27 Şubat 2017 Pazartesi

Al Sana SOYKIRIM!


26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Dağlık Karabağ bölgesindeki HOCALI kasabasında, Azeri siviller  Ermenistan'a bağlı kuvvetler tarafından toplu şekilde  KATLEDİLDİLER...








Katliamın 25. yılında, dünyanın gözü önünde yaşanan bu vahşeti sessiz sedasız izlemekle yetinen küresel çetelere, ithaf olunur...



Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

23 Şubat 2017 Perşembe

Ohh!.. Mis gibi...


"TUİK’ten yapılan son açıklamaya göre ülke genelinde mutlu olanların oranı önceki yıla göre 5.7 puan arttı. Türkiye’nin yüzde 61.3’ü mutlu olduğunu belitti." 23 Şubat 2017

Vallahi doğru... 

Günün 24 saatini dolu dolu mutlulukla(!)  geçiriyoruz...

"Antalya'da özel bir hastanenin yoğun bakım ünitesinde,çekilen görüntülerden ilkinde, ameliyat önlüklü hemşire ve hasta bakıcılar yoğun bakım ünitesinde önce halay çekiyor, ardından göbek atıyor." 22 Şubat 2017



Dolayısıyla ülkemdeki -çoğunlukla- televizyon kanallarında olduğu gibi, hayatın her alanında  7/24 oynak havalar çalıp, oynamak, göbek atmak...

Hal böyle olunca da, nedense aklıma  Fatih ERKOÇ'un parçası geliyor:

"bir acayip bekleyiş
sanki dakikalar yok yıllar geçiyor
beynimin aynasında
örümcekler bağlanmış hücrelerime

oynatmaya az kaldı doktorum nerde"



Valla mutluluktan...

Haydi eller havaya... 


Sevgi ve saygılarımla!



"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

22 Şubat 2017 Çarşamba

Köylü Milletin Efendisidir



"Adana'da Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım'ın adını taşıyan parktaki anıtını parçaladılar." 13 Şubat 2017


"Atatürk, Enver Paşa tarafından Sofya’ya askeri ataşe olarak gönderilir. Bulgaristan henüz 5 yıllık bir ülkedir. Üzgündür Atatürk İstanbul’dan gittiği için…

Bir sabah, bir köylü girer pastaneye. Bohçası vardır yanında,bırakır bir masanın yanına,oturur. Garson gelir, köylü süt ve kek ister.Garson ise köylünün pastaneden ayrılmasını ister. İtiraz eder köylü. Birkaç garson daha gelip tekrarlarlar dışarı çıkmasını. Köylü öfkelenir ve bağırmaya başlar:

"Senin sattığın sütü ben üretiyorum, senin sattığın pasta,börek,çöreğin ununu ben üretiyorum. Peynirini,yoğurdunu ben üretip veriyorum. Pastana koyduğun meyveyi ben üretiyorum ve sen benim ürettiklerimi bana vermiyorsun öyle mi? Hayır çıkmıyorum ve kahvaltımı burada yapacağım."

Herkes suspus olur. Köylünün istedikleri masasına gelir,kahvaltısını yapar ve bir miktar parayı masaya fırlatarak çıkar ve gider.  Tüm her şeyi izler Atatürk. Küçük kareli not defterine şu notu düşer:

"Bir gün benim köylüm de bu köylü gibi olursa millet olduk demektir " der ve ekler:

"KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR." " İnternet üzerinden alıntıdır.

Diyeceğim...

Zübeyde Hanım'ın anıtına yapılan bu saygısızlık, dolayısıyla  milletimizin efendisi Çukurovalılara yapılmış İHANET  demektir!!!








Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

20 Şubat 2017 Pazartesi

Ajda PEKKAN'ın Şarkısını Söylemenin Şimdi, Tam Zamanı!




"Sardı korkular gelecek yıllar 
Düşündüm sensiz nasıl yaşanacaklar
Gözlerimde canlanınca yaptığın haksızlıklar güçlendim... 
Her şey bambaşka olacak"

https://www.youtube.com/watch?v=fJo66d6HMLw

"Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Kıbrıs Rum Kesimi lideri Nikos Anastasiadis bir araya geldi. Rum lider Anastasiadis, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kıbrıs Özel Temsilcisi’nin konuşma yaptığı sırada, toplantının yapıldığı salonu terk etti."

Vallahi bu haberi duyduğum zaman aklıma ilk gelen...

24 aralık 1963 gecesi Kıbrıs'ta  Dr. Nihat İLHAN'ın'ın evine yapılan kanlı baskın oldu.



Yani 3 Rum, 33 kurşun... 

Tarihe "Kanlı Noel" olarak geçen katliam...

Dolayısıyla... 

"Olmaz artık kapı açık
Arkanı dön ve çık istenmiyorsun artık
Bir zamanlar sen de bana acımadın
Yalnız kaldım yıkılmadım ayaktayım" 

https://www.youtube.com/watch?v=fJo66d6HMLw





Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

15 Şubat 2017 Çarşamba

"Zor Sorular"




"Diyanet İşleri Başkanlığı ile Kredi Yurtlar Genel Müdürlüğü yetkilileri geçen hafta Antalya’nın Alanya İlçesi’nde "KYK Manevi Rehberlik Semineri"düzenledi. Seminerde üniversite öğrencilerinin en çok sorduğu sorular raporlaştırıldı." 13 Şubat 2017, Habertürk

"Doğa hakkındaki bilgimizin azlığının, Tanrı hakkında daha da az şey bildiğimiz anlamına geldiği kanaatindeydi. Evrenin ihtişamı ve onun trilyonlarca -eğer sonsuz sayıda değilse- Dünya'nın evrimini yönlendiren nefis kanunlarının ancak bir zerresine vâkıf olmayı başardık. Yeni edindiğimiz azıcık bilginin verdiği vizyon, Dünya'yı yaratan Tanrı'yı ister istemez bölgesel kılmış, dar zaman hesapları içine almış, yanlış algılamalara yol açmış ve bizleri eskimiş görüşlerin ("Tevrat'ın Dünya'yı tepsi gibi düz, altı bin yıllık geçmişi olan bir yer olarak niteleyişine" T.G.) peşine düşürmüşe benziyor." Carl SAGAN, Tanrı'nın Kapısını Çalan Bilim sf:8

Dolayısıyla...

Üniversitelilerin en fazla sorduğu sorular,

- Kopya çekmek kul hakkı mıdır?

- Kendimizi manevi olarak eksik hissediyoruz, neler yapmalıyız?

- Şans oyunları, satranç, bilgisayar oyunları oynamanın hükmü nedir?

- Cinlerle irtibat kurulur mu?

- Büyü tutar mı?

- Kız-erkek arkadaşlığının sınırı nelerdir?

- İslam’da örtünme nasıl olmalıdır?

- Eğlence yerlerine giderek müzik dinlemekte dinen sakınca var mıdır?

- Sosyal medyadan gelen dini mesajı şu kadar kişiye göndermezsen... türü mesajların bir hükmü var mıdır?

- Üniversitelerde bazı dersler cuma namazı saatine denk geliyor, bu durumda ne yapmalıyız?

- Müslüman gencin üniversite hayatı nasıl olmalı?


Eyy gençler...

"Evreni anlamaya çalışmak tevazuya ihanet sayılır mı acaba? İnanıyorum ki evrenle karşı karşıya kaldığımızda tevazu en doğru yoldur ama hayranlıkla temaşa ettiğimiz evrenin yapısını öğrenmekten bizi alıkoyan bir tevazu olmamalı. Eğer o yapıyı öğrenmenin peşinde gidersek işte o zaman  sevgi gerçekle bilgilenebilir ve böylece sevgi cehalet ya da kendini aldatma temeline dayanmaktan kurtulur. Tanrı... hiçbir şey bilmeden ve anlamadan tapan kalın kafalı birini tercih eder mi? Yoksa taraftarlarının gerçek evrene bütün giriftliğiyle hayranlık duyanını mı tercih eder? Bence bilim, hiç olmazsa kısmen, bilgiye dayalı tapmadır... Evreni ve kendimizi keşfetme tutkusunu bastırarak bahşedilen bu armağanları takdir etmekten âciz duruma düşeriz... Dolayısıyla öğrenme müteşebbisliği bilimle uyum içindedir; dinle de uyum içinde olmalıdır ve bu insan türünün gelişip iyileşmesi için şarttır." Carl SAGAN, Tanrı'nın Kapısını Çalan Bilim, sf:29

Evet, geleceğimizin teminatı dolayısıyla da bilimsel çalışmalarıyla toplumumuzun gözbebeği olan genç beyinlerimiz!

Toplumumuzda her gün tecavüze uğrayan çocuklarımız, genç kızlarımız, şiddete maruz kalan kadınlarımız ortadayken,

Bilimde ve kitap okumada dünyanın geri kalmış ülkeleri arasında yer bulurken,

Ve

Bütün canlılarda ve her sağlıklı toplumda olduğu gibi kadın erkek ayrımcılığı üzerinden, bir hesap yapılmaması gerekliliği bilinirken, 

"Oku" emri ile başlayan kutsal kitabımızın inananları olarak,

 Neden Allah'ın bize verdiği beyni ve aklı, "dünyamızdaki yaşamın enfes dokusunu korumaya yönelik en büyük umudun, doğanın sırlarının bilimin önermeleri doğrultusunda çözümlenmesi gerektiğini içimize sindirmek olduğuna"  yönelik kullanmaktan imtina ederiz?

Dolayısıyla, bu sorularla ortaya çıkan görüntü,

Orta Çağ zihniyetiyle eşdeğer değil midir? 



Sevgi ve saygılarımla!


NOT:

"Ne Mutlu Türküm Diyene!" blog sahibi Sayın Mehmet Bilgehan MERKİ'nin okuyucularını ödüllendirmesi kapsamında şahsıma (tercihimi dikkate alarak) göndermiş oldukları, Emile ZOLA'nın Claude'un İtirafları adlı kitabı aldım. Bu nazik yaklaşımlarından dolayı kendilerine, huzurlarınızda bir kez daha teşekkürlerimi iletmekten, onur duyarım. Saygılarımla...






"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

11 Şubat 2017 Cumartesi

SATRANÇ...



Satranç tarihsel olarak bakıldığında en eski ve zekaya dayanan içerisinde şansa yer bırakmayan, düşünce gücüyle oynanan bir oyundur. Oyunun çıkış yeri İran'dır. Dönemin şahı, "savaş stratejisi" olarak çıkarmış zamanla oyuna dönüşmüştür. Dolayısıyla satrançta her hamle birbirinden farklı gelişerek devam eder.

Bugün satranç Batı'da okullarda ders olarak görülüyorken,

Müslüman ülkelerde de ne yazık ki bir bir yasaklanıyor!

İran'da 1988 yılına kadar  "haram" olan satranç, daha sonra Ayetullah Humeyni tarafından serbest bırakıldı.

Öte yandan...

"Suudi Arabistan ülkesinde Başmüftünün kararı ile satranç yasaklandı. Satranç "haram" ve "vakit kaybı" olduğunu düşünen başmüftü "oyun oynayanlar arasında düşmanlığı yol açtığını" belirtti."

Ve...


Cübbeli Ahmet Hoca'nın satranç fetvası,

"Satranç tavladan da kumardan da beter. Satranç oynamaktansa ateşi tutmak daha hayırlı. Satranç oynayan kişi insanların en yalancısı. Oynayanlara ölürken kelimei şehadet nasip olmayabilir. Satranç oynayan lanetlenmiştir. Oynayana bakan da domuz eti yiyen gibidir. Bu oyunları oynayacağınıza elinize tesbih alın, sübhanallah çekin" diyor.

Dolayısıyla, felsefeyi ve bilimselliği kaybeden İslam alemi, bilim insanlarını ve düşünürlerini "kafir" olarak gören gerici zihniyet sayesinde bugün yerlerde sürünmektedir.



Söz buradan açılınca ünlü düşünürümüz FÂRÂBİ'den bahsetmemek olmaz. Bakınız FÂRÂBİ ne demiş:

"Fârâbi "faziletli şehir"e aykırı düşen durumları da sıralayıp, özelliklerini sıralamaya çalışır. Buna göre cahil şehir, fasık şehir, değişmiş şehir ve şaşkın şehir gibi şehir türleri sıralar...

