4 Mart 2014 Salı

"Gizli" ve "40 Yıl Boyunca Açıklanmayacak" O Mektup















"İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi Sir Percy Loraine'nin,  Atatürk öldükten 15 gün sonra Londra'ya gönderdiği "Gizli" ve "40 yıl boyunca açıklanmayacak" damgası vurulmuş mektubu, Atatürk'ün bir diktatör olup olmadığı konusunda gösterilebilecek en önemli kanıtlardan bir diğeridir. Percy Loraine 1933-1939 yılları arasında, İngiltere'nin Ankara Büyükelçisidir. Deneyimli bir diplomat olan Loraine, tüm dünyanın büyük bir buhran içinde olduğu bu dönemde, Türkiye'deki tüm gelişme ve olaylara en yakından göz ve kulak tanıklığı yapmıştır. 

Görüşleri herhalde önemlidir. Şimdi bu mektubun tam metnini okuyalım:



"Gizli
 Telgraf No: 608
 İngiltere Büyükelçiliği

                                                                 Ankara, 25 Kasım 1938

Aziz Lordum


1- Size Mösyö Kemal Atatürk’ün ölümünü bildiren 194 sayılı telgrafı çok derin üzüntüler içinde sunmuştum.

2- Bu belgeye ek olarak, Büyükelçiliğimiz Müsteşarı tarafından hazırlanan ve Kemal Atatürk’ün geçmişteki kariyerini içeren belgeyi sizlere sunma onuru yanında, bu yazımda, Atatürk’ün yaptığı işleri övmekten çok, onun kişiliği ve bu ülke insanına ne ifade ettiği konusuna değinmeye çalışacağım.
Hiç şüphesiz toplumbilimciler ve tarihçiler onun çalışma hayatı ve yaptıklarıyla ilgilenip ayrıntılı bir çalışma yapacaklardır. Ancak bunların çok azı, Atatürk’ün gerçek kimliğini öğrenmeden hazırlanacaktır ki onu tanımadan yapılacak değerlendirmeler kuşkusuz yanlış olacak ve yanlış yönlendirmelere neden olacaktır.

3- Bu bilginin toplanmasında, ben belki de ayrıcalıklı bir konuma sahiptim. Her ne kadar, rahmetli Cumhurbaşkanı ile çok nadir karşılaşmış olsam da bu görüşmeler diğer diplomatik temsilciliklerinkine nazaran daha sık ve daha uzun olmuştur. Bütün bunlar bir yana, görevimin ilk günlerinden itibaren Atatürk beni bir dost gibi görmüş, benimle görüşmekten memnun olmuş, görüşme fırsatı doğduğunda bundan hoşnut kalmış, karşılıklı konuşmalarımız esnasında ilgi ve dikkati asla azalmamıştır.
Galiba onun yeteneklerini ortaya çıkartan becerikli yaklaşımlarım vardı, bu yüzden olsa gerek görüştüğümüz konu hakkındaki fikirlerine ya da o konuyla ilgili sunduğu sonuca karşı çıktığımda benim bu tavrıma direnmezdi. Dolayısıyla, kendi özel kimliğini bana, diğer yabancılara gösterdiğinden daha fazla gösterdiğine inanıyorum.

4- Doğrudan edinilen tecrübelerimi sağlayan kişisel görüşlerimiz dışında, onu çok yakın dostlarından ve hatta aramızdaki dostluğu gördükten sonra benimle onun hakkında konuşmaya hiç çekinmeyen Kabine'deki bazı Bakanlardan da birçok kez dinleme fırsatım oldu.

5- Atatürk’ün müstesna ve takdire şayan bir şahsiyet olduğunu söylemek pek bir şey ifade etmeyebilir. Ancak gerçekten müstesna ve takdire şayan bir kişiydi, neden bu niteliklere sahip bir şahsiyet olduğunu açıklamaya çalışmalıyım.

6- Sanırım bunu temelde "çift karakterlilik" olarak açıklayabiliriz. Bu ülkede nefret uyandıran ve yasaklanan H. C.Armastrong'un Grey Wolf(Bozkurt) adlı kitabını okuyan çoğu insan, itici tavırları olan, serkeş mizaçlı, gem vurulmamış zevkleri, ahlak dışı ihtirasları olan; dahası, dostluğu tanımayan bir adamın portresiyle karşılaşmaktadır. Bu tespiti doğrular görünecek kanıtları toplamak  hiç de zor olmayacaktır ancak şahsen ben, bir insanın bu şekilde tanıtılmasını tamamıyla yanıltıcı buluyorum. Gözle görülen bir dizi kural dışılığı sadece ayrı karakterlilikle anlatabileceğime inanıyorum. Sadece şu veya bu savaşı kazanarak, şu veya bu kanunu çıkararak, harf devrimi yaparak ya da fes giyilmesini yasaklayarak veya ülkeyi laik kılarak değil yüzyıllarca acı çekmiş, ruh karartıcı yönetimler yaşamış bir ırkın dehasına güvenerek, sadece artık kölelik çekilmemesi gerektiğine inandığı için çok sayıda kuvveti harekete geçirip -bir insanın büyüklüğünün ve sıra dışı görüşünün kanıtı sadece iyiliği ile ölçülebilir- on beş yıl gibi kısa bir sürede bu insan birçok iyi şey yapmıştır. Gerisi ayrıntıdan ibarettir; sedece dedikoducu zihniyetin üzerinde duracağı ancak bir tarihçinin gerektiği kadarını vereceği ayrıntılar.

7- Atatürk'ün dinamik enerjisi üzerinde durmama gerek yok. Bu enerjinin dayanılmaz gücü, Türk ırkının tarihinde şimdiden önemli bir sayfa olarak yer almıştır. Ancak ben, pek bilinmeyen bir başka özelliğine değinmek istiyorum: Bu da Atatürk'ün doğuştan gelen, belki de farkında olmadan sütün kaymağını hemen ayıran aletler gibi, faydasızı faydalıdan ayırma yeteneğiydi. 

8- Atatürk'ün bütün kişiliğinde veya en azından mevcut şeklinde, bazı çelişkilerle karşılaşılmaktadır. İddia edilen acımasızlığı, onu tanıyanların çok iyi bildiği gibi, vatandaşlarına duyduğu sevgiyle uyuşmamaktadır. Tensel günahlar ve geçici ilişkilere duyduğu varsayılan zevklere karşın toplumda kadının rolü kavramı, halk devrimlerinde en çarpıcı savunmayı ortaya koyduğuu kadın hakları ve önemiyle bağdaşmamaktadır. Zira bir iki sene içinde çokeşliliği yasal olarak ortadan kaldırmış ve istedikleri takdirde harem kadınlarına bile devletin liberal mevkilerinin açık olduğunu ortaya koymuştur. (Kimi zaman toplum içinde de olsa) Özel hayatını tanımlayan ve göz ardı edilmiş resmiyeti, giyiminin kusursuzluğu, olağanüstü tavırları ve resmi görevlerdeki asaleti ile garip bir çelişki yaratmaktadır. sadece birkaç büyük adam daha rahat ve daha güvenli hissetmenizi sağlayabilir; sanırım yok denecek kadar azı da gerektiğinde sizi bu kadar rahatsız hissettirebilir. 

9- Atatürk, Batı'da "yes-men" ve uzun süredir Türkiye'de "evet efendimci"olarak bilinen tarzdan hoşlanmıyor, bu tür insanları aşağılıyordu. Ahmak ve dalkavuklara tahammülü yoktu. Aslında belki de en çok sömürücüleri sevmez, açgözlüleri hor görürdü. Bu insanın onun için çalışıyor olması fikrine hoş bakmazdı. Kendisi zaten ülkesi, ırkı ve insanları için yaşıyor, onlar için düşünüp onlar için çalışıyordu. Diğerleri bu şekilde davranmıyorsa görevlerini yerine getirmedikleri kanısına varıyordu. 

10- Korkarım gelecek nesillere Atatürk bir diktatör olarak aktarılacak.Bunun yanlış olacağı kanısındayım.Hem savaşta, hem barışta evet o büyük bir liderdi ancak gerçek bir diktatör değildi. Ne yazık ki ben, şimdiye kadar onu anlatabilecek diktatör kelimesine ait bir tanımımız olduğuna inanmıyorum.. Ancak Hitler ve Mussolini’nin tersine, devlette idari veya yönetim fonksiyonu bulunmuyordu; af yetkisi yoktu; mahkemelere emir yetkisi yoktu; diplomatik misyon temsilcilerini reddetme hakkına sahip değildi.
Olayların gidişi, Atatürk’ün görüş açısının doğruluğunu, verdiği hükümlerin zekice olduğunu ve hata yapmadığını göstermiştir. Dolayısıyla sıkça fikirlerine başvurulması ve memnuniyetle bu fikirlerin uygulanmasını görmek pek de şaşırtıcı değil. Ancak onu Mussolini, Hitler veya Primo de Rivera gibi diktatörlerden ayıran belki de en büyük özellik, başından beri isteyerek ve çok emek sarf ederek, kendini yaşatacak bir sistem kurmaya çalışmasıdır.

11- Atatüürk'ün idrak gücünde esrarengiz bir yön vardı; küçük şeylere önem vermeyiş veya sinsi olmayışında üstün bir yön bulunuyordu; konsantrasyon gücü olağanüstüydü; şefkat ve ilgi bekleyen bilinçaltının etkileyici yanı belki de şuurlu amacının buz gibi dimdikliğinin bir başka parçasıydı. 

12- Müslüman olarak doğmuş, ancak yobazlık karşıtı bir kişi olmuştu,doğruluğu sevmiş, günahtan nefret etmişti; işini iyi bilen, istidat sahibi bir askerdi, savaştan nefret ederdi. Bağımsızlığı elde ettiği andan itibaren barışın peşinde koşmuş ve barış ortamını sağlamayı başarmıştı.
Türkiye’nin kaderini elleri arasına aldığından beri, Kemalist Cumhuriyet’in dostluk elini uzatmadığı ve aralarında Osmanlı Imparatorluğu’nun düşmanlarının da bulunduğu tek bir komşusu dahi yoktur. Uzatılan dostluk eli çoğunlukla tutulmuş ve sarf edilen çabalar sonunda ülkelerarası sürtüşme azaltılarak, doğunun bu bölgesinde daha geniş kapsamlı barış,dikkat çekici bir biçimde sağlanmıştır.

13- Kemal Atatürk yapılması gerektiğine inandığı şeyleri korkusuzca yerine getirmekten asla vazgeçmemişti. Hastalığının şiddetlendiği anlarda ölüme çok yakınlaşmış olsa bile, korku asla ne yüreğine ne beynine yerleşmeyi başaramamıştı. O, Türk Milleti’ne hizmet ederken öldü. Ölüm bile büyük zaferini ondan çalmayı başaramamıştır. İnsanlara hayatlarını, onur ve şereflerini ve insanca yaşama yolunu vermiş, belki de bütün bunlardan daha önemlisi bu haklarına sahip çıkmalarını sağlayacak bağımsızlığı tattırmıştır.
Lordum, en derin saygılarımla, sizin en sadık ve en mütevazı hizmetkarınız olduğumu bildirmekten şeref duyarım.
                                                                              Percy Loraine"


Orhan ÇEKİÇ, "1938 Son Yıl" sf:76-80





3 Mart 1924 Halifeliğin kaldırılışının bugün 90. yıldönümü... Şayet bu devrimler olmasaydı, bugün Modern Türkiye Cumhuriyeti Devleti de olmayacaktı. Yıkılmış mahvolmuş bir toplumun yeniden inşaası, ve çağdaş seviyeye yükselmesi büyük önder Atatürk'ün yapmış olduğu devrimler sayesinde olmuştur.

O'nu sevgi, minnet ve şükranla anıyoruz...



Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

3 yorum:

  1. Çok önemli ve değerli bir mektuptur. bir emperyalist devletin yetiştirdiği bir adamın gözünden bile Atatürk'ün ne denli büyük ve etkileyici bir deha olduğu anlaşılıyor. Bugün, istisnasız tüm siyasetçilerin her gün okuması ve ezberlemesi gereken bir yazı. Bloğu ilk açtığım günlerde yayınlamıştım. Hala etkileyicidir benim için.

    YanıtlaSil
  2. Bu mektubu ilk defa sizin bloğunuzda okuma olanağı buldum. Bu bağlamda size minnettarım.
    Atatürk'ü "diktatör" olarak lanse eden güruh zaten ne söylediğinin ayırdında değil.
    Onların nemalanması Atatürk'e hakaret etmek suretiyle gerçekleşiyor.
    Atatürk'ün dine bakış açısı da zaten bir müslümana yakışan şekildedir.
    Bu nedenle O'na hakaret edenlerin bugün O'nun partisi vasıtasıyla hareket etmeye çalışmaları da manidardır.
    Sıkışmışlardır.
    Dün Atatürk'e hakaret edenler bugün sırf sıkıştıkları için O'nun kurduğu partiye sırtını dayamaya çalışmaktadırlar.
    Bir yabancının dahası dünyanın değişik coğrafyalarında yer alan yoksul insanları sömüren, sömürme eğilimini hiç bir zaman kaybetmeyen emperyalist, yayılmacı bir devletin temsilcisinin bu mektubu kaleme alması, almak zorunda kalması da önemlidir.
    Bu bağlamda bizler zaten Atatürk'ün dünya lideri olduğunu, ezilmekte olan yoksul ve gelişmekte olan mazlum milletlere yol gösterici olduğunu da biliyoruz.
    Bu bilinçtir ki ona olan bağlılığımız ve fikir ve düşüncelerine olan inancımız asla eksilmeyecektir.
    Yaşananları gördükçe O'nun değeri daha iyi anlaşılmaktadır.
    Emeğine sağlık değerli hocam.

    YanıtlaSil
  3. Bu yazıyı kafası örümcek ağlarıyla kaplı vatandaşlarımıza okutmak milli görevdir. Ben bunu yapacağım. Zira ortamım müsait. Bu güzel yazınız için teşekkür ederim hocam. Bütün yazılarınızı okuyorum ama yorum yazmakta biraz tembelim. Kusuruma bakmayın

    YanıtlaSil