28 Eylül 2012 Cuma

Ortada Dil mi Kaldı ki Bayram Olsun!




  Birinci Türk Dil Kurultayının toplandığı gün olan 26 Eylül, kurultayda alınan kararla Dil Bayramı olarak kutlanır. Bu kurultay, Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu’nun (o zamanki adıyla Türk Dili Tetkik Cemiyeti) ilk kurultayıdır. 



Bugün yaşadığımız çevrenin yazılı tüm tabelaları neredeyse yabancı cümle ve kelimelerin işgali altında...



Burada ilk önce, "yabancı dille öğretim konusunda çok önemli görüşleri olan Alman filozof Johann  Gottfried Herder'in savunduğu fikirleri" aktarmaya çalışacağım:


"Johann Gottfried von Herder (1744-1803) Alman filozof, dinbilimci, şair ve edebiyatçı. Alman Romantizm'i dönemi ve özellikle de Fırtına ve Coşku ekolünde değerlendirilen ve bu dönemin en önemli ürünlerinden kabul edilen Dil felsefesi ve Tarih felsefesi alanlarında verdiği eserlerle, bu alanların müşterek kurucularından kabul edilir." Vikipedi


Milliyetçilik alanında yaratıcı bir beyin olan, 18. yüzyılın Alman düşünürlerinden Johann Gottfried Herder`in modern milliyetçilik üzerindeki etkilerine bakıldığında;

Bilindiği üzere bütün Avrupalı aydınların ortak dili yüzyıllar boyunca Latince idi. Üniversitelerde dersler hep Latince veriliyordu.


"Alman dili, tarih boyunca Latince ve Fransızcanın etkisi altında özüne iyice yabancılaşmıştı. Almanya’daki aydın sınıf da Almancanın ilim dili olamayacağı gibi yanlış bir düşünce içindeydi. Onlara göre ilim sadece Latince yapılabilirdi. Basit halkın kullandığı dil olarak hor görülen Almanların ana dili sadece cahillerin konuştuğu dildi. 



Filozof Herder, Latincenin hâkimiyeti altındaki okulları eleştirmişti. Çünkü ona göre gençlerin en fazla öğrenmeye açık olduğu yıllarda kendi ana dilleri bastırılıyordu. Bu içlerindeki dehânın da bastırılması demekti. Herder “bastırılmış dâhîlerden, Latince eğitimin kurbanlarından”  sözediyordu. 

Ancak Latincenin yanında Fransızca da gençler üzerinde aynı olumsuz etkiyi yapıyordu. Fransızcanın yüksek saray kültürü içinde ve bunun uzantısı olan bir edebiyatta kullanılması sebebiyle de  "geri kalmış Almancadan" üstün olduğu inancı yaygındı. 


Herder ana dilinin Fransızca kelimelerin işgali altında olmasından yakınıyordu. 

Herder için insanın ana dili dehânın da kaynağıydı. Gerçek orijinal şair içinden çıktığı topraklara sadık kalmalıydı. Filozof aslî görevinin sokaktaki adam için yazmak olduğuna inanıyordu.

Herder’e göre ataların fikir hazineleri dilde muhafaza edilir ve bu yolla  yeni nesillere aktarılır. Bu açıdan dil kullanımı tarihin de muhafaza edilmesi ve ilerletilmesi demekti. 


Kültür de en iyi şekilde ve sadece bir milletin atalarından devraldığı ve kuşaktan kuşağa aktarılan kendi  dili aracılığıyla gelişebilirdi. Bir halkın kalbini kazanmak için onun dilini konuşmak gerekirdi. 


Dil eğer ruhumuzun gücünün organı ise halkımızın ve ülkemizin diliyle eğitim almaktan başka çaremiz yoktur. Buna göre Almanya’daki  Fransızca eğitim mutlaka Alman ruhunun bozulmasına yolaçacaktı.  

Herder dilin milletin en önemli ifade gücü olduğunu savunuyordu. Bir insan hiçbir zaman yabancı bir dilde yaratıcı edebî eser meydana getiremezdi. 


Filozof  birleştirici unsur olarak Alman dilini ve edebiyatını görüyordu. Dil ona göre milleti millet yapan çok önemli bir unsurdu ve bu dile ilgi göstermek Almanları  millet yapacak bir yoldu. 

Dil sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda bir milletin fikir deposu idi. 

Alman dilinin entellektüellerin ve ilim adamlarının dili olarak görülmemesi, bu aydın kesimin sadece Latinceyi kullanması, bu yüzden Alman dilinin basit halkın dili olarak kültürüyle birlikte ihmal edilmesi Herder’i çok rahatsız ediyordu. 


Alman dilinin   geri kalmasında tamamen Latincenin suçu olduğunu, çünkü ilim adamları arasındaki tartışmalarda hep Latincenin kullanıldığını hatırlatıyordu. Buna karşılık bu ilmî tartışmaları yapan Alman aydınları kendi ana dillerini cahillerin dili olarak küçümsüyorlardı." Prof.Dr. Acar Sevim, 28 Ağustos 2012, gokgazete.com


Şimdi de...


Hacettepe Üniversitesi Rektörü prof. Dr. Murat TUNCER,


"Almanya'da 'İngilizce Tıp' duydunuz mu? Ya Fransa’da? Yok. Böyle bir gariplik olabilir mi? Olmaz. Böyle şeyler ancak sömürge ülkelerinde var. Değiştirmemiz lazım. İlla İngilizce eğitim demek yanlıştır. Good morning diye derse başlanıyor, Çok tuhaf. Dilimiz Türkçe, aramızda yabancı yok, ama İngilizce anlaşmaya çalışıyoruz. Öğrenci, İngilizce'yi geçemediği için Türkçe eğitimine devam edemiyor. Bu yanlışlığı düzeltmeliyiz.

Güzel Sanatlar Fakültesi’nden arkadaşlar bir duvar çalışması yapmışlar. 'Türkçe oku, Türkçe geç' yazıyor. Bizim ülkemiz de bir dünya ülkesi. Arkadaşlar İngilizce öğrenilsin. Ya da başka bir yabancı dil. Ama mesela 4 yılda öğrensin bunu öğrencilerimiz. Zorlamayalım. Böyle bir sistem düşünüyoruz. Belki yarın, belki yarından da yakın gerçekleştireceğiz bunu." 5 Eylül 2012, DHA Vatan


Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sayın Murat TUNCER'in bu açıklamalarını okuduğumda, eğitimci kimliğimle birlikte Türk vatandaşı olarak bir yandan içimi sımsıcak ısıttı...

Öte yandan paramparça... 


Zira bugün geldiğimiz noktada  bırakın üniversiteleri, ne yazık ki  liselerde dahi neredeyse eğitim  ingilizce ile yapılıyor... 

Ayrıca şu an da yüreğimi burkan ve acıtan bir sızı da, minicik çocuklarımıza, ilkokul 2. sınıftan itibaren İngilizce dilinin öğretimi başladı... 

Kaldı ki ana sınıfı çocuklarımıza dahi, övünerek hayranlık içerisinde İngilizce kelimeler ve şarkıları özenle  öğrettiğimiz de, cabası...


Sahi; ne diyor, sayın hocamız?

"Böyle şeyler ancak sömürge ülkelerinde var"

!!!

Dil Bayramı'mız kutlu olsun mu?

Üzgünüm... 


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

26 Eylül 2012 Çarşamba

"Bozkırın Tezenesi" Aramızdan Ayrıldı




Büyük halk sanatçımızın o etkileyici sesinden, sazından, yorumundan bir tükü:
http://www.youtube.com/watch?v=p_TYdVuAIVY&feature=related


Ünlü halk ozanımız, değerli sanatçımız Neşet ERTAŞ'ı ne yazık ki bugün kaybettik!

Neşet ERTAŞ, halkının gönlünde taht kurmayı başarmış gerçek bir halk sanatçımızdı... Bu münasebetle, "devlet sanatçısı" olmayı reddederken, "Halkın sanatçısı olmak benim için en büyük şereftir" diyebilmenin asaletiyle halkından kopuk, ayrı bir sınıf içerisinde  yaşamamıştır!


Anadolu'nun bağrından çıkan merhum Muharrem ERTAŞ'ın oğlu olan Neşet ERTAŞ, benim de en çok sevdiğim sanatçılarımızdan birisiydi. Rahmetli babamın dilinden düşürmediği, sazıyla, sesiyle  kulaklarımıza yerleştirdiği müziğiyle Neşet ERTAŞ'ı hiç unutmadım... Her frsatta onu dinlemekten büyük keyif aldım... Hatta daha da ileri giderek öğrenci servislerinde Neşet ERTAŞ'ın müziklerini çalmaları için ricacı oldum... Çocuklarımızı kendi müziğimizle besleyememenin acısını yaşayan ve yakından hisseden bir eğitimci olarak Neşet ERTAŞ'ın vefatını duyduğumda, inanılmaz bir acı duydum. Gerçekten büyük bir ustayı, büyük bir değerimizi kaybettik...


Sazıyla, sözüyle, sesiyle, tarzıyla, Anadolu'nun derinliğinden gelen  mütevazı yaşamıyla onu her daim saygıyla anacağız...


Üretken, gerçek anlamda kültür hazinemizi her daim güçlü kılan Neşet ERTAŞ'a Allah'tan rahmet diliyorum...


Büyük halk ozanımızı kaybetmenin üzüntüsünü, eksikliğini derinden hissediyorum...


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.) 

23 Eylül 2012 Pazar

"Tolstoy Müslüman" mı?


Rus edebiyatının dünyaca tanınmış ünlü yazarı  Lev Nikolayevich TOLSTOY...


Yaklaşık bir ay kadar önce Karadeniz Tv'de yayınlanan ve Hulki CEVİZOĞLU'nun hazırlayarak sunduğu Ceviz Kabuğu programında "Tolstoy’un Gizlenen Kitabı: Hz.Muhammed Risalesi!" ve kitabın çevrilerek okuyucuya sunan Dr. Arif ARSLAN'ın ünlü Rus yazar Tolstoy’un Müslüman olduğunu ileri sürdüğü konusu ele alınmıştı.

21 Eylül 2012 cuma akşamı "Ceviz Kabuğu" programının konusu:


Bu defa; "Tolstoy araştırmacısı" Acar Burak Bengi, Rusya’da ve dünyada Tolstoy’un kitabının gizlenip, yasaklanmadığı..." üzerinde idi.

Bu programa ben de telefonla canlı yayına katılarak sıkı bir Tolstoy okuyucusu olarak, Tolstoy hakkında düşüncelerimi paylaşmaya çalıştım.

Tolstoy, gerçek anlamda insani değerleri, vicdanı ve her alanda insani davranışları etkileyen ahlâkı ele alarak okuyucularına harika bir şekilde anlatan önemli bir yazardır.

Ayrıca Tolstoy, kiliseyi, papazı şiddetle eleştirmiş, özellikle de ruhbanlığı yerden yere vurmuştur.  Ki bu sebeple kendisi kilise tarafından aforoz edilmiştir. Yine buradan yola çıkarak Hıristiyanlığın da (tıpkı sömürü düzeni kuran kiliseler gibi) dünya ülkelerini sömürdüğünün özenle altını çizerek kitaplarında ince ince işlemiştir. Dolayısıyla kapitalizmin ve emperyalizmin şiddetle karşısında yer alıyor.

Öte yandan,

Tolstoy, Müslümanlığı Hıristiyanlıktan üstün tutuyor(yazarın kitabında iddia ettiği mektuplara göre)... Ayrıca kitapta yazıldığı üzere, Tolstoy Müslümanlığı anlatırken bilimsel bir konu gibi ele aldığını ve Hıristiyanlıkla mukayese ettiğini anlıyorum... Bu anlayıştan yola çıkarak anladığım;

Tolstoy, "Müslümanların Allah'tan başka ilâhı yoktur ve Muhammed onun peygamberidir." diyor; ama kendisinin müslüman olduğunu söylemiyor.

Tolstoy, insan olmanın en güzel duygularını yakından hissederek, onu vicdanla birleştirip işlemeyi çok akıllıca ve ustaca başaran bir yazardır. Ki bu özelliği onu yüz yıl  sonra bile anlatıp, tartıştırıyor...

O halde, Tolstoy, Müslümanlığın özü olan bu duyguları yaşayarak bugünlere kadar aktarmayı başarmışsa...

Onun müslüman ya da başka bir dinden olduğunun bir önemi var mıdır?

Sevgi ve saygılarımla!

NOT: 21 Eylül 2012 tarihli Ceviz Kabuğu programı canlı yayına, benim de telefonla katılarak paylaştığım düşüncelerimi, arzu ederseniz aşağıdaki linkten takip edebilirsiniz. Ayrıca o programın tekrarı salı (25 Eylül 2012) günü saat:21:00'de Karadeniz Tv'de... T.G.

http://www.youtube.com/watch?v=YN3KgLaLFy0

Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

17 Eylül 2012 Pazartesi

O Mayınlar Milletimizin Yüreğinde Patlıyor!




















Türkiye, bir yandan 24 şehit evladını toprağa veriyorken,


Öte yandan...

Gencecik evlatlarını kaybetmeye devam ediyor...

Yüce Türk milletinin acısını katlayan bir yeni acı haber daha...

Önce Hakkari Çukurca'dan 4 mehmetçiğimizin şehit edilmesiyle,

Ardından Bingöl Karlıova'dan gelen 8 şehit polisimiz...

Acı haberler ardarda geldikçe derinden sarsılıyoruz...

Vatan topraklarının dört bir yanından kalkan şehit cenazeleriyle yanıp tutuşan büyük Türk milletinin başı sağ olsun...


Evlere düşen ateş, artık milletimizin de ocağına düşer oldu...

Ayrıca,

Milletvekili Sırrı SAKIK'ın gencecik evladının ölüm haberi milletimizin de yüreğini derinden sızlattı ... Bu vesileyle evlat acısının ne demek olduğunu çok yakından ve derinden yaşayarak bilen, tanıyan büyük Türk ulusunun bir ferdi ve insani olarak, evladına Allah'tan rahmet, kendilerine baş sağlığı diliyorum...


Bugün, Türkiye Cumhuriyeti'nin kederde ve mutlulukta aynı duyguları paylaşan vatandaşları -Türk-Kürt ayırt etmeksizin- bölünmez bütünlüğünün arkasında sımsıkı sarılarak adı konulmamış bir savaş yaşıyor...

Emperyalist küstahlar arsızca, hayasızca üzerimize çullanmış bizi ayrıştırmak için elinden gelen tüm gayretlerini olunca hızıyla harekete geçirerek gözü dönmüş, fütursuzca değerlerimize ve vatanımıza saldırıyorlar...


Bölge topraklarını perde arkasında aralarında paylaşmaya çoktan geçtiler bile... Yeni haritalar havada uçuşuyor...


Ekonomisi çoktan çökmüş AB ve diğer emperyalist güçler çareyi bölgemizi ele geçirmekte ve bu sayede de silah sanayiisini çalıştırmakta buluyor...


Tüm bunların hayata geçmesi ise ancak ve ancak,


Bizim birbirimize düşmemiz,

Akıl ve bilimden uzaklaşmamızla gerçekleşebilir!


Hâl böyleyken...


Büyük Türk ulusunun bu büyük badireyi de atlatacağından hiç kuşku duymaksızın,


Diyeceğim o ki...


Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır!


Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

14 Eylül 2012 Cuma

Hem Allah Kur'an Diyeceğiz...



















"ABD'de çekilip internetten yayınlan 'Müslümanların Masumiyeti' isimli, peygambere hakaret edilen filme tepki dinmiyor. Müslümanların yaşadığı çok sayıda ülkede insanlar Cuma namazı sonrası sokaklara döküldü. Sokaklara dökülen halk, ABD, İsrail ve Almanya elçiliklerine saldırdı. Yemen ve Lübnan'daki gösterilerde altı kişi hayatını kaybederken onlarca kişi de yaralandı.


Clinton, ABD'nin bu tür ''iğrenç'' videoların gün ışığına çıkmasına neden engel olmadığının bazılarınca sorulabileceğine işaret ederek, şöyle devam etti: ''Bugünün teknolojisinde, bu mümkün değil. Ancak mümkün olsaydı bile ülkemiz kökü uzun geçmişe dayanan ifade özgürlüğü geleneğine sahip. Bireylere, ne kadar iğrenç olursa olsun kendi görüşlerini ifade etmelerinde engel olmayız." 14 Eylül 2012, Haber Türk



Ne "ifade özgürlüğü"ymüş ama...

Vallahi bu "özgürlüğe" şapka çıkarmak lâzım gelir...

Zira "ifade özgürlüğü"ne dayandırılarak, neredeyse sistemli bir şekilde sahnelenen iğrenç saldırılara bir yenisi daha eklendi...

Her yer yanıyor, yıkılıyor...

Ortalık yine kan gölü...

Hanımefendi çıkmış bağırıyor;

"İfade özgürlüğü"


Oh ne âlâ...

Ya, inanılır gibi değil...

Bu şeytani düzen ve fitne...


Sahi; ŞEYTAN dedim de aklıma bir hikaye geldi.

Şimdi bu hikayeyi sizinle paylaşalım:


"Günlerden bir gün şeytanın yolu bir köye düşmüş. Keyfi yerinde olan şeytan, sırtını bir ağaca dayamış ve buzağısı kazığa bağlı olan ineği sağan genç bir kadını uzaktan izlemeye başlamış. Şeytan, kadını epeyce izledikten sonra yerinden kalkıp kazığa bağlı buzağının ipini biraz gevşetmiş.


Buzağı bu, az ötede annesinin sütünün kovaya sağılmasını aç karnına izlemeye daha fazla dayanamamış. Buzağı yerinde debelendikçe boynundaki ip biraz daha gevşemiş ve sonunda yular hepten çözülmüş. Koşarak annesini emmeye giden buzağı, süt kovasına çarpmış ve bütün süt yere dökülmüş. Sağdığı sütün heba olduğunu gören genç kadın, sinirlenerek eline geçirdiği odunu buzağının kafasına vurmasıyla yavru, kan içinde yere yığılmış. Yavrusuna saldırılmasına kayıtsız kalmayan inek bir tekmede kadını yere serip öldürmüş.

Uzaktan geçmekte olan kadının kayınpederi, ineğin gelinini öldürdüğünü görüp, elindeki tüfekle ateş ederek ineği öldürmüş.

Silah sesini duyan koca koşup gelmiş. Karısını yerde cansız yatarken, babasını da elinde tüfekle görünce, belinden silahını çekip, tek atışta babasını öldürmüş.

Kısa bir süre sonra gerçeği öğrenen genç adam bu kadar acıya dayanamayacağını düşünüp, bir kurşun da kendi kafasına sıkarak canına kıymış.

Bütün bu olayları bir kenardan izleyen şeytan, "Bu felaketi de bana yüklerler. Buzağının ipini gevşetmekten başka ben ne yaptım şimdi?" demiş."



Sakın yanlış anlaşılmasın..

Sadece ifade özgürlüğümü kullanmak istedim...

Yoksa Kılinton Hanım'a sözümüz yok valla...

Hem o,

Olsa olsa bir melek olabilir...

Kadıncağız tam bir "MELEK"!..

Ne yalan söyleyelim, gittiği her yerde gül bitiyor...

O güller birden "kana dönüşüyor" derseniz,

Eee... olacak o kadar!

Gül bu...

İnsanın canını yakacak ve kanını akıtacak kadar dikeni bol...

Madem gül seviyoruz,

O vakit dikenine de katlanılacak...

Zira hem Allah Kur'an diyeceğiz,

Hem de Allah Kur'an kelâmı dinlemeyeceğiz...

Ne diyor, Kur'an?

"Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. Sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu doğruya iletmez." Maide Sûresi 51. Ayet



"Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki; "Şüphesiz doğru yol, Allah'ın (gösterdiği) yoludur." Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva(arzu ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı." Bakara Sûresi 120. Ayet

Diyeceğim...

Şimdi ortada Kılinton Hanım'ın "ifade özgürlüğü" dediği "şey"den başka ne var ki?..

O sebeple...

Millet'ler birbirini yiyormuş,

Yok ortalık savaş alanına dönmüş'müş,

Yok kan gölü olmuş'muş,

Falan filan...

Boş verin siz onları...

Hem ne kadar ayıp!

Altı üstü ortada bir "ifade özgürlüğü" var.

Yok artık...

Onu da biz müslümanlar anlamadıysak gari...

Yuh yani...

"Bir kenarda oturup felaketleri izleyen şeytan"ın dediği gibi...

"MELEK" Hilari ne yaptı ki?!


Sevgi ve saygılarımla!

Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

12 Eylül 2012 Çarşamba

Valla Bence de Öyle...



















"Hergün yeni bir yerden geçmek ne iyi,
Hergün yeni bir yere konmak ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak ne âlâ!
Dün, dünle gitti cancağızım!
Neler söylemek gerekirse düne ait,
Bugün yeni şeyler söylemek lâzım." Mevlana




"Guardian gazetesi, YouGov araştırma sitesinin açıkladığı verilere dayanarak, dünya genelinde Amerika Birleşik Devletleri'ne güvenden daha çok kuşkuyla yaklaşıldığını açıkladı.

"Araştırmaya göre ABD'ye küresel güven yok" başlığını kullanan Guardian, Washington'dan kuşkulanan halkların sadece Orta Doğu veya Asya'da bulunmadığını; geleneksel Batı müttefiği ülkelerdeki halkların da aynı duyguları paylaştığını aktarıyor.

Gazete, bu çelişkinin en çok "Amerika denince akla gelen sözcük nedir" sorusuna verilen cevaba yansıdığını söylüyor. Buna göre yüzde 40 oranıyla, bütün halklar arasında en fazla İngilizler, "Amerika" denince "zorbalık" kelimesini düşünüyor.(bbctürkçe)" 12 Eylül 2012, Vatan



Bu haberi okuduğum zaman ben hiç şaşırmadım valla...

Zira bana göre de, inandığım değerlerin düşmanlığını yapıyorlar...

Ki bu anlamda yönetim düzeyindekileri kötü insanlar olarak görüyorum...

Bunu bir tek ben mi böyle düşünüyorum?

Tabii ki de hayır!

Mazlum milletlerin, vicdan sahibi her aklı başında insanı böyle düşünür, diye düşünüyorum...


Öte yandan Batılı halklar da aynı düşünceye çoktan kapılmışlar ki alın size "Guardian" gazetesinin haberi de bu düşünceyi doğrular nitelikteki araştırmayı dünya kamuoyuna sunuyor.


Hâl böyle olunca, dünyayı kana bulayan, halkları birbirine düşüren "zorbalar", görüldüğü gibi insanlık dersinden, demokrasi dersinden en önemlisi de "özgürlük savunuculuğu" dersinden sınıfta kalmış oluyor... Üstelik "zorbalık" ünvanı alarak.

Kim takmış bu sıfatı?

Vallahi İngiliz halkı...

Demek ki neymiş?

Zorba!!!


Hem vallahi hem billahi aynen de öyle işte...


Afrika'da, Balkanlarda, Müslüman coğrafyasında...


Heryerde kan, gözyaşı gırla gidiyor...


Ha.. bir de bunlara "kimse inanmıyormuş" iyi mi?

Aman...

Nasıl inansınlar ki?

Adamlar tek ayak üzerinde sayısız takla atıyorlar...

İstemediğin kadar dümen onlarda...

Demokrasi düşkünü dünyayı kana buladı!

Eee.. n'aaparsıznız, kovboy olmanın gereği böyle bi şey olsa gerek...


Hazır söz buradan açılmışken,


Aristo'dan "Üç tespit-üç tavsiye"yi burada sizlerle paylaşmak isterim:

Büyük iskender, ünlü düşünür filozof Aristo'ya bir mektup yazar ve kendisine görüş bildirmesini ister:


"Zapt ettiğim topraklardaki insanları tahakkümüm altında tutabilmek için neler yapmalıyım?"

1- Ülkenin ileri gelen insanlarını sürgüne mi göndereyim?
2- Ülkenin ileri gelen insanlarını hapse mi atayım?
3- Ülkenin ileri gelen insanlarını kılıçtan mı geçireyim?

Aristo'nun tespiti şöyle olur:

1- Sürgünde toplanıp sana karşı başkaldırırlar,
2- Hapishaneler militan yuvası olur, kontrolden çıkar,
3- Onlardan sonraki kuşak intikam hırsıyla büyür, tahtını sallar.

Çözüm olarak da şu nasihati verir:

1- İnsanların arasına nifak tohumları ekeceksin,
2- Birbirleriyle savaşınca hakem olarak kendini kabul ettireceksin,
3- Ama anlaşmaya giden bütün yolları tıkayacaksın."

Hadi bakalım bilin...

Bu tavsiyeler size neyi hatırlatıyor?

Sevgi ve saygılarımla!

Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

8 Eylül 2012 Cumartesi

Vira Bismillah














"Allah'ın, (fethedilen) memleketlerin ahalisinden savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar; Allah'a, peygambere, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet (ve güç) haline gelmesin diye (Allah böyle hükmetmiştir). Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah'ın azabı çetindir." Haşr Sûresi, 7. Ayet



Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK 6 Kasım 1937 günü yaptığı Afyonkarahisar ziyaretinde, Büyük Utku Anıtı hakkında; "Büyük utkuyu en iyi anlatan anıt" dediği Büyük Utku Anıtı,

Afyonkarahisar'da kentin Yunan işgalinden kurtarılışı ve 26 Ağustos Büyük Taarruz'u temsil edilen "ZAFER" anıtıdır.


"Anıtın kaidesi büyükçe ve kübik bir kayaçtan oluşmaktadır. Kaidenin üstünde, tunçtan yapılmış çıplak iki erkek heykeli vardır. Bu heykellerden ayakta olan, düşmanı ayakları altına almış Türk'ü; ayaklar altında yatan ise Türkiye'yi işgal eden düşmanları simgelemektedir. Bir yoruma göre de ayaktaki figür, tam bağımsızlık için saldıran Türk gücünü; yerdeki figür ise Türk'ün gücü karşısında yenilen emperyalizmi temsil etmektedir. Ayaktaki heykel gerek yüzünün benzerliği, gerekse simgelediği rol ile Mustafa Kemal Atatürk'e benzetilmiştir." Vikipedi


25 vatan evladımızı bu defa da Afyon'da şehit verdik...


Bu acı haberi duyduğum ilk dakikalarda kalbime düşen sızı şu oldu;

Afyonkarahisar! 26 Ağustos... Düşmanı yurdumuzdan kavduğumuz o müthiş taarruzun yapıldığı yer... 90 yıl önce düşmanı yok ettiğimiz yerde bu defa bombalar kendi üzerimizde patladı... Ki düşmanı değil, kendi evlatlarımızı kaybettik...


