12 Kasım 2008 Çarşamba

Atatürk'ü Özlüyoruz!

















Büyük Önder, kurucu Mustafa Kemal ATATÜRK; aramızdan ayrılalı 70 yıl oldu. O'nun yokluğunu her geçen gün biraz daha fazla hissediyoruz. Özellikle de yaşadığımız bu bunalımlı günler; her ne kadar dünyanın ekonomik anlamda krize girmesi bahane gösterilse de geçek olan ülkemiz ve üzerinde yaşadığımız coğrafyanın büyük güçler tarafınca paylaşımı hesaplarının kapıya dayanması olgusudur. İşte şartların 1919'u aratmayacak durumda oluşu, doğal olarak eşsiz Atatürk'ün ruhu ve fikirlerinin önemini bir kez daha hissetirmiş oldu.
*** *
Geldiğimiz bu nokta milletçe kendimizi sorgulamayı zorunlu kılmaktadır. Artık hoyratça geçirdiğimiz yılların hesabını sanıyorum ki, çocuklarımıza ve gençlerimize vermekte zorlanacağız. Zira hepimiz sorumluluklarımızı layıkıyla yerine getiremedik. Yıllarca Atatürk'ü şekilsel olarak tanımladık. O'nun ilke ve devrimlerini galiba ne iyi anlayabildik, ne de iyi anlatabildik! Bu büyük şahsiyeti bizden başka herkes çok iyi anladı ve yorumlayabildi. Hatta öyle ki, ülkemiz üzerinde emelleri olanlar, çıkarlarını kollayabilmek için Atatürk'ün fikirlerinden ve Atatürk Cumhuriyeti'nden vazgeçmemiz için sürekli talimatlar veriyorlar. Bunu yaparken de iç kamu oyunda "demokratikleşme" adıyla yola çıkıp, insanlarımızı aldatma peşine düştüler. Bir yandan da bu fikirleri savunduğumuz için bizleri çağdışılıkla suçluyorlar. Demek oluyor ki; bu vakte kadar biz çağdışı (!) yaşamışız!
*****

Öyleyse, biz Türkleri çok sevdikleri için, bizim yararımızı kollayarak fikirler veriyorlar. Doğrusu bu şefkate ve kollamaya karşı çok duygulandım! Meğer tarih boyu bizleri düşman belleyenler, üzerimize Haçlı Ordu'larını salanlar, çok değil 85 yıl öncesine kadar ülkemizi fiilen işgal ederek Anadolu'nun dört bir yanını yakıp, yıkıp bin bir vahşeti sergileyenler, meğerse bizlerin iyiliği için yanıp tutuşuyormış da, bizim heberimiz yokmuş! Sonra yine Atatürk'ün, "din düşmanı" olduğunu habire yayıyorlar. Yine ben anlayamamışım; biz müslümanları kollayan ve koruyan bu haçlı zihniyeti "Atatürk müslümanlığın önünde engel" diye tanımlamalarda bulunarak müslümanlığı övme (!) ve yaşatma (!) uğruna büyük çabalar harcadıklarını öğrendim ve gözlerim yaşardı! Şimdi böyle savunucularımız ve kollayıcılarımız vardı da biz niye Kurtuluş Savaşı verdik? İşte orayı bir türlü çözemedim! Onlarca Haçlı Seferleri düzenlendi acaba bu ne demek oluyordu? Bizi çok seven AB ve ABD Atatürk'ü niçin sevemediler ve de O'nun fikirlerinden hala ürkmektedirler? Yoksa biz bu fikirlere sahip çıkdıkça, onlar emellerine ulaşamıyacaklar da ondan mı dersiniz? Bilmem; artık bu kadarcık basit soruyu herhalde çok rahat cevaplayabiliriz ve değerlendirebiliriz diye düşünüyorum! Şayet tarihe şöyle bir bakarsak, İşte bu sorunun yanıtı, tarihin her sayfasında bir bir görülecektir.
****
Oğuz Kağan, Doğu'da, Batı'da, Kuzey'de, Güney'de; NÖBETTE!
Bilge Kağan, gökte, yerde; NÖBETTE!
Alpaslan, Anadolu'nun kapısında; NÖBETTE!
Osmangazi, "o" ağacın gövdesinde; NÖBETTE!
Fatih, Bizans surlarında, adalette ve NÖBETTE!
Yavuz'un yüzünde barış, Kanuni muhteşemliğin zirvesinde...
ATATÜRK, 19 Mayıs'ta; düşman pusuda: İzmir'de, Antalya'da, Konya'da...
Ve milli şairimiz Mehmet Akif ERSOY; "O şiir bir daha yazılamaz, O'nu ben de yazamam. O'nu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim değil, milletin malıdır. Benim, millete en kıymetli hediyem budur. Allah bir daha bu millete bir İstiklal Marşı yazdırmasın." ifadesiyle sanıyorum son noktayı koymuştur.
*****
Sırası gelmişken ara ara ortaya atılan ve ağızdan ağıza gezen bir çağdışılıktan (!) daha söz ediliyor; "Nedir o?" derseniz "İstiklal Marşı'mızın değiştirilmesi" yönünde şimdilik nabız yoklayıcı sözler!...Bilahare zamanı gelince aynı terane ile bu baskı da yapılacaktır!
*****
Atatürk Türk halkının sinesinden çıktı ve yine Türk halkının sinesine döndü! Bunu cümle alem böyle bilsin! "Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir. " diyen de Atatürk'tür! O halde "Ne mutlu Türk'üm diyene!" ifadesini büyük bir gururla ifşa etmenin heyecanıyla, O'na Allah'tan rahmet dileyerek ruhu şad olsun diyorum! Sevgi ve saygılarımla!

2 yorum:

  1. Evet Atamızı her geçen gün biraz daha arıyoruz. Onun değerlerini her zaman koruyacağız. Bize emanet ettiği bu vatanı canımız pahasına koruyacağız. Yazınız için çok teşekkürler. Serkan Alpaslan

    YanıtlaSil
  2. BANA GÖRE

    İkinci Hz. Ömer’e büyük haksızlık

    16.11.2008
    SIRRI YÜKSEL CEBECİ TERCÜMAN Gazetesi




    KILIÇ Ali, Atatürk’ün en yakın arkadaşlarından biri ve korumasıydı. 1919 yılından vefat ettiği 1938’e kadar O’nu hiç yalnız bırakmadı. İş Bankası Yayınları arasında çıkan anılarında, Atatürk’ün gözlerini hayata yumduğu anı şöyle anlatıyor:
    “Hayatına kastedilmemesi için icabında canımızı bile fedaya azmetmiş olduğumuz büyük Atatürk hepimizin gözleri önünde, güpegündüz fani hayata veda edip gidiyor, herkes ellerini kavuşturmuş bir acz içinde duruyor kimsenin elinden bir şey gelmiyordu. Aman Yarabbi, adeta dehşet içindeydik. Hasan Rıza dayanamadı, büyük bir teessür içinde bana, ‘Kılıç bak, koca bir tarih göçüyor ‘ dedi...
    Saat tam dokuzu beş geçiyordu...”
    Evet, gerçekten koca bir tarih göçmüştü, ama sonrası biraz karanlık... Karanlık olmasının nedeni de, o büyük faninin, hayata veda ettiği andan itibaren unutturulması ve gözden düşürülmesi için çalışmaların başlamış olmasıdır.
    Mesela...
    Milli Mücadele’nin başlangıcında Zağanos Paşa Camisi’nde hutbe veren, Trablus’ta kendisine hediye edilen küçük Mushafı ölene kadar üzerinde taşıyan, Mehmet Akif’ten Kuran’ı Türkçeye çevirmesini ve dönemin büyük din âlimi Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’dan Kuran’ın meali ve tefsiri üzerinde çalışmasını isteyen,”Ben Luther olmayacağım” diyen, anlaşmazlığa düştüğü halde Said Nursi ve Süleyman Hilmi Tunahan gibi din önderleri hakkında dava açtırmayan, Kuran-ı Kerim’i kendi parasıyla bastırarak halka dağıtan, Hazreti Muhammed’in türbesini yıkmak isteyen Suudi Kralı’nı “Peygamberimiz Resulün türbesinin bir taşına dokunursanız kuvvetlerimiz güneye doğru inecektir, bu hareketiniz cezasız kalmayacaktır” diye tehdit eden Mustafa Kemal Atatürk’ün cenaze namazı neden camide kılınmadı?
    Benim kardeşim kafir mi?
    ATATÜRK’ÜN ölümünden sonra devlet yönetimini üstlenenlerin görevlerini tam olarak yaptıkları söylenemez.Pakistan’ın lideri ve büyük âlim Muhammed İkbal’in “İkinci bir Hz. Ömer” dediği Aziz Atatürk’ün naşına karşı da görevlerini tam olarak yerine getirdiklerini söylemek mümkün değil. Atatürk vefat ettikten sonra İstanbul’daki tören için Milli Mücadele kahramanlarından Orgeneral Fahrettin Altay görevlendirilmişti. Altay’ın “Cenaze namazı İstanbul’da mı yoksa Ankara’da mı kılınacak?” sorusu, hükümetin, cenaze namazının dini gösterilere yol açabileceği endişesini ortaya çıkardı. Atatürk’ün kızkardeşi Makbule Atadan ise ateş püskürüyordu:
    “Kardeşim kâfir mi, neden namazını kıldırmıyorsunuz?”
    Fahrettin Altay da cenaze namazının kılınmasında ısrarcıydı: “Namazın kılınması şart... Bu dini bir vecibedir. Şayet kılınmazsa millet 50-100 sene sonra onu mezardan çıkarır ve namazını kılar. Namaz kılınmayacaksa beni görevden affedin.” Başbakan Celal Bayar da “Kim demiş cenaze namazı kılınmayacak diye” deyince, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak, İlahiyat Fakültesi Kelam İlmi ve İslam Felsefesi Ordinaryüs Profesörü Mehmet Şerafettin Yaltkaya’nın görüşünü aldı. Yaltkaya’ya göre, cenaze namazlarının muhakkak camilerde kılınması yolunda kesin bir kayıt yoktu.
    Neden kayıt dışı bırakıldı?
    DİYANET İşleri Başkanı Mehmed Rıfat Börekçi’nin görüşü ise net ve açıktı: “O’nun cenaze namazı, tertemiz hale getirdiği bütün vatanda, bu farizanın yerine getirilebildiği her yerde kılınabilir.”
    Dinen sakıncası olmadığı anlaşılınca, namazı Dolmabahçe Sarayı’nın bahçesinde Prof. Yaltkaya kıldırdı. Ancaaak... Burası çok önemli: Her ayrıntısı kaydedilip yayımlanan resmi program metninde, Atatürk’ün ölümünden dokuz gün sonra kılınan cenaze namazı kayıt dışı bırakıldı. Neden? Böyle bir emri kim verdi, neden verdi?
    Atatürk düşmanlarının eline bir koz vermek için mi?

    YanıtlaSil