14 Ocak 2015 Çarşamba
İbretle Okuyacağınız Röportaj'ım -1- "İşi Bitince Giyinip Odadan...."
"Mutlu günler!.. Evet, çocukluğun bir daha geri gelmeyecek mutlu günleri!.. O günleri sevmemek, yâd etmemek mümkün mü?.. İşte bu anlar ruhumu tazeleyip yüceltiyor, benim için en derin zevk kaynağı oluyor.
Ne tuhaf!.. Çocukken yetişkinlere benzemeye çalışırdım. Oysa şimdi çocukluğa değil ama o çocukluk günlerine dönmek istiyorum.
Geri gelir mi şimdi ruhu tazeleyip yücelten, en derin zevk kaynağı olan bu günler? Çocukluğun verdiği o başıboş canlılık, çocukluk sevgilerinin gücü, tasasızlık?.. Yaşama lezzet katan masum bir neşe, sonsuz bir sevme gereksiniminin çocukluk çağından daha üstün olduğu bir dönem olabilir mi? Nerede o ateşli yakarışlar? Nerede en değerli armağan, duygusallığın o arı gözyaşları? Koruyucu meleklerin gelip bu yaşlı gözleri sildiği saf, tatlı düşler nerede?
Acaba yüreğimde bu gözyaşlarımı, kendimden geçercesine duygulanmaları bir daha hissedemeyecek kadar derin izler mi bıraktı yaşam? Yoksa bunların sadece düşleniyor olması mı güzel?.." Tolstoy, Çocukluk, sf:81-84
Faslı arkadaşımın henüz 10 yaşındayken evlendirilen annesinin yaşam hikayesidir bu söyleşi..
"Sosyal Doku Vakfı Başkanı Nureddin Yıldız, katıldığı bir programda "küçük çocuklarla evlenilebileceğini" söyledi.
Nureddin Yıldız, "7 yaşında bir kız çocuğu, 25 yaşında erkek çocuğu ile veya 7 yaşında bir erkek çocuğu, 25 yaşında bir kız ile nikahlanabilir. Nikahlanmalarında sakınca yoktur. Evlilik için bir yaş söz konusu değildir. 10 yaşında, 7 yaşında, 6 yaşında nikaha engel bir durum yoktur" dedi." 10 Ocak 2015
Ne yazık ki 21. Yüzyılda cahiliye dönemini belki de ikiye katlayacak ve de aratmayacak bir sapkınlıklar dizisiyle yatıp kalktığımız bugüne ibret olacak gerçek bir hayat hikayesidir bu.. Dolayısıyla kâh gülerek, kâh hüzünlenerek, kâh canım yanarak dehşet içerisinde yaptığım söyleşiyi bugün yaşadığımız akıl almaz sözde "fetva" ile kıyaslandığında insanın aklını, vicdanını, yüreğini derinden sarsıyor.. Üstelik her gün bu küçük çocuklarla birebir geçirdiğim zamanı da eklediğimde... O masum ve hiçbir şeyden habersiz olarak kendi dünyalarında cıvıl cıvıl konuşan, gülen, koşan.. miniciklerimi bekleyen tehdit ve tehlikeler aklıma geldikçe içimin ürpererek vicdanımın kanadığını, ruhumun isyan ettiğini görüyorum.
Dolayısıyla okuyuculardan, bu yazıyı okurken lütfen, en yakınlarını düşünerek empati kurması dileğimdir. Ki bu açıdan bakılarak da bu söyleşiyi tarihe not düşmek üzere paylaşmak istiyorum.
Sevgili Zehra, hem tercüman, hem hikayesini aktarmaya çalıştığım Halime hanımın öz kızı, hem de bu hayat hikayesinin bir bölümünün yakın tanığı olarak, toplumsal hizmete yönelik bu söyleşiye katkı sağlamıştır. Bundan dolayı kendisine sevgilerimi sunarım...
Halime... ince uzun, kara gözlü şeker mi şeker bir kadın. Derin çizgilerle kaplı yüzündeki, ilk bakışta sürmeli gözleri dikkat çekiyor. Yılların verdiği yaşanmışlık dolu hayatına rağmen, yumuşak bakışları arasındaki hoş sohpeti ile yaşamının bu ibretlik bölümüne inat, neşeli bol kahkahalı anlatımları bundan sonraki hayatının mutlulukla geçirdiğinin yansımasıydı..
Dünya tatlısı "çocuk gelin" Teyze'm... Fas, Marakeş'in bir köyünde yan yana dizili üç tane konak tipi evlerden birinde yaşayan, hali vakti yerinde bir ailenin tek kızıymış, Halime. Ve henüz 10 yaşında bir çocukken sokaktan alınıp çarşafa sokularak 30 yaşın üzerinde, kocaman "dev yapılı" bir adamla evlendirilmiş.. Bu evllilik, özellikle karşılıklı olarak ailelerin zenginliği üzerine kurulmaya çalışılmış olsa da, vahşet, ızdırap ve acı dolu bir sonla noktalanıyor. Gerçi Halime'nin annesi de o yaşlarda evlenmiş.. dahası bu yaşlarda evliliği benimseyen bir toplumun bireyidir.. Hani.. toplumlardaki azgınların ne yazık ki tutkularının doyumuna bir türlü erişemediği için, bencil kişiliklerinin ayıplı arzularını "din"le örtmeyi"adet" eden sapıklar var ya..
Tıpkı bugün aynı azgınların sapkın tutkuları için -"din"i kullanıp cahil insanları yanıltarak- ortaya attıkları sapık düşünceleri gibi.. Zira "Bilimsel" akla dayalı eğitimin karşı kutbunda meşruiyetini "gelenek"ten alarak, bağnazlığını sürdürmeyi dincilikten ve ondan beslenen feodal yapılanmalardan alır.
Dolayısıyla söyleşimizi, buradan yola çıkarak sürdürüyoruz:
Halime'yi 10 yaşında babasından istemeye, bol bol hediyelerle gelmişler.. Halime'nin babası da zengin bir ev diye, kabul etmiş... 10 yaşına kadar sokakta arkadaşlarıyla oynayan Halime, o andan itibaren arkadaşlarından ayrılıp eve kapanmış... Bundan böyle annesiyle birlikte mutfakta yemek yapmaya başlamış...
Peki bu olaya hiç tepki vermemiş mi Küçük Halime? Şüphesiz ki anlamadığı bu işlere her çocuk nasıl tepki verirse o da ağlayarak korkusunu dile getirmiş aslında.. Ancak Halime'nin üvey ablası babasına "Halime bu işi istemiyor" dediğinde, babası "Eğer Halime benim sözümü dinlemezsen sonu kötü olur.." diyerek bir tokatla iknaya zorlamış Halime'yi...
Halime'nin annesi de Kur'an hocası iken 10-12 yaşlarında evlenmiş. 2 kızı olduktan sonra 2. evliliğini yapmış. Dolayısyla annesinin de pek fazla söz hakkı olmamış, Halime'nin evliliği üzerine.. Evde herkes babadan korktuğu için kimse karşı çıkamıyor.. Halime'ye gelince sessiz sessiz ağlayarak ne olduğunun ve ne olacağından habersiz bu evliliği çaresiz kabulleniyor... Dolayısıyla ona ne komut veriliyorsa onu yapmakla hayatı öğrenmeye başlamış..
Hâl böyleyken boyundan büyük işlerin altına girmeye çalışan Halime'nin bedeni de buna müsait değil. Zira Halime vücut olarak da çelimsiz.. Dolayısıyla bırakın görüntü olarak "büyük" olmayı, daha adet bile görmeden kocaman adama kadınlık yapmaya gitmiş çocuk Halime..
"Her şey baştan çok güzeldi" diyor. Tıpkı evcilik oynar gibi hayatı öyle algılıyor. Ve onu, "şöyle otur, böyle yap" diye talimatlar vererek hayata ve evliliğe alelacele hazırlamaya çalışıyorlar elbirliğiyle.. E, zaten Halime'nin annesi de o yaşlarda evlenmiş, kim bilir annesinin annesi de öyleydi.. Derken "geleneksel" bir hâl almış, bu hayasızlıklar...
* Nasıl tanıştınız demiyorum, nasıl oldu bu iş?
"Koca" olacak adamın annesi düğünlerde, sokaklarda görmüş..
Önce söz sonra nişan oluyor. Önceleri bir şey anlamamış Halime.. Sanki bir oyun gibi geliyor.
* O dönemde herkes mi bu yaşta evleniyordu?
Çoğu o yaşta evleniyor..
Dedim ya, bu evlilik baştan bir oyun gibi gelmiş Küçük Halime'ye.. Taa ki, düğün bitip herkes evine dağıldıktan sonrasına kadar..
* Bize düğünü ve düğün gecesini anlatır mısın?
Düğünden hiçbir şey anlamadım, gelinlik giydim...
Baştan her şey çok güzeldi, çok hoşuma gitti. Oyun oynar gibiydim. Yemekler, eğlenceler.. Düğün tam 7 gün sürdü. Kadınlar, erkekler ayrı ayrı yediler, içtiler, oynadılar... Derken herkes birer birer evlerine gitmeye başladı. Sonra beni ablam odama getirdi. Ben de çeyiz sandığımın yanına gittim. Korkudan sandığa girerek, saklandım. Ama nafile..
