencillik...

Bunun sonu düşmana fırsat yaratmaktan başka nereye varır, hiç düşündük mü?

Oysa "Yaratanı severiz yaratandan ötürü" anlayışına sahip olan milletin çocukları, biz değil miyiz?!..


Sevgi ve saygılarımla!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder