"Atatürk'ün yakın çevresinde bulunup birçok çalışmalarında emeği geçen kişilerden Ahmet Cevat Emre, Atatürk'ün Türk Müziği konusundaki çalışmalarını yanlış değerlendirmeler karşısında ölümüne yakın yıllarda "İki şeyde inkılap olmaz: Dilde ve musikide" düşüncesine ulaştığını belirtiyor."
*
*****
*
Millî bayramlarımızın amacı, günün anlam ve önemi doğrultusunda ulus ve millet bütünlüğünün doruk noktası saydığımız çok özel günlerin hatırlanarak yaşatılması olarak tanımlayabiliriz. Bunun yanısıra, birlik ve beraberlik ruhunun arttırılması ve kaynaşmasının sağlanması, ülke olarak kıvaç duyduğumuz ve birlikte coşup heyecen yaşadığımızı da belirtmekte yarar olduğunu düşünüyorum. Zira bugünler aynı zamanda, bir milleti millet yapan bağların en önemli halkaları olarak da tanımlanmaktadır. Bu durumda ulus ve millet olarak kendimizi diğer devletlerden oldukça şanslı olduğumuzu söylemek yalan olmasa gerek. Batılı devletlerinin yoklukla birlikte, biraz da kapitalizmin gereği, zorlama olarak ortaya atılmış bir takım yapay bayramlarının ve özel günlerinin yanında, bizlerin dünyayı kıskandıracak boyutta gerek manevi, gerekse milli duyguların yoğun yaşandığı hakikaten müthiş sayılacak düzeyde, bayram ve özel günlerimiz olduğu bir gerçektir.
*
*****
*
Sözü hiç uzatmadan sıcağı sıcağına daha bir kaç gün evvel, ulusca göğsümüzü kabartacak bir bayramı yaşadık. 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı. Burada konusunu etmek istediğim ve özellikle son yıllarda, sanki bayramların o özel ruhunu kaybedecek tarzda gelişmelere üzülerek şahit oluşumuzdur. Nasıl oluyor onu bilemem ama, sanıyorum ki farkında dahi olmadan "Milli " sıfatına rağmen yabancı dilde müzik eşliğinde çocuklarımızın gösterilerine tanık olmamız, gerçekten düşündürücü olmaya başladı. Zira minicik çocuklarımız da dahil olmak üzere, tüm gençlik yabancı dilde söylenilen şarkılar eşliğinde eğlenip coşmayı, artık kendi tarzları olarak çoktan kabullendiler bile! Oysa ki, okulların önemli görevleri arasında ki bir sorumluluğu da, kendi kültürlerini çocuklarımıza yerleştirerek onu sonsuza kadar yaşatmaktır. Bu ancak ve ancak yaşanarak, yaşatarak ve uygulayarak devamı sürdürülebilir.
*
*****
*
Millî bayramlarımızın amacı, günün anlam ve önemi doğrultusunda ulus ve millet bütünlüğünün doruk noktası saydığımız çok özel günlerin hatırlanarak yaşatılması olarak tanımlayabiliriz. Bunun yanısıra, birlik ve beraberlik ruhunun arttırılması ve kaynaşmasının sağlanması, ülke olarak kıvaç duyduğumuz ve birlikte coşup heyecen yaşadığımızı da belirtmekte yarar olduğunu düşünüyorum. Zira bugünler aynı zamanda, bir milleti millet yapan bağların en önemli halkaları olarak da tanımlanmaktadır. Bu durumda ulus ve millet olarak kendimizi diğer devletlerden oldukça şanslı olduğumuzu söylemek yalan olmasa gerek. Batılı devletlerinin yoklukla birlikte, biraz da kapitalizmin gereği, zorlama olarak ortaya atılmış bir takım yapay bayramlarının ve özel günlerinin yanında, bizlerin dünyayı kıskandıracak boyutta gerek manevi, gerekse milli duyguların yoğun yaşandığı hakikaten müthiş sayılacak düzeyde, bayram ve özel günlerimiz olduğu bir gerçektir.
