30 Eylül 2011 Cuma

Eşkıya İş Başında

















"Şırnak'ta hain pusu

Şırnak' ın Beytüşşebap İlçesi'nde güvenlik güçlerine pusu kuran PKK'lı teröristlerin açtığı ateşte yaralanan 5 askerden 2' si şehit oldu..." 30 Eylül 2011, Vatan

"PKK, saldırılarda olduğu gibi dağa kaçırmada da adres sormuyor. Teröristlerin son 1 haftada kaçırdığı 12 öğretmenden en az 8’inin Doğu ve Güneydoğu illerinden olması dikkat çekti." 29 Eylül 2011, Vatan

Eşkıya:

1-Dağda, kırda yol kesen hırsızlar, haydutlar. 2- Haydut, kır hırsızı.

Böyle tanımlıyor TDK Türkçe Sözlük "eşkıya" sözcüğünü.


Peki o zaman bugün ülkemizde neler oluyor?

Eşkıya yol kesiyor, eşkıya adam öldürüyor, eşkıya hain tuzaklar kurarak Kürt-Türk demeksizin herkesi bir şekilde arkadan hançerliyor, vatandaşa giden hizmeti engellemeye yönelik alçakça planların maşası oluyor...


İyi de "eşkıya"yı hırsız olarak açıklamıştık...


Tamam aynen de öyle... Zira baş eşkıya malum bilinen Batılı çeteler...

Hani bilirsiniz ya... "Kovboy filmleri"nde neler oluyordu?

Eşkıyalar, katiller yol kesip "posta arabalarını", "tarumar eder", trene saldırır ne var ne yok her şeye el koyup, ardından da "nam salmak", "korku vermek" için adam kaçırır ya da öldürürdü...


Şimdi aynı taktik özelde ülkemize, genelde dünya üzerinde uygulanıyor...

Sebep aynı...

Zenginlikler gasp ediliyor, nam salarak korku yaratılmak isteniyor....

"Bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum" anlayışın devamı olan bu millete yapılan zulme bakar mısınız?

Karanlıkları aydınlatmak için görev yapan masum öğretmenlerimiz kaçırılıyor, öğrencilerini öldürmekle tehdit ediyorlar... Memelekete hizmet eden iş makinaları yakılıyor, yollar yıkılıyor, kamu malları zarara uğratılıyor, halkın huzurunu sağlayan polislerimiz, can güvenliğini koruyan askerlerimiz bir bir şehit ediliyor...

Kısaca:

Türk-Kürt kardeşliğini... Birlikte yaşamı ÇALMAK için HIRSIZLAR yani EŞKIYALAR iş başında!

Ne için?

Tabii ki de baş çeteye -ülkelerin zenginliklerine el koymak isteyen kovboy eşkıyalara- ganimetleri teslim etmek için...

Bunu ben demiyorum...

"ABD'li şirketler 1 trilyon dolarlık madenler için sıraya girdi
11 Eylül’ü gerekçe göstererek 2001’de Afganistan’ı işgal eden ABD, yeraltı araştırma ekipleriyle bu ülkenin dünyanın en zengin maden yataklarına sahip olduğunu tespit etti.

Irak Savaşı’nın petrol için çıktığını iddia edenlere en önemli kozu geçtiğimiz yıl New York Times gazetesinin yaptığı manşet vermişti. NYT, Amerikan yönetiminin Afganistan’da 1 trilyon dolar değerinde bakır, demir, kobalt, altın ve lityum rezervi bulduğunu duyurmuş ve böylece Afgan işgalininin de ekonomik gerekçeleri olduğuna yönelik şüpheleri olanlara çok güçlü bir silah vermişti." 26 Eylül 2011, Vatan


Dünyanın neresinde bir ganimet varsa...


İşte orada çeteler ve ne yazık ki onların maşası olan eşkıyaları, iş başında!


Sevgi ve saygılarımla!

Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (S.A.V.)

27 Eylül 2011 Salı

İzmir Bükşehir Belediye Başkan Sn. Aziz KOCAOĞLU, Dil Bayramınız Kutlu Olsun!
















"Türkçe giderse Türkiye gider." Prof. Oktay SİNANOĞLU



"Bornova Aşık Veysel Rekreasyon Alanı'nın yapımıda tamamlandı." İzmir Büyükşehir Belediyesi, 27 Eylül 2011


"Başkan’dan davet var
Aşık Veysel Rekreasyon Alanı’nın İzmir’in yeni çekim merkezi olacağını vurgulayan Başkan Aziz Kocaoğlu, içinde buz hokeyi oynanmasına da imkan verecek olan buz pateni salonu, amfitiyatro, yürüyüş parkurları, spor alanları bulunan rekreasyon alanının, Eylül ayı sonunda hizmete gireceğini müjdeledi. Yapılan heykelin bu alana çok yakışacağını belirten Başkan Kocaoğlu, halk ozanının adına yaraşır bir şekilde hazırlanan Aşık Veysel Rekreasyon Alanı’na tüm İzmirliler’i davet etti." İzmir Kent Rehberi



Dün 26 Eylül 2011, Dil Bayramımızın 79. yılını kutladığımız gündü...


İzmir Büyükşehir Belediyesi'ni valla bu haberle çifte kutlamak isterim. Zira birincisi, ünlü ozanımıza verdiği değeri gösterip heykelini dikmesi münasebetiyle... Bir diğeri ve en önemlisi ise, ozanımızın isminin yanını İNGİLİZCE ile tamamlayıp, şenlendirdiği (!) için!!!

Büyük Ozan Aşık Veysel, bugünleri dünya gözü ile görseydi herhalde yüreği sızlar, gören gözlerden daha iyi hisseden "görmeyen" gözlerini İzmir büyükşehir Belediyesi'nin bu acayip "isimlendirmesi" ile gerçek anlamda yaşlara boğacağından hiç endişe duymuyorum!!!

Neymiş efendim?

"Aşık Veysel Rekreasyon Alanı"

Allah aşkına söyler misiniz, o "rekreasyon"da ne oluyor?

Sahi ne zamandan beri İngilizleştik?!

Böyle daha mı havalı oluyor? Ya da ne bileyim bir "aydın" havası mı verilmiş olunuyor, ne oluyor?!

"Dinlenme" demeye diliniz varmadı mı?

Utandınız mı?

Aşağılandınız mı?

Ne oldu?

Hadi "park" diyelim, zira onu kabullendik (!)...

"REKREASYON" yeni moda mı? Sayenizde bunu da öğrenmeye başlarız gari...

Yazıklar olsun sizlere!!!

Bir de Atatürk'ün ilkelerini takip ediyorsunuz öyle mi?!

N'oldu Ata'mızın 12 Temmuz 1932'de kurduğu Türk Dili Tetkik Cemiyeti'ne?

Dün kutladığımız bayram ne içindi?!

Yoksa bunları rafa mı kaldırdınız?

Vah halinize...

İzmir halkı bu durumu farkeder mi, orasını bilemem ama ben, bu durumu şiddetle ve nefretle kınıyorum!!!


Öte yandan, bu alanda "buz hokeyi", "buz pateni"de bulunuyormuş... Ve de "heykelin bu alana çok yakışacağını" belirtmiş sayın başkan.

Valla haklı (!), ne diyelim...

Zira bilindiği üzere merhum ozanımız Aşık VEYSEL bol kışı ve bol "kar"ı olan Sivas /Şarkışla memleketiydi.

E artık...

Ozanımız Merhum Aşık VEYSEL'in bol bol "buz hokeyi" oynadığını ve "artistik buz pateni" yaptığını düşünüyor ki Sayın Başkan, böyle bir kanaate ulaşmış.

Demem o ki...

Batı hayranı olmayı kendilerine görev edinenleri bir kenara bırakıyorum... Ancak Atatürkçü geçinen bu kimseleri, eminim ki zeybeklerin şehri İzmirliler asla içlerinde barındırmayacaklardır!!!

Sevgi ve saygılarımla!

Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (S.A.V.)

23 Eylül 2011 Cuma

Tamam... Bizce Sakıncası Yok... :)























Bir zamanların "minik serçe"si, şimdilerin üzgünüm ama "şişman serçe"si Sezen AKSU, bakınız birkaç gün önce Açıkhava Tiyatrosu'nda verdiği konserde izleyenlerine ne inciler saçmış:


"Sevilmek, bunun onaylanmasını istemek. Hayvanlarda ve insanlarda farklıdır. Ben köpek olmak, kuyruğumu sallayınca ne demek istediğimi anlatmak isterdim. Artık sevilmek isteyince kuyruk sallamak istiyorum. Anlarsa anlar, anlamazsa onun hıyarlığı olacak" Habertürk


Nasıl yani?!..


"Şişman Serçe", "köpek olmak isterim" diyor...

Valla ne diyelim; birileri "köpek olma" arzusunu açıkça ifade ediyor; doğrusu bu durumda bize söz söylemek düşmez...

Kendi tercihleri... :)


Ancak benim ayıbıma giden ve inanamadığım nokta çok açık; zira gerçek anlamda sanatçı kimlikler, topluma örnek ve önder olma özelliğini de beraberinde taşır! Sanatçılar saygın insanlardır! Bu saygınlıkları gerek davranışlarından, gerekse hitaplarından ve en önemlisi de sanatlarını icra edişlerinden açık ve net olarak kendisini hissettirir.


"Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu ifade sözle olursa şiir, ezgi ile olursa müzik, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltraşlık, bina ile olursa mimarlık olur" diyen Atatürk, sanatçıya verdiği değeri şöyle ifade eder;

"Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkar olamazsınız" 1930


Demek ki, sanatçı olmak o kadar basit ve ucuz değilmiş...


Ve Atatürk'ün sanatçıya verdiği önemi anlatan bir anısıyla kıssadan hisseye varmak isterim;


"Bir temsil sonrasında Çankaya'ya davet edilen sanatçılardan, bir zaman Milli Eğitim Bakanlığı da yapmış olan Dr. Reşit Galip, Atatürk'ün elini öperek veda etmelerini ister. Bunun üzerine Atatürk;

"Hayır; sanatkar el öpmez, sanatkarın eli öpülür" yanıtını verir." (Prof. Dr. Fikri AKDENİZ, Çukurova Üniversitesi)


İyi de o "eli öpülecek" sanatçılar, herhalde topluma estetiği ve zerafeti yansıtan, öğreten zarif kişiler için ifade edilmiş olsa gerek. Yoksa affedersiniz, "hıyar" benzetmesini topluma layık gören; ve de "kuyruk sallama"yı kendisine yakıştıran "köpek olma"yı sevgiyle eşleştiren zerafetten yoksun kalitesizliği, bayalığı toplumumuza aşılayan kişiler için değil herhalde!


Bilmem anlatabildim mi, "Şişman Serçe"!

Sevgi ve saygılarımla!

Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (S.A.V.)

22 Eylül 2011 Perşembe

Haçlılar İş Başında!
















"Onlara, 'Yeryüzünde bozgun çıkarmayın!' denildiğinde, 'Tam tersine, bizler barış ve esenlik getirenleriz!' demişlerdir." Bakara Sûresi 11. Ayet


Ankara'da patlama... "bombalı terör saldırısı başkenti kana buladı. Şehrin göbeği Kızılay’daki patlamada 1’i kadın 3 kişi can verdi, 34 kişi yaralandı." 21 Eylül 2011


"Evin kardeşlerden Nergiz ölmeden önce ağabeyi Mesut’u cep telefonuyla arayıp, “Ağabey mayına bastık ölüyoruz” demiş. Zeynep ise babası Nurettin’i aramış ve son sözleri, “Çatışmanın içerisine girdik bizi kurtarın” olmuş." 22 Eylül 2011, Hürriyet

"Van'da çatışma: 3 şehit!" 22 Eylül 2011, Vatan

"Diyarbakır'da saldırı; 1 polis Şehit" 22 Eylül 2011, Vatan
...

Haçlı Seferleri, Haçlı Savaşları ya da Haçlı Akınları,


11. yüzyılda Türklerin Müslümanlığı kabul etmesiyle birlikte Batı'ya göçü başladı.

1071 yılında Anadolu'ya yerleşen Türklere karşı Haçlıların başlatmış olduğu seferlerdir. Ve bu ordu, 1097 yılında ilk defa Anadolu'ya girerek Birinci Haçlı seferini başlattılar.

1095-1270 arasında, Avrupalı Hıristiyanların, Müslümanların elindeki Arap Coğrafyası (Kutsal Topraklar) üzerinde askeri ve siyasi kontrol kurmak için düzenledikleri askeri akınlardır.

Özetle:

Haçlı ordusu, hangi ordu ile savaştı?

Şüphesiz ki Müslüman ordu ile!

Peki bu Müslüman ordunun yapısını kimler oluşturuyordu?

Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Arap...

Alevi, Sünni...

O halde Haçlı ordusu, tarih boyu sürdürdüğü bu savaşları, bu güçle kazanması mümkün mü?

Pek tabii olanaksız!!!

O vakit Haçlıların ne yapması gerekiyor?

Ulus birlikteliğinin arasına nifak sokmak...

Kışkırtarak toplumu ayrıştırmak...

Ve mümkünse de birbirine boğazlatmak...

O halde Irak'ta olduğu üzere bugün, Müslüman coğrafyada neler oluyor?


Ve bugün Haçlılar, Müslümanlara karşı başlatmış olduğu savaşı (ki Amerika başkanı Buş, 2003'de Irak'a başlattığı saldırıyı "Haçlı Seferi"ne benzetmişti) nasıl kazanmayı hedefliyorlar?

???

DİKKAT!!!

Sevgi ve saygılarımla!

Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (S.A.V.)

20 Eylül 2011 Salı

Alo 155...














"Derin düşünen bilge kişinin tek bir günlük yaşamı, bilgisiz ve kontrolsüz kişinin bütün bir yaşamından daha değerlidir." Gautama Buddha



"POLİS AMCA BABAM BENİ OKULA GÖNDERMİYOR.." 11 yaşındaki Aykut Polat, okulların açıldığı gün "Babam beni iki yıldır okula göndermiyor. Bende bugün 155'i arayarak "Ailem beni okula göndermiyor" diye ihbar ettim. Polis amcalar geldi. Tek isteğim okula gitmek" dedi. Anne Gülizar Polat, "Eşim inşaatlarda geçiçi olarak çalışıyor. Çocuğumuzu okutmak istiyoruz. Ama durumumuz iyi değil, bu nedenle okula gönderemiyoruz" dedi." 19.09.2011, Hüriyet


Öte yandan

Şanlıurfa’nın ileri gelen aileleri, çiftin salona girişiyle birlikte "Dolar atma yarışını" başlattı.

"Orkestra görevlileri sürekli yerlere atılan dolarları avuçlayarak topladı. Yerlerden toplanan paralar orkestra ekibinin yanında getirdiği çantalarda sayılarak destelendi. Doları biten atılan dolarları toplayan orkestraya TL vererek yeniden satın aldı." 18.09.2011, Vatan


Bu çelişkili haberleri birer gün arayla okuyoruz...

Hazır konumuz eğitim olunca Emile ZOLA'nın "Gerçek" adlı eserinden kısa bir bölümü izninizle paylaşmak istierim:


"Kuşaklar, kuşakları izliyor, gittikçe daha eğitilmiş daha bir özgür olarak çocuklar, çocukların ardından dalga dalga yükseliyordu. Bir zaman iki Fransa vardı. Aynı ülkenin insanıymış gibi aynı eğitimler uygulanıyor, bu yüzden de aynı ülkenin çocukları birbirlerini yiyor, birbirleriyle didişiyordu. Köy çocukları yalnızca ilköğrenimden yararlanabiliyordu, bütün bildikleri biraz okuma yazma, biraz hesaptı. Kısaca görebilecekleri kadar bir eğitim veriliyordu onlara.

Ama öte yandan burjuvazi, paranın ve iktidarın sahibi mutlu azınlık orta öğretimi ve yüksek öğretimin bütün imkanlarından bol bol yararlanıyordu. Bilginin ve iktidarın bütün ürünleri onlara sunulmuştu. Korkunç bir toplumsal eşitsizlik saltanat sürüyordu. Yoksullar, dar gelirliler bilgisizliğin karanlık odalarına kapatılmışlardı. Öğrenmek, dünyayı tanımak, bilgin olmak, güçlü efendi olmak, yönetmek yasaklanmıştı onlara.

Bazen tek bir kişi bu karanlık odadan kurtulup, tırmana tırmana mutlu azınlıkların bulunduğu yere varabilyordu. Burjuvazi, hemen bu ender örneği genelleştirerek, "eşitlik var, herkese fırsat eşitliği veriyoruz, yetenekleri olan yükselebiliyor" diye yaygara koparıyordu. Ve böylece yığınlar, ülkenin çocukları eğitimden yoksun bırakılıyordu.

Burjuvazi, halk çocuklarının gerçeği ve sosyal adaleti öğrenmesinden korkuyordu, halk çocukları eğitilirse, burjuvazi ülkenin zenginliklerini dilediği gibi çalıp çırpmayacak ve yığınlar, burjuvazinin canavarca hazırlıklarını süpürüp atacak, emeğin alın teriyle, dayanışma ve barış içinde kendisini kurtaracaktı.



Ama şimdi Fransa, tek bir Fransa haline getiriliyordu, bundan böyle yoksul, zengin ayırımı yapılmayacak, bilenler, bilmeyenleri ezip, sömüremeyeceklerdi. Eğitim alanında eşitsizlikten daha tehlikeli bir şey yoktur. Bu eşitsizlik kardeşi kardeşe düşürür, iç savaşlara yol açar, bazen bu savaşlar öyle çılgın bir hâl alır ki, kaldırımları kızıl kanlara bular. Fransa'da, herkese eğitimde fırsat eşitliği verilmeye başlanmıştı.

Ülkenin bütün çocukları laik, ücretsiz ve zorunlu ilköğretimden geçiyordu. İlköğretimin temeli eskisi gibi okuma, yazma kuralına değil, yaparak öğrenme temeline dayanıyordu. Soyut öğretimin yerini sevdirerek öğretim almıştı, çünkü gerçeğe ancak öğrenmek aşkıyla, tutkusuyla sahip olunabilir.

Öğrencilerin izleyeceği eğitim rastlantıya bırakılmamıştı, ilkokulu bitiren öğrenci, arzusuna, yeteneklerine uygun eğitim seçiyordu. Yasalar insanlar arasındaki ayrıcalıkları kaldırmıştı. Her doğan çocuğun, ülkenin aradığı kültür gücüne, yeteneğine sahip olduğu kabul ediliyordu. Toplumun her bireyine eşitlik tanımakla yetinilmemiş, ülke kaynaklarının, zenginliklerinin bölgece kullanılma biçimine de büyük önem veriliyordu.

