19 Ocak 2015 Pazartesi

İbretle Okuyacağınız Röportaj'ım -2- Günahların Sefilce ve Acıyla Ödenmesi...






"Çocuk evliliklerinde;  "partnerlerden birisi, (çoğunlukla da kız) çocuktur. Bu durum aile veya toplumun bekarete verdiği önemle ilişkilidir. Çocuk evliliğinin diğer sebepleri arasında fakirlik, başlık parası, çocuk evliliğine izin veren yasalar, dini ve sosyal baskılar, bölgesel alışkanlıklar, kadınların para kazanma ve çalışma hayatına katılmada yaşadığı güçlükler gösterilebilir.

Çocuk evliliği, yetişkinlerin çocuklara yönelen, yetişkinlerden cinsel haz almayan bir psikoseksüel bozukluğu olan pedofiliden ayrı bir normdur.

Bazı İslam toplumlarında sivil yasaya göre çocuk evlilikleri yasaktır. 2011'den itibaren Ortadoğu'da çocuk yaşta evlilik yaygınlaşmış; Mısır'da 6 evlilikten 1'i, Yemen'de 3 evlilikten 1'i çocuk yaşta evliliktir. Tecavüz ise suç olarak değerlendirilir ve zina üzerinden cezalandırılabilir. Bazı durumlarda tecavüz suçlusu kurbanla evlendirilerek ceza düşürülür" Vikipedia


Anlaşılan o ki, yaşamda zevkten başka şeylerin olabileceği üzerine tek bir kelime dahi duymadan hayatı yaşayan  geri kalmış toplumların durumları, tıpkı ilgilenilmeyen bir kenarda bırakılan bitkiler gibi onların da bozulduğunu, soysuzlaştığını bu şekilde ortalığa saçılarak görmüş oluyoruz. Dahası eve kapatılan kadınların ve eğitimden uzak töre yapılanmasına bağlı olarak yaşanılan topluluklarda, "suça yatkın" toplumların zemini böyle oluşmaktadır. Zira çocuk gelin Halime ne diyor:

"Bizde gelin kızlar ilk  1 yıl evden dışarı çıkamaz.." Hatta, "annesinin yanına da gidemez"...

Neden 1 yıl eve hapsediliyor, çocuk gelin'ler?!..

Söyleşimize kaldığımız yerden devam ediyoruz:


Halime 5 yıllık "evlilik" yaşamından sonra artık babasının yanındadır ve mutludur. Zira yaşanılan 5 yıllık işkence ve zulmün ardından normal hayata dönmesi başlı başına mutluluk olmuş Halime için...

Halime 17 yaşına geldiğinde yeniden evlenir. Ancak bu defa hediyelerle kandırılarak, ne olduğunu anlayamadan yaptığı "evlilik" gibi değil... Gerçi normal şartlarda 17 yaş da çocuk,  ama Halime'nin bu saatten sonra bu durumu sorgulayacak ne hali var, ne de gücü.. Dolayısıyla bu evliliği ilk önce onaylamak istemese de sonradan, Halime'ye köyden uzaklaşacağı söylenilince  kabul etmiş bu evliliği.. Zira evleneceği adam askerdi. Ve sürekli yeni çevrelere katılacak, yeni yeni insanlar tanıyacaktı.  Öyle de olmuş. Despot bir hayatın ardından,  artık yepyeni bir çevreyle, yepyeni bir hayata adım atmıştı Halime. Ona saygı duyan ve seven bir çevrede yaşamaktan da çok mutluydu.  En önemlisi de kocası Halime'yi hem seviyor, hem de sayıyordu... 

Eşi kendisinden 8 yaş büyüktü. Çocuğuyla birlikte kabul etmiş "ben çocuğuna bakarım" demişti. Halime'de kocasını sevmişti. Ancak Halime bir anneydi ve çocuğunun hasretiyle yatıp kalkıyordu.

Halime Hanım, 1,5 ay çocuğundan ve ailesinden  ayrı, kocasıyla sıkıntısız bir hayat yaşasa da, hiç mutlu olmadığını anlatıyor:

Neden mutlu değilsin?

Oğlumu çok özlüyordum.. Annem onu bana vermedi. "Kızım sen yeni evlisin; çocuğa biz bakarız, sen rahatına bak.." diyerek , çocuğumdan ayrı düştüm. Her gün, ama her gün ağlıyor, ana yüreğim sızım sızım sızlıyordu.. Kocam ne zaman eve gelse, beni ağlarken buluyordu.. Artık dayanamadı; ve beraber gidip çocuğunu alalım... Ona ben babalık ederim, yeter ki üzülme" dedi. Böylece ilk fırsatta oğlumu alarak, evimize getirdik.. 

* Annen, baban ne dedi, bu işe?

Annem bana çok kızdı. Hatta küstü. Adeta çocuğumu paylaşamaz duruma gelmiştik.  Ama sonunda  oğlumla beraberdik artık.. 

* İlerleyen yıllarda evliliğinde  bir problem oldu mu?

Hayır hayır.. hiçbir problemle karşılaşmadım. Hatta ilk zamanlar oğlumu başka odada yatırıyordum, hani kocam belki istemez diye.. Ancak oğlumu kendi odamıza getirmemi kocam istedi. Dolayısıyla bundan böyle  her şey normalleşti... 

* Bundan sonra neler oldu?

Evliliğimin ilk 10  yılında, çocuğum olmadı. Ben hep üzüldüm ve kaygı duydum. Ama kocam, buna aldırış etmiyordu. Bana da "Niye üzülüyorsun? Bak 1 tane çocuğumuz var ya.." diyerek beni gerçekten "hoş" tuttu. Beni çok sevdi, "çocuğumuz olmazsa da olmasın" dedi. Buna rağmen ben, "çocuğum olmuyor" endişesi ile sürekli doktorlara taşındım. O zaman Fransız sömürgesi altında olduğumuz için Fransız doktorlara gittim... Sonra 4 çocuğum (3 kız, 1 erkek) daha oldu.

Tecavüzcü "koca"dan olan çocuğun, babasıyla hiç görüştü mü?

Evet. Her sene köye gittiğimde oğlumu babasına gönderiyor, elini öpmesini istiyordum. Biz hepimiz aynı köyün insanıydık... Bir gün o, işi için bizim bulunduğumuz şehre gelmiş ve oğlunu görmek için evimize gelmek istemişti. Onu evimde istemedim. 

 Evliliğimin  5 yılı ve 2. evliliğimin ilk 1.5 ayı benim için ızdırap doluydu...

* Fas'ta yaşanılan çocuk gelin "evlilik"lerini Fas halkı İslâm geleneği olarak mı değerlendiriyor? Yani bu sapkınlıkları  nasıl değerlendirirlerdi?

Böyle şeyleri konuşamazdık. Korkardık. Kız çocukları okumaz, evde de öyle söz sahibi filan değildi. Hiçbir şey bilmiyorduk. Ne derlerse onu yapmak zorundayız... 

Anlaşılan o ki  bu sapkınlıklar, bir geleneksel davranış olarak onların yaşam biçimleri olmuş. Zira köyde genel anlamda tüm çocuklar aşağı yukarı bu yaşlarda evleniyormuş. O halde gördüklerini işleyen ahali için bu yaşanılanlar "normal" sayılırmış..

* Çevrende bekar genç erkeklerin çocuklu dul kadınlarla evlenmesi sorun olmaz mıydı?

Hayır. Bizde çocuklu dul kadınla evlenmek hiçbir zaman sorun değildi.

Demek ki herkes çocuk yaşta evleniyor ki, bu durum "normal"leşmiş Fas'ta.

Diyeceğim,  sapkınca, akıl almaz, şaka gibi gelen "nakli" davranışlar, günlük olaylarla doğrulana doğrulana, sonunda bakıyoruz ki birden gerçeğin ta kendisi oluvermiş..  Çocuk Halime'nin yaşadığı toplumda da insanlara acı çektiren bu korkunç sapkınlıkları sorgulamak yasak'mış.