*
*****
*
Sözü hiç uzatmadan sıcağı sıcağına daha bir kaç gün evvel, ulusca göğsümüzü kabartacak bir bayramı yaşadık. 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı. Burada konusunu etmek istediğim ve özellikle son yıllarda, sanki bayramların o özel ruhunu kaybedecek tarzda gelişmelere üzülerek şahit oluşumuzdur. Nasıl oluyor onu bilemem ama, sanıyorum ki farkında dahi olmadan "Milli " sıfatına rağmen yabancı dilde müzik eşliğinde çocuklarımızın gösterilerine tanık olmamız, gerçekten düşündürücü olmaya başladı. Zira minicik çocuklarımız da dahil olmak üzere, tüm gençlik yabancı dilde söylenilen şarkılar eşliğinde eğlenip coşmayı, artık kendi tarzları olarak çoktan kabullendiler bile! Oysa ki, okulların önemli görevleri arasında ki bir sorumluluğu da, kendi kültürlerini çocuklarımıza yerleştirerek onu sonsuza kadar yaşatmaktır. Bu ancak ve ancak yaşanarak, yaşatarak ve uygulayarak devamı sürdürülebilir.
*
*****
*
O halde kendi ellerimizle çocuklarımızı, üstelik örnek model olarak sunduğumuz bayram gösterilerinde dahi, yabancı dilde müzik eşliğinde coşturulması, bir garip durum değil midir? Çağdaşlık mı bunun cevabı? Böyle bir şey asla düşünülemez bile! Bakınız çocuklarımız nereye gitse, artık yabancı müzikle beyinleri ve ruhları doldurulup, işleniyor. Mesela alış veriş merkezleri, eğlence yerleri, luna parklar vs. hatta küçük işletmeler dahi yabancı dilde müzik yayını yapıyor! Televizyonlar ve radyolar artık düz ara bu türden yayınlar yapmakta. Peki, şimdi bir de okullarımızı da bu sıralamaların içerisine koyarsak bu çocuklar nerede kendi öz müziklerini duyacak, sevecek ve beyinlerine yerleştirecekler? Kendilerine ait müzikleri olmanın ruhsal coşkusunu ve hazzını nerede yaşayacaklar? Neredeyse yok olmaya mahkum edilen halk müziğimizin ruhuna, sanıyorum ki bu gidişle Fatiha okuyacağız!!!
*
*****
*
Zengin Anadolu kültürünün tanıtılması ve yaşatılmasına katkı sağlamak amacıyla yurdumuz genelinde hemen her şekilde tanıtımı yapılacak çeşitli araçlardan birisi de, elbette ki müziğimizdir. Tabii ki bir de halk oyunları ve folklor ekiplerimiz var. Bu zenginliklerimiz arasında kimilerine göre bir eziklik (!) olarak görülen müziğimizin yerini, yabancı dilde müzikler asla alternatif olarak sunulmamalı! Bu yapılanların -bilerek ya da bilmeyerek- kültür emperyalizmine hizmet olduğunu da belirtmeden geçemeyeceğim! Hep dile getirmeye çalıştığım üzere; kendi ülkemizde büyük alışveriş merkezlerinin müzik yayınları kayıtsız olarak yabancı dilde olduğudur. Ve inanılmaz bir şekilde, Türkçe müzik yayının yasak olduğu yönünde ciddi anlamda mağaza çalışanları tarafından, edinilen bilgiler olduğunu öğrendiğimde hayret ve dehşete düştüğümü de belirtmeden geçemiyeceğim. O halde bu konunun ne kadar önemli ve hassas olduğunun bir kez daha iyi anlaşılması gerektiğine dikkat çekmek isterim.
*
*****
*
Ulus olarak, her alanda kendi kültürümüzden uzaklaştırılma çabaları hızla devam etmektedir. Buna karşı koyacak da elbette ki bizler olacağız! Özellikle okullarımızda bu konunun önemi iyi anlaşılmalı ve anlatılmalıdır diye düşünüyorum. Bilinçli olmak, hepimizin mecburi sorumluluğu olsa gerek. Zira kaybedilecek ne zamanımız var, ne de neslimiz var! Kısaca hiç olmazsa kendi millî bayramlarımızın ruhunu hakkıyla vermemiz gerekmez mi? Her alanda olduğu gibi eğlencede ve coşkuda da kendimize yetecek kadar müziğimiz olduğunu izninizle hatırlatmayı kendime ödev sayıyorum.
