11 eylül saldırısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
11 eylül saldırısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Haziran 2012 Pazartesi

Prova'kasyon






















Yıllarca İran, Irak savaştırılarak, iki kardeş ülkenin insanları birbirine kırdırıldı, ekonomileri zayıflatıldı...


11 Eylül plânıyla birlikte, müslüman coğrafyası adım adım işgal edildi...


Diktatörleştirilen Irak...



Saddam eliyle halkına önce katliam yaptırıldı, ardından Saddam'ın yaptıkları koz olarak kullanılıp, Irak işgal edildi...



Şimdi etnik köken ve inanç kimliklerine ayırıştırılan Irak'la birlikte bölge patlamaya hazır BOMBA gibi...

Bölgemiz alev alev...


Birileri ne yapıp yapıp bu coğrafyanın zenginliklerini ele geçirmek istiyor...

Aslında bu birileri için, "demokrasi", "özgürlük", "insan hakları"... umurlarında bile değil!!!


Tek istedikleri; bölge zenginliklerine el koymak!


O halde bırakın ayırımcılığı kayırımcılığı...


Yaşamak hakkımız, elimizden alınmak isteniyor...




"Kavgacı Aslanla Yaban Domuzu...


Bir yaz günüymüş. Aslan serinlemek ve su içmek için bir su başına gelmiş. Tam o sırada yabandomuzu da suya eğiliyormuş. Aslan:

- Çekil bakalım, suyumuzdan içelim, demiş.

- Çekilde ne demek? demiş Yaban domuzu. Biz hayvan değil miyiz, biz de su içmez miyiz? Amma laf, asıl sen çekil!

Sen çekil, hayır sen çekil… diye itişip kakışma, sonunda kavgaya çevrilmiş.

Nasıl bir kavga!

Kıyasıya, kırasıya, öldürüp ölmecesine! Kan ter içinde kalmışlar. Ayrılmışlar sonunda.

Bir soluk alırlarken, bir de ne görsünler?

Tepelerindeki ağaçlara akbabalarla, kara kargalar konmuş:

Aman birbirlerini hemen öldürseler de leşleri bize kalsa… diye bekleşmişler.

Hem aslan, hem yaban domuzu anlaşmış:

-Aman, kavgayı dövüşü boş verelim! Yine eskisi gibi dost olalım.

Bu akbabalarla kara kargalara yem olmayalım, iyisi budur... demişler, yollarına gitmişler." Ezop Masalları


Diyeceğim...


Dövüşüp, boğazlaşmak iyi mi?


Barış içinde yaşamak varken...


Kavganın sonu her iki taraf için de kötü sonuç vereceği kesin... Yani kazanan olmayacaktır.


Zira içinde yaşadığımız bölgenin halkları, öyle ya da böyle yıllardır dövüştürülüyor....

Ve...

Şu anda, emperyalist ülkeler, ülkemiz ve milletimiz üzerinde de,


Acilen her şekilde prova'kasyon hazırlıkları içerisinde...


Ki, aynı zamanda dünya bir savaş hazırlığına çoktan girdi bile...


O vakit aklımızı başımıza alma zamanı gelmedi mi?!


Herkese acilen


SAĞDUYU, İTİDAL...



Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (A.S.)

10 Eylül 2011 Cumartesi

Newsweek'den Özköklere















"...Düşmanlarımız sadece tek bir ırk tanıyorlar; kendi ırkları, tek bir din tanıyorlar; kendi dinleri, tek bir siyasi parti tanıyorlar; kendi partileri. Kendilerinden olmayan ne varsa onlar açısından yok edilmeye mahkumdur..." Aliya İzzetbegoviç

Son on beş gün...

26 Ağustos 1922 (Büyük Taarruz; Baş Komutanlık Meydan Muharebesi),

30 Ağustos 1922 (Zafer Bayramı),

9 Eylül 1922 (İzmir'in düşman işgalinden kurtuluşu).


Dün İzmir'de Türk ordusunun Yunan ordularını denize döktüğü günün 89. yılıydı; yani "Türk ordusunun kahramanlığı yanında askeri ve siyasi alanda gösterdiği yüksek sevk ve idare ile birlikte kudret ve kabiliyetini de ispat eden" büyük gündü...


Bugün Ertuğrul ÖZKÖK, Amerika Birleşik Devletleri'nin "11 Eylül saldırısı"nın onunucu yıl dönümü münasebetiyle.. geçen bu sürecin toplum üzerindeki etkilerini bizzat Nev York'dan "merak ve ibretle" izleyerek, bir takım değerlendirmeleri "derleyip" köşesine taşımış...

Tabii araştırmacılık yönüne diyecek bir sözümüz yok...

Yalnız benim de en az sn. Özkök kadar hayret ve ibretle baktığım şu ki;

"'Newsweek' dergisi, 'Eğer 11 Eylül olmasaydı bugün Amerikan halkının düşüncesinde neler farklı olabilirdi' sorusuna cevap" ararken...

Bizim anlı şanlı koskoca ulusal gazetelerimiz neden "Şayet 9 Eylüller olmasaydı, bugün Türk halkı ne durumda olurdu?" ya da ne bileyim "varlığımız niceydi?".. Sorularına cevap aramaz?!

Yine Ertuğrul Özkökler neden, dünya tarihine geçmiş Türk milletinin şanlı, onurlu zaferlerini ve derin anlamlarıyla birlikte Türk toplumu üzerindeki etkilerini, "hayret ve ibret"le izleyerek köşesine taşımaz ki?!


Ve de en önemlisi; hani milletçe milli ve manevi değerleri yüksek olan önemli günlerimizin, büyük coşku ve heyecanla kutlanmasından rahatsızlık duyarak, bu olguları "geri kafalılık" gibi nitelendirmeye kalkıp aşağılamaya kadar varan "ifadeler"i sıklıkla dile getiren aymazlara sorum bir kez daha şu olacak;

Bundan böyle...

Birlik-beraberliğimiz ve bölünmez vatanımız uğruna gözlerini bile kırpmadan hergün birer ikişer, bazen de onar onar şehit verdiğimiz MEHMETÇİKLERimizin kahramanlıklarını ve Yüce Türk milletinin fedakarlığını bir kenara bırakarak, Amerikalı itfaiyecilerin "11 Eylül saldırısı"nda sergiledikleri "kahraman"lıklarından bahsederek,


"11 Eylül saldırısı"nı anıp, "4 Temmuz"ları mı kutlayacağız?!

Sevgi ve saygılarımla!

Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (S.A.V.)

21 Ekim 2010 Perşembe

Şeytanın Ne suçu var ki?!












"ABD'de 11 Eylül saldırılarını konu alan bir belgesel çeken ve tanıtım afişinde Türk bayrağı kullanan Christian Action Network (CAN - Hıristiyan Eylem Şebekesi) adlı kuruluş, Türklerden gelen yoğun tepkiler üzerine yeni bir afiş ve DVD kapağı hazırladı. Ancak ABD'li Hıristiyan grup, Türk bayrağını kaldırmak yerine afiş ve kapağa yeni bayraklar ekledi." 19.10.2010, Hürriyet


Birkaç gündür üst üste okuduğum bu haber üzerine aklıma bir öykü geldi. Hikayenin üzerinde durarak konuyu biraz da açmak isterim...

E madem ülkemize ve bayrağımıza yönelik sinsice bir saldırı planlanıyor, o vakit biz de durumdan vazife çıkararak olaya yorum getirelim...


"Günlerden bir gün şeytanın yolu bir köye düşmüş. Keyfi yerinde olan şeytan, sırtını bir ağaca dayamış ve buzağısı kazığa bağlı olan ineği sağan genç bir kadını uzaktan izlemeye başlamış. Şeytan, kadını epeyce izledikten sonra yerinden kalkıp kazığa bağlı buzağının ipini biraz gevşetmiş.


Buzağı bu, az ötede annesinin sütünün kovaya sağılmasını aç karnına izlemeye daha fazla dayanamamış. Buzağı yerinde debelendikçe boynundaki ip biraz daha gevşemiş ve sonunda yular hepten çözülmüş. Koşarak annesini emmeye giden buzağı, süt kovasına çarpmış ve bütün süt yere dökülmüş. Sağdığı sütün heba olduğunu gören genç kadın, sinirlenerek eline geçirdiği odunu buzağının kafasına vurmasıyla yavru, kan içinde yere yığılmış. Yavrusuna saldırılmasına kayıtsız kalmayan inek bir tekmede kadını yere serip öldürmüş.

Uzaktan geçmekte olan kadının kayınpederi, ineğin gelinini öldürdüğünü görüp, elindeki tüfekle ateş ederek ineği öldürmüş.

Silah sesini duyan koca koşup gelmiş. Karısını yerde cansız yatarken, babasını da elinde tüfekle görünce, belinden silahını çekip, tek atışta babasını öldürmüş.

Kısa bir süre sonra gerçeği öğrenen genç adam bu kadar acıya dayanamayacağını düşünüp, bir kurşun da kendi kafasına sıkarak canına kıymış.

Bütün bu olayları bir kenardan izleyen şeytan, "Bu felaketi de bana yüklerler. Buzağının ipini gevşetmekten başka ben ne yaptım şimdi?" demiş."


Emperyalist güçlerin hep yaptığı ve yapmakta olduğu şey, insanların etnik kökeni, dini ve mezheplerinden faydalanarak milletleri birbirine düşürüp boğazlatmasıdır. Bunun için de şüphesiz ki ince ince planları devreye sokmakta bir tereddüt yaşamıyorlar. Tıpkı "11 Eylül saldırısı"yla birlikte akabinde işgal ettikleri ülkeler gibi...


Ve bir defa buzağının ipi gevşedi mi...

Ortalık kan gölüne çoktan dönüyor bile...

Buzağı, gelin, sığır, baba, oğul zincirleme peşpeşe öldüler...

Bak Allah'ın işine ki burada herkes, şeytanı suçluyor!!!

Oysa zavallı (!) şeytanın bunda ne rolü var? O, sadece buzağının ipini, şöyle bir gevşetiverdi işte...


Diyeceğim... Emperyalist güçlere karşı, buzağının ipinin gevşetilmesine olanak tanımadan, o ipi sıkı sıkı tutmasını iyi bilelim!!!

Yoksa...

Sevgi ve saygılarımla!


27 Ağustos 2008 Çarşamba

Batı'nın İslam Korkusu (!)













Dün bir televizyon kanalında emekli büyükelçi sn. Şükrü ELEKDAĞ'ı dinledim. Bir açıklamaları esnasında; Batı'nın, özellikle 11 Eylül'den sonra takip eden olaylarla birlikte, radikal İslam'dan çok korktukları ve bunun için de Türkiye'ye "Ilımlı İslam" modelini uygun gördükleri anlamında sözleri oldu. Belki bu açıklamaları çeşitli ağızlardan defalarca dinlemişizdir.


Bir defa İslamın radikali olur mu? Şayet var ise bunu kim yarattı? Herhalde İslam dini yeryüzüne gönderildiğinde, iki parça halinde değildi. Yani "Radikal İslam" ve "Ilımlı İslam" diye. İnanılmaz üzüntü ve hicap duyuyorum. Ne zamandan beri İslam dini parça, parça edilerek kutuplaştırıldı? İslamın ne radikali, ne de ılımlısı vardır, bunları yakıştıranlar Batı'nın ta kendisidir.

Gelelim "radikal" sıfatına. Afganistan'da, Rusya'ya karşı bir akım geliştirip, oralara yerleşebilmek için kendilerine bir kuvvet yaratmak ve bu doğrultuda eleman yetiştirmek, bugün de bu kişileri terörist ilan etmek kimin icadı? Yine Rusya'nın dağılmasıyla birlikte tüm dünyaya yeni bir korku ve düşman yaratmak, hatta bugünlere zemin hazırlamak için "Yeşil Kuşak" adı altında müslümanları terörist göstermeleri, kimin düzenbazlığı? İngiltere Başbakan'ı Margaret TEACHER 1990'lı yıllarda İskoçya'da düzenlenen NATO toplantısında "Düşmanı olmayan ideoloji yaşayamaz.Sovyetlerin yerine bir düşman bulmamız lazım, işte o düşman İslam olacaktır." demiştir. İşte ondan sonrasını hep birlikte yaşıyoruz.

