çocuk gelin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çocuk gelin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ocak 2015 Pazartesi

İbretle Okuyacağınız Röportaj'ım -2- Günahların Sefilce ve Acıyla Ödenmesi...






"Çocuk evliliklerinde;  "partnerlerden birisi, (çoğunlukla da kız) çocuktur. Bu durum aile veya toplumun bekarete verdiği önemle ilişkilidir. Çocuk evliliğinin diğer sebepleri arasında fakirlik, başlık parası, çocuk evliliğine izin veren yasalar, dini ve sosyal baskılar, bölgesel alışkanlıklar, kadınların para kazanma ve çalışma hayatına katılmada yaşadığı güçlükler gösterilebilir.

Çocuk evliliği, yetişkinlerin çocuklara yönelen, yetişkinlerden cinsel haz almayan bir psikoseksüel bozukluğu olan pedofiliden ayrı bir normdur.

Bazı İslam toplumlarında sivil yasaya göre çocuk evlilikleri yasaktır. 2011'den itibaren Ortadoğu'da çocuk yaşta evlilik yaygınlaşmış; Mısır'da 6 evlilikten 1'i, Yemen'de 3 evlilikten 1'i çocuk yaşta evliliktir. Tecavüz ise suç olarak değerlendirilir ve zina üzerinden cezalandırılabilir. Bazı durumlarda tecavüz suçlusu kurbanla evlendirilerek ceza düşürülür" Vikipedia


Anlaşılan o ki, yaşamda zevkten başka şeylerin olabileceği üzerine tek bir kelime dahi duymadan hayatı yaşayan  geri kalmış toplumların durumları, tıpkı ilgilenilmeyen bir kenarda bırakılan bitkiler gibi onların da bozulduğunu, soysuzlaştığını bu şekilde ortalığa saçılarak görmüş oluyoruz. Dahası eve kapatılan kadınların ve eğitimden uzak töre yapılanmasına bağlı olarak yaşanılan topluluklarda, "suça yatkın" toplumların zemini böyle oluşmaktadır. Zira çocuk gelin Halime ne diyor:

"Bizde gelin kızlar ilk  1 yıl evden dışarı çıkamaz.." Hatta, "annesinin yanına da gidemez"...

Neden 1 yıl eve hapsediliyor, çocuk gelin'ler?!..

Söyleşimize kaldığımız yerden devam ediyoruz:


Halime 5 yıllık "evlilik" yaşamından sonra artık babasının yanındadır ve mutludur. Zira yaşanılan 5 yıllık işkence ve zulmün ardından normal hayata dönmesi başlı başına mutluluk olmuş Halime için...

Halime 17 yaşına geldiğinde yeniden evlenir. Ancak bu defa hediyelerle kandırılarak, ne olduğunu anlayamadan yaptığı "evlilik" gibi değil... Gerçi normal şartlarda 17 yaş da çocuk,  ama Halime'nin bu saatten sonra bu durumu sorgulayacak ne hali var, ne de gücü.. Dolayısıyla bu evliliği ilk önce onaylamak istemese de sonradan, Halime'ye köyden uzaklaşacağı söylenilince  kabul etmiş bu evliliği.. Zira evleneceği adam askerdi. Ve sürekli yeni çevrelere katılacak, yeni yeni insanlar tanıyacaktı.  Öyle de olmuş. Despot bir hayatın ardından,  artık yepyeni bir çevreyle, yepyeni bir hayata adım atmıştı Halime. Ona saygı duyan ve seven bir çevrede yaşamaktan da çok mutluydu.  En önemlisi de kocası Halime'yi hem seviyor, hem de sayıyordu... 

Eşi kendisinden 8 yaş büyüktü. Çocuğuyla birlikte kabul etmiş "ben çocuğuna bakarım" demişti. Halime'de kocasını sevmişti. Ancak Halime bir anneydi ve çocuğunun hasretiyle yatıp kalkıyordu.

Halime Hanım, 1,5 ay çocuğundan ve ailesinden  ayrı, kocasıyla sıkıntısız bir hayat yaşasa da, hiç mutlu olmadığını anlatıyor:

Neden mutlu değilsin?

Oğlumu çok özlüyordum.. Annem onu bana vermedi. "Kızım sen yeni evlisin; çocuğa biz bakarız, sen rahatına bak.." diyerek , çocuğumdan ayrı düştüm. Her gün, ama her gün ağlıyor, ana yüreğim sızım sızım sızlıyordu.. Kocam ne zaman eve gelse, beni ağlarken buluyordu.. Artık dayanamadı; ve beraber gidip çocuğunu alalım... Ona ben babalık ederim, yeter ki üzülme" dedi. Böylece ilk fırsatta oğlumu alarak, evimize getirdik.. 

* Annen, baban ne dedi, bu işe?

Annem bana çok kızdı. Hatta küstü. Adeta çocuğumu paylaşamaz duruma gelmiştik.  Ama sonunda  oğlumla beraberdik artık.. 

* İlerleyen yıllarda evliliğinde  bir problem oldu mu?

Hayır hayır.. hiçbir problemle karşılaşmadım. Hatta ilk zamanlar oğlumu başka odada yatırıyordum, hani kocam belki istemez diye.. Ancak oğlumu kendi odamıza getirmemi kocam istedi. Dolayısıyla bundan böyle  her şey normalleşti... 

* Bundan sonra neler oldu?

Evliliğimin ilk 10  yılında, çocuğum olmadı. Ben hep üzüldüm ve kaygı duydum. Ama kocam, buna aldırış etmiyordu. Bana da "Niye üzülüyorsun? Bak 1 tane çocuğumuz var ya.." diyerek beni gerçekten "hoş" tuttu. Beni çok sevdi, "çocuğumuz olmazsa da olmasın" dedi. Buna rağmen ben, "çocuğum olmuyor" endişesi ile sürekli doktorlara taşındım. O zaman Fransız sömürgesi altında olduğumuz için Fransız doktorlara gittim... Sonra 4 çocuğum (3 kız, 1 erkek) daha oldu.

Tecavüzcü "koca"dan olan çocuğun, babasıyla hiç görüştü mü?

Evet. Her sene köye gittiğimde oğlumu babasına gönderiyor, elini öpmesini istiyordum. Biz hepimiz aynı köyün insanıydık... Bir gün o, işi için bizim bulunduğumuz şehre gelmiş ve oğlunu görmek için evimize gelmek istemişti. Onu evimde istemedim. 

 Evliliğimin  5 yılı ve 2. evliliğimin ilk 1.5 ayı benim için ızdırap doluydu...

* Fas'ta yaşanılan çocuk gelin "evlilik"lerini Fas halkı İslâm geleneği olarak mı değerlendiriyor? Yani bu sapkınlıkları  nasıl değerlendirirlerdi?

Böyle şeyleri konuşamazdık. Korkardık. Kız çocukları okumaz, evde de öyle söz sahibi filan değildi. Hiçbir şey bilmiyorduk. Ne derlerse onu yapmak zorundayız... 

Anlaşılan o ki  bu sapkınlıklar, bir geleneksel davranış olarak onların yaşam biçimleri olmuş. Zira köyde genel anlamda tüm çocuklar aşağı yukarı bu yaşlarda evleniyormuş. O halde gördüklerini işleyen ahali için bu yaşanılanlar "normal" sayılırmış..

* Çevrende bekar genç erkeklerin çocuklu dul kadınlarla evlenmesi sorun olmaz mıydı?

Hayır. Bizde çocuklu dul kadınla evlenmek hiçbir zaman sorun değildi.

Demek ki herkes çocuk yaşta evleniyor ki, bu durum "normal"leşmiş Fas'ta.

Diyeceğim,  sapkınca, akıl almaz, şaka gibi gelen "nakli" davranışlar, günlük olaylarla doğrulana doğrulana, sonunda bakıyoruz ki birden gerçeğin ta kendisi oluvermiş..  Çocuk Halime'nin yaşadığı toplumda da insanlara acı çektiren bu korkunç sapkınlıkları sorgulamak yasak'mış.

Halime Hanım, yaşamının bundan sonrasını mutlulukla anlatıyor. İlk çocuğuyla bir arkadaş, hatta sırdaş olmuşlar. Halime Hanımın eşi de oğlunu diğer çocuklarından ayırmadan mutlu bir aile hayatı sürdürmüş. Çocuklarının hepsini okutarak, kendi yaşadıkları eziyetten uzak, erkek-kadın ayırımı gözetmeksizin baskı ortamından uzakta yetiştirmiş. Rahmetli eşinin hayat boyu tek isteği, çocuklarını okutarak, kendi ayakları üzerinde duracak bir iradeye sahip, özgür bireyler olarak yetiştirmekmiş. Ve bunu başarmış olmanın haklı gururuyla Halime Hanımın çağdaş eşi, çocuklarına fırsat bulduğu her ortamda söylediği ve bugün bizim için de geçerli olan o cümleyi paylaşıyor benimle:

"Siz bu televizyon dizileriyle oyalanırken, onların çocukları okuyup, Amerikalarda eğitim alarak, sizleri yönetmek üzere yetiştiriliyorlar. Siz de bunlarla oyalanın durun.."

İşte tüm mesel bu.. 

Halime Hanım'ın rahmetli eşi bugünleri önceden görmüş... O sebeple "okuyan insan her şeyi başarır" düsturuyla çocuklarını yetiştirmiş..

* Eski "koca"n hakkında bir bilgin var mı?

Evet. Bana eziyet eden eski kocam ve görümcem, ikisi de aynı hastalıktan öldüler. Affedersin, yedikleri yemek karnından fışkırıyordu.. Eski kocam ve görümcem acı çeke çeke öldüler. Hatta görümcem ve kocam ölürken benden helâllık istemişler

"N'olur gelsin bir görelim.." 

Gittin mi?

Evet gittim. Ölüyorlar.. Yatağa düşmüş o haldeki insanı affetmek boynumun borcuydu. 

Affettim.


Kim bilir... 

Günahların sefilce ve acıyla ödenmesi böyle bir şey olsa gerek...


-BİTTİ-

Halime Hanımın ibretlik yaşamı, modern çağdaş Türk ulusuna ithaf olunur...

Bu söyleşiyi (Ağustos 2014) gerçekleştirmeme vesile olan başta sevgili arkadaşım Zehra ÖZTÜRK'e  katkılarından dolayı teşekkür eder ve değerli annesi Halime Hanım'a saygılar sunarım...



Ve yine...

 Bu yaşam öyküsünün ana konusu olan sapkınlığı adet edinmiş sapıkların   "din" adıyla yapılan birsürü kötülüğü  bizlere reva gören "hoca"ya,  sapkınlığı savunanlara dolayısıyla dine zarar verenlere ve İslâm'ı  itibarsızlaştıranlara,  

Hülasa,  Müslümanlığı sapkınlıkla özdeşleştirenlere Kur'an Müslümanı olarak cevabım; Yüce Kitabımız Kur'an kelâmıyla  olacaktır:

"Nice kentlerin halkı Rablerinin ve O'nun elçilerinin emrinden uzaklaşıp azdılar. Bu yüzden kendilerini çetin bir hesaba çektik ve görülmedik bir azaba çarptırdık." Talâk Sûresi, 8. Ayet


Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S)

14 Ocak 2015 Çarşamba

İbretle Okuyacağınız Röportaj'ım -1- "İşi Bitince Giyinip Odadan...."




"Mutlu günler!.. Evet, çocukluğun bir daha geri gelmeyecek mutlu günleri!.. O günleri sevmemek, yâd etmemek mümkün mü?.. İşte bu anlar ruhumu tazeleyip yüceltiyor, benim için en derin zevk kaynağı oluyor. 

Ne tuhaf!.. Çocukken yetişkinlere benzemeye çalışırdım. Oysa şimdi çocukluğa değil ama o çocukluk günlerine dönmek istiyorum.

Geri gelir mi şimdi ruhu tazeleyip yücelten, en derin zevk kaynağı olan bu günler? Çocukluğun verdiği o başıboş canlılık, çocukluk sevgilerinin gücü, tasasızlık?.. Yaşama lezzet katan masum bir neşe, sonsuz bir sevme gereksiniminin çocukluk çağından daha üstün olduğu bir dönem olabilir mi? Nerede o ateşli yakarışlar? Nerede en değerli armağan, duygusallığın o arı gözyaşları? Koruyucu meleklerin gelip bu yaşlı gözleri sildiği saf, tatlı düşler nerede?

Acaba yüreğimde bu gözyaşlarımı, kendimden geçercesine duygulanmaları bir daha hissedemeyecek kadar derin izler mi bıraktı yaşam? Yoksa bunların sadece düşleniyor olması mı güzel?..Tolstoy, Çocukluk, sf:81-84

Faslı arkadaşımın henüz 10 yaşındayken evlendirilen annesinin yaşam hikayesidir bu söyleşi..

"Sosyal Doku Vakfı Başkanı Nureddin Yıldız, katıldığı bir programda "küçük çocuklarla evlenilebileceğini" söyledi. 

Nureddin Yıldız, "7 yaşında bir kız çocuğu, 25 yaşında erkek çocuğu ile veya 7 yaşında bir erkek çocuğu, 25 yaşında bir kız ile nikahlanabilir. Nikahlanmalarında sakınca yoktur. Evlilik için bir yaş söz konusu değildir. 10 yaşında, 7 yaşında, 6 yaşında nikaha engel bir durum yoktur" dedi." 10 Ocak 2015


Ne yazık ki 21. Yüzyılda cahiliye dönemini belki de ikiye katlayacak ve de aratmayacak bir sapkınlıklar dizisiyle  yatıp kalktığımız bugüne ibret olacak gerçek bir hayat hikayesidir bu.. Dolayısıyla kâh gülerek, kâh hüzünlenerek, kâh canım yanarak dehşet içerisinde  yaptığım söyleşiyi bugün yaşadığımız akıl almaz sözde "fetva" ile kıyaslandığında insanın aklını, vicdanını, yüreğini derinden sarsıyor.. Üstelik  her gün bu küçük çocuklarla  birebir geçirdiğim zamanı da eklediğimde...  O masum ve hiçbir şeyden habersiz olarak kendi dünyalarında cıvıl cıvıl konuşan, gülen, koşan.. miniciklerimi bekleyen tehdit ve tehlikeler aklıma geldikçe içimin ürpererek vicdanımın kanadığını, ruhumun isyan ettiğini görüyorum. 

Dolayısıyla  okuyuculardan, bu yazıyı okurken lütfen, en yakınlarını  düşünerek  empati kurması dileğimdir.   Ki  bu açıdan bakılarak da bu söyleşiyi tarihe not düşmek üzere paylaşmak istiyorum.

Sevgili Zehra, hem tercüman, hem hikayesini aktarmaya çalıştığım  Halime hanımın öz kızı, hem de  bu hayat hikayesinin  bir bölümünün yakın tanığı olarak, toplumsal hizmete yönelik bu söyleşiye  katkı sağlamıştır.  Bundan dolayı kendisine sevgilerimi sunarım...



Halime... ince uzun, kara gözlü şeker mi şeker bir kadın. Derin çizgilerle kaplı yüzündeki,  ilk bakışta sürmeli gözleri dikkat çekiyor. Yılların verdiği yaşanmışlık dolu hayatına rağmen,  yumuşak bakışları arasındaki hoş sohpeti ile yaşamının bu ibretlik bölümüne inat, neşeli bol kahkahalı anlatımları bundan sonraki hayatının mutlulukla geçirdiğinin yansımasıydı..

Dünya tatlısı  "çocuk gelin" Teyze'm...  Fas, Marakeş'in bir köyünde yan yana dizili üç tane konak tipi evlerden birinde  yaşayan, hali vakti yerinde bir ailenin tek kızıymış, Halime.  Ve  henüz  10 yaşında bir çocukken sokaktan alınıp çarşafa sokularak 30 yaşın üzerinde, kocaman "dev yapılı" bir adamla evlendirilmiş.. Bu evllilik, özellikle karşılıklı olarak  ailelerin zenginliği üzerine kurulmaya çalışılmış olsa da, vahşet, ızdırap ve acı dolu bir sonla noktalanıyor. Gerçi Halime'nin annesi de o yaşlarda evlenmiş.. dahası bu yaşlarda evliliği benimseyen  bir toplumun bireyidir.. Hani..  toplumlardaki azgınların ne yazık ki  tutkularının doyumuna bir türlü erişemediği için, bencil kişiliklerinin  ayıplı arzularını  "din"le örtmeyi"adet" eden sapıklar  var ya..  

Tıpkı bugün aynı azgınların sapkın tutkuları için  -"din"i kullanıp cahil insanları yanıltarak- ortaya attıkları sapık düşünceleri  gibi..  Zira  "Bilimsel" akla dayalı eğitimin karşı kutbunda meşruiyetini "gelenek"ten  alarak, bağnazlığını sürdürmeyi dincilikten ve ondan beslenen feodal yapılanmalardan alır. 

Dolayısıyla söyleşimizi, buradan yola çıkarak sürdürüyoruz:

Halime'yi 10 yaşında babasından istemeye, bol bol hediyelerle gelmişler.. Halime'nin babası da zengin bir ev diye, kabul etmiş...  10 yaşına kadar sokakta arkadaşlarıyla oynayan Halime, o andan itibaren arkadaşlarından ayrılıp eve kapanmış... Bundan böyle annesiyle birlikte mutfakta yemek yapmaya başlamış...

Peki bu olaya hiç tepki vermemiş mi Küçük Halime? Şüphesiz ki anlamadığı bu işlere her çocuk nasıl tepki verirse o da ağlayarak korkusunu dile getirmiş aslında.. Ancak Halime'nin üvey ablası  babasına "Halime bu işi istemiyor" dediğinde, babası  "Eğer Halime benim sözümü dinlemezsen sonu kötü olur.." diyerek bir tokatla iknaya zorlamış Halime'yi...

Halime'nin annesi de Kur'an hocası iken 10-12 yaşlarında evlenmiş. 2 kızı olduktan sonra 2. evliliğini yapmış. Dolayısyla annesinin de pek fazla söz hakkı olmamış, Halime'nin evliliği üzerine.. Evde herkes babadan korktuğu için kimse karşı çıkamıyor.. Halime'ye gelince sessiz sessiz ağlayarak ne olduğunun ve ne olacağından habersiz bu evliliği çaresiz kabulleniyor... Dolayısıyla ona ne komut veriliyorsa onu yapmakla hayatı öğrenmeye başlamış..

 Hâl böyleyken  boyundan büyük işlerin altına girmeye çalışan Halime'nin bedeni de buna müsait değil. Zira Halime vücut olarak da çelimsiz.. Dolayısıyla bırakın görüntü olarak "büyük" olmayı, daha adet bile görmeden kocaman adama kadınlık yapmaya   gitmiş çocuk  Halime..

"Her şey baştan çok güzeldi" diyor. Tıpkı evcilik oynar gibi hayatı öyle algılıyor. Ve  onu, "şöyle otur, böyle yap" diye talimatlar vererek hayata ve evliliğe  alelacele hazırlamaya çalışıyorlar elbirliğiyle.. E, zaten  Halime'nin annesi de o yaşlarda evlenmiş, kim bilir annesinin annesi de öyleydi.. Derken "geleneksel" bir hâl almış, bu hayasızlıklar...

* Nasıl tanıştınız demiyorum, nasıl oldu bu iş?

"Koca" olacak adamın annesi düğünlerde, sokaklarda görmüş..

Önce söz sonra nişan oluyor. Önceleri bir şey anlamamış Halime.. Sanki bir oyun gibi geliyor.

* O dönemde herkes mi bu yaşta evleniyordu?
Çoğu o yaşta evleniyor.. 

Dedim ya, bu evlilik  baştan bir oyun gibi gelmiş  Küçük Halime'ye.. Taa ki, düğün bitip herkes evine dağıldıktan sonrasına  kadar..
* Bize düğünü ve düğün gecesini anlatır mısın?

Düğünden hiçbir şey anlamadım, gelinlik giydim... 

Baştan her şey çok güzeldi, çok hoşuma gitti. Oyun oynar gibiydim. Yemekler, eğlenceler.. Düğün tam 7 gün sürdü. Kadınlar, erkekler ayrı ayrı yediler, içtiler, oynadılar... Derken  herkes birer birer evlerine gitmeye başladı. Sonra beni ablam  odama getirdi. Ben de  çeyiz sandığımın yanına gittim. Korkudan sandığa girerek,  saklandım. Ama nafile.. 

 Sonra avazımın  çıktığı kadar dehşetle "ablaa! Ablaa gel!" diye  bağırmaya başladım.  "koca" denen "dev adam" başladı soyunmaya. O soyundukça ben daha çok  korkuyordum.  "Abla! abla..!" diye feryat ettim..  Derken "sus!" diye bağırdı.  Ardından benim de  soyunmamı  emretti. Bu arada "abla abla" diye bağırıyorum, çünkü, o abla beni hazırlayarak odaya getirdi. Onun için aklımda o kaldı. 

Acısını unutmadım.. çok kanama oldu.. Nasıl anlatsam  o anda karşımda bir dev vardı.. hani o dev zorla bir yere girmeye çalışır ya..  O anı hiç unutamıyorum, Çünkü canım çok yandı.. İşi bitince giyinip, odadan çıktı ve gitti. Kapıda çarşaf bekleyenler bir  anda içeriye girerek kanlı çarşafı aldılar. Ve elden ele dolaşan çarşafla, benim "kız oğlan kız" olduğumu cümle aleme göstermek üzere alıp gittiler.. O çarşaf anneme de gitti.. Sonra üvey ablam (Halime'nin annesi  iki evlilik yapmış. İlk evliliğinden 2 kızı olmuş. T.G.) geldi, benimle yattı.

Çok şükür... 10 yaşındaki Halime, "kız" çıktı.. Dolayısıyla küçük Halime baba evine gitmekten kurtuldu...

İlk bir hafta, bir gün "koca" ile, bir gün ablası ile yatmış Halime.  Zira çok kanaması ve ağrısı  olduğu için birer gün ara ile yatırmışlar.. Üstelik  "bir şey olmaz, böyle olur..." diyerek... Ve  sonraki günler acı çeke çeke cinsel ilişki devam etmiş.

10 yaşındaki Halime, bundan sonraki hayatını sokakta oyun ya da baba evinde arkadaşlarıyla evcilik oynayarak çocukluğunu yaşayarak değil, "koca" evinde "kadın"lık yaparak sürdürüyor... 


*Adet görüyor musun?

Hayır. 13 yaşımı doldurduktan sonra, yani evliliğimin 3. yılının  sonunda gördüm. Bir gün kanamam oldu, doğru  kayınvalidemin yanına giderek; "Anne bana bir şeyler oluyor, ölecek miyim yoksa?.." dedim. Kayınvalidem bana çok iyi davranıyordu. "Dur kızım sana anlatayım. Bak sen adet görüyorsun..." diyerek o vakte kadar bilmediğim, ve de kimsenin de bana anlatmadığı şeyi evliliğimin 4. yılında yaşayarak öğrendim.. Kayınvalidem hemen bana bezler dikmeye başladı... 
* Evde "koca"n sana nasıl davranıyordu?

Hiçbir şey söylemez, konuşmazdı.. Arada "nasılsın?" derdi.. Bunun dışında çok sinirli ve öfkeliydi.. Gece yatağa gelir, işi bitince çekip giderdi. Kendisi tekstil işleriyle uğraştığı için Marakeş'e gider 1 hafta filan gelmezdi. Çok sevinirdik.. (Kayınvalideme de eziyet ederdi.) Keşke hiç gelmese derdim.. 
*Peki, biliyorum  o zaman çocuksun ama, yine de sormak istiyorum: Kıskandığın oldu mu?

Kıskançlık nedir bilmezdim ki.. Bilsem de kıskanmazdım. Çünkü işkence (cinsel ilişki benim için bir işkenceydi) görüyordum. Kendisi paralıydı. Arkadaş çevresi çoktu.. Her akşam arkadaşlarıyla kağıt oynar, ben çocukla yetinmez, çeşit çeşit kadınlarla birlikte olurdu. Çapkın ve hovardaydı.. Bu arada ben onun ikinci karısıydım. İlki teyzesinin kızıymış, hamileyken dayanamamış baba evine gitmiş. Çocuğunu da baba evinde doğurmuş. 
* "Koca"nı sevdin mi?

Hayır hayır.. O çok fenaydı. Ondan çok korkuyordum.. Evden gidince "oh..!" diyor, rahatlıyordum.. 

Bu cümleyi söylerken bile, sanki Halime Teyze o günleri yaşıyormuş gibi gözleri inanılmaz öfke dolu oluyordu..
* "Koca"nla ne konuşuyorsun?

Ben ondan korkuyorum, hiçbir şey konuşmazdık. Yemek yer sonra yatar. Ben de hep korkuyordum, hep uyusun isterdim. Dayak da atardı.. Çok sinirliydi.. Mesela çay ister, biraz gecikse dayak yerdim. Komşular anneme söyledi, "dayak yiyor" diye.. Bir defa babam beni aldı götürdü, "sen benim kızımı nasıl döversin.." diye. Sonra köyün ileri gelenleri ile birlikte gelerek babama yalvardı, "bir daha olmayacak" diye beni aldı götürdü.. 
* Annenin yanına gitmez miydin?

Hayır. Bizde baba evine bir yıl gidilmez. Hatta gelin, bir yıl evden dışarıya çıkmaz. Hiçbir yere gitmez. Ama annem her cuma benim sevdiğim yemekleri yapar ağabeyimle gönderirdi.. 

Görümcem  beni hiç sevmedi.. Onun yüzünden çok dayak yedim. Bir gün, yemek yaptım; görümcem içine özelikle fazlaca tuz atmış. O da, "bu yemek tuzlu olmuş" diye güvecin kapağını yüzüme fırlattı. Ön dişim kırıldı. Evde talimatları  görümcem  verirdi...  Her şeyi görümcemin talimatıyla yapıyordum.. 

Adet gördüğüm zaman hamile kaldım. İlk çocuğum öldü. Sonra ardından ikinci kez hamile kaldım. Bir oğlum oldu. Loğusayken annem bana et yemekleri gönderiyor, görümcem, onları bana vermediği gibi  zeytinyağı ile kuru ekmek verirdi. Sütüm açlıktan olmadı. Bu arada ben hamileyken kocam başka bir kadınla sürekli ilişki halindeymiş. Sonra bu kadını üzerime kuma olarak getirdi. Bana gelen yemekleri ve çocuğa gelen hediyeleri ona götürüyor görümcem. Bu durumu anneme, komşular  söylemiş. Annem "kızım gel" diyor, ben de "hayır oğlumu babasız büyütemem " diye reddediyorum. Sonra kumayı duyunca babamın evine gittim. Oğlum 7 günlüktü. Babam "hiç merak etmesin kızım ve oğlu için nafaka istemeyeceğim. Ona ben oğlum gibi bakarım. Bizi rahat bıraksın" diye haber saldı. Birkaç kez "karımı, oğlumu istiyorum" filan dese de onun da çok istekli olmadığı belliydi.. Artık babamın evindeyim ve  çok mutluydum...

-Devamı var-

Sevgi ve saygılarımla!

"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S)

6 Şubat 2014 Perşembe

Gelin Olabilir Ama, Seyahat Edemez!














"KAYSERİ Valiliği, şehirlerarası otobüs terminallerinde, tren istasyonlarında ve seyahat acentelerinde bilet satışı ile ilgili düzenlemeye giderek, 18 yaş altındakilere velisi, vasisi veya kanuni temsilcisi bulunmadan bilet satışının yapılmaması yönünde karar aldı."4 Şubat 2014, Hürriyet


Çocuk yaştaki evliliklerin havada uçuştuğu,

12 yaşında evlenen, 13 yaşında anne olan ve 14 yaşında evinde ölü bulunan Kaderlerin varlığı altında

Her gün başka başka "Kader"lerin hazin hikayelerine tanık olurken,

18 yaş altındakilere "şehirlerarası otobüs terminallerinde, tren istasyonlarında ve seyahat acentelerinde bilet satışı" yasaklandı!

Henüz okuma çağında olan, ve mutlaka ama mutlaka okulda olması gereken

Çocuklar, 

Ergenler

8 ...

11 yaşında

12 yaşında, 

13 yaşında, 

14 yaşında,

15 yaşında, 

16 yaşında,

17 yaşında,


Evlenebilir, çocuk doğurabilir,

Ama...

Seyehat özgürlüğüne hâiz olamaz!!!



Sevgi ve saygılarımla!

"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)