Güçlü bir ülke yaratmak için bütün imkanlardan yararlanmak gerekiyordu, hiçbir kaynak boşa tükenmemeliydi. Köylülerin ve sanayi kentlerinin sonsuz kaynakları içinde nice insan gücünün uyuyup kaldığı ortaya çıkmıştı. Akıl köyde, kentte uyanıp çiçekleniyordu. Düşünce ve eylem âleminde yetenekli yepyeni bir kuşak, eski yönetici sınıfın sömüre sömüre kurduğu ağaca özsuyu ve canlılık aşılıyordu. Bu verimli topraktan her gün yeni bir gül fışkırıyor, insanlığın yeniden doğuşu gibi, yeni bir çağ doğuyordu.

Burjuvazinin, korkulu düzeninin, bozuk düzeninin yıkılmasından korktuğu için, kitleleri yoksun bıraktığı eğitimde fırsat eşitliği gerçekten de bozuk düzeni yıkmaya başlamıştı. Ama onun yerine daha iyi, ulusun bütün güçlerinin yer aldığı üstün bir düzen kuruluyordu.

Birbirine düşman, birbiriyle sürekli savaş halinde, birbiriyle bir daha hiç karşılaşamayacak, hiç anlaşamayacak gibi iki ayrı gezegende yetişmiş iki sınıfın, iki soyun yer aldığı bir Fransa böylece tarihe karışıyordu."Emile ZOLA GERÇEK Cilt:2 sf: 392/394


Diyeceğim...

Bütün yurtta aynı anda yeni ders yılının zilleri çalarken umut ederiz ki; ülkemizde Okula gidemeyen ya da okula zorla gönderilmeyen başka Aykutlar olmasın!

Ve yine umut ederiz ki; bütün çocuklarımız Aykut gibi azim ve şevkle okula gitsinler... :)

İnsanın "toplum içinde ona uyumlu yer edinmesi ancak ve ancak "bilimsel" akla dayalı eğitimle" mümkün olabileceğinin altını önemle bir kez daha çizerken, mutlu ve aydınlık dolu yarınların tüm ulusumuzun üzerinde olması dileklerimle,

2011-2012 Eğitim Öğretim Yılı hayırlı olsun... :)

Sevgi ve saygılarımla!

Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (S.A.V.)

17 Eylül 2011 Cumartesi

Kendim Ettim, Kendim Buldum









"Gençler, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız." Atatürk



"Beğenmediği evi ailesi uyurken ateşe verip kaçtı

BURSA’nın merkez Osmangazi İlçesi’nde itfaiye ekiplerinin söndürmede zorlandığı yangının altından bir aile dramı çıktı. Anne, baba ve kardeşi uyurken evi ateşe verip kayıplara karışan 17 yaşındaki T.B. ...

"Anne ve babama evi satıp gidelim’ diyordum. Beni dinlemediler. Ben de sabah babam işten eve geldi annem babam ve kardeşim uyurken çakmakla battaniyeyi tutuşturdum alevler evi kaplayınca kaçtım" dedi." 15 Eylül 2011, Vatan


Bu haber, insanın tüylerini diken diken ediyor...

Son yıllarda hızla artan ve korku filmlerini aratmayacak boyuttaki korkunç gelişmelerin aslında toplumun ne denli kötü durumlarda olduğunun bir göstergesi değil midir?

Günümüzde herşeyin bozulduğu, öz'ün çürüyerek yalnızca dış şekillerinin kaldığı...

Saymakla bitiremeyeceğimiz kadar kanlı, dehşet içeren olaylar...


Tüm bunları bir veri olarak düşünürsek, yani sistemli bir şekilde özellikle de televizyon dizileri-reklamlar aracılığıyla düzene karşı yöneltilmiş bir saldırıdan başka ne olabilr ki?

Dayanak olarak ortaya atılan sözde "modern yaşam" ve "özgürlük" anlayışıyla bireyi, bencilleştiren ve ruhlarına "aşağılık duygusu" yerleştiren envai çeşit dizilerin topluma ne mesaj verdiği çok açık ortada değil mi?


Herşeyimizi, temelde de ahlaki ve geleneksel yaşamımızın özünü kaybetmemize yönelik ciddi anlamdaki saldırıların meyvası yukarıda konu ettiğimiz haberler değil midir?

Öyleyse bu tür haberlerde şaşılacak ne var ki?! Zaten istenilen de bu tür olayların baş göstermesi değil miydi? Türk halkına yönelik amansız saldırının ,"özünü inkar etmeden geçtiği"ni çok açık olarak bu haber doğrulamıyor mu?

Öte yandan ulusal geleneklerinden, milli manevi değerlerinden Türk tarihinden, dilinden kısaca herşeyinden nefret etme düzenini sağlayan bir sisteme -diziler aracılığıyla- entegre edilmedik mi?

Ve ne yazık ki bu sistem, herşeyin önüne geçerek, yurt sevgisi, aile bağı gibi toplumu ayakta tutacak unsurları bir bir ortadan kaldırmayı başardı!

Demem o ki...