Yine Batı çok iyi biliyor ki, Arap yarımadası ve o coğrafya üzerinde ki tüm yeraltı ve yerüstü zenginliklerini kendileri, bir şekilde ele geçiriyor ya da Irak'da olduğu gibi zorla gasp ediyor. İşte bunun karşısında, o bölgenin insanları direniyorlar. Bu direncin adı "terör" oluyor. Böyle kafa karmaşası ile tüm dünyaya, kendilerinin hazırlamış oldukları senaryoyla korku salarak, oyunlarını oynamaya devam ediyorlar. Yani insan vatanına yurduna saldırı veya işgal olduğunda eli kolu bağlı, gelenlere buyrun mu demesi gerekiyor? Vatanlarını savunmayacaklar mı? Kurtuluş Savaşı ve Çanakkale Destanımızın kahramanları terörist mi olmuş oluyorlar? Bu kabul edilecek bir açıklama ve gerekçe olamaz! Kimse yaşama hakkını ve özgürlüğünü bir başkasına ya da güce teslim edemez.


Tekrar konuya dönecek olursak, İslam'ın radikali gibi saçma sapan ve bir o kadar da müslümanları aşağılayan bir tabir olamaz. Hıristiyanlığı biz katagorize edebilir miyiz? Hatta Papa'nın bu açıklamaları çıkıp şiddetle red etmesi gerekirdi. Ama Papa ayağının tozuyla gelir gelmez, Hz. Muhammed'e olmadık iftiralarla, bir din adamına yakışmayacak düşünceler içerisinde, bizlerin onurunu kırmaya devam etmiştir.


Hal böyleyken, yok radikal İslam, yok ılımlı İslam diye sıfatlarla bizlere, yön ve şekil vermeye kalkmasınlar. Bu sözler insanları birbirine düşürmekten başka bir şey değildir. Bir konuya daha dikkat çekmek isterim. Yıllardır müslüman insanlar patır patır ölürken, bombalar patlarken, yaşam alanları tarumar edilirken, bunlara hiç kimse kulak vermezken, Batı'da ufacık bir olay olsa tüm dikkatler oralara çekilip, insanlara korku ve dehşet salma politikası izleniyor. Tabii ki, dünyanın hiç bir yerinde şiddet ve can kaybı olmasın. Ama anlayamadığım yanı başımızda hergün oluk oluk kan akıyor, kimse ne oluyor diye sorgulamak istemiyor. İnsanlar camiilerde ibadet ederken toplu halde katlediliyorlar, kimsenin umurunda değil! Nerede insan hakları? Nerede Birleşmiş Milletler Cemiyeti? Nerede Avrupa Parlementosu? Nerede bayan Miterand ve diğerleri?


Amerika Başkanı George W. Bush güvenlik ve "terörle savaş" bahanesiyle ilk savaşı Afganistan'da başlattı. Burada "ya bizimlesiniz, ya teröristlerle!" diyerek tüm dünya ülkelerini kendilerinden yana olmaya zorlamıştır. Akabinde haçlı seferini başlattığını da ilan etmiştir. Taliban tarafından yasaklanan afyon ekimine ABD tarafından tekrar izin verildiğini Afganistan'da NATO yöneticiliği yapan Hikmet ÇETİN resmen açıklamıştır. ABD'nin yılda 70 milyar dolar kazandığının altını çizen bölge uzmanı gazeteci Hüsnü MAHALLİ ise "niyetlerin ne olduğu ortadadır" sözleriyle bizlerin ne anlamamız gerekliliğini düşündürmeye sevk etmiştir.

Tüm bunlar ortadayken bizler, üzerimizde oynanan oyunları iyice anlayarak, ne kutsal dinimizi ne de ayrılmaz bütünlüğümüzü gölgeleyen ve Batı'nın dışarıdan üreterek birbirimize karşı düşmanlığı hazırlayan unsurları elimizin tersiyle geri çevirerek geleceğimize, barışımıza, kardeşliğimize özgürlüğümüze ipotek konulacak her türlü senaryolardan uzak kalmamızın ŞART olduğunu bir kez daha hatırlatarak, bu millet bizim! Bu vatan bizim! Bu din de bizim! Karışmak, karıştırmak kimsenin haddine değildir! Sevgi ve saygılarımla!