28 Eylül 2016 Çarşamba

"Burası Dingo'nun Ahırı mı?"




Ve... 

1. sınıftayım... 

Çocuklarımın hepsi de,

Şeker mi şekerler...

:)

Böylece yeni eğitim ve öğretim yılımız heyecanla  başlamış oldu...

Dolayısıyla...

Konu eğitim ve öğretim olunca...

İki gün önce basına düşen bir habere değinmeden geçemeyeceğim.

Dingo: Avustralya'da ve güneydoğu Asya'da yaşayan vahşi köpeklere verilen isimdir

Öte yandan bir de bizim "Dingo"muz var:

O sebeple "Dingo'nun ahırı" nereden geliyor derseniz, izninizle anlatayım:

İlk atlı tramvaylar 1871 yılında İstanbul'da  hizmete girmiş. Tramvaylara çift at koşulur, ağır vagonlar yokuş başına geldiğinde civarda bekletilen bir çift at daha bağlanırmış. Tramvaylara koşulan atların bulunduğu ahırı işleten kişi de Taksim'de  "Dingo" adında Rum vatandaşımızmış. Dingo sürekli alkol aldığı için işine gitmiyor, atlarla da kendisi ilgilenmiyormuş. Dolayısıyla ahıra giren çıkan belirsizmiş. Öte yandan bu  tramvaylar iki atla çekilirken dik Şişhane yokuşunu çıkabilmek için Azapkapı’dan takviye at alarak yokuşu çıkabilirlermiş.

Tramvay bu haliyle Taksim’e kadar gelir, burada yorulan atlar Dingo’nun ahırında bir süre dinlendirildikten sonra tramvaya bağlanmadan boş olarak götürülürmüş. Gün boyu bir sürü atın girip çıkmasından dolayı "Burası Dingo’nun ahırı mı?" sözü işlerin düzensiz yürüdüğü yerlerde dilimize yerleşmiştir.

Dingo’nun ahırı deyimi, 1915 yılında atlı tramvayların kalkmasından dolayısıyla  Dingo’nun ahırının kapanmasından tam 101 yıl sonra, bugün İzmir KARŞIYAKA'da bir okulun  müdürü tarafından eğitim-öğretim yapılan bir kuruma sokulmuştur.

Hâl böyle olunca gerçek anlamda ahır sahibi bizim uykucu, sarhoş Dingo Efendi, nereden bilsin ki, kendisinin içkiye olan bağımlılığının yüzünden işlerini ihmal etmesiyle ortalığı başı boş bırakacak, ve de günümüze kadar bu davranışı bir kalıp halinde ülkemizin her köşesinde insanların dillerinde dolaşacak, hatta taaa, kendini bilmez bir okul müdürünün diline dolanacak...


O sebeple ağzından çıkanı kulağı duymayacak kadar pervasızca konuşan okul müdürü... kendisini "ahırda" hissedebilir; ya da kendisini Avusturalya'da yaşayan vahşi "köpek" gibi de hissedebilir... vallahi bizce hiç mi hiç sakıncası yok...

Ancaak,

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin okulu asla "ahır" değildir, bu bir!

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin genç beyinleri, Türk gençleri asla "ahır"da yaşayan "at" değildirler, bu iki! 

Ve yine kendisini ahırda hisseden bu  zevata diyeceğim şu olur:


Öncelikle neredeyse omuzlarına kadar inen salkım saçak uzun  saçlarına aynada şöyle iyice bir baksın.  Ardından Milli Eğitim'in saygınlığına gölge düşürecek şekilde öğrencilerinin ve velilerinin karşısına artist kılığıyla  çıkarken, "Burası Dingo'nun ahırı mı?" sorusunu önce kendisine sorsun,  sonra da vatan aşkıyla bağlılıklarını  haykıran Türk gençliğine ve kurumuna ve makamına yakışır şekilde konuşsun, bu da üç!!!


Sevgi ve saygılarımla!




"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

19 Eylül 2016 Pazartesi

Gönüllere "AKAN"...




"Derine, hep derine kazıyoruz
Nerede çağımızın o 
Altın kalbi
Çağımızın altın kalbini arıyoruz" Ümit İLTER


Toplumda örnek aldığımız insanlar, göz önünde bulunan örnek rol modellerdir.

Hani bilinçaltımıza not ettiğimiz örnek şahsiyetler vardır ya.. Hani bize, vicdanımızı, aklımızı ve bilincimizi harekete geçirten olaylarla birlikte direnmeyi öğretenlerdir onlar. Dolayısıyla bu kişileri asla unutturmaz hafızamız bize.

İşte bu insanlar bize hayatı hem sorgulatarak, hem de  birebir içimizde hissettirerek anlatırlar.

Dolayısıyla...

Dün on binlerin uğurladığı usta sanatçı Tarık AKAN'ın  onurlu  ve dik duruşuyla özellikle de emperyalizme karşı, ezilenlerin, sömürülenlerin yanında olmasıyla, Atatürkçü  kimliğini hafızalarımızda  hep örnek alarak hatırlayacağız. Zira aynı zamanda sanatçı Tarık AKAN bir yandan da sosyal sorumluluğu ve bilinciyle aydınlanmanın meşalesi eğitime gönül vermiş bir isimdir.

Bakınız...

"Bakırköylüyüm. Okuduğum okulu.. kültür sanat merkezi yapmak için kiraladım. Ancak tiyatroyu sığdırmak mümkün olmadı. Bir arkadaşım, "Burayı okul yapsana" dedi. Fikir güzeldi. Hemen kolları sıvadık. Çok doğru bir karar verdiğime inanıyorum. Atatürkçü, çağdaş dünyayla yarışabilecek öğrenciler yetişiyor bu çatı altında." Tarık AKAN

Dolayısıyla pek çoğumuzun onun bu üstün faaliyetinden  haberimiz bile olmadı...  


Tarık AKAN hasta olunca "ABD'ye git" diyen 52 yıllık arkadaşına şu cevabı veriyor:

"Atatürk gitmedi, ben niye gideyim?" 

Ahlaklı, onuru için yaşayan, haksızlığa, adaletsizliğe karşı savaşan, ezilenlerin yanında duran büyük insan Tarık AKAN,

SENİ ASLA UNUTMAYACAĞIZ... 





Demem o ki...



"Geçit yok, isyan var emperyalizme karşı
Katlettiğin yetti artık, yetti artık, yetti
Geçit yok, isyan var emperyalizme karşı
Söndürdüğün ocaklar yetti artık, yetti, yetti" Ümit İLTER



Sevgi ve saygılarımla!




"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

16 Eylül 2016 Cuma

Efsaneydi...

"Büyük devlet adamı Atatürk'ün manevi değerlerine hemen her gün hakaret ediliyor, kahroluyorum. Atatürk'ü özlüyorum. Eminim ki benim gibi düşünen milyonlarca insan var. Onun felsefesini, kudretini, devlet adamlığını özlüyorum. O büyük bir dünya lideriydi." 14 Ekim 2012, Tarık AKAN

Türk sinemasında  toplumsal acıları dile getiren filmleriyle Türk toplumunun kalbinde  hak ettiği yeri alan efsane sanatçı Tarık AKAN'ı  kaybettik...
Bu Cumhuriyet'in imkanlarıyla modern, çağdaş Türkiye'de kendine yer edinen, sanatçılığını icra eden, bu milletin ekmeğiyle-aşıyla büyüyen halk insanı Tarık AKAN, "Tam bağımsız Türkiye" sevdasıyla ülkesine ve milletine ihanet etmeyen gerçek bir aydın, gerçek  bir vatanseverdi...

Ruhun şad, mekanın cennet olsun güzel insan Tarık AKAN... 




Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

14 Eylül 2016 Çarşamba

"Bu Milletle Neler Yapılmaz!.."



Dün....

Atatürk, milletin ruhundaki o sönmez meşaleyi tutuşturmak için Anadolu'yu adım adım dolaştığı 1919 yılıydı. Büyük kurtarıcı, Erzurum yolundadır. Ilıca'da tunç yüzlü bir ihtiyarla yaptığı enteresan bir görüşmeyi Cevat Dursun oğlu şöyle anlatmaktadır:

"20-30 kişilik bir göçmen kafilesi başında bulunan bu ihtiyar, omuzlarına kartal kanadı attığı paltosu ve elindeki asası ile bir yolcudan çok doğu mitolojisindeki yarı tanrı kabile reislerine benziyordu. Misafirlerin önemli kimseler olduğunu anlayan ihtiyarın zeki gözleri parladı. İri ve ak tüylerle örtülü elini geniş göğsünün üstüne koyarak onları selamladı.
Mustafa Kemal, ta yanı başına kadar geldiği halde heybetliliğinin azametini kaybetmeyen bu ihtiyarın hatırını soruyor, o da gövdesine yaraşan derin ve gür sesiyle teşekkür ediyordu. Bu kısa hoş-beşten sonra Paşa ihtiyara:

-Ağa, dedi. Böyle nereden geliyorsun?
- Paşam Rus gelirken göçmen olmuştuk. Çukurova'daydım. Şimdi köyüme dönüyorum.buralara dönmenin pek yerinde olmadığını, kışın sıkıntı çekileceğini anlatmak istedi. Sonra da ekledi.
- Ağa, yoksa oralarda geçinemedin mi?
- Hayır paşam, Çukurova cennet gibi bir yer. Bir eken yüz alıyor. Son günlerde işittim ki, İstanbul’daki "ırz kırıkları" bizim Erzurum’u Ermenilere vereceklermiş. Geldim ki ne göreyim, bu namertler kimin malını kimlere veriyorlar?..
Tunç çehreli, beyaz sakallı, gün görmüş ihtiyarın iman dolu göğsünden gelen bu ses, yine onun gibi tunç yüzlü askerin gözlerini yaşarttı.
- Bu eski Türk kalesine millet işi için milletle beraber çalışmaya gelen büyük devlet adamı, yaşlı gözlerle arkadaşlarına döndü:

- Bu milletle neler yapılmaz!..dedi ve sonra ihtiyarla vedalaştı."


Bugün...

Edirne’nin Meriç ilçesine bağlı Küplü beldesinde,  yapılan geleneksel bayramlaşma töreni tüm belde halkını bir araya getirdi. Belde mezarlığında yapılan ve yaklaşık 10 bin kişinin katıldığı bayramlaşma esnasında uzun kuyruklar oluştu.

"Bayram namazından sonra beldenin bütün erkekleri mezarlığa gelir, önce hayatını kaybeden yakınlarına dua ederler. Sonra da en yaşlılarının ve hacılarının sıraya geçmesiyle bayramlaşma başlar" 13 Eylül 2016, Haberler.com

"Darbe girişiminin merkezi Akıncı üssünden kaçarken hainlerin düşürdüğü para dolu çuvalı bulan ve yetkililere teslim eden 4 çocuk, 6 torun sahibi çoban Hüseyin amca, "Bize para pul değil vatan lazım" dedi." 14 Eylül 2016, Akşam 


"Bu milletle neler yapılmaz!.." diyen Büyük önderimiz Atatürk'ün sözlerini ve tespitlerini, gururla okuduğum bu haberler karşısında göğsüm kabararak hatırlamaktan kıvanç duyarım...

Dolayısıyla...

Her gün onlarca verdiğimiz şehitlerimizin kanlarıyla sulanmaya devam eden

Bu olağanüstü duruşuyla dünyaya parmak ısırtacak  asalete sahip aziz vatanımızın asil milletine,

Mübarek Kurban Bayramı, mutlu ve  kutlu olsun...



Sevgi ve saygılarımla!




"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

10 Eylül 2016 Cumartesi

Gizli Düşman: "Tefrika"!



Bölgemizde ve coğrafyamızda millet, ulus olamanın önemi her geçen gün daha da belirirken,

Öte yandan...

Sen necisin?

Süleymancı.

Sen?

Nur cemaaatinden.

Sen?

Menzilci.

Ya sen?

Falanca'ların, filanca'ların  havada uçuştuğu bir  hale geldik neredeyse.

Yani "şucu, bucu"....

Biraz daha açalım;

"Bizden olanlar, bizden olmayanlar"

O halde bu durumda birarada yaşayan insanlardan millet olur mu?

Şüphesiz ki "HAYIR!"

Pekii ne olur?

Yığınlar olur. Kabileler olur.

Dolayısıyla  girdi mi "tefrika"

Kolay lokma olur şeytanlar için, yığınlar.

Zira ne diyor Âkif?

"Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez; 
Toplu vurdukca yürekler, onu top sindiremez. 

Bırakın eski hükümetleri meydandakiler 
Yetişir, şöyle bakıp ibret alan varsa eğer. 

İşte Fas, işte Tunus, işte Cezayir, gitti! 
İşte Irak'ı da taksim ediyorlar şimdi."


Dolayısıyla  dün Milli Şairimizin dikkat çektiği gibi oluyor bugün

Irak'ta, Suriye'de...

Ve de Türkiye "taksim" edilmek isteniyor

Hal böyle olunca,  konuya bakış açılarıyla ve  mesajlarıyla topluma asıl yön verecek önemli kurumlarımızdan birisi olan,

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın "cemaatler" konusundaki görüşleri şüphesiz ki çok önemli.

Hani,  "böl-parçala-yönet" var ya...

Büyük İskender, filozof hocası Aristo'ya sorar:
"Zapt ettiğim topraklardaki insanları yönetimim altında tutmak için ne yapmalıyım?

Ülkenin ileri gelen insanlarını sürgüne mi göndereyim?
Hapse mi atayım?
Yoksa kılıçtan mı geçireyim?"

Aristo; 
"Sürgünde toplanıp sana karşı başkaldırırlar" der ve ilk şıkkı eler.

"Hapishaneler militan yuvası olur; kontrolden çıkar" der ve ikinci şıkkı eler.

"Kılıçtan geçirirsen onlardan sonraki kuşak intikam hırsıyla büyür, tahtını sallar" diyerek,  üçüncü şıkkı da eleyerek, ona şöyle bir nasihat verir:

 "İnsanların arasına nifak tohumları ekeceksin. onlar birbirleriyle savaşırken sen kendini hakem olarak kabul ettireceksin, ama anlaşmaya giden bütün yolları tıkayacaksın."

Aristo'nun nasihatıyla birlikte müslümanların yumuşak karnı olan cemaat konusunu işin ehlinden anlamak gerekir diye düşünüyorum.


Dolayısıyla daha önce 28 Aralık 2011 tarihinde yayınladığım yazımda, 13. Diyanet İşleri Başkanı Dr. Tayyar ALTIKULAÇ'ın hatıralarını kaleme aldığı, -3 ciltten oluşan- "Zorlukları Aşarken" üzerinde insan vicdanını derinden  etkileyen bölümlerinden bahsetmiştim.  Bu defa Diyanet adına kendilerinin, cemaatlere bakışını ve tutumunu açıklayan bölümünü,  dolayısıyla 3. basımı çıkan "Zorlukları Aşarken" kitabını tekrar inceledim.

Ve içinden geçtiğimiz bu sıkıntılı günlere ışık tutmak amacıyla Dr. Tayyar ALTIKULAÇ'ın, Diyanet'te hizmet verdiği dönemden  günümüze kadar geçen süre içerisindeki Süleymancılar dahil,   bugün devlet içerisinde "paralel devlet"  yapılanmasına dönüşen  Gülen  cemaati  ve diğer cemaatler  hakkındaki düşüncelerini ele alarak  paylaşmak istedim.

"Bizim karşı olduğumuz, bazı farklı tercihlerin, ayrılık ve fitne konusu haline getirilmesidir. Geçmişte din görevlisi yetiştirme konusunda kendilerini ön plana çıkararak resmi din eğitimi kurumları aleyhine çalışmalarıdır. Diyanet camiası içinde gösterdikleri ayrılıkçı tutumlarıdır. Görev disiplinini tanımamalarıdır. Diyaenet'ten gelen emirleri değil Kemal Kacar'ın emirlerini dikkate almalarıdır.

