18 Eylül 2009 Cuma

Ve Dizi Sona Erdi!..
















"3 Mart'ta Beşiktaş'ta bir çöp konteynırında cesedi bulunan Münevver Karabulut'un katil zanlısı Cem Garipoğlu, 197 gün sonra teslim oldu. Cem'in Çocuk Şube Müdürlüğündeki ifadesinde 'Pişmanım' dediği öğrenildi."


Evet, Cem GARİPOĞLU; Türkiye'nin sayılı zenginlerinin arasından bu sütunlara düştü. Ve bizler tamı tamına 197 gündür, bu haberle yatıp kalkar olduk. Gelişmeleri takip etmek ise adeta Brezilya dizisi gibiydi! Hergün bir yeni iddia, yeni bir delil ve "şok" gelişmelerle konu, kanal kanal ele alınıp, gazete manşetleriyle pişirildi. Doğal olarak ardında da bir çok sorgulamalar bıraktı. Hukukun üstünlüğüne güvenerek adalet aradık. Zira çocuk yaşta sayılacak genç bir kız, vahşice öldürüldü. Olayın hertarafı acilen ele alınarak çözümlenmesi gereken sosyolojik bir vakıa olduğu çok net ortada.


"Aristo der ki, insanların en çok korktukları rüzgârlar, saklı yerlerini açan rüzgârlardır. Alışkanlıklarımızı saklayan o saçma örtüleri sıyırıp atmak gerekir aslında. Niceleri vicdanlarını batakhaneye gönderip davranışlarını kurallara uyduruyorlar. Hainler, katiller bile nezaket kurallarını benimsiyor, ödevlerini bundan ibaret sayıyorlar. O kadar ki haksızlığın kibarlıktan yana, kötülüğün edepten yana bir eksiği olmayabiliyor. Ne yazık ki kötü insan budala da olmayıp kötülüğünü edep altında saklamasını beceriyor." Montaigne


Cem Garipoğlu için yasalar devreye çoktan girdi. Nedir bu derseniz, mesela ilk etapta 18 yaşın altında olması nedeniyle Cem'in çocuk sayılması, cezanın işlemesine yön verecektir! Yine bir şekilde alacağı cezanın kişinin iyi hal ve tutumu karşısında otomatik olarak indirilmesi durumu söz konusu olabilir! Cem'in "pişmanım" ifadesi de cezasını hafifletme gerekçesi olacaktır! Ruh hali vs. durumları ve dahalarıyla ortaya konularak Cem GARİPOĞLU'nun işlemiş olduğu hunharca cinayeti, kamu vicdanının kabul edemeyeceği bir hâl alabilir. Ardından işlediği suçun karşılığını belki de bulmayacak hâle gelecektir. Zira bu gibi endişeli sorularla olaya baktığımızda Montaigne'in konu üzerindeki düşüncesini sizlerle paylaşmak isterim:


"Yasalar doğru oldukları için değil yasa oldukları için yürürlükte kalırlar. Kendilerini dinletmeleri akıl dışı bir güçten gelir, başka bir şeyden değil. Mistik olmak işlerine gelir. Yasa koyanlar da çok kez budala, ya da eşitlik korkusuyla haksızlığa düşen kimselerdir. Nasıl olursa olsunlar, insandırlar sonunda, her yaptıkları şey ister istemez sudan ve değişkendir. Yasalardan daha çok, daha ağır, daha geniş haksızlıklara yol açan ne vardır?"


Buradan söylemek istediğim şudur; ortada işlenmiş bir cinayet var. Ne olursa olsun bu kişiyi savunmaya çalışmak ve olayı unutturmak büyük bir haksızlıkla birlikte beraberinde kargaşa getirir. Kanayan vicdanların sesine kulak vermek gerekiyor. Her ne sebeple olursa olsun, kişiyi masumlaştırmaya gayret göstermek, toplum vicdanında derin yaralara sebebiyet verecektir. Üstelik bu türden olayların azgınlaşmasına kapı açması da kaçınılmazdır. Her ne sebep olursa olsun, bu korkunç katliam affedilemez! Yapan kişi, yasalar önünde çocukta olsa, ortada bir vahşet var ve bunun derhal ıslah edilmesi söz konusudur.

O halde, toplum için sorumluluk aldığımız görevlerde dikkatimizi, adımlarımızı, sözlerimizi, alınterimizi esirgemeden işletmek zorundayız. Nasılları ise, ilgili merciiler belirleyecektir.

Sevgi ve saygılarımla!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder