"Zonguldak'ın Çaycuma ilçesinde, Kur'an kursunda tanıştığı genç kızı, "muska yapmakla tehdit ederek taciz ettiği" iddia edilen imam hakkında suç duyurusunda bulunuldu." Vatan / 03.11.2009
Kulağımıza çok yabancı gelmeyen ve neredeyse sıklıkla duyduğumuz sıradan günlük olaylar gibi görülse de bu haber insanı, derinden sarsıyor. Zira konu çok hassas... Bir tarafta kutsallığına inandığımız ve meşruiyetini inançtan alan din kurumunun temsilcisi, diğer taraftan ise onlara emanet ettiğimiz çocuklarımızın namusları ve ruh sağlıkları... Konunun her iki şekilde de ele alınarak ciddi anlamda gerekli eğitim ve bilinçlendirmenin süratle yapılması gerektiğine dikkat çekmek isterim. Peki o zaman burada imamlarımızı mı ele almalıyız, yoksa masum vatandaşlarımızın inancını sömürmeye kadar götüren sistemi mi?
Benim dikkat çekmek istediğim asıl konu, bu türden yanlış ve kabul edilemez olayların gerçekte sadece ve sadece bizde görülmediğidir. En azından okuduğum kitaplar vasıtasıyla aynı türden yaklaşımları başka din kurumlarının temsilcilerinde de görmüş olmamdır. Buradan konuyu örneklendirerek düşüncemi açmak isterim. Emil Zola'nın, "Gerçek" adlı romanında bu türden kirli bir ilşkinin içerisinde olan kilise temsilcileri ve gelişen olaylar... Yine Victor Hugo'nun "Notre Dame'ın Kamburu" adlı eserinde yine bir papaz, kilisesinin temsilcisi olan Claude Frollo'nun kirli ilişkileri ve işlediği suçlar...
Tabi konunun toplumlar üzerindeki etkisinin bir hayli sıkıntılı olduğu kesin. Zira biraz önce verdiğim eserler üzerinden edindiğim şey, olaylarda, gerçeğin aranmasından ziyade, önyargılı yaklaşımın toplumları esir etmesidir. Bunun aşılması ise eğitimle olur. "Bilimsel" akla dayalı eğitimin karşısına, inanç ve din duygularının kolayca kullanılabileceği gibi bir olgunun, toplumlara seçenek olarak sunulması halinde, yazıma konu olan vakıaların yaşanması kaçınılmaz olacaktır.
Bu kaçınılmaz gerçeği Zola "Gerçek" adlı eserinde çok güzel işlemiştir. Zira bu eseri okuduğum zaman, insanların tutumlarının, dünyanın her yerinde birbirlerine benzerlik gösterdiğini bir kez daha fark ettim. Burada Kilise temsilcilerine olan bağlılık, tamamamen insanların inanç ve duygularının kullanılarak, baskının ön plana çıkmasıydı. Keza Hugo'nun "Notre Dame'ın Kamburu"nda da benzer bir yaklaşım söz konusuydu. Demek ki yüzyıllar öncesindeki zihniyet ne yazık ki günümüzde de bir şekilde sürdürülmek istenmektedir. Ancak bu defa hükmedecekleri kesim, geçmişten daha az. Yani eğitimin olmadığı, cehaletin yaşadığı yerde varlığını sürdürebiliyor.
Diğer taraftan bu durumun dinimizle -İslamiyet'le- hiçbir alâkası olmadığının altını çizerek izninizle ifade etmek isterim ki, burada imamların, bu şekilde insanların zihnine yer etmesi, gerçekten dışarıdan bakıldığında Müslüman toplumlara büyük zarar vermekte olduğudur. Ve en önemlisi de gerçek anlamda inancımıza hizmet için kendini adayan değerli şahsiyetlerin, bu türden ve münferit olarak baktığım kişiliklerle hiç alâkası olmadığını beyan etmek isterim. Zira bilinmelidir ki her toplum ve kurumda yanlış yapan vardır. Bu tıpkı bir ağacın bünyesindeki çürük meyveler gibidir. Önemli olan bu kişilerin, zaaflarının ve menfaatlerinin esiri altında hareket ettiklerini iyi kavrayarak diğerlerinden ayırt edebilmektir. Toplumumuzu da bu şekilde uyarıcı bilgilerle aydınlatmak en azından insani görevimiz olmalıdır! Aksi yöndeki tutum ve yönlendirmeler, kafa karıştırmaktan öteye geçemediği gibi, "dinden soğutma"ya ve toplumun genel ahlâkının TEMELDEN bozulmasına kadar gidecektir! Özellikle de basının üst başlıktan bu türden ucuz haberlere yer vermesi kimseye yarar sağlamayacaktır! Bilâkis kurumlarımızı toplum nezdinde güven bunalımına sürükleyecektir!
Sevgi ve saygılarımla!
insanlar kendini geliştirmedikçe her dönem , her alanda birileri tarafından kullanılırlar. heralde en acısı dini duyguların kullanılması olmalı.
YanıtlaSilElif