Süleymancılar, Kemal Kacar ve adamları, "Bizi düşman gözüyle görüyor, din eğitimi kurumlarında okuyanları ve hatta kendi çarklarından geçmemiş bütün din görevlilerini karşılarına almakta ve aleyhlerinde bulunmakta hiçbir sakınca görmüyorlardı." 2. Cilt sf: 773-774

Hatıralarında konuya ilişkin dikkat çeken ayrıntılarıyla gözlemlerini anlatmaya devam ediyor Dr. Tayyar ALTIKULAÇ:

"Peki söz konusu kapalılık devam ediyor mu? Evet, maalesef ediyor. Hatta bu kapalılığı Diyanet'in şemsiyesi altında sürdürüyorlar. Diyanet bu konuyu bilmekle birlikte, bunların bana göre anlaşılması zor bir hoşgörüye mazhar olduklarını görüyoruz. Resmi öğreticiyi kursun bir yerinde oturtup öğrencilerle karşılaştırmadıklarını, asıl eğitim görevini kendi elemanlarıyla sürdürdüklerini.. bu resmî öğrencilerden bazılarının çeşitli vesilelerle anlattıklarından öğreniyoruz." sf:774


"KAPALILIK" ne demek, derseniz?

Yine Sn. ALTIKULAÇ'ın aynı cemaatle ilgili  paylaştığı, ve  gözden kaçırılmayacak kadar oldukça önemli ve hassas bir anısıyla (zira cemaatlerin en tehlikeli yönü olarak algıladığım durumdur, kapalılık) birlikte izninizle açıklayalım:

"29.06.2010 Salı günü Gürcistan'da Diyanet'in Tiflis müşaviri Ahmet Erdem'le birlikte bu şehirden otomobille Batum'a gittik. Batum yakınlarındaki Kobuleti ilçesini geçtikten sonra bir Kur'ân kursuna uğradık. Burası Süleymancılara aitmiş.(...)

Öğrenciler üç gruba ayrılmış olup bu gruplardan biri 8-10 yaşındaki çocuklardan oluşuyor. İdarecilerden bu çocukların günlük programlarını sordum, hangi saatte yatıp kalktıklarına, yemek saatlerine ve ders programlarına kadar 24 saati bu çatı altında nasıl geçirdiklerini öğrenmek istedim. 

-Şu saatte sabah namazına kaldırıyoruz.

-Sonra?

-Şu saate kadar dersler devam ediyor.

-Sonra?

-Şu saatte akşam yemeği.

-Sonra?

-Yatsı namazı, şu saatte yatırıyoruz.

-Sonra?

-Gecenin bir vaktinde teheccüd namazına kaldırıyoruz.

-Sonra?

-Sabah namazı. Haftada iki defa tesbih namazı kıldırıyoruz.

8-10 yaşındaki çocuğu teheccüd namazına kaldırıyorlar ve haftada iki gün de tesbih namazı kıldırıyorlar, ama programın herhangi bir yerinde bu çocuğun oyun saatinden hiç söz eden yok. Bu çocukların 24 saat içinde oyun oynamaya hiç mi hakları yok, diye soruyorum. Ben sorunca "var" diye cevap veriyorlar. 

Beş vakit namaz için söylenecek söz elbette olmaz. Bu çocuklar zaten bunun için buradalar. Ama bu yaştaki çocuğa, uykusunun en tatlı yerinde teheccüd namazı neyin nesi? Dinin aslında olmayan tesbih namazıyla bu çocukları dinden soğutmak mı istiyorsunuz? Ben kendilerine bunları söylemeye çalıştım." 2. Cilt sf:775

Bir eğitimci olarak bu soruların ve verilen cevapların ne kadar önemli olduğunun  altını hiç düşünmeden kalınca çizmek isterim. 

Ve...