Yüreğimiz paramparça...

İçimiz kan ağlıyor...

Büyük Utku Anıtı'nın her şeyi anlattığı gibi,


Bugün emperyalistler,


Müslümanı Müslümana kırdırıyor...

Tek kurşun atmadan,

Tek bir haçlı askerinin bile kanıakıtmadan,

Büyük oyunlarını sahneleyenler,

Müslüman coğrafyasında,

Müslüman halkları kullanarak,


Bölgemizde ve ülkemizde amaçladıkları gibi senaryolarını adım adım gerçekleştirmeye çalışıyorlar...


Kovboy çeteler, ağızlarının salyalarını akıtarak, insanlarımız arasında etnik ayırışım yapıyor...


Bu anlamda yüzlerce yıllık hedeflerini gerçekleştirmenin keyfini yaşarken,

Kendi halkından bir damla gözyaşı ve kan akıtmazken,

Biz, her gün şehit veriyor, millet olarak gözyaşı döküyoruz...


Ne için?

Neyi paylaşamıyoruz?

Bu cennet vatanda, bize yetmeyen ne?

Atalarımızın çektiği acılar, döktüğü kanlar bize ders olmadı mı?

Anlayacağımız;

Emperyalizm kanlı yüzüyle,

Haçlı seferleriyle iş başında...

Ancak...

Her şeye rağmen...

Yüce Türk Milleti,

Daha birkaç gün önce,


"Bitlis'de yol kesen PKK'lılar 3 aracı ateşi verdi. Akşam saat 18.55 sıralarında Bitlis Baykan karayolunu 30'ncu kilometrede Buzlupınar mevkisinde kesen bir grup PKK'lı araçları durdurup kimlik kontrolü yaptı.

Olayı cep telefonuyla kaydeden ismini vermek istemeyen vatandaş, askerleri nasıl korumaya çalıştıklarınıda şöyle anlattı:

"Yaklaşık 10 kişiydiler. Önce araçları durdurdular. Arkasından da propoganda yapıp orada bulunan 3 TIR'ı ateşe verdiler. Daha sonrada PKK'lı grup yakıt dolu tankerin içinde bulunan benzinin vanasını açarak benzini yola boşalttı. Bu sırada elektrikler kesildi. Biz araçlarımızdayken arkadaki minibüsten sesler duyduk. Ben ve arkadaşlarım bu minibüse doğru gitmeye çalıştık. İçindekiler bize asker olduklarını söyledi. Bizde askerlerin kaçırılma ihtimaline karşı elektriklerinde kesik olmasını fırsat bilerek, onları yakında bulunan dinlenme tesislerin mescidine götürdük. Onlara biz sizi alıncaya kadar buradar çıkmayın dedik. Asker kardeşlerimize yardımcı olmaya çalıştık. PKK'lı teröristler daha sonra olay yerinden ayrılarak kayıplara karıştı" 7 Ağustos 2012, Vatan



Birliğini, vatanın bölünmez bütünlüğünü dün olduğu gibi, bugün de koruyor ve kolluyor...

Demem o ki...

Büyük Türk Milleti, kardeşliğe, barışa, huzura, paylaşılan ortak kadere, milli dayanışmaya bir kez daha, "VİRA BİSMİLLAH" diyor...


Büyük Atatürk'ün önderliğindeki Büyük Türk Milleti'nin yedi düvele baş kaldırdığı Kurtuluş Savaşı'na ve "Büyük Utku"suna aynı kararlılıkla ve fedakarlıkla sahip çıkıyor...

Şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum....


Şehit Evlatlarımızın geride bıraktığı acılar, hepimizin yüreğini dağlıyor....


Onlara minnettarız...


Sevgi ve saygılarımla!

Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)