Sonra avazımın çıktığı kadar dehşetle "ablaa! Ablaa gel!" diye bağırmaya başladım. "koca" denen "dev adam" başladı soyunmaya. O soyundukça ben daha çok korkuyordum. "Abla! abla..!" diye feryat ettim.. Derken "sus!" diye bağırdı. Ardından benim de soyunmamı emretti. Bu arada "abla abla" diye bağırıyorum, çünkü, o abla beni hazırlayarak odaya getirdi. Onun için aklımda o kaldı.
Acısını unutmadım.. çok kanama oldu.. Nasıl anlatsam o anda karşımda bir dev vardı.. hani o dev zorla bir yere girmeye çalışır ya.. O anı hiç unutamıyorum, Çünkü canım çok yandı.. İşi bitince giyinip, odadan çıktı ve gitti. Kapıda çarşaf bekleyenler bir anda içeriye girerek kanlı çarşafı aldılar. Ve elden ele dolaşan çarşafla, benim "kız oğlan kız" olduğumu cümle aleme göstermek üzere alıp gittiler.. O çarşaf anneme de gitti.. Sonra üvey ablam (Halime'nin annesi iki evlilik yapmış. İlk evliliğinden 2 kızı olmuş. T.G.) geldi, benimle yattı.
Çok şükür... 10 yaşındaki Halime, "kız" çıktı.. Dolayısıyla küçük Halime baba evine gitmekten kurtuldu...
İlk bir hafta, bir gün "koca" ile, bir gün ablası ile yatmış Halime. Zira çok kanaması ve ağrısı olduğu için birer gün ara ile yatırmışlar.. Üstelik "bir şey olmaz, böyle olur..." diyerek... Ve sonraki günler acı çeke çeke cinsel ilişki devam etmiş.
10 yaşındaki Halime, bundan sonraki hayatını sokakta oyun ya da baba evinde arkadaşlarıyla evcilik oynayarak çocukluğunu yaşayarak değil, "koca" evinde "kadın"lık yaparak sürdürüyor...
*Adet görüyor musun?
Hayır. 13 yaşımı doldurduktan sonra, yani evliliğimin 3. yılının sonunda gördüm. Bir gün kanamam oldu, doğru kayınvalidemin yanına giderek; "Anne bana bir şeyler oluyor, ölecek miyim yoksa?.." dedim. Kayınvalidem bana çok iyi davranıyordu. "Dur kızım sana anlatayım. Bak sen adet görüyorsun..." diyerek o vakte kadar bilmediğim, ve de kimsenin de bana anlatmadığı şeyi evliliğimin 4. yılında yaşayarak öğrendim.. Kayınvalidem hemen bana bezler dikmeye başladı...
* Evde "koca"n sana nasıl davranıyordu?
Hiçbir şey söylemez, konuşmazdı.. Arada "nasılsın?" derdi.. Bunun dışında çok sinirli ve öfkeliydi.. Gece yatağa gelir, işi bitince çekip giderdi. Kendisi tekstil işleriyle uğraştığı için Marakeş'e gider 1 hafta filan gelmezdi. Çok sevinirdik.. (Kayınvalideme de eziyet ederdi.) Keşke hiç gelmese derdim..
*Peki, biliyorum o zaman çocuksun ama, yine de sormak istiyorum: Kıskandığın oldu mu?
Kıskançlık nedir bilmezdim ki.. Bilsem de kıskanmazdım. Çünkü işkence (cinsel ilişki benim için bir işkenceydi) görüyordum. Kendisi paralıydı. Arkadaş çevresi çoktu.. Her akşam arkadaşlarıyla kağıt oynar, ben çocukla yetinmez, çeşit çeşit kadınlarla birlikte olurdu. Çapkın ve hovardaydı.. Bu arada ben onun ikinci karısıydım. İlki teyzesinin kızıymış, hamileyken dayanamamış baba evine gitmiş. Çocuğunu da baba evinde doğurmuş.
* "Koca"nı sevdin mi?
Hayır hayır.. O çok fenaydı. Ondan çok korkuyordum.. Evden gidince "oh..!" diyor, rahatlıyordum..
Bu cümleyi söylerken bile, sanki Halime Teyze o günleri yaşıyormuş gibi gözleri inanılmaz öfke dolu oluyordu..
* "Koca"nla ne konuşuyorsun?
Ben ondan korkuyorum, hiçbir şey konuşmazdık. Yemek yer sonra yatar. Ben de hep korkuyordum, hep uyusun isterdim. Dayak da atardı.. Çok sinirliydi.. Mesela çay ister, biraz gecikse dayak yerdim. Komşular anneme söyledi, "dayak yiyor" diye.. Bir defa babam beni aldı götürdü, "sen benim kızımı nasıl döversin.." diye. Sonra köyün ileri gelenleri ile birlikte gelerek babama yalvardı, "bir daha olmayacak" diye beni aldı götürdü..
* Annenin yanına gitmez miydin?
Hayır. Bizde baba evine bir yıl gidilmez. Hatta gelin, bir yıl evden dışarıya çıkmaz. Hiçbir yere gitmez. Ama annem her cuma benim sevdiğim yemekleri yapar ağabeyimle gönderirdi..
Görümcem beni hiç sevmedi.. Onun yüzünden çok dayak yedim. Bir gün, yemek yaptım; görümcem içine özelikle fazlaca tuz atmış. O da, "bu yemek tuzlu olmuş" diye güvecin kapağını yüzüme fırlattı. Ön dişim kırıldı. Evde talimatları görümcem verirdi... Her şeyi görümcemin talimatıyla yapıyordum..
Adet gördüğüm zaman hamile kaldım. İlk çocuğum öldü. Sonra ardından ikinci kez hamile kaldım. Bir oğlum oldu. Loğusayken annem bana et yemekleri gönderiyor, görümcem, onları bana vermediği gibi zeytinyağı ile kuru ekmek verirdi. Sütüm açlıktan olmadı. Bu arada ben hamileyken kocam başka bir kadınla sürekli ilişki halindeymiş. Sonra bu kadını üzerime kuma olarak getirdi. Bana gelen yemekleri ve çocuğa gelen hediyeleri ona götürüyor görümcem. Bu durumu anneme, komşular söylemiş. Annem "kızım gel" diyor, ben de "hayır oğlumu babasız büyütemem " diye reddediyorum. Sonra kumayı duyunca babamın evine gittim. Oğlum 7 günlüktü. Babam "hiç merak etmesin kızım ve oğlu için nafaka istemeyeceğim. Ona ben oğlum gibi bakarım. Bizi rahat bıraksın" diye haber saldı. Birkaç kez "karımı, oğlumu istiyorum" filan dese de onun da çok istekli olmadığı belliydi.. Artık babamın evindeyim ve çok mutluydum...
-Devamı var-
Sevgi ve saygılarımla!
"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Offf içim daraldı. Zor okudum, hatta hepsini okuyamadım bile. Allah bunu ve bunun gibi sapıklıkları din adına ve din/inanç kılıfı altında yapanları daha fazla kahretsin...
YanıtlaSilokudum yazınızı..çok iyi kaleme almışsınız..elinize sağlık..10 yaşında evlenmiş,sıkıntı üzerine sıkıntı yaşamış..fas'ta olduğu gibi yemen gibi arap ve islam ülkelerinde de var bu tür evlilikler..türkiye'de yasak deniliyor ama değil aslında ,10 yaşında 13 yaşında evlenenler var halen..özellikle de doğu bölgelerinde..tv,de diziler falan var bu konuda..1.kanıt bu..diğeride o ilahiyatçı mıdır nedir,söylediği o sözde var.. buda 2.kanıt.. aslında bu söz,bu düşünce de olan çok sayıda kişinin olduğunuda gösteriyor.bu nedenle 6,7,8 gibi küçük yaşındakilerin evlenmesinde sakınca bulmuyorlar..o yüzden özellikle de türkiyede bu işler gizlice yapılıyor olabilir tahminimce..tabii devlette Müslüman ya! bunlara göz yumuyorda olabilir..
YanıtlaSilYillardir politikacilarin kaygilari yüzünden bir türlü engellenemeyen aci gercek cocuk evlilikleri, Sivil örgütlenmerde halk destegi az oldugu icin yaptirimda istenilen sonuclari alamiyorlar,her cocuk okula gitmeli ve cocuklari koruyacak kurumlarin cok fazla ve donanimli olmasi gerekiyor. Bugün geldigimiz noktada ise milli egitim kurumunun cemaatlerin hizmetine verilmis olmasi,hatta ögretmen diye radikal din örgütlerinin militanlari tarafindan yetistirilen milyonlarca cocuk.Eminim günümüzde Türkiyesnin her yerinde 10 larca cocuk bu iskencelere magruz kaliyor. Uuyuyan halkin uyanma zamani geldide geciyor bile,her gecen gün bir felakete sürükleniyoruz.
YanıtlaSil