"Din ve Kur'ân hizmeti yapan veya yaptığını iddia eden bir cemaati eleştirmek değil, bir hatırat kitabında olması gereken kadar başımdan geçenleri ve yaşadıklarımı tarihe not düşmekten ibarettir. Keşke hizmet yıllarımda bu cemaati yöneten ve ona yön verenler örtülü hareket etmeselerdi ve teşkilat içinde tefrika unsuru olmasalardı da, ben de, müfettişlerimiz de, müfettişlerimiz ve diğer din görevlilerimiz de kendileriyle uğraşmak zorunda kalmasaydık." 2. Cilt sf:779


Öte yandan, 

12  Mart 1971 muhtıradan sonra hizmet verdiği  Diyanet'te başkan yardımcısı olduğu zamanda,  "Süleymancılarla uğraşıyorsunuz da, Nurcuların üzerine niçin gitmiyorsunuz?" sorusunu kitabına taşıyan Dr. ALTIKULAÇ, bu konuya şöyle açıklık getiriyor:

"Nurcuların Diyanet teşkilatı içinde örgütlenme gibi bir çabaları yoktur. Şurada burada bu cemaate sempati duyan görevlilerimiz varsa, bunların kayda değer bir görev kusurlarına da rastlamıyoruz. Böyle bir durumda elbette gerekeni yaparız. Devletin müesses nizamı açısından bu cemaatin sakıncalı yanları görülüyorsa, bunları izlemek bizim görevimiz değildir. Biz Diyanet teşkilatıyız, polis teşkilatı değiliz." 2. Cilt sf:779-780

O sebeple,  Dr. Tayyar ALTIKULAÇ gerçek anlamda  "din adamı" kimliğini ve sorumluluğunu üstlendiği İslâm dininin gereği olarak gördüğü "Kur'ânî değerler" üzerinden cemaatlerin, "Hak, liyakat" ve "emanetin ehline verilmesi" düsturuyla hareket ederek, tüm müslümanların birbirini kucaklaması, aralarına "tefrika" unsuru girmeden sevgiyle birleştirici   hizmetlerde buluşmanın doğruluğuna inanmış olduğunu,  kitabında çeşitli örneklerle açıklamıştır. 

Dolayısıyla  sorumlulukları gereğince  bu türden  faaliyet ve hareketlere karşı mesafeli bir duruş ortaya koyduğunu belirten Dr. Tayyar ALTIKULAÇ, Gülen cemaatiyle ilgili düşüncelerini kısaca,

"Hak, liyakat, emanetin ehline verilmesi gibi Kur'ânî değerlerimiz tamamen gözardı edilerek "bizden olanlar, bizden olmayanlar" ayrımına göre mevzi kazanmanın ön planda tutulduğu.." (2. Cilt sf:789) olarak özetlemiştir.


"Bizden olanlar, bizden olmayanlar" anlayışından hareketle, tefrikayla hareket eden  Gülen cemaati ne yazık ki bizi 15 Temmuzlara taşıdı!



Dolayısıyla...

Mehmet Akif ERSOY'un dizeleriyle noktalamak isterim bugün yaşadıklarımızın -cemaatçiliğin İslâm toplumlarına  getirdiği kan ve gözyaşının- özünü....

Ayrılık Hissi Nasıl Girdi Sizin Beyninize? 

Müslümanlık sizi gayet sıkı, gayet sağlam, 
Bağlamak lazım iken, anlamadım, anlıyamam, 

Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize? 
Fikr-i kavmıyyeti şeytan mı sokan zihninize? 



Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

8 Eylül 2016 Perşembe

Vatan Sevgisi Böyle Bir Şey




Çeşitli kumpaslarla TSK'dan ayrılmak zorunda bırakılan  pilotlarımız sivil havacılık sektöründe ortalama 30 bin TL maaş alırken üçte bir maaşla dönmeyi tereddüt etmeden düşündüler.

Pilot askerlerimiz  Hava kuvvetlerine tekrar dönme nedenlerini okudukça, hani şahsi çıkarları için ekmeğini yediği devletine ihanetin havada uçuştuğu  bugünlerde, ihaneti bire bir yaşayan Büyük  Türk milletine bu duygu dolu vefa cümleleri, bizlere  armağanların en büyüğü olacaktır.

Dolayısıyla... 

Devletine ve milletine sadakatla bağlılığını  anlatan o cümlelerden birkaçı:

"Ben inşaat işçisi bir babanın çocuğuyum. Bu ülke beni askeri lisede, Hava Harp Okulu'nda okuttu. TSK şu anda yaptığım işi, ailemin rızkını kazandırdı. Orduya tekrar dönerek hizmet etmek boynumun borcu." Hava Pilot Binbaşı Haris TOĞAR


"Babam asgari ücret ile 4 çocuğunu okuttu. Beni ailem ve bu halkın vergileri okuttu. Bu üniformayı devletim sayesinde giyebildim. Kalbimin sesini dinledim ve gönül bağım olan TSK'ya dönüş için başvuru kararı verdim." Hava Pilot Binbaşı Ersoy ÇİL


"Beni geliştiren, yetiştiren ve bana emek veren hava kuvvetlerinin verdiği bu zor sınavdan sonra, gerçekten gönülden bağlı olan mensuplarına ihtiyacı olduğunu hissettim. Elimden ne geliyorsa yapmaya hazırım." Hava Pilot Binbaşı Doğan MART


"Ben Artvin'in Şavşat ilçesinde bir dağ köyünden çıktım. Annem ve babamdan sonra sahip olduğum her şeyi hava kuvvetlerine borçluyum. Burası benim baba ocağım. Ocağımızda bir yangın çıktı, bizde bu saatten sonra elimden gelen her şeyi yapmak için geri dönmek istiyorum" Hava Pilot Binbaşı Ertan UZUN

8 Eylül 2016, Vatan




Sanırım  gerçek manada VATAN SEVGİSİ'ni en net ortaya koyan, bizlerin de göğsünü kabartan bu cümlelerin üzerine söylenecek tek söz düşüyor bize:

Ne mutlu Türk'üm diyene!

Bu vesileyle Güneydoğu Anadolu'da ve Suriye'de Türk milleti olarak emperyalist haçlı güçlere karşı verdiğimiz İstiklâl Savaşı'nda şehit düşen YİĞİT askerlerimize,  

Yüce Allah'tan rahmet diliyorum...

 Ruhları şad, mekanları cennet olsun...



Sevgi ve saygılarımla!

"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

6 Eylül 2016 Salı

Bura'lar Bizim!!!





TÜRK kültürüne bir tekme,

Arap kültürüne bir tekme,

Slav Rus kültürüne bir tekme,

Acem kültürüne bir tekme,

Eee...

Bölge ve coğrafya halkları  yok olsun,

Yerine 200 yıllık bir geçmişe sahip olan,

Ama...

Olmayan dili,

Olmayan tarihi,

Ve olmayan  milletiyle "kovboy" kültürü yerleşsin, öyle mi?

Dolayısıyla...


Çin
'de yapılan "G20 Zirvesi"inde Amerika Devlet Başkanının havaalanında soğuk karşılanmasına,
Amerikalı personelin  Çinli yetkiliye "protokolün olması gerektiği gibi uygulanmadığını" söyleyince

"Burası bizim ülkemiz, burası bizim havaalanımız, tamam mı?" şeklinde cevapla karşılaştılar, iyi mi!!!

:)

Dolayısıyla, demek ki neymiş?

İşin "abd"sini öğretmeyi değil de, işin abc'sini öğrenecekmişsiniz, bu bir!

Para ve güce tapan aymazlarla ve onların artığıyla kendilerine hayat bulan dalkavuklarla "dünyaya hakim olmaya" kalkışmayacakmışsınız, bu da iki!

Öte yandan...

İnsanları aptallaştırıp, ahlâki ve insani değerleri yok ettiğiniz bir anlayışla canice bir güruh yaratıp, bölgemizi cehenneme çevirdiniz ya...





"Irak ve Afganistan'da ABD'nin kanlı işgallerine katılmış eski bir ABD özel kuvvetler mensubu olan Tim Kennedy, katıldığı savaşlar süresince kadınları ve çocukları öldürerek savaş suçu işlediğini soğukkanlılıkla itiraf etti"5 Ağustos 2016, Aydınlık

 Netice itibariyle...

 İnsanlara yaşama hakkı tanımayan  acımasız siyasetinizle ve "Savaşta kadınları ve çocukları öldürdüm" diyen askerlerinizle daha nasıl bir karşılanma bekliyordunuz?


Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)