Şaşkın şehir dünya hayatından sonra saadete kavuşacaklarını sanan şaşırmış bir şehirdir. Liderleri kendisine vahiy olunduğunu ve doğru yolda olduğunu olduklarını söyleyerek yalan söylemekten, aldatmaktan kaçınmaz.wikipedia.org

Dolayısıyla bugün bazı kendini  bilmezler de hadlerini aşarak, kendilerini İslâm'ın lideri zannederek yalan söylemekten, aldatmaktan kaçınmıyorlar.

Demem o ki...

Son günlerde ülkemize EMPERYALİST GÜÇLERİN  üst düzeydeki insanlarından gelen gelene, görüşmeler gırla gidiyor.

Hâl böyle olunca da insan ister istemez düşünüyor. Zira  Ankara'da  uluslararası bir satranç oyunu oynandığı kesin. Malum bölgemiz savaş alanı ya...

Dolayısıyla  dünya düzeni dün olduğu gibi bugünde "savaş stratejileri" üzerine kuruluyor...

O halde  nasıl oluyor da Müslüman toplumların bireylerine satrancın yasaklanması gündeme getiriliyor?

Hem de ilk ayeti, "Oku" emri ile başlayan  bir kitabın inananlarına!



Sevgi ve saygılarımla!


NOT:
"Tercüme faaliyetleri zamanla müslümanlar arasında büyük mantıkçıların yetişmesine ortam hazırlamış olup felsefenin diğer alanlarında olduğu gibi bu konuda da Fârâbî ve İbn-i Sînâ en başta gelen isimlerdir. Grek mantığını kendi filolojik ve kültürel amaçlarına uygun şekilde değiştiren, mantığa orijinal kısımlar dahil eden ve bu alanın İslâm dünyasında daha da geliştirilmesine zemin hazırlayan ilk ve en ünlü İslâm mantıkçısı Fârâbî’dir. Aristo’nun eserlerini büyük bir dirayetle şerhederek İslâm dünyasında tanınmasında önemli rol oynadığından ona “Muallim-i Sânî” unvanı verilmiştir. Fârâbî, Aristo’nun Organon adı altında toplanan mantık kitaplarını küçük muhtasarlar şeklinde toplu olarak ele aldığı gibi onları ayrı ayrı inceleyerek daha geniş özetler yapmış, nihayet şerhler veya büyük muhtasarlar halinde genişletmiştir. Bu arada mantıkta ihtiyaç duyulan konularda küçük risâleler yazmıştır. Onun mantık eserleri, İslâm âleminde daha sonra yetişecek olan mantıkçılara temel oluşturma hizmetini görmüştür." Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (İSAM) cilt: 28; sayfa: 21
[MANTIK - İbrahim Emiroğlu] İSAM



"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

5 Şubat 2017 Pazar

Teşekkürlerimiz Diyanet'e...



Sözde evlendirme(!) programlarını arada bir kısa süreliğine de olsa göz gezdirdiğim oluyor.. Dolayısıyla rezaletin daniskası diyebileceğim bu programları, anlık bile izlemeye tahammül gösteremediğim gibi, izlerken yüzümün kızardığını, utanç içinde kaldığımı söylemek istiyorum.

Allah aşkına bu türden programların, toplumu kirletmekten ve insanların duygularını zehirlemekten başka  kime ne faydası var? Dahası milletimize, Türk halkına nasıl bir hizmet(!) sunuyor? Bilen varsa lütfen bir izah etsin, öğrenelim...

Bu konulara müdahale edecek RTÜK diye bir kurumumuz var. Dolayısıyla RTÜK deyince konuya uygun olduğunu düşündüğüm ve yaşadığım  bir olayı izninizle paylaşmak isterim:

2007 yılı olabilir... 

Televizyonlarda ve reklam panolarında, Mustafa SANDAL'ın dedesi Hüseyin İLERİ ile çektiği reklam filmi... Hatırlayacaksınız, "muhabbet kart reklamı" vardı. Bu reklamda yaşlı dedenin genç kızlarla birlikte, sululuk içinde geçen görüntüleri... Hani sözde komiklik yapıldığı zannedilen, ama esasında rezilliğin dik alası olan vıcık vıcık seviyesizliğini, dede olmanın  o güzel duygularını kirleterek, torunu yaşındaki genç kızlarla  hiç utanmadan sıkılmadan  seviyesiz ilişkilere dayatılan görüntüleri RTÜK Başkanlığına yazdım. 

Dönemin RTÜK Başkanı Zahid AKMAN, bu anlamda gerçekten üstün bir duyarlılık ve sorumluluk göstererek beni telefonumdan aradılar. Yazdıklarıma dolayısıyla konuya gösterdiğim ilgiye  teşekkür ederek ilgili reklamı inceleyeceklerini ifade ettiler.


Daha sonra o reklamın yayından kalktığını biliyorum...

Hal böyleyken...

Aradan geçen 10 yıl zarfında bırakınız reklamı, televizyon kanallarında, değişik isimlerle üstelik yayınların her kesime hitap ettiği saatlerde, rezalet denilecek boyuta varan seviyesizlikleri, şakır şakır milyonlara yayın yapan programlar gırla gidiyor... Genç kadınlar, yaşlı erkekler, yaşlı kadınlar, genç kızlar, delikanlılar... birbirlerine talip olan olana.. Ardından kavgalar, küfürler, inanılmaz şarlatanlıklar, inanılmaz görüntüler...

Ne yazık ki RTÜK'ten çıt çıkmıyor!!!

Birkaç gün önce,  Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bu rezalet programlar konusunda bir hutbe yayınlandı...

"Aile kurumunun günümüzde nice tehlikelere maruz kaldığı bir gerçektir. Bazı yayınlarda aile mahremiyetinin çiğnenmesi ve nikahsız birlikteliklerin özendirilmesi, aile anlayışı ve yaşantımızda büyük tahriplere yol açmaktadır.
Evlendirme adı altında yapılan programlarda ise aileye yönelik değerlerin istismar edilmesi ve ayaklar altına alınmasıyla aile müessesesi itibarsızlaştırılmaktadır."


Vallahi doğru söze ne denir!

Teşekkürlerimiz Diyanet'e...




Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

3 Şubat 2017 Cuma

1789 Günlük Kâbus Resimlerine İyi Bak!


II. Abdülhamid'in mal varlığını alamaması durumunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gideceğini söyleyen Nilhan Osmanoğlu, "Bir çok ülkede monarşi devam etmekte, Türkiye'de neden devam etmiyor?.."   diyor  ya...

O halde aşağıdaki resimlere iyi baksın...

Zira,

İstanbul ve ANADOLU işgal altında, düşman çizmesinin girmediği bir karış toprak kalmamış! Hâl böyleyken, Osmanlı'nın hakim olduğu bu memleket, nasıl bu hale geldi?  Dolayısıyla her şey  çok iyiydi de bu işgaller nedir?

İnternet üzerinden edindiğim bu paylaşımdaki resimler, her şeyi açıkça ortaya koymaktadır!

"1789 günlük kabus... 

İşgaller günümüzde yerli, eğitilmiş emperyalizm ajanları üzerinden yapılıyor

​Tarih bilmeyenler de okusun ki az da olsa öğrensinler.  

 Şimdiye kadar görülmemiş fotograflar


1789 günlük kabus
"Kurtuluş"u özümseyebilmek için işgali bilmek gerek.
Yalnız Boğaz’a düşman zırhlıları demirlemedi, İstanbul işgal edildi.


13 Kasım 1918’den 6 Ekim 1923’e kadar…
Yaklaşık beş yıl…
Her köşesi...
Dile kolay, tam 1789 gün…
İşte o kâbusun görsel belgeleri…
































Büyük ATATÜRK'ün önderliğinde Yüce Türk milleti yedi düvele meydan okuyarak önce Osmanlı'nın imzaladığı utanç SEVR'İ yırttı, daha sonra Osmanlının küllerinden yeni yepyeni, "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir." anlayışıyla modern, çağdaş, akla ve bilime dayalı Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurdu! 

NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!


Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)