Halime Hanım, yaşamının bundan sonrasını mutlulukla anlatıyor. İlk çocuğuyla bir arkadaş, hatta sırdaş olmuşlar. Halime Hanımın eşi de oğlunu diğer çocuklarından ayırmadan mutlu bir aile hayatı sürdürmüş. Çocuklarının hepsini okutarak, kendi yaşadıkları eziyetten uzak, erkek-kadın ayırımı gözetmeksizin baskı ortamından uzakta yetiştirmiş. Rahmetli eşinin hayat boyu tek isteği, çocuklarını okutarak, kendi ayakları üzerinde duracak bir iradeye sahip, özgür bireyler olarak yetiştirmekmiş. Ve bunu başarmış olmanın haklı gururuyla Halime Hanımın çağdaş eşi, çocuklarına fırsat bulduğu her ortamda söylediği ve bugün bizim için de geçerli olan o cümleyi paylaşıyor benimle:

"Siz bu televizyon dizileriyle oyalanırken, onların çocukları okuyup, Amerikalarda eğitim alarak, sizleri yönetmek üzere yetiştiriliyorlar. Siz de bunlarla oyalanın durun.."

İşte tüm mesel bu.. 

Halime Hanım'ın rahmetli eşi bugünleri önceden görmüş... O sebeple "okuyan insan her şeyi başarır" düsturuyla çocuklarını yetiştirmiş..

* Eski "koca"n hakkında bir bilgin var mı?

Evet. Bana eziyet eden eski kocam ve görümcem, ikisi de aynı hastalıktan öldüler. Affedersin, yedikleri yemek karnından fışkırıyordu.. Eski kocam ve görümcem acı çeke çeke öldüler. Hatta görümcem ve kocam ölürken benden helâllık istemişler

"N'olur gelsin bir görelim.." 

Gittin mi?

Evet gittim. Ölüyorlar.. Yatağa düşmüş o haldeki insanı affetmek boynumun borcuydu. 

Affettim.


Kim bilir... 

Günahların sefilce ve acıyla ödenmesi böyle bir şey olsa gerek...


-BİTTİ-

Halime Hanımın ibretlik yaşamı, modern çağdaş Türk ulusuna ithaf olunur...

Bu söyleşiyi (Ağustos 2014) gerçekleştirmeme vesile olan başta sevgili arkadaşım Zehra ÖZTÜRK'e  katkılarından dolayı teşekkür eder ve değerli annesi Halime Hanım'a saygılar sunarım...



Ve yine...

 Bu yaşam öyküsünün ana konusu olan sapkınlığı adet edinmiş sapıkların   "din" adıyla yapılan birsürü kötülüğü  bizlere reva gören "hoca"ya,  sapkınlığı savunanlara dolayısıyla dine zarar verenlere ve İslâm'ı  itibarsızlaştıranlara,  

Hülasa,  Müslümanlığı sapkınlıkla özdeşleştirenlere Kur'an Müslümanı olarak cevabım; Yüce Kitabımız Kur'an kelâmıyla  olacaktır:

"Nice kentlerin halkı Rablerinin ve O'nun elçilerinin emrinden uzaklaşıp azdılar. Bu yüzden kendilerini çetin bir hesaba çektik ve görülmedik bir azaba çarptırdık." Talâk Sûresi, 8. Ayet


Sevgi ve saygılarımla!


"Haksızlık Karşısında Susan Dilsiz Şeytandır" Hz. Muhammed (A.S)

4 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Kadınların tarihsel acıları bir hikayede tekrarlanmış oldu. Her zaman umudum kadının kendi üstündeki bu ezikliği atıp "eş" mertebesine yükselmesi. Bunda en büyük görev kadınlara, hatta bu tür acılarla ezilmiş kadınlara düşmekte. Yetişen nesiller kadının eseridir. Onlara şekil verme ve yetiştirme zorunluluğu kadının geleceği açısından şanstır da.

    YanıtlaSil
  3. Ben de şu an Ayşe BÖHÜRLER-Aslıhan EKER'in kaleme aldığı "Duvarların Arkasında" adlı kitabını okuyorum.Müslüman ülkelerinde her kesimden birkaç kadınla yapılmış söyleşilerin yer aldığı bir kitap. Çok geniş çaplı bir çalışma olmuş.Okumadıysanız tavsiye ederim. Maalesef müslüman ülkelerinde din kisvesi altında bu tür yaşantılar, sapkınlıklar normalleştirilmiş.Bu da insanların cahilliğinden, eğitimsizliğinden kaynaklanıyor.Yazınızın her iki bölümünü de ilgiyle ve üzüntüyle okudum. Yaşanmışlıklardan ders çıkarmak lazım.Elinize, emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  4. Tavsiyenize teşekkür ederim. Sevgiler..

    YanıtlaSil