"Toplum baştan çıkarılmış bir kızı küçük düşürdüğü için suçlu, vahşi, zalim sayılıyor. Buna göre kızın toplum tarafından incitildiğini kabul ediyorsunuz. Öyleyse sen de bunu ne hakla bu toplumun karşısında, gazetelerde yazıyorsun. Bir de halkın incinmesini istemiyorsun!" Dostoyevski, Budala sf:346


Sevgi ve saygılarımla!

Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (S.A.V.)

13 Eylül 2011 Salı

Bizimkileri de Unut(tur)mayın!














"Çünkü onlar, Allah’a karşı sana asla bir fayda sağlayamazlar. Şüphesiz zalimler birbirinin dostlarıdır. Allah ise kendisine karşı gelmekten sakınanların dostudur." Câsiye Sûresi, 19. Ayet



Bizim acılarımızı yazı dizisi yapan olmadığı gibi ne bileyim dış basının ve yazarlarının da pek öyle vicdanlara dokunacak, ahalisine, milletimizin acısını paylaştıracak manşetlere de yer verilmiyor...


Bu düşüncelerin oluşmasına neden olan yazı ve birkaç gazete üst başlıklarından örneklere değinerek yazıma izninizle devam edelim:

"Babalarını görmeden 10 yaşına geldiler"

"Başkan da ağlar"

"911 acil yardım hattındaki itfaiyecinin dramı
BURADA bütün medyanın neredeyse tek gündemi “10’uncu yıl anma” töreni. Özellikle Wall Street Journal, çok güzel bir yayın yapıyor. New York Times ve Wall Street Journal’i okurken internet çağında gazeteciliğin nereye doğru gitmesi gerektiğini de görüyorum. Gazetelerde tam sayfa ilanlar yayımlanıyor. Mesela “Mars and McLennon” şirketi, olayda kaybettiği 370 çalışanını, adlarını yazdırdığı tam sayfa bir ilanla anıyor. Ama insanlar en çok, o günlerde hayatını kaybeden itfaiyecilerini konuşuyor. Tam 343 insan.

(...)

11 Eylül saldırısı geride sadece ölen insanlar değil, işte böyle buruk yürekler, yaşayan ölüler de bıraktı." Ertuğrul ÖZKÖK New York Yazı dizisi 11 Eylül 2011, Hürriyet




"Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde teröristlerin polis ve jandarmaya yönelik eş zamanlı saldırıları sonucu 1 asker ve 1 polis şehit olurken, 3 vatandaş da hayatını kaybetti. Gece saatlerinde başlayan ve 2 saat süren çatışmada 7'si jandarma 10 kişi de yaralandı." 13.09.3011, Yeniçağ

El insaf!!!

Hergün şehit veriyoruz...

Hergün ocaklara ateş düşüyor...

Hamile acılı eşler, babalarının yüzlerini dahi göremeden büyüyen ve yetim kalan çocuklar, gençler, evlat acısı yaşayan anne babalar...

Daha sayalım mı?!

Evet "tedhiş" diye diye tamı tamına "40 bin" şehit verdik bugüne kadar...

Bunları bir kenara bırakan anlı şanlı basınımız almış ele "11 Eylül saldırısı"nı yazıyor da yazıyor..

Ne diyor?

"Babalarını görmeden 10 yaşına geldiler"


Yetmiyor koşa koşa New York'a gidip "kahraman İtfaiyeciler"in "dram"ı yazılıyor...

İnanılır ve anlaşılır gibi değil!!!


Bizim hergün kahraman evlatlarımız birer, ikişer, beşer, onar canını vatan uğruna feda ederken...

Binlerce çocuklar babalarını göremeden büyürken...

İki günlük eşler, nişanlılar dul kalırken...

Türk milletinin şehitlerini gazilerini, "buruk yürekleri"ni bir kenara bırakıp...


Türk milletinin yüreğini kanatacak manşetler atın!!!

Hatta mümkünse hiç duymayın...

Kalkın elin "dram"larını, yazı dizisi haline getirin!

Tek kelimeyle;

Yazıklar olsun!


Sevgi ve saygılarımla!

Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (S.A.V.)

10 Eylül 2011 Cumartesi

Newsweek'den Özköklere















"...Düşmanlarımız sadece tek bir ırk tanıyorlar; kendi ırkları, tek bir din tanıyorlar; kendi dinleri, tek bir siyasi parti tanıyorlar; kendi partileri. Kendilerinden olmayan ne varsa onlar açısından yok edilmeye mahkumdur..." Aliya İzzetbegoviç

Son on beş gün...

26 Ağustos 1922 (Büyük Taarruz; Baş Komutanlık Meydan Muharebesi),

30 Ağustos 1922 (Zafer Bayramı),

9 Eylül 1922 (İzmir'in düşman işgalinden kurtuluşu).


Dün İzmir'de Türk ordusunun Yunan ordularını denize döktüğü günün 89. yılıydı; yani "Türk ordusunun kahramanlığı yanında askeri ve siyasi alanda gösterdiği yüksek sevk ve idare ile birlikte kudret ve kabiliyetini de ispat eden" büyük gündü...


