kahraman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kahraman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Temmuz 2016 Çarşamba

Gören Gözlerimle Okudum...









Bugün Yılmaz ÖZDİL'in yazısını okudum...

:((

"Yücel…
Hataylı.
Uzman çavuştu.
2011'de Şırnak İdil'de arazi taraması yapıyorlardı, 20 kiloluk elyapımı bomba uzaktan kumandayla patlatıldı, havaya uçtu.
*

Vücuduna elektrik verilmiş gibi hissetti. Bacağını yokladı, bacağı yerinde yoktu. Tüfeği aklına geldi, kapıp çatışmaya girmek istedi, tüfeğini bulamıyordu, güpegündüz, zifiri karanlıktı… O an farketmemişti, gözleri de gitmişti." Yılmaz ÖZDİL, 13 Temmuz 2016



Allah'ım... 

Hani gören gözlerimle okudum bu yazıyı...

O gözlerim diyorum...

Keşke bugünleri görmeseydi... 

Hani bu kahrolası günleri; var zannettiğimiz gözlerimizle seyrediyoruz ama, görmüyoruz...

Dolayısıyla bu tarifsiz acıyı biz millet olarak sağlam zannettiğimiz gözlerimizle görmediğimizden artık çok eminim!

Evet, artık  emin olduğum tek şey, insanlığımızı kaybettiğimiz bu günlerde, bu kahraman yiğitlerimizin bize olan haklarını asla ödeyemeyecek kadar küçüldüğümüzdür!

Ve yine televizyon başında soytarıların şarlatanlıklarını ve sözde şenliklerini izlemekten başka bir eğlencesi olmayan,

Öte yandan vatan evlatları bir bir şehit edilirken olaylara umarsızca bakan, üvey analık eden bir toplumun öksüz çocuğu gibi ortada bırakılan kahraman, gözü pek yiğit gazilerimize ve yakınlarına reva görülen ve gereksiz bir yükmüş gibi kâh evlerine haciz göndermeleri, kâh naylon pencereli derme çatma kulübelerde oturmalarını izleyen bir toplum olmanın utancını ne yazık ki bu "gören" gözlerimizle seyrediyoruz...

Allah'ım! Akılımızı ve yüreğimizi mi yitirdik? Yitirmediysek şayet, bu öksüz bıraktığımız gazilerimizi, tutunacak bir dalı bir hamisi olmadan öylece bırakmak da neyin nesi oluyor?

Bize ne oldu böyle?!





Sevgi ve saygılarımla!




"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S.)

3 Ekim 2010 Pazar

Emperyalistlerin Çakma Edebiyatçıları
















Pasifik’teki Birleşik Devletler Ordusu’nda on sekiz ay görev yapan Norman MAİLER; her ne kadar Vietnam karşıtlığına katılmış bir gösterici gibi anlatılmaya çalışılsa da, aslında o, Amerika'nın çıkarları doğrultusundaki eserleriyle kaleme aldığı kahramanları sayesinde, belki de davranış ve düşünce bozukluğunu ortaya çıkarıcı, yani hastalıklı kişiliklerin yaygınca desteklenmesini el altından sağlayan, "kahraman"ların yazarıdır.


Yani; Amerikan "kahraman" kültürüyle yaratılan ırkçı,hasta ve kadın düşmanı karakterlerin edebiyatçısı Norman MAİLER. Nitekim, "Çıplak ve Ölü" adlı ödüllü kitabının kahramanı, yaşamının büyük bir bölümünü kin, nefret ve öfkeyle geçirmiş Çavuş Croft. Aynı zamanda kitabın kahramanı Croft; faşizmin net bir şekilde ortaya konulmuş bir kişilik örneğidir.


2. Dünya Savaşı'ında görülen ve yine aynı şekilde içinde bulunduğumuz zaman diliminde de yaşadığımız Irak, Afganistan Savaşlarında görüldüğü üzere; insanların bakar kör haline getirildiği gerçeği nasıl yorumlanmalı dersiniz?..


Bu kısa ayrıntıdan sonra basından öğrendiğimize göre;


"Nobel Edebiyat ödüllü Türk yazar Orhan Pamuk, ABD'nin en saygın edebiyat ödüllerinden "Norman Mailer Yaşam Boyu Başarı Ödülü'ne" layık görülmüş...

Şimdi bu haber üzerinde izninizle biraz durmak isterim:


Eh, ne diyelim... bu taptaze ödül, Orhan PAMUK'a hayırlı uğurlu olsun!!! Zira ödüllere doyamayan ve ödülden ödüle koşan üstün başarılı sözde yazarımız Orhan Pamuk bunu çoktaaan "hak" etti bile... Nasıl "hak" etmesin ki!!! Kendi milletini "soykırım" yapmakla itham edebilecek kadar da görünürde asıl mesleğinin "tarihçi" olduğu (!) ortaya çıkıyor... Hem bu teziyle dünyaca ünlü yazarlık ünvanını ele aldı! Hem de görüldüğü üzere, dünya siyasetine hizmet etti! Ve de emperyalist güçlere çıkar sağlamasıyla da, ayrıca "tarihçi" ünvanını ele geçirmiş oldu!!!

Ne güzel!!!


"Kim bu cennet vatan uğruna olmaz ki feda" dizesinin, Orhan PAMUK için;

"Kim bu şan, şöhret uğruna olmaz ki feda" ifadesine dönüştüğünü görüyoruz!!!


Sözün özü; Amerika'da "en saygın ödül" olarak geçen, "Norman Mailer Yaşam Boyu Başarı Ödülü" aslında, "Baskına baskın" anlayışının kitlelere psikolojik olarak, işlenmiş yöntemidir.

Nedir o?

Bakınız, durup dururken kalkıyor Amerika, japon adasını işgal ediyor!!! E adamlar da buna karşılık savunmaya geçer değil mi? Peki bu durum, dünya kamuoyuna ve kendi vatandaşlarına nasıl izah edilir? İşte Norman Mailer gibi sözde insancıl duyguların kaharamanlığı altında, Amerikanın hastalıklı ruhlarını yaratarak, bunların genişlemesini sağlamaktır!


Şimdi ne diyormuş, bu yazar? "Savaşların lüzumsuz" olduğunu anlatıyor. İyi de savaş ortamını kim yaratıyor? İnsanlar, bu durum karşısında; "aman savaş lüzumsuz, biz de direnmeden teslim mi olalım?" desinler. O halde savaş ortamını yaratanları sorgulayıp eleştireceğine tam tersi işgalci güçlerin askerlerini kamuoyu önünde acındırarak (ki Norman Mailer'in yaptığı gibi) bu duygular üzerinde savaşa destek vermek olmaz mı?

İşte "Çıplak ve Ölü" ve konusu;


"Amerikalıların savaşta küçük bir japon adası olan Anopopei'ye yaptığı çıkartmayı anlatır.
Fakat çok ilginç bir şekilde savaş sahnelerindense askerlerin psikolojileriyle ilgilenmiştir"

Yine;

"Askerlerin çıkartma öncesi gemideki düşünceleri, adeta yarınları olmadıklarını hissettikleri için umarsızca gemide kumar oynamaları ve adada her zaman içlerinde var olan, "acaba bir daha evimi görebilecek miyim?" düşüncelerini kaleme alarak, kamuoyunu "duygu sömürüsü"yle Amerika ve bu anlamda işgalci güçlerin halklarını yanına çekmekten öteye geçmeyen gizli bir hizmettir. Şayet bu durum böyle olmasaydı, "Fransa'nın en prestijli ödüllerinden biri olan Legion d'Honneur" ödülünü alabilir miydi? Peki bu bağlamda bugün Irak'a yapılan işgali de bizler Norman MAİLER'in işaret ettiği yönde mi değerlendirelim dersiniz?


Pekii, siz, hiç gördünüz ya da duydunuz mu, emperyalist ülkelere hizmet etmeyen bir yazarın ödül aldığını? Ya da ne bileyim adına ödüller düzenlenerek, ünlenmesinin sağlandığını?


O halde ödülden ödüle koşan, Amerika'da yaşayan, "ödül"ler şampiyonu Orhan PAMUK, kimlere hizmet etti? Zira Türk milletine hizmet etmediği ortada...


Ne bileyim belki de onun için ben, bu "ödüllü" yazarımızdan gurur duyamıyorum herhalde!

Bilmem bu duygularım bu teşhise uyuyor mu?

Zira bilakis Orhan PAMUK, her ödül alışında;

İçim sızlıyor...

Yüreğim bir fena oluyor...


Ve yine bu bağlamda;

Bugün Irak'a yapılan haksız işgali de bizler, Norman MAİLER'in işaret ettiği yönde mi değerlendirelim dersiniz?


Belki ileride Irak gerçeği, bakarsınız Norman MAİLER gibi "kahraman" yazarlar tarafından çarpıtılarak, emperyalist güçlerin askerlerinin yaşadığı psikolojik travmaları, edebi bir şekilde kaleme alınır; ve Orhan PAMUK gibi yazarlar da bundan NEMALANIR!


Ne dersiniz?


Sevgi ve saygılarımla!


6 Mayıs 2010 Perşembe

Türk'üm, Doğruyum, Çalışkanım...