*
*****
*
Zengin Anadolu kültürünün tanıtılması ve yaşatılmasına katkı sağlamak amacıyla yurdumuz genelinde hemen her şekilde tanıtımı yapılacak çeşitli araçlardan birisi de, elbette ki müziğimizdir. Tabii ki bir de halk oyunları ve folklor ekiplerimiz var. Bu zenginliklerimiz arasında kimilerine göre bir eziklik (!) olarak görülen müziğimizin yerini, yabancı dilde müzikler asla alternatif olarak sunulmamalı! Bu yapılanların -bilerek ya da bilmeyerek- kültür emperyalizmine hizmet olduğunu da belirtmeden geçemeyeceğim! Hep dile getirmeye çalıştığım üzere; kendi ülkemizde büyük alışveriş merkezlerinin müzik yayınları kayıtsız olarak yabancı dilde olduğudur. Ve inanılmaz bir şekilde, Türkçe müzik yayının yasak olduğu yönünde ciddi anlamda mağaza çalışanları tarafından, edinilen bilgiler olduğunu öğrendiğimde hayret ve dehşete düştüğümü de belirtmeden geçemiyeceğim. O halde bu konunun ne kadar önemli ve hassas olduğunun bir kez daha iyi anlaşılması gerektiğine dikkat çekmek isterim.
*
*****
*
Ulus olarak, her alanda kendi kültürümüzden uzaklaştırılma çabaları hızla devam etmektedir. Buna karşı koyacak da elbette ki bizler olacağız! Özellikle okullarımızda bu konunun önemi iyi anlaşılmalı ve anlatılmalıdır diye düşünüyorum. Bilinçli olmak, hepimizin mecburi sorumluluğu olsa gerek. Zira kaybedilecek ne zamanımız var, ne de neslimiz var! Kısaca hiç olmazsa kendi millî bayramlarımızın ruhunu hakkıyla vermemiz gerekmez mi? Her alanda olduğu gibi eğlencede ve coşkuda da kendimize yetecek kadar müziğimiz olduğunu izninizle hatırlatmayı kendime ödev sayıyorum.
Sevgi ve saygılarımla!
Orijinal müzik kazanır
YanıtlaSil2009 Yılı Eurovision Şarkı Yarışması'na çok iddialı hazırlandık. Hadise'nin 'Düm tek tek' ritimli şarkısını daha baştan birinci ilan ettik.
Finali izlerken Hadise'nin okuduğunu değil Norveç'i temsil eden Alexander Rybak'ın okuduğu Fairytale isimli parçayı birinci gelebilir diye işaretlemiştim.
Çünkü; Fairytale; mekanik değil insani bir şarkıydı...
Bizim kızın şarkısını; herhangi bir elektronik enstrümandan biraz müzik bilen birisi üretebilirdi. Bu basit ritm; Türkiye'yi temsil ediyordu ama Türk kültürünü de Türk kimliğini de yansıtmıyordu. Avrupalılarla yarışmaya çabalayan ama 'Biz sizden daha Avrupalıyız!' kompleksiyle yarışmaya çalışan parçaydı o...
Hadise'nin kalçasıyla parçanın da ilgisi yoktu. Kalça Arabesk, parça elektronik-batılı... Avrupalı'nın her yerde duyduğu bir ritm... Hadise; ritm ve kalçadan dolayı dördüncü olabildi...
Rybak ise gerçek bir gösteri sundu. Gösteriyi yapan kendisiydi. Keman harika idi; parça da kemanla uyuşmuştu ve özeldi...
İddiam şudur: Oraya; Neşet Ertaş'ın bir kırık havasıyla herhangi bir grup gitse; bu kadar oy alabilirdi.
Sahi neden oyun havalarımızdan yararlanmıyoruz? Neden bu havalara uygun danslar düzenlemiyoruz?
Biliyorum ki böyle bir çalışma takım işidir ve zordur. Eğer Eurovision'dan ulusal bir yarar elde etmeyi düşünüyorsak; takım oyununa mecburuz...
Aha söylüyorum: Düm tek tek de diğer pop parçaları gibi uçup gidecektir.
Rıza ZELYUT 24 Mayıs 2009 / GÜNEŞ