Bugün Ertuğrul ÖZKÖK, Amerika Birleşik Devletleri'nin "11 Eylül saldırısı"nın onunucu yıl dönümü münasebetiyle.. geçen bu sürecin toplum üzerindeki etkilerini bizzat Nev York'dan "merak ve ibretle" izleyerek, bir takım değerlendirmeleri "derleyip" köşesine taşımış...

Tabii araştırmacılık yönüne diyecek bir sözümüz yok...

Yalnız benim de en az sn. Özkök kadar hayret ve ibretle baktığım şu ki;

"'Newsweek' dergisi, 'Eğer 11 Eylül olmasaydı bugün Amerikan halkının düşüncesinde neler farklı olabilirdi' sorusuna cevap" ararken...

Bizim anlı şanlı koskoca ulusal gazetelerimiz neden "Şayet 9 Eylüller olmasaydı, bugün Türk halkı ne durumda olurdu?" ya da ne bileyim "varlığımız niceydi?".. Sorularına cevap aramaz?!

Yine Ertuğrul Özkökler neden, dünya tarihine geçmiş Türk milletinin şanlı, onurlu zaferlerini ve derin anlamlarıyla birlikte Türk toplumu üzerindeki etkilerini, "hayret ve ibret"le izleyerek köşesine taşımaz ki?!


Ve de en önemlisi; hani milletçe milli ve manevi değerleri yüksek olan önemli günlerimizin, büyük coşku ve heyecanla kutlanmasından rahatsızlık duyarak, bu olguları "geri kafalılık" gibi nitelendirmeye kalkıp aşağılamaya kadar varan "ifadeler"i sıklıkla dile getiren aymazlara sorum bir kez daha şu olacak;

Bundan böyle...

Birlik-beraberliğimiz ve bölünmez vatanımız uğruna gözlerini bile kırpmadan hergün birer ikişer, bazen de onar onar şehit verdiğimiz MEHMETÇİKLERimizin kahramanlıklarını ve Yüce Türk milletinin fedakarlığını bir kenara bırakarak, Amerikalı itfaiyecilerin "11 Eylül saldırısı"nda sergiledikleri "kahraman"lıklarından bahsederek,


"11 Eylül saldırısı"nı anıp, "4 Temmuz"ları mı kutlayacağız?!

Sevgi ve saygılarımla!

Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (S.A.V.)

6 Eylül 2011 Salı

Sorum Çok Açık
















"Düşmanlarınızı affedin bu bir büyüklüktür. Ama onları unutmak büyük bir aptallıktır." John F. Kennedy



"Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, tüm dünya çapında sayıları 12 milyonu bulan ve hiçbir ülkenin vatandaşı olmadıkları gerekçesiyle temel insan haklarından mahrum bırakılan ‘vatansızlar’ için üye devletlere adım atma çağrısında bulundu." 26 Ağustos 2011, Radikal



Haberin devamında ise Türkiye'den de beklenti olduğu anlaşılıyor... "Nedir o?" derseniz, "Vatandaşlık haklarından yararlanamayan, mülk edinemeyen, seçme ve seçilme hakkını kullanamayan vatansızların" yani ülkemize hile ve düzenbazlıkla göç ettirilen Türklerin sorunları...


Peki kim bu vatansızlar?


Yunanistan'ın, Batı Trakya'da Türk nüfusunu azaltma politikaları doğrultusunda vatandaşlıktan çıkardıkları ("1955 tarihli 3370 sayılı yurttaşlık Yasası'nın 19. maddesine dayanılarak") Batı Trakya Türkleri... Ve bunlar, ne yazık ki kendilerine hiçbir tebligat yapılmadan keyfi bir biçimde Yunanistan tarafından vatandaşlıktan çıkarılmıştır. Bu doğrultuda pekçok azınlık mensubu Türk, vatandaşlıktan çıkarıldıklarını sınır kapılarında öğrenmişlerdir. Bu kişilerin haklarını aramak için dahi Yunanistan’a girmelerine izin verilmemiştir. Vatandaşlık hakkını yitiren bir azınlığın bu hakkı tekrar kazanması neredeyse imkansızdır. Zira geriye dönük hiçbir işlem yapılmamaktadır.


Öte yandan, 1948 yılında ve savaş sonrası İsrail Devleti'nin kuruluşunun ilan edilmesiyle ve BM eliyle desteklenen bu ilanın hemen ardından toprakları işgal edilerek evsiz yurtsuz kalan çok sayıdaki Filistinli vatansız söz konusu...

İsrail sürdürdüğü politiklar nedeniyle işgal ettiği Filistin topraklarını Yahudi nüfusunu artırmak için daha da baskıcı kılarak her geçen gün Filistinlilerin topraklarını gasp etti... Vatansız kalan Filistinliler sefil bir şekilde mülteci kamplarında yaşamlarını sürdürmeye gayret ede dursunlar; konuya sahip çıkıyormuş gibi varlığını gösteren Birleşmiş Milletler Mültecilere Yardım ve Yerleştirme Ajansı, sözde bu kamplarda Filistinlilere yardım ediyor... Ama bu göstermelik çabalar, onların, İsrail Devletine sorun çıkarmama adına ölmeden yaşamalarını sağlamaya yönelik... Amiyane tabirle "dostlar bizi alışverişte görsün" anlayışı hüküm sürüyor. Bu arada mülteci kamplarının yanısıra, başta Ürdün olmak üzere çeşitli Arap ülkelerine göçü zorlayan politikaların hüküm sürmesi nedeniyle direnen Filistinliler de vatansız edilmeye çalışılıyor!

Hâl böyleyken;

BM'nin göstermelik, yanlı uygulamaları ortadayken...

İkiyüzlülük havada uçuşurken...

Kâh savaşarak, kâh keyfi uygulanan yasalar aracılığıyla etnik anlamda göçe zorlanarak, insanların vatansız kalmalarına terkeden politikalara destek çıkan Birleşmiş Milletler'e sorum şu olacak:


İkiyüzlü uygulamalarınızla bırakınız mevcut vatansızlara "çare arama"yı da, bundan sonrası için üzerine daha kaç milyon ilaveyi öngörüyorsunuz?!

Sevgi ve saygılarımla!

Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (S.A.V.)

3 Eylül 2011 Cumartesi

Ölümden Öteye Köy Yok Ya...














"Sanat, tabiata ilave edilmiş insandır."


Özellikle insan olduğumuzu hatırlatan bayramlarımızı "niçin" kutladığımızı kalben hissederek yaşadığımı düşündüğüm bir bayramı daha geride bıraktık...


Yolculuk yaptığım ve fırsat bulduğum her dakikada müzik dinlemekten müthiş zevk duyarım... Zira hayatı bir kez daha sorgulamaya fırsat tanıyan ve bir o kadar da dinlerken yaşamın her zerresini hücrelerimde hissetmemi sağlayan en güzel süreçtir benim için müzik dinlemek.

Ağırlıklı olarak 1980 öncesi yapılmış müziklerden bahsediyorum... Ve gerçek olan şu ki; müzik, toplumları yönlendirmekle kalmayıp onları şekillendirmede de en büyük etken...

Şimdi bu duygularımla birlikte insan olmanın vazgeçilmez güzelliklerini konu eden ve toplumsal duyarlılığı bütün şarkılarında vurgulayarak gerçek anlamda hakkıyla sanat yaptığını düşündüğüm usta sanatçı merhum Cem KARACA'nın "OĞLUM'A" şarkısının sözlerini dikkatle okumanızı izninizle hatırlatmak istiyorum:


Gam keder elem tasa gurbet hasret dertler geçer gider elbet

Bir merhaba acı kahve hatır sorma ve dostluklar yaşar elbet

Sımsıkı sev sen sevmeyi

Bazen almadan da vermeyi

İstanbul şehri malın olsa

Ölümden öteye köy yok ya

Gün olur devran döner akar seller kalır kumlar kavuşuruz

Eser yeller yağar karlar gelir bahar açar güller koklaşırız

Sultan Süleymana kalmamış

Ha babam dönen şu dünya

Babanın tapulu malı olsa

Kefenin cebinde yer yok ya

Papazın eşşeğini kovala dur

Alinin külahını Veliye uydur

Aldat dur aldan dur

Oğlum hayat bu mudur

İşte ağaç işte deniz işte toprak işte hayat bu dur oğlum

İşte eller işte gayret işte ekmek işte hayat budur oğlum

Başını dik tut hiç eğme sen

Aklına ve yüreğine güven

Çağını bil çağına yakış

Güzelliklerle yarış


Her cümlesi için sayfalarca felsefe yapmaya olanak tanıyan bu sözler, yerini ne yazık ki günümüz ve özellikle 1980 sonrası dünya siyasetinin dayattığı ve "yeni dünya" düzenlemesinin bir aracı olarak görülen içeriği olmayan müziklere bıraktı. Netice de ise toplumların nasıl şekillendiğini hep birlikte üzüntüyle görüyor ve acıyla yaşıyoruz...

İnsanların şu an ki sahte hayatları,

Sevgisizlik...

Bencillik...

Ucuzluk...

"Oğlum'a" şarkının umut ve sevgi dolu sözleri o kadar açık ve net her şeyi ifade ediyor ki...

"Başını dik tut hiç eğme sen
Aklına ve yüreğine güven"

Üzerinde söylenecek fazlaca bir söz kalmıyor galiba... :)

Sevgi ve saygılarımla!


Image"HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR." HZ. MUHAMMED (S.A.V.)