"Eğer bende bazı fevkaladelikler görüyor, buluyorsanız, bunları sadece ve yanlız Türk olmama Türklüğüme bağlayınız." Atatürk



Batılı emperyalist güçlerin boğmak istediği TÜRKLER...

Anadolu'yu Türklerden arındırmak isteyen Haçlı emperyalist güçler...


Evet, çocukluğumuzda hemen hepimizin okuduğu, filmlerine gittiği Tarkan efsanesini hatırlayarak izninizle konumuza değinmek isterim...


Hani şu deri kıyafeti, deri çizmeleri, bilekliği, kemeri ve kolyesiyle yanından hiç ayırmadığı tek dostu KURT olan TARKAN. Ne bileyim atının üzerinde oku-yayı, kılıcıyla; Bizanslıların amansız düşmanı ve bizim hafızalarımıza geçen Türk kahramanı TARKAN. Diğer tarafatan Malkoçoğlu gibi "Şanlı Türk milleti"nin birer kahramanları olarak hafızalarımıza yerleşmiştir. Zira bu gibi film ve çizgi romanlarla milliyetçi duyguların çocuklara aşılanması hiç de yabana atılacak şeyler değildi!..


Hürriyet Gazetesi'nin usta çizeri Sezgin BURAK'ın günlük Tarkan serileri olurdu. İşte daha okuma-yazma bilmezken, sevgili annemin kucağında, onun, yüksek sesle okuyup benim de resimlerini takip ettiğim Tarkan... Ardından okul çağında büyük bir heyecanla aldığım, "Milliyet Çocuk Dergisi" ile yabancı klasik çizgi romanları (Tenten gibi) yer alırdı. Öte yandan hafızama resimleriyle kayıtlı olan Tarkan'ı, bu defa okuyan halimle Tercüman Çocuk'ta bulduğum için büyük bir mutluluk yaşardım. İşte böylece ilk milliyetçilik duygularımız, yavaş yavaş beyinlerimize yerleşmiş oldu...


Bugün ise çocuklarımız tamamen Batılı güçlerin yarattığı "kahraman"ların ne yazık ki etkisi altında yetişmekteler. Hemen canlı örnek olarak gördüğünüz bir çocuğa sorun bakalım; kimleri sıralayacaklar!!! Zaten kız çocuklarımızın hayallerini süsleyen "sindi- barbi" bebekler artık aileden biri sayılır...


Neyse biz Tarkan'dan söz etmeye devam edelim. Tarkan’dan bahsedince insanın aklına hemen kurt geliyor. Çizgi roman ve sinema tarihimize de özdeşleşmiş olan kurt; biz Türkler için ayrı bir önem taşıyor. Zira efsaneye göre bizler kurt’un çocuklarıyız. Mesela Asena efsanesi... Türk göçebe kavimlerinin bu öyküsü, efsaneye göre Çin kaynakları tarafından ve Bugut yazıtı diye bilinen Türklerin atalarını dişi bir kurtun emzirmesini anlatır.


“Türkler komşu bir devlet tarafından yenilirler ve on yaşında bir oğlan çocuğu dışında tüm kavim öldürülür. Hiçbir asker bu çocuğu öldürmek istemez. Çözümü ayaklarını kesip sazlarla örtülü bir bataklığa atmakta bulurlar. Bu bataklıkta çocuğu bulan bir dişi kurt onu etlerle besler. Çocuk böylece büyür ve dişi kurtla birleşir. Kurt hamile kalır. Çocuğun hala yaşadığını öğrenen kral adamlarını çocuğu öldürmeleri için gönderir. Çocuğun yanında bir kurt olduğunu gören askerler kurdu da öldürmek isterler. Ama kurt Turfan’ın kuzeyinde bulunan yüksek bir dağa kaçar. Bu dağda bir mağaraya sığınır, mağarada etrafında, sık otlarla örtülü dümdüz bir ova bulunmaktadır. Burada kurdun on tane erkek çocuğu olur. Bu çocuklar büyüyünce dışardan kızlarla evlenirler, böylece soyları çoğalır. Bunların çocukları birer soyadı seçer ve biri de Asena’dır. Jean-Poul Roux, Orta Asya, s.130-131"


Haçlı emperyalistlerin ezelden bu yana kıskacı altında ezilmeye, horlanmaya ve yok edilmeye çalışılan Türklerin varlığı, 1919'da Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Anadolu'ya bir güneş gibi doğmasıyla yeniden yeşermiştir! Bu güneş hiç batmamak üzere sonsuza kadar Müslüman Türk coğrafyasını aydınlatıp, ısıtması ümidiyle 3 Mayıs Türkçülük Bayramı Kutlu ve mutlu olsun!


Sevgi